Etiket arşivi: ( YAŞ ) kış dönemi çalışması için Başbakan Erdoğan başkanlığında Genelkurmay Başkanlığı’ndaki Çakmak Salonu’nda toplandı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası gereğince Başbakan’ın başkanlık ettiği YAŞ’a Gen

Rıfat Serdaroğlu: KOF BUNLAR KOF


Dostlar
,

Deneyimli, yurtsever ve yürekli eski Sağlık Bakanlarından Sn. Serdaroğlu
gene çok değerli bir makale kaleme almış..  Yazının tümü çok öğretici, düşündürücü.
Fakat son paragraf hepsinden daha önemli, vurucu..

  • Ellerindeki “SEÇSİS” denen oy kaydırmaya elverir bir sistemle,
    önümüzdeki seçimlerde de, Türk Milletinin oylarını çalarlar mı, çalmazlar mı?

Türkiye bu soruna mut – la – ka çözüm bulmalı..

R.T. Erdoğan kasıla kasıla, her yolsuzluğa karşı konuyu saptırıp sorulara
yanıt vermezken, neden hep sandığı adresliyor??

Salt mezarlıkta ıslık çalma olmasa gerek.. Ya da zaman kazanma..

1. 250 bin sandıkta tüm namuslu vatan evlatlarını sandık görevlisi olmaya,

2. 4 gözle, başından sonuna tüm dikkatiyle seçim sürecinin aşamalarını baştan son ana dek izlemeye, oy torbalarını ilçe seçim kurullarına teslim etmeye

3. Sandık sayım tutanağının ıslak imzalı bir örneğini alarak kendi partisine güvenle iletmeye

4. YSK’yı sandıklarda, oyların tesliminde ve sayım – dökümünde kamera kayıtları almaya

5. Parmak boyasının mutlaka gene getirilmesine…..

Veeee, YSK’yı da (Yüksek Seçim Kurulu) tüm sandıkların oy dökümlerini ve bunların toplamlarını web sitesinde tüm saydamlığı ile yayımlamaya çağırıyoruz..

Başka yol yok..

Tersi ise Türkiye’yi cehenneme çevirir; kimse bu süreçte yanlış yapmamalı..

Not : Daha fazla bilgi için https://www.facebook.com/TemizSecimPlatformu
sitesini ziyaret edelim..

Sevgi ve saygı ile.
7.1.14, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===============================

KOF BUNLAR KOF!

portresi_gulen

 


Rıfat Serdaroğlu

 

 

AKP ve Cemaat ikilisi “Ruh İkizidirler”birbirlerinden hiç farkları yoktur.

  • Yalnızca çıkar paylaşımı için birbirleriyle kavga ederler.

Onun ötesinde Cumhuriyet’e – Demokrasi’ye – Atatürk’e – Lâikliğe – Çağdaşlığa
bakış açıları milimi milimine hep aynıdır.

Bunların en önemli özellikleri, kendilerini olduklarından daha güçlü- daha çok –
daha bilgili olarak gösterebilmelidir.

Kendilerini bunlar kadar iyi pazarlayanı dünyada bulamazsınız.
En iyi reklamcı bunların yanında çırak kalır.

Erdoğan’a bakarsanız oyu %52’den aşağı inmez.
Cemaate bakarsanız, milyonlarca müridimiz var, derler.
Al birini, vur ötekine…

Bugün size, bunların gerçek güçleri hakkında “Doğru Rakamlar” vereceğim.

Vereceğim rakamlar, AKP’nin kendi araştırma şirketlerine yaptırdığı
Kime oy verirsiniz”anketinden çıkan sonuç olan AKP= % 52 rakamı gibi
şişirme değildir.

Rakamları vermeden evvel, doğrudan yaşadığım bir olayı aktarmak isterim :

Bundan 15 gün önce bir yakınımızın ölümü üzerine kardeşim ile Adana’ya gittik.

Sun Ekspres İzmir – Adana arasında doğrudan uçuyor.
Uçağa bindik, hostesten gazete istedim,
 “Biraz sonra dağıtacağız..” dedi.
Bekledik. Biraz sonra hostes kucağındaki bir tomar gazeteyi dağıtmaya başladı.
Bana, Çalık Grubunun gazetelerinden AKP yayın organı gibi çalışan
İzmir Yeni-Asır Gazetesini verdi.

“Başka bir gazete yok mu?” dedim, hostes
“Bu gazeteyi ücretsiz veriyorlar, dağıtıyoruz. Başka gazete yok.”
 diye yanıt verdi.

Adana’ya indik, havaalanı önünden bir taksiye bindik, koltuk cebinde 4-5 tane gazete var.
Aldım, Sabah Gazetesi çıktı. Baktım hepsi Sabah!
Şoföre “Niçin aynı gazeteden 4-5 tane alıyorsun, değişik gazete alsana?..”
diye sorunca, hostesle aynı yanıtı verdi;

Efendim, sabahları havaalanı önündeki taksilere bedava dağıtıyorlar,
bu yüzden alıyoruz…”

AKP’nin ve Cemaatin Gazetelerinin çoğu böyle bedava dağıtılıyor.
Değirmenin suyu nereden geliyor diye merak ediyorsanız,

“Ayakkabı Kutularının” kerametini araştırmanızı öneririz.

Gelelim bunların güçlerine;

1) Başbakan Erdoğan, Cumartesi günü bazı köşe yazarları ile toplantı yaptı.
Çağırdıkları hep kendi adamlarıydı. Dolmabahçe Sarayında Sabah – Star – Türkiye –
Yeni Şafak – Milliyet – Vatan – Akşam – Yeni Akit Gazetelerinin her birinden 3-5 kişi vardı.
Örneğin, Star Gazetesinden 11 kişi varken, günlük 400 bin satan Sözcü Gazetesinden
1 kişi bile yoktu.

Fakat öyle bir yaygara kopartıldı ki, işin gerçeğini bilmeyen, tüm Türk Basınının
ve yabancı basın-yayın organlarının orada olduğunu zannederdi!

İşin en garip yanı ise, Erdoğan tarafından kovalanan – aşağılanan televizyonların
canlı yayın için kendilerini parçalarcasına yaptıkları çalışma idi!
Anlaşılan “
Deveyi diken, medyayı öpen makbuldür” deyişi bunlar için söylenmiş.

“Türk Diye Bir Irk Yoktur” diyen ince sesli AKP Yöneticisi sepet vardı ya,
işte o toplantıdan sonra AKP adına televizyonlara açıklama yapıyordu!

Tayyip Gazetelerinin günlük satış rakamı “Çoğunu bedava” dağıtmalarına karşın,
ancak 1 milyon 200 bin kadardır.

Bir günde Türkiye’deki gazetelerin toplam satışı 5 milyon 300 bin dolayındadır.
Yani AKP tüm iktidar gücüne, Devlet Dairelerine emirle verilmesine, maliye – vergi – polis baskısına, benzin istasyonlarında, taksilerde bedelsiz dağıtılmasına karşın toplam tirajın “
YÜZDE YİRMİSİNE” bile ulaşamıyor!…

Sizce AKP’nin yandaş gazetelerine bile ilgi göstermeyen Türk Milleti,
niçin AKP’ye oy versin?

Bunlar için boşuna “Kof bunlar kof!” demiyoruz.

  • Bunların gücü ancak oğullarını Türk Adaletinden kaçırıp,
    birini İngiltere’ye öbürünü Gürcistan’a göndermeye yeter!

2) Cemaat, Fethullah Gülen’in yaşamını konu alan “Eşrefpaşalı” diye bir sinema filmi yaptırdı.

Cemaat tüm Türkiye’de ilan-reklam kampanyası başlattı.
Cemaat mensupları her yerde ücretsiz otobüslerle sinemalara taşındılar.
Tanıtım için harcanan milyonlarca lira ve bedelsiz taşımaya karşın Türkiye’de filmi
450 bin dolayında kişi izledi.

Bu film ile aynı sezonda gösterime giren “Recep İvedik 2″ filmini ise 4 milyon 500 bin kişi izledi!

Tüm çabalara karşın Cemaatin gücü, Recep İvedik’in ancak “% 10’una” ulaşabilmişti.

Bunlar için boşuna “Kof Bunlar Kof” demiyoruz.
Bunların gücü, CIA’nın kucağında oturup, masum insanlara iftira atmaya,
tuzak kurmaya yeter…

Türk Milletine bir soru soralım ve yazıyı bitirelim           :

*Bosna-Afganistan-Myanmar-Gazze-Deniz Feneri Davalarında, gariban Müslümanların sadaka paralarını dolandırıp
– paraları metresleriyle yiyenler,
– ayakkabı kutularında milyonlarca dolar dövizi saklayanlar,
yatak odalarına 7-8 kasa ve para sayma makinası sığdıranlar,
– çocuklarını gemi filosu sahibi, medya patronu yapmaktan utanmayan hırsızlar,

  • Ellerindeki SEÇSİS” denen oy kaydırmaya elverir bir sistemle,
    önümüzdeki seçimlerde de, Türk Milletinin oylarını çalarlar mı, çalmazlar mı?

Erdoğan; Hüseyin ve Yezid


Erdoğan, Hüseyin ve Yezid

Erdoğan, Hüseyin ve Yezid

Necdet Saraç
necdet.sarac@yurtgazetesi.com.tr
13 Kasım 2013

Küfrün ve yalanın serbest, protestonun ve gerçeğin yasak olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Adana Valisi küfür ediyor, Başbakan korumaya alıyor, protesto eden 9 kişi ise
para cezasına çarptırılıyor. Doğru söyleyen, protesto eden ise bir kez daha marjinal oluyor. Vali; görevden alınacağına, Başbakan tarafından “Yedirmeyiz!..” edebiyatı ile korumaya alınıyor, halka küfür de böylece meşrulaştırılıyor!

Başbakan bununla da yetinmiyor, iki gündür ‘Yezid ve Hüseyin’ edebiyatı yapıyor. Üstelik bunu Muharrem Ayı’nda yapıyor. Hem de bunu, Alevilere ait Ankara’daki Hüseyin Gazi Dergahı’nı ele geçirmeye çalışan bir vakfın ‘oruç açma’ davetinde yapıyor. Sonra bu konuşmayı, grup konuşmasına dek daha da abartarak taşıyor…

Başbakan Erdoğan’ı dinleyince “El insaf!..” demek bile anlamsızlaşıyor.
“Çağın Yezidleri çağın Hüseyinlerini katlediyor. Biz hiçbir zaman Yezidlerin yanında durmadık Hüseyinlerin yanında durduk.” diyen Başbakan, Suriye’de El Nusra’yı destekleyenlerin, onları silahlandıranların kim olduğunu unutturduğunu zannediyor.

2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı’nda, katillerin avukatlığını yapanlardan birçoğunun,
hem de isim isim; AKP kurucusu, milletvekili ve yöneticisi olduğu bilinmesine rağmen, “Hüzünleri, kederleri birlikte yaşadık. Yakın tarihte yaşanmış Dersim, Çorum, Kahramanmaraş, Gazi Mahallesi gibi acı hadiseler bizim bin yıllık kardeşliğimizi bozamaz. Yezidin izindeki nifak odakları bizim aramızı açamaz.” diyebiliyor.

Aşık Veysel’e atıfta bulunuyor, O’ndan dörtlükler okuyor; Hüseyin’i sahipleniyor, akrabalarında kaç kişinin Hasan ve Hüseyin varsa onları sıralıyor, torununa Ali ismini koyacağını açıklıyor. Bütün referansları, neredeyse Alevilere ait.

Erdoğan’ın güdeme getirdiği bütün bu açıklamalar için siyasal birçok neden ardı ardına sıralanabilir ama asıl neden; Başbakan Erdoğan’ın Sünni İslam’da kullanabileceği referansın azlığından kaynaklanıyor. Erdoğan’ın asıl referansları olacak Sünni coğrafyası oldukça kurak. Vereceği bütün örnekler defolu. Ecdatta ciddi bir sıkıntı var! Bu sıkıntı Hz. Muhamed’in Gadir Hum’daki Veda Hutbesi’nin yok sayılmasından başlıyor; Muaviye’ye, oradan da Osmanlı’ya ve Sivas’a dek uzanıyor.

  • Yani Erdoğan’ın Hüseyin gibi, Aşık Veysel gibi Alevi referansları,
    yalnızca Alevilerin gönlünü alma çabasıyla sınırlı değil, çaresizliğinden.

Koca İslam tarihinde Kerbela’daki Hüseyin figürü gibi başka benzer bir figür yok.
Tıpkı, Şeyh Bedreddin gibi… Hacı Bektaş, Yunus Emre, Pir Sultan gibi…
Aşık Veysel, Aşık Mahsuni ve Neşet Ertaş gibi…

Alevi coğrafyası edebiyatta, şiirde, felsefede çok zengin.

Yezid’e de, babası Muaviye’ye de sahip çıkmanın hiçbir olanağı kalmadığı için;
son iki yıldır açıktan mezhepçilik yapan hükümet, Başbakan’ından Dışişleri Bakanı’na birdenbire Hüseyinci kesiliyor. İnançsal kimliğinin de açık etkisiyle,
CHP’nin Irak ve Suriye ziyaretleri nedeniyle Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmayan Davutoğlu, Kerbela’da Hazreti Hüseyin’in türbesini ziyarete ediyor ve
yüzü kızarmadan, Hüseyin övgüsü yapıyor ve Şiilere selam duruyor.

Oysa; hakla, haksızlıkla mücadeleyle Hüseyin ismi tesadüfen bütünleşmemiştir… Muaviye ve O’nun oğlu Yezid döneminde kurumsallaşan İslam Devleti,
aynı zamanda biatı da Sünni İslam’da sıkı bir geleneğe dönüştürdü. Hz. Ali’nin öldürülmesinden sonra zorla Halife olan Muaviye, 661’den 680’e dek halifelik yaptı. Ölmeden bir yıl önce de, 679’da oğlu Yezid’i halife ilan etti ve Hüseyin başta olmak üzere herkesin oğluna biat etmesini istedi. Hüseyin’in ağabeyi Hasan, Muaviye’ye
biat etmiş, Hüseyin ise ne baba Muaviye’ye, ne oğul Yezid’e biat etmişti. Hüseyin,
en yakınındaki ağabeyi Hasan’da da gördüğü gibi, biat etmesinin gurursuz ve aşağılanmış bir yaşam olduğunu biliyordu. Üstelik, Hasan’ın biatı Muaviye’yi daha da güçlendirmiş, iktidarını kurumsallaştırmıştır. Hüseyin bu yüzden, ölümü pahasına da olsa, biat yerine haksızlığa karşı mücadele ve direnişi seçmiştir.

8 Ekim 680’de Kerbela’da katledilmesinin asıl nedeni de budur.

Bu yüzden de, Alevi dünyası bile Hasan isminden daha çok Hüseyin’i öne çıkarır.
Yezid ismine bugün ‘en sıkı Müslümanlar’ bile sahip çıkamazken, ismi haksızlığa karşı mücadele etmeyle bütünleşen Hüseyin’in 1400 yıldır unutulmamasının ve herkesin
sahip çıkmaya çalışmasının nedeni de budur. Aleviler belki de bu yüzden
Yezid’lerle aralarına kalın bir duvar örmek için her fırsatta

  • “Ali çoktur ama Şah-ı Merdan bulunmaz” derler.