http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-5501.html
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın son yıllarda çıkartılan yasalarla
ortadan kalktığını savladığı işyeri hekimlerinin Tabip Odası onayı alması zorunluluğunun sürdüğüne karar verildi.
Danıştay 10. Dairesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ayrı ayrı davalarda verdikleri kararlarda
“6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 4., 5. maddesi ile Ek madde 1′
de yer alan hükümlerine göre işyeri hekiminin atanmasında ilgili Tabip Odasının onayı gerektiği kuşkusuz olup, Tabip Odasının Tabip atamalarındaki rolünü ortadan kaldıran dava konusu düzenleme, Tabiplerin önemli organı olan Tabipler Odasına yasayla verilen yetkiyi ortadan kaldırdığından, hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”
İşyeri hekiminin bir işyerinde görevlendirilmesinde Tabip Odasının “6023 sayılı yasa uyarınca meslek mensuplarının hak ve yararlarını koruma amacı doğrultusunda
bir değerlendirme yapacağı açıktır.” sonucuna ulaşmışlardır.
Bu Kararlar, yıllardır Çalışma Bakanlığının Tabip Odası onayı olmadan
işyeri hekimi yetkilendirmesinde bulunmasının hukuka aykırı olduğunu saptamıştır.
İşyeri hekimliği yapan meslektaşlarımızın, Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimlerinin
(AS: OSGB) ve işyeri hekimi istihdam eden ya da görevlendirilen işyerlerinin
işyeri hekimlerinin çalışma durumlarıyla ilgili bilgileri Tabip Odaları ile paylaşmalarının Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca zorunlu olduğunda artık bir duraksama yoktur.
Halen yetkilendirilmiş işyeri hekimlerinin saptanması ve durumlarının değerlendirilebilmesi için, Çalışma Bakanlığından, yetkilendirilen işyeri hekimlerinin
ve yetkilendirildikleri işyerlerinin bilgileri istenmiştir.
İşyeri hekimleri ve çalıştıkları yerlerle ilgili bilgilere erişildiğinde Tabip Odalarımızla paylaşılacaktır. Ancak söz konusu bilgi paylaşımı beklenmeden Odalarımızın bölgelerindeki işyerleri ve işyeri hekimlerine ulaşarak öncelikle Oda üyeliğini denetlemeleri, işyeri hekiminin çalışma yerlerine ilişkin bilgileri kayıt altına almaları,
daha sonra yapılacak değerlendirmeler için yararlı olacaktır.
Çalışma Bakanlığı’na gönderilen yazıya buradan erişebilirsiniz
Danıştay 10. Daire Kararına buradan erişebilirsiniz
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Kararına buradan erişebilirsiniz
===============================
Dostlar,
Demokratik katılımcı yönetime köktenci biçimde karşıt bir politik anlayışı 12 Eylül 1980 ve 12 Mart 1971 süreçlerinde bile görmedik. AKP iktidarı tam bir TEK PARTİ DEVLETİ ve DİKTATÖRLÜĞÜ kurdu. Üniversite özerkliğinden tutunuz, TÜBİTAK ve TÜBA gibi bilimsel kurumların, TRT’nin, Adli Tıp Kurumu’nun özerkliğini, Yargı’nın bağımszılığını
darmadağın elde ederek olabildiğince kadrolaştı ve çok büyük ölçüde ele geçirdi.
AKP, Anayasa’nın 135. madesinin korumasındaki Kamu Kurumu Niteleiğinde Meslek Kuruluşlarına da hep musallat oldu, bunlardan en büyüğü olan TMMOB’nin yasasında vesayet kurucu değişiklikler yaptı. 6023 sayılı TTB (Türk Tabipleri Birliği) Yasasında da ciddi bir engellemeyi önceki Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ döneminde yaşadık.
2 Kasım 2011’de TBMM açıkken çıkarılan 35 adet YGK (KHK, Kanun – Yasa Gücünde Kararname) arasında 663 sayılı bir YGK de vardı ki;
– SAĞLIK BAKANLIĞI ve BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT ve GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
(2.11.2011, RG 28103, mükerrer; 60 asıl 12 geçici madde)
Künyesini yukarıya koyduğumuz 663 sayılı YGK, 1. maddesinde;
– Md. 1: “Bu KHK’nin amacı; Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının
örgüt, görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlemektir.”
demekteyken; bir hükümete, Yürütme organına asla yakışmayan, en basit hukuk kurallarına bile uymaksızın, tümüyle etik dışı biçimde, adeta tuzak kurarak,
TTB Yasası’nın 1. maddesindeki örgütün görevleri arasında sayılan can alıcı düzenlemeyi aşağıdaki gibi tıpkı cımbızlayarak, 58. maddesi ile TTB’yi felç etmek etmişti :
– “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”
Utanç verici bir durumdu… Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıyor, görev ve yetkileri yeniden tanımlanıyordu.. Hiçbir ivediliği yokken konu üstelik kendilerinin mutlak çoğunlukta olduğu TBMM’den bile kaçırılarak YGK ile düzenleniyor ve YGK’nin
1. maddesindeki amaçtan sapılarak, adının kapsamı dışına çıkılarak bir korsan madde eklenip TTB de, deyim yerinde ise “bu arada hallediliveriyordu..”
TTB, Sağlık Bakanlığı’nın ilgili YGK’de sayılan “bağlı kuruluşu” değildir.
Ayrıca, yüz bini aşkın hekimin yasal meslek örgütü olan bu örgüt, kuruluş yasasının 1. maddesinde taa 1953’te kendisine verilen temel görev kapsamında
– “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”
görevini yapmayıp ne yapacaktır?? Bir hekim Sağlık Bakanı, kendi meslek örgütüne böylesine kin ve nefretle bakabilir mi?? Koskoca Bakanlar Kurulu nasıl bu nefret söylemi ve eylemine ortak olur?? Oysa yasal düzenleme TBMM’de yapılsa idi bir parça tartışılması olanağı doğardı, kamuoyunun bilgisi olur, Komisyonlarda, basında .. tartışılabilirdi..
Bunca “şark kurnazlığı” olsa olsa AKP’de olurdu. Bir tıp profesörü hekim olan Sağlık Bakanı Akdağ, kendi meslek örgütünü felç edecek bir yasal hileden hiç sıkılmıyordu.. Koskoca Bakanlar Kurulu da..
Bereket bu tuzak madde farkedilmiş ve Anamuhalefet CHP ikna edilerek Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açılmıştı. Bu yüz kızartıcı tuzak madde,
14.2.13’te Anayasa Mahkemesince iptal edildi.
Bu partinin adı “AK Parti” ise şu örnekteki yüz kızartan eylemin neresi AK’tır??
Bu partinin açık adı “ADALET ve KALKINMA Partisi” ise, söz konusu sefil YGK tuzağının neresi adaletlidir ve ne yanıyla ülke kalkınmasına katkı verecektir??
TTB yönetimi AKP yandaşlarının elinde olsaydı hiç kuşku yok bu tür mide bulandıran manevralara girişmeyeceklerdi. Üstelik, Anayasa m. 91 şu düzenlemeyi içeriyor :
* “… Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
TBMM komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür…”
Aradan 3,5 yılı aşkın bir zaman geçmiştir. Türkiye’nin dokusunu köktenci biçimde değiştiren bu 35 YGK’yi Yüce TBMM neden 3,5 yılda “ivedilikle” görüşmemiştir?
Bu davranış TBMM’nin kendini yadsıması ve yine Anayasaya göre devredilemez
yasama yetkisini (Anayasa m. 7 : Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.) Yürütme’ye bırakması demek değildir de
ne demektir??
Ve bu da demokratik parlamenter rerjimin yozlaştırılması demek değil midir??
Tek parti devleti – diktatörlüğü demek değil midir??
Batı ülkelerinde meslek örgütlerinin Türkiye’de olduğundan çok daha fazla yetkileri ve güçleri, olanakları, otoriteleri vardır.
Demokrasi çoğulculuktur ve iktidar – yönetim yetkilerinin katılımcılıkla paylaşılmasıdır. Bu bağlamda AKP’nin demokrasi ile de zerrece ilgisi olmadığı bir kez daha görülmektedir.
Söz konusu Danıştay kararları bu bakımlardan ayrı bir önem taşımaktadır.
Hükümetlere, Anayasa m. 135 uyarınca kurulan ve korumaya alınan kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleriyle dalaşmak – çekişmek yerine demokratik terbiye ile,
“birlikte yönetim” anlayışını benimsemelerini önermek durumundayız.
Bağımsız yargı eliyle Yasama ve Yürütme’nin yargısal yolla hukuka uygunluk denetiminin ne denli yaşamsal olduğu bir kez daha görülmektedir. Bu 3’lü sacayağı yapısıyla sağlanan denge – denet (check&balance) sistemi rejimi bunalımlardan da koruyabilen bir sigortadır.
Türkiye’nin AKP’den ve benzer ilkel – demokrasi düşmanı – despotik rejimlerden kurtarılması öncelikli bir görev olarak önümüzde..
Sevgi ve saygı ile.
15 Temmuz 2015, Tunceli
(Karaca Köyü, Hozat)
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com