Etiket arşivi: sosyal eşitsizlik

MOBESE’lerin hukuki durumu

Hamdi Yaver AKTAN
YARGITAY ONURSAL CEZA DAİRESİ BAŞKANI

Cumhuriyet, 29 Ocak 2022

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, özel yaşamının görüntülenip servis edilmesiyle ilgili olarak açıklama yaptı:

“…devletin imkânları kullanılarak MOBESE görüntülerinin servis edilmesinin takipçisi olacağım… Kamera kayıtları bir kazanın veya suçun tespiti için kullanılır. MOBESE gibi hususların ne için kullanılacağı yazıyor. Bu önemli bir meseledir. Takipçisi olacağımı ve hukuki olarak mücadele edeceğimi burada belirtiyorum…”(1)

Kentleşmeyle birlikte nüfus artışı, ekonomik güçlükler, yoğun sosyal eşitsizlik vb. olgular suç işlenmesini birlikte getirmektedir. Devlet, öncelikle suçun işlenmesini önlemekle, işlendikten sonra suçluların ortaya çıkarılmasını, yakalanmalarını ve yargı mercilerine teslim edilmesini sağlamakla yükümlüdür.

Demokrasilerde ve özellikle hukuk devletinde her suç aydınlatılmalı, aydınlatılırken de özgürlük-güvenlik dengesi gözetilmelidir. Klasik yöntemlerle suçun önlenmesi ve işlendikten sonra kanıtlara ulaşılması ve elde edilmesi giderek güçleşince özgürlük-güvenlik dengesini bozmadan, hukuk devleti ilkesi çerçevesinde suçlulukla mücadelede yeni yöntemler geliştirmek zorunlu olmuştur. Teknolojinin getirdiği olanakların desteği ve kullanımıyla suçlulukla mücadelenin etkinleştiği görülen bir olgudur. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda (CMK) bu yönde özel koruma önlemleri düzenlenmiştir. (m. 135 vd.) Ayrıca polis, jandarma ve il idaresi yasalarında benzer hükümler vardır. (Ek m.7, Ek m.5, m.11)

Ülkemizde bir süredir Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu (MOBESE) kullanılmaktadır. Belirttiğimiz yasalarda ve anayasada MOBESE kullanımına dayanak olabilecek bir hüküm bulunmamaktadır. Kişi özgürlüğü ile ilgili hükümlerin kıyasen ya da genişletici yorumuyla, MOBESE’lere hukuksal dayanak bulabilmek olanaksızdır. Ayrık (istisnai) hükümler, kıyasen veya genişletici yorumla özgürlük aleyhine genişletilemez. Bu tespitle birlikte, MOBESE kullanımının suçlulukla mücadeledeki etkinliğinden de vazgeçilemez.

ÖZEL YAŞAMA SAYGI İLKESİ

MOBESE’lerin herkeste güvenlik duygusunu artırdığı, suç işlenmesinde caydırıcılığı sağladığı, kanıttan şüpheliye gidişi kolaylaştırdığı ve bu bağlamda hızlı yakalamayı gerçekleştirdiği bir gerçektir. Tüm bu olayların kişilerde, yasal dayanağı olmamasına karşın, “örtülü rıza” oluşturduğu ve MOBESE’lerin benimsenmesinde etkili olduğu belirtilmelidir.

Caydırıcılık ile birlikte suçluların yakalanmalarında olanak sağlaması karşısında kamuya açık alanlardaki gündelik yaşamlarında kişilerin MOBESE’den endişe duymadıkları ve dahası güvenlik içinde olduklarını düşünmeleri doğaldır. Suç ve suçlulukla ilgileri olmayan kişilerin, sözgelimi yürümelerinin, oturup dinlenmelerinin, yeme-içmelerinin, alışverişlerinin vb. sosyal davranışlarının ise sergilenmesini istemeyecekleri de bir gerçektir. Kamuya açık alanda bile olsa bu sosyal davranışlar, özel yaşam alanına girmektedir.

Nitekim, kişilerin sayılan ve sayılmayan kamusal alandaki faaliyetleri özel yaşamdan sayılmış ve ihlalin cezai yaptırım altında olduğu kararlarda vurgulanmıştır. Yargıtay (2) bir kararında “…özel hayat kavramının; kişinin sadece gözlerden uzakta, başkalarıyla paylaşmadığı kapalı kapılar ardında, dört duvar arasındaki yaşantısı ve mahremiyetinden ibaret değil; herkesin bilmediği veya bilmemesi gereken, istenildiğinde başka kişilere açıklanabilen, tümüyle kişiye özel hayat olayları ve bilgilerin tümünü içermesi karşısında kamuya açık alanda bulunulduğunda bile, ‘kalabalığın içinde dikkat çekmezlik, tanınmazlık, bilinmezlik, ilkesinin geçerli olduğu ve kamuya açık alana çıkan her kişinin bu alandaki her görüntü veya sesinin kaydedilip, sürekli ve izinsiz olarak elde bulundurulmasına rıza gösterdiğinin kabulünün mümkün bulunmadığı”na karar vermiştir.

Başta anayasanın “Herkes, özel hayatına… saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir…” şeklindeki 20. maddesiyle birlikte, saldırıya uğraması durumunda Türk Medeni Kanunu’nun 24., 25. ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddeleri uyarınca özel yaşamın korunmasının ihlal edildiği gerekçesiyle koruma isteyebilir. Öte yandan Kişisel Verileri Koruma Kanunu (m.1) ve Türk Ceza Kanunu’na (m.134 vd.) göre kişinin özel yaşamını bozanlar hakkında ceza yaptırımları düzenlenmiştir.

Özel yaşam, kişilerin öbür kişilerle paylaştığı alanı da içermektedir. (3) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında özel yaşam kavramı “mahremiyet” sözcüğünü çağrıştırsa bile onu da aşan ve sır olanı da kapsadığı kabul edilmektedir. Görülüyor ki AİHM’ye göre özel hayat, “bireyin kişisel hayatını istediği gibi yaşayabileceği bir ‘iç alan’la kısıtlamak ve bu alanın dışında kalan dış dünyayı bu alanın tümden dışında tutmak aşırı sınırlayıcı bir yaklaşımdır. Özel yaşama saygı, başka insanlarla ilişki kurmak ve söz konusu ilişkileri geliştirmek hakkını da bir dereceye dek içermektedir.” (4)

TAZMİNAT HAKKI

AİHM, bireyleri kamusal alanda izlemeye yarayan ancak kayıt yapmayan kameraların özel yaşamın gizliliğini ihlal etmediğini, fakat kayıt altına alarak servis edilmesi halinde özel yaşamın ihlal edilmiş olacağına karar vermiştir. (5)

Bir başka kararında sınırları çizmiş ve ölçülülük, belirlilik ile öngörülebilirlik ilkeleri doğrultusunda kullanılabileceğini kararlaştırmıştır. (6)

AİHM Büyük Dairesi ise kişinin kendi görüntüsünün yayımlanmasını reddetme hakkının yanında söz konusu görüntünün kullanımını kontrol etme hakkının bulunduğunu da tespit etmiştir. (7)

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (8) bir kişinin hukuka aykırı olarak görüntüsünün kayda alınmasını kişilik haklarına saldırı niteliğinde görmüştür.

Ülkemizde MOBESE ile ilgili yasal düzenleme olmadığı gözetildiğinde ve özellikle suçla mücadele dışında kim olursa olsun izlenmesi ve kayıt altına alınması sonucu görüntülerin servis edilmesinde, MOBESE’nin kuruluşu, kullanımı ve denetlenmesi devlette olduğundan öncelikle görevlilerin sorumlu olacakları tartışmasızdır. Emir almalarında da sorumluluğun ortadan kalkmayacağı açıktır. (Anayasa m. 137, TCK m. 24/3)

Görüntüler üzerinden “yorum” yapanlar hakkında da en azından tazminat hukukunun kurallarının kullanılabileceği belirtilmelidir. Cumhuriyet savcıları ise görüntüleri kaydeden/ler, servis eden/ler hakkında soruşturma açmakla yükümlüdürler. (CMK. m. 160/1)

MOBESE’lerin hukuksal zemininin bulunmaması gözetildiğinde, suça karışmış bulunan kişiler yönünden sorun olduğu olasılığının varlığı nazara alındığında, suçla ilgisi/ilişkisi olmayan kişiler yönünden görüntülerin servis edilmesinde hukuki ve cezai sorumluluk söz konusu olacaktır. Yasayla düzenlenmemiş olması bizatihi bir sorundur. “Kamuya mal olmuş kişi” ölçütü/kavramı da kullanılamaz. Monako Prensi Caroline ve eşi Prens Ernst August v Hannover kararında AİHM, Prensesin Alman mahkemelerinin yaptığı gibi kamuya mutlak olarak mal olmuş kişi olarak değerlendirilse bile, salt bu sınıflandırmaya dahil olmanın özel yaşamına müdahaleyi haklı kılmak için yeterli olmadığına hükmetmiştir. (9)

1- Cumhuriyet, 27 Ocak 2020
2- 12. CD. 3.4.2012 tarih ve 2011/7345 esas ve 2012/8936 karar
3- Zahit İmre: “Şahsiyet Haklarından Şahsın Özel Hayatının ve Gizliliklerinin Korunmasına İlişkin Meseleler” İÜHFM. 39(1-4) 1974, s. 149’dan alıntı: R.Cengiz Derdiman- Nihal Tataroğlu: “Devlet Gözetimi ile İnsan Haklarının Uyumlaştırılması Sorunu ve Çözüm Önerileri”, İnönü Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 7, Sayı:1, 2016, s.259)
4- Niemeitz v. Germany Kararı, 16.12.1992, B.No: 13710 / 8, Derdincan-Tataroğlu, agm s.259
5- Peck v. Birleşik Krallık Kararı, B.No 44647/98, Ersan Şen: MOBESE ve Güvenlik Kameralarının Özel Hayata Müdahalesi ve Delil Vasfı, hukukihaber.net, erişim tarihi: 27 Ocak 2022
6- Yukoto-Bojic /İsviçre Kararı, 18.1.2017, B.No: 61838/10, Şen, agm.
7- Van Hannover/ Almanya Kararı, 7.2.2012, 40666/08, Şen agm 
8- HGK 7.3.2007 tarih, 2007/4-98 esas ve 2007/100 karar, Şen, agm
9- L. Müjde Kurt, Kamuya Mal Olmuş Kişi Kavramı, AÜHF Deresi, 66(3) 2017,s 589

Dünya Ekonomik Forumu uyarıyor

Dünya Ekonomik Forumu uyarıyor

Prof. Dr. Erinç Yeldan
Cumhuriyet, 31.01.2018

Zenginler kulübü diye de anılan Dünya Ekonomik Forumu’nun (DEF) yıllık toplantıları geride kaldı. 1971’den bu yana toplanan örgütün bu yılki toplantılarının ana teması Parçalanmış Bir Dünyada Ortak Bir Gelecek Tasarlamak şeklinde belirlenmiş idi. Toplantıların ana vurgusu da bir yanda küresel kriz sonrası elde edilen yüksek büyüme hızları, bir yanda da gelir dağılımı ile etnik ve cinsiyet ayırımcılığına dayalı fırsat eşitsizliklerinin yarattığı sosyal dışlanma ve artan şiddet olguları idi.
* Yani: hızlı büyüyen, ancak parçalanmış bir dünya… 
Dünya ekonomisinin 2018’de, yani 2008 krizinden on yıl sonra, ilk kez potansiyel büyüme hızına ulaşacağı tahmin ediliyor. Ekonomik büyümenin yeniden sağlanmış olmasına karşın, sosyal kalkınma göstergelerinde izlenen çözülme ve gelir eşitsizliğindeki artış Forum katılımcıları kadar, tüm sosyal bilimcilerin de geleceğe yönelik endişelerini artırmakta. Bu bağlamda Dünya Ekonomik Forumu’nun bu seneki en önemli katkısı yeni geliştirilen bir sosyal göstergenin paylaşımı oldu: 
Kapsayıcı Kalkınma Endeksi (*) (Inclusive Development Index) ulusal ekonomileri salt gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) göstergesi ile değil, geliştirdiği 11 adet sosyal gösterge ile değerlendirmeyi amaçlıyor. 

– Büyüme,

– kalkınma, 
– kapsayıcılık,
– sürdürülebilirlik ve 

– nesiller arası eşitlik 

ana başlıklarından oluşan bu on 11 gösterge aracılığıyla milli gelir büyümesinin ötesinde daha gerçekçi ve anlamlı bir veri seti sunulmakta.  DEF Raporu’na göre sadece GSYH verilerine dayanan değerlendirmeler, yıllarca biriken sosyal eşitsizlik, çevrenin tahribatı ve gelecek nesillere miras bıraktığımız dünya kaynaklarının savurgan biçimde israfı gibi tehditleri göz ardı etmekte ve insanlığın gerçek sosyal refah kayıplarını gizlemekte. Bu sakıncaları bertaraf etmesi açısından söz konusu endeksin anlamı önemli -hele hele yerkürenin zenginleri tarafından iletilmekteyse…

***
Forum Raporu’na göre son beş yılda dünya ekonomisinin milli gelirler toplamı bağlamında “büyüme” gösteriyor olmasına karşın, söz konusu kalkınma endeksine göre 29 gelişmiş ülkenin 20’sinde sosyal kapsayıcılık göstergelerinin gerilediği; 74 kalkınmakta olan ülkenin 56’sında ise nesiller-arası eşitsizliğin artmış olduğu gözlenmekte. 
Kalkınma Endeksi verilerine göre, dünyada en kapsayıcı gelişmiş ülke olarak Norveç nitelendirilmekte. Öte yandan yükselen piyasa ekonomileri diye anılan ve hızlı büyüme sergileyen 30 ülke arasında sadece altısı “sosyal kapsayıcılık” göstergesinde ilerleme kaydetmiş; on üçünde mevcut durum korunmuş; on ülkede ise daha da kötüleşme yaşanmış. Birçok ülkede söz konusu endeksin alt bileşenlerinde çarpıcı farklılıklar gözlenmekte. Örneğin, “büyüme ve kalkınma” göstergesi bakımından ABD’nin 29 ülke arasında 10. sırada, ancak “kapsayıcılık” bakımından yirmi sekizinci, “nesiller arası eşitsizlik” bakımından da 26. sırada yer aldığı gözleniyor. 
Yükselen piyasa ekonomilerinde de benzer biçimde derin farklılıklar var. Örneğin Türkiye, Meksika, Endonezya ve Filipinler “nesiller arası eşitsizlik endeksi”nde daha olumlu sıralarda yer alırken; “kapsayıcılık”, “gelir eşitsizliği” ve “sürdürülebilirlik” göstergeleri bakımından gerilerde gözüküyor. 
Sonuç: Dünya Ekonomik Forumu, gezegenimizde sosyal refahın paylaşımı bakımından en önemli sorunun, ekonomistler ve siyasetçiler tarafından bir ulusun zenginliğini ölçmenin tek göstergesinin milli gelir verilerinden ibaret olarak gösterilmesi olduğunu vurguluyor. 
Büyüme, ne pahasına? 
(*) World Economic Forum,
https:// www.weforum.org/reports/theinclusive- development-index-2018