Etiket arşivi: 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu

Hekimlerin Meslek Örgütlerine Niçin Saldırmaktalar?

Hekimlerin Meslek Örgütlerine
Niçin Saldırmaktalar?

portresi

Prof. Dr. Vedat Bulut
ATO Yönetim Kurulu Başkanı

 

(Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Rant için!

Diyerek kısa bir yanıtla geçiştirilebilirdi bu soru. Ancak gerçek yanıt bundan çok daha öte ve oldukça derinlerde yatmaktadır. Bu yazıyla sizlere bir irdeleme sunacak ve yakıcı gündemin niçin bu aşamaya geldiğini aktarmaya çalışacağım.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve bağlı Tabip Odaları 6023 sayılı yasaya göre düzenlenmiş ve Anayasa tarafından güvence altına alınmış bir meslek örgütlenmesidir. (AS: Anayasa md. 135)

“Türk Tabipleri Birliği Kanunu” kimi zaman TBMM’de, kimi zaman Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile Bakanlar Kurulunda değişikliklere uğramıştır. Bu Yasanın genel çerçevesini belirleyen 1. maddesi “…tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur” lafzıyla çatı örgütü olan TTB ve Tabip Odalarını tanımlamıştır. 2011 yılında Bakanlar Kurulu, “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” tanımlamasından rahatsız olmuştur ki, bir KHK ile (AS: 2.11.2011; 663 sayılı KHK) TTB’nin bu işlevini silmeye kalkmıştır. 2013 yılında Anayasa Mahkemesi 2013/30 K. sayılı kararı ile bu değişikliği iptal etmiştir (AS: 14.022013). İlginçtir Başbakanlık e-mevzuat hizmeti sunduğu Mevzuat Bilgi Sistemi üzerinde bunu halen güncellememiştir. (AS : http://www.mevzuat.gov.tr/ Metin1.Aspx?MevzuatKod=1.3.6023&MevzuatIliski=0&sourceXmlSearch=&Tur=1&Tertip= 3 &No=6023 adresinden çağrılan 6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesinden cımbızlanarak çıkarılan “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” ibaresi, Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen değişikliği iptal kararına karşın yerine işlenerek eski durumuna getirilmemiştir.. Şubat 2013, Ekim 2016..!?) Türkiye Cumhuriyeti’nin bir adamın iki dudağı arasına sığmayacağını bilmeyenlerin Anayasa Mahkemesi ve hukuk tanımazlığı bize yabancı bir husus değildir. Özü itibarı ile TTB ve Tabip Odalarının ve elbette Ankara Tabip Odası’nın mesleğimizin kamu ve kişi yararına uygulanması görevi sürmektedir. Tabip Odalarına yapılan saldırıların kalkanı da bu ve buna benzer diğer yasal hükümler ve yetkilerimizdir.

Bu tarihsel süreçte 12 Eylül Darbecilerinin de hedefi haline gelmiş olan TTB ve Tabip Odaları, 1980’lerin zor koşullarında bile mücadelesini yılmadan örmüş, hukuksuz yargı ve baskılara direnmiştir. Türkiye’de “İdam Cezası” nın kaldırılmasındaki rolü tartışılmazdır. TTB o dönemin yasalarında, bu cezanın gerçekleştirilmesi sürecinde, hekimin de idam sehpası yanında hazır bulunması gerektiği için, hekimlerin idam sehpaları önünde görevlendirilemeyeceği ilkesiyle, yaşam için, sağlık için görev yapan meslektaşlarından cellatlara asistanlık yapmaya kalkacak olanları evrensel hekimlik ölçüleri içinde TTB Disiplin Yönetmeliği’ne uygun bir şekilde soruşturup cezalandıracaklarını bildirmişlerdir. Dönemin TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek ve MK Üyeleri bu girişimleri nedeni ile yargılanmışlar ve beraat etmişlerdir. Onların bu çabaları sonucunda 1984 yılından bu yana ‘’Ölüm Cezası’’ uygulanamaz olmuş, o dönemde TBMM’de onay bekleyen kesinleşmiş ölüm cezası kararları tozlu raflarda kalmıştır. Sonunda AB uyum paketleri içinde yer alan ek protokollerle “Ölüm cezasının kaldırılması” yasalar ölçüsünde 2000’li yıllarda gerçekleşti. O yıllar siyasal ve kapitalist çıkarları için AB rüzgarını arkalarına alarak, “Türkiye’ye demokrasiyi getireceğiz, statükoyu ve askeri vesayeti kaldıracağız..” söylemlerini gerçekleştirenler artık yok gibiler ya da yok hükmündeler. Yeni statüko ve vesayetin sahipleri artık on yılda, yılda, bir ay içinde düşüncelerini değiştirmiyorlar. Saatler içinde bile kendileriyle çelişen açıklamalarıyla basında ve kamuoyunda boy gösteriyorlar.

“Kandırıldık” diyenler aslında kitleleri kandırıyorlar.

Artık dillerinde “demokrasi” lafı iğreti durmaktadır. Adaletten sözedenler adaletten uzaklaşmış, kalkınmadan sözedenler ekonomik bunalımın eşiğine gelmişlerdir. Üretime dayanmayan ve sermayenin emirleri doğrultusunda sıcak para ile dönen bir ekonomi, demokrasi çerçevesine uymamaktadır. Tıpkı 24 Ocak 1980 kararlarına demokrasi elbisesi dar geldiği için 12 Eylül 1980 darbesi gerçekleştirilmiş, demokrasimiz üniformaya layık görülmüştür. 15 Temmuz  2016 FETÖ/PDY ve işbirlikçileri çetesinin gerçekleştirdiği demokrasi karşıtı darbe başarılı olsaydı, meslek örgütleri hedef olacaktı, ülkenin ilerici aydınları yine çileler çekecekti, emek değersizleştirilip ve sendikalar kapatılıp insanımız hak ve özgürlüklerinden yoksun bırakılacaktı, FETÖ/PDY hedefindeki kitlelerin imhası sağlanacaktı.

Ne yaman sorudur yanıt bekleyen şu soru: Peki şimdi farklı gelişmeler mi var?

Türkiye darbeden beslenen yeni bir postmodern cihad darbesi ile karşı karşıyadır.

Gözden kaçan ayrıntı tam da darbe günü TBMM’de kabul edilen 6728 sayılı “YATIRIM ORTAMININ İYİLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN” başlıklı yasamanın yapılmasıdır. Ve tabii ki bu da torba yasalardan biriydi. Aslında ne tesadüftür ki, bu kanun ta o gün TBMM’de onandı ve bu kaotik (AS: karmaşık) süreçte gözlerden ırak kaldı. Bu yasanın tümü uzmanlar tarafından kuşkusuz iyice incelenecektir. Bu yasada evraklar hükmünden dijital verilere geçenler, katı fazdan buhar fazına hazırlamaktaydılar kapitalistlerin şirketlerini… Gerçi bu ülke evrak yangınlarıyla da ünlüdür, ancak bu kez hızla buharlaşmaya gereksinimleri vardı. Seçim sisteminden (SEÇSİS) yargılama sistemine (UYAP) toplum dijitalleşmiş uygarlığın eşiğine gelmişti, ama servetler ne olacaktı? Hani şu halkın boğazından, geçmişinden ve geleceğinden, toprağın altından üstünden çalınan, hortumlanan servetler??

Şu sözü edilen yasada damga vergilerinden ve gereksiz kayıtlamalardan çıkarılan savunma, güvenlik veya istihbarat alanlarında satış ve bakım/onarımlar ne anlama gelirdi? “Yap-İşlet Modeli çerçevesinde yapılacak yatırım projelerini üstlenen tam mükellef firmaların yapacakları hizmet ve faaliyetler”e vergi bağışıklığı getirmenin acaba “Sağlık Kampüsleri” ile ilgisi olabilir miydi? Hani şu üzerinden geçmediğimiz köprüye vergilerimizden/hazineden aktardığımız mali kaynak gibi, yatmadığımız hastanelere %75 (AS % 70) doluluk oranı sözleşmeleri ile yine mali kaynak aktaracağımız gerçeği gibi… Ne yaman servet transferidir emekçilerden alınan ve oligark sermaye çevrelerine aktarılan

Bu yasa serveti olanları koruyan, emekçileri sömürecek olan bir yasadır. Ve herkesin bilmesi gereken bu yasayı komisyonlar için hazırlayan Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) denen bir kuruluştur. Yatırımlarla ilgili görev ve sorumluluğu bulunan Bakanlar ile TOBB, TİM, TÜSİAD, YASED, MÜSİAD ve DEİK gibi sermayenin temsilcileri olan bu Kurulda tek bir emekçi örgütü yoktur. Yani İşçi ve Memur sendikaları, Meslek Örgütleri, Emeklilerin STK’ları gibi emekçilerin görüşlerine gereksinim yoktur bu Kurulda. DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’ye mi soracaklar? “Yatırım Ortamını İyileştirecek” olanlar sermayenin sahipleridir, üretim araçlarını ellerinde tutanlardır. Görüldüğü gibi öyle sermayenin mavisi yeşili de yoktur, TÜSİAD ve MÜSİAD kucak kucağa ortamı iyileştirmektedirler emekçiler için…

İşte bu nedenle darbe fırsatçılığı içindeler ve meslek örgütlerine saldırmaktadırlar. TTB’ye TMMOB’a saldırmalarının nedeni budur. Düşünenler ve perde arkasını görenler susturulmalı ve hatta yok edilmelidir. Yoksa idam mı edilmelidir? Ya idama yine karşı çıkarsa bu TTB? Derin endişedir kimilerinde…

Bu saldırılardan sonunda Ankara Tabip Odası da etkilenmiştir. Hekimlik değerlerini her şeyin üzerinde tutan ve daha 30 Eylül akşamına dek hastaları için koşuşturan Dr. Benan Koyuncu, nöbete gittiği akşam Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektörlüğü tarafından açığa alınmıştır. Gerekçesi, kerameti oldukça büyük olan ve cadı avının sihirbaz çubuğuna dönüşen 667 sayılı KHK’dir. Dr. Benan Koyuncu Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi olması nedeni ile hedef seçilmiştir. Buradan hareketle ve ilişkilendirmelerle Ankara Tabip Odası susturulmak istenmektedir.

Yine tesadüf olmayan diğer gelişme, yandaş basın ve güya sol maske takmış çakma örgütlenmelerin eş zamanlı olarak TTB, İstanbul Tabip Odası ve Ankara Tabip Odası’nı hedef alan yayın ve söylemleridir. Bu tür söylemlerde yer alan haksız suçlama ve iftiralara karşı hukuksal haklarımızı koruyacağız ve faillerin cezalandırılmalarını sağlayacağız. Bizler jurnalci entelijansiya söylemlerini ustalıkla belirler ve gereğini yaparız. Bu tür faillerin siciline, emek düşmanlığı ve kapitalizme hizmeti işleyeceğiz.

Yeniden başa dönecek olursak “Hekimlerin Meslek Örgütlerine Niçin Saldırmaktalar?” sorusunun yanıtı aslında yine basittir :

Rant için!

(http://www.hekimpostasi.org.tr/2016/10/10/hekimlerin-meslek-orgutlerine-nicin-saldirmaktalar/)
=================================
Dostlar,

Sevgili arkadaşımız ve meslektaşımız Prof. Dr. Vedat Bulut’u, Ankara Tabip Odası Başkanı sıfatı ve sorumluluğuyla kaleme aldığı bu makale için kutlamak istiyoruz. Nitekim telefon ederek bu görevimizi yaptık ve söz konusu makalesini web sitemize koymak için iznini aldık.

KHK no 663 : SAĞLIK BAKANLIĞI ve BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT ve GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (2.11.2011, RG 28103-mük. 60 asıl, 12 geçici md.; 6/4/2011 tarih ve 6223 s. Yetki Yasası’na dayalı)

MADDE 58 ..
Madde 1-(Değişik: 07.06.1985 – 3224 sayılı yasa md. 48) :
Türkiye sınırları içinde meslek ve sanatını yürütmeye yetkili olup sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından yararlanarak resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; tabipler arasında mesleksel deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, (Değişik : RG : 02.11.2011 – 28103, mükerrer); 663 sayılı KHK md. 58) tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştiril-mesini sağlamak ve meslek üyelerinin hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş (6023 sayılı TTB kuruluş yasası md.1) «kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu» dur.

TTB yasasından çıkarılan üstü çizili bölüm; sorumlu Sağlık Bakanı ise Bakan Recep Akdağ!

Birkaç sorumuz var                  :

İlki; kendisi de bir hekim olan, geçmişte muayenehane çalıştırdığından Erzurum Tabip Odası üyesi olan, sonraki yıllarda Türk Tabipleri Birliği yönetimine adaylığını koyan (Erzurum’dan adaşı Prof. Dr. Recep Akdur ile ortak liste çıkararak) Sağlık Bakanı Akdağ, meslek örgütünün son derece olağan – temel işlev ve yetkisinden neden rahatsızlık duyar? 

İkincisi; Sağlık Bakanlığı’nın örgütlenmesi, görev ve yetkileri yeniden örgütlenerek küresel sermayenin isteklerine göre silbaştan tasarlanırken yasa taslağı TBMM’de kapsamlı  olarak neden görüşülmemiş ve yetki yasası kötüye kullanılarak Bakanlar Kurulunca bir Kanun Hükmünde Kararname olarak çıkarılmıştır? 2 Kasım 2011 günü TBMM açıkken ve birkaç km uzakta iken, ülkede olağandışı durum yokken, söz konusu yasal düzenleme için hiçbir ivedilik yokken! O gece çıkarılan 35 adet KHK ile Türk Kamu Yönetimi DNA’sına dek değiştirilerek küresel emperyalizme uyuma sağlanırken milliyetçi – mukaddesatçı AKP hükümeti ve onun Menzil tarikatından olduğu söylenen Sağlık Bakanı ne tür bir işlev – misyon üstlenmiştir??

Bu 35 KHK ile, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in veto ettiği, kökü dışarıda Kamu Yönetimi Reformu yasasının gerekleri parça parça ve TBMM dışlanarak, Batı dayatmasıyla yerine getirilmiştir.

Bu siyasal iktidar ve bu anlayış mı millidir??
Zaten kendileri söylemediler mi “Biz Erbakan’ın Milli Görüş gömleğini çıkardık..” diye??

Üçüncüsü;

Adı

KHK no 663 : SAĞLIK BAKANLIĞI ve BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT ve GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME (2.11.2011, RG 28103-mük. 60 asıl, 12 geçici md.; 6/4/2011 tarih ve 6223 s. Yetki Yasası’na dayalı)

olan bir metinde kamuoyuna, TBMM’ye ve hukuka karşı hile ile, başlıkta geçmeyen bir başka konuda, bir başka yasada köktenci bir cımbızlama değişikliği – çıkarma yapmak yasama ve siyaset etiğine sığar mı??

Dördüncüsü; Bu değişiklik, 14.2.13/30 sayılı kararla Anayasa Mahkemesince iptal edildiği halde, 2011 yılında Bakanlar Kurulu, “Tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak” görevlendirmesinden çok rahatsız olmuştur ki, bu KHK ile (AS: 2.11.2011; 663 sayılı KHK) TTB’nin bu temel işlevini silmeye kalkmıştır. 2013 yılında Anayasa Mahkemesi 2013/30 K. sayılı kararı ile bu değişikliği iptal etmiş iken, çoook ilginçtir ki Başbakanlıkça e-mevzuat hizmeti sunulan Mevzuat Bilgi Sisteminde bu iptal kararı halen işlenmemiştir. http://www.mevzuat.gov.tr/Metin1.Aspx?MevzuatKod=1.3.6023&MevzuatIliski=0
&sourceXmlSearch=&Tur=1&Tertip=3&No=6023 
adresinden çağrılan 6023 sayılı TTB yasasının 1. maddesinden cımbızlanarak çıkarılan ibare, Anayasa Mahkemesinin yukarıda değinilen değişikliği iptal kararına karşın yerine işlenerek eski durumuna getirilmemiştir.. Şubat 2013, Ekim 2016..!? 3,5 yıldır.. Bu davranış, ilgili Genel Müdürlüğün Anayasa Mahkemesi iptal kararını tanımaması anlamına mı gelmektedir? Başbakanlığa bağlı Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan Resmî Gazetede Anayasa Mahkemesi kararları derhal yayımlandığına göre, neden gerekli güncelleme mevzuat.gov.tr‘de yapılmamaktadır?? Bu davranış en azından görev savsaklaması (ihmali) değil midir??

Anayasa md. 153/3 : Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar….

Anayasa md. 153/5 : Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.

Sorumlular hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını ve gerekli düzeltmenin hemen web sitesinde işlenmesini diliyoruz..

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Tabip Odası Üyesi
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

İşyeri hekimliği için Tabip Odalarının Çalışma Onayı gerekliliğini Danıştay da onadı!

 

http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/hukuk-5501.html

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın son yıllarda çıkartılan yasalarla
ortadan kalktığını savladığı işyeri hekimlerinin Tabip Odası onayı alması zorunluluğunun sürdüğüne karar verildi.

Danıştay 10. Dairesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ayrı ayrı davalarda verdikleri kararlarda

“6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 4., 5. maddesi ile Ek madde 1′
de yer alan hükümlerine göre işyeri hekiminin atanmasında ilgili Tabip Odasının onayı gerektiği kuşkusuz olup, Tabip Odasının Tabip atamalarındaki rolünü ortadan kaldıran dava konusu düzenleme, Tabiplerin önemli organı olan Tabipler Odasına yasayla verilen yetkiyi ortadan kaldırdığından, hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”

İşyeri hekiminin bir işyerinde görevlendirilmesinde Tabip Odasının “6023 sayılı yasa uyarınca meslek mensuplarının hak ve yararlarını koruma amacı doğrultusunda
bir değerlendirme yapacağı açıktır.”
sonucuna ulaşmışlardır.

Bu Kararlar, yıllardır Çalışma Bakanlığının Tabip Odası onayı olmadan
işyeri hekimi yetkilendirmesinde bulunmasının hukuka aykırı olduğunu saptamıştır.

İşyeri hekimliği yapan meslektaşlarımızın, Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimlerinin
(AS: OSGB) ve işyeri hekimi istihdam eden ya da görevlendirilen işyerlerinin
işyeri hekimlerinin çalışma durumlarıyla ilgili bilgileri Tabip Odaları ile paylaşmalarının Türk Tabipleri Birliği Yasası uyarınca zorunlu olduğunda artık bir duraksama yoktur.

Halen yetkilendirilmiş işyeri hekimlerinin saptanması ve durumlarının değerlendirilebilmesi için, Çalışma Bakanlığından, yetkilendirilen işyeri hekimlerinin
ve yetkilendirildikleri işyerlerinin bilgileri istenmiştir.

İşyeri hekimleri ve çalıştıkları yerlerle ilgili bilgilere erişildiğinde Tabip Odalarımızla paylaşılacaktır. Ancak söz konusu bilgi paylaşımı beklenmeden Odalarımızın bölgelerindeki işyerleri ve işyeri hekimlerine ulaşarak öncelikle Oda üyeliğini denetlemeleri, işyeri hekiminin çalışma yerlerine ilişkin bilgileri kayıt altına almaları,
daha sonra yapılacak değerlendirmeler için yararlı olacaktır.

Çalışma Bakanlığı’na gönderilen yazıya buradan erişebilirsiniz
Danıştay 10. Daire Kararına buradan erişebilirsiniz
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Kararına buradan erişebilirsiniz

===============================

Dostlar,

Demokratik katılımcı yönetime köktenci biçimde karşıt bir politik anlayışı 12 Eylül 1980 ve 12 Mart 1971 süreçlerinde bile görmedik. AKP iktidarı tam bir TEK PARTİ DEVLETİ ve DİKTATÖRLÜĞÜ kurdu. Üniversite özerkliğinden tutunuz, TÜBİTAK ve TÜBA gibi bilimsel kurumların, TRT’nin, Adli Tıp Kurumu’nun özerkliğini, Yargı’nın bağımszılığını
darmadağın elde ederek olabildiğince kadrolaştı ve çok büyük ölçüde ele geçirdi.

AKP, Anayasa’nın 135. madesinin korumasındaki Kamu Kurumu Niteleiğinde Meslek Kuruluşlarına da hep musallat oldu, bunlardan en büyüğü olan TMMOB’nin yasasında vesayet kurucu değişiklikler yaptı. 6023 sayılı TTB (Türk Tabipleri Birliği) Yasasında da ciddi bir engellemeyi önceki Sağlık Bakanı Prof. Recep Akdağ döneminde yaşadık.

2 Kasım 2011’de TBMM açıkken çıkarılan 35 adet YGK (KHK, Kanun – Yasa Gücünde Kararname) arasında 663 sayılı bir YGK de vardı ki;

– SAĞLIK BAKANLIĞI ve BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT ve GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
(2.11.2011, RG 28103, mükerrer; 60 asıl 12 geçici madde)

Künyesini yukarıya koyduğumuz 663 sayılı YGK, 1. maddesinde;

– Md. 1: “Bu KHK’nin amacı; Sağlık Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarının
örgüt, görev, yetki ve sorumluluklarını düzenlemektir.”

demekteyken; bir hükümete, Yürütme organına asla yakışmayan, en basit hukuk kurallarına bile uymaksızın, tümüyle etik dışı biçimde, adeta tuzak kurarak,
TTB Yasası’nın 1. maddesindeki örgütün görevleri arasında sayılan can alıcı düzenlemeyi aşağıdaki gibi tıpkı cımbızlayarak, 58. maddesi ile TTB’yi felç etmek etmişti :

– “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”

Utanç verici bir durumdu… Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıyor, görev ve yetkileri yeniden tanımlanıyordu.. Hiçbir ivediliği yokken konu üstelik kendilerinin mutlak çoğunlukta olduğu TBMM’den bile kaçırılarak YGK ile düzenleniyor ve YGK’nin
1. maddesindeki amaçtan sapılarak, adının kapsamı dışına çıkılarak bir korsan madde eklenip TTB de, deyim yerinde ise “bu arada hallediliveriyordu..”
TTB, Sağlık Bakanlığı’nın ilgili YGK’de sayılan “bağlı kuruluşu” değildir.
Ayrıca, yüz bini aşkın hekimin yasal meslek örgütü olan bu örgüt, kuruluş yasasının 1. maddesinde taa 1953’te kendisine verilen temel görev kapsamında

– “tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak”

görevini yapmayıp ne yapacaktır?? Bir hekim Sağlık Bakanı, kendi meslek örgütüne böylesine kin ve nefretle bakabilir mi?? Koskoca Bakanlar Kurulu nasıl bu nefret söylemi ve eylemine ortak olur?? Oysa yasal düzenleme TBMM’de yapılsa idi bir parça tartışılması olanağı doğardı, kamuoyunun bilgisi olur, Komisyonlarda, basında .. tartışılabilirdi..

Bunca “şark kurnazlığı” olsa olsa AKP’de olurdu. Bir tıp profesörü hekim olan Sağlık Bakanı Akdağ, kendi meslek örgütünü felç edecek bir yasal hileden hiç sıkılmıyordu.. Koskoca Bakanlar Kurulu da..

Bereket bu tuzak madde farkedilmiş ve Anamuhalefet CHP ikna edilerek Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açılmıştı. Bu yüz kızartıcı tuzak madde,
14.2.13’te Anayasa Mahkemesince iptal edildi.

Bu partinin adı “AK Parti” ise şu örnekteki yüz kızartan eylemin neresi AK’tır??
Bu partinin açık adı “ADALET ve KALKINMA Partisi” ise, söz konusu sefil YGK tuzağının neresi adaletlidir ve ne yanıyla ülke kalkınmasına katkı verecektir??
TTB yönetimi AKP yandaşlarının elinde olsaydı hiç kuşku yok bu tür mide bulandıran manevralara girişmeyeceklerdi. Üstelik, Anayasa m. 91 şu düzenlemeyi içeriyor :

* “… Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
TBMM komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve ivedilikle görüşülür…”

Aradan 3,5 yılı aşkın bir zaman geçmiştir. Türkiye’nin dokusunu köktenci biçimde değiştiren bu 35 YGK’yi Yüce TBMM neden 3,5 yılda “ivedilikle” görüşmemiştir?
Bu davranış TBMM’nin kendini yadsıması ve yine Anayasaya göre devredilemez
yasama yetkisini (Anayasa m. 7 : Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez
.) Yürütme’ye bırakması demek değildir de
ne demektir??

Ve bu da demokratik parlamenter rerjimin yozlaştırılması demek değil midir??
Tek parti devleti – diktatörlüğü demek değil midir??

Batı ülkelerinde meslek örgütlerinin Türkiye’de olduğundan çok daha fazla yetkileri ve güçleri, olanakları, otoriteleri vardır.

Demokrasi çoğulculuktur ve iktidar  – yönetim yetkilerinin katılımcılıkla paylaşılmasıdır. Bu bağlamda AKP’nin demokrasi ile de zerrece ilgisi olmadığı bir kez daha görülmektedir.

Söz konusu Danıştay kararları bu bakımlardan ayrı bir önem taşımaktadır.

Hükümetlere, Anayasa m. 135 uyarınca kurulan ve korumaya alınan kamu kurumu niteliğinde meslek örgütleriyle dalaşmak – çekişmek yerine demokratik terbiye ile,
birlikte yönetim” anlayışını benimsemelerini önermek durumundayız.

Bağımsız yargı eliyle Yasama ve Yürütme’nin yargısal yolla hukuka uygunluk denetiminin ne denli yaşamsal olduğu bir kez daha görülmektedir. Bu 3’lü sacayağı yapısıyla sağlanan denge – denet (check&balance) sistemi rejimi bunalımlardan da koruyabilen bir sigortadır.

Türkiye’nin AKP’den ve benzer ilkel – demokrasi düşmanı – despotik rejimlerden kurtarılması öncelikli bir görev olarak önümüzde..

Sevgi ve saygı ile.
15 Temmuz 2015, Tunceli
(Karaca Köyü, Hozat)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com