ANAYURT Gazetesi ile Söyleşimiz
‘Türkiye’de aşı kıtlığı var’
Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, Türkiye’nin, nüfusuna yeterli miktarda aşıyı
halen sağlayamadığını ifade ederek,
- “Aşı seçmek gibi bir lüksümüz yok, bir aşı kıtlığı var.
İktidarın ne yapıp edip yeterli etkili – güvenli aşı bulması gerek” dedi.
Uğur DUYAN
ANKARA (Anayurt) (21 Aralık 2020, http://www.anayurtgazetesi.com/haber/Prof-Dr-Ahmet-Saltik-uyardi-Turkiye-de-asi-kitligi-var/719194)
Prof. Dr. Ahmet Saltık, ilk aşamada 18 yaş üstü tüm vatandaşlar (70 milyon) aşılansa da aşıların etki oranın en çok %90’larda olduğunu, bu nedenle de 70 milyon nüfusun firesiz aşılanmasının gerektiğini, üstelik 18 yaş altının da virüsten etkilendiğini, taşıyıcı ve hasta olduklarını aktardı. Aşıların uzun süre kalıcı antikor üretmede hastalığı geçirmek ölçüsünde başarılı olmadığını anımsatan Saltık, Türkiye’nin ilk aşamada 150 milyon doz aşıya gereksinimi olduğunu ve çok daha fazlasının da mutlaka stoklanmasının zorunlu olduğuna dikkat çekti. Gelişmiş ülkelerin bu olasılığı önceden görüp, nüfuslarının çok üstünde aşı sağladıklarına değinen Saltık, Sağlık Bakanı’nın Çin’den 20 milyon doz aşının Türkiye’ye getirileceği yönündeki sözlerine işaret ederek, bu rakamın Türkiye’de hızla süren salgını söndürmeye kesinlikle yetmeyeceğini ifade etti.
44 yıllık Hekim ve 40 yıllık Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık ile yeni koronavirüsün neden olduğu Kovit-19 hastalığını, aşılarını, bu aşıların özelliklerini, Türkiye için gereken aşı miktarını ve aşı politikasını konuştuk.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden aşı haberleri geliyor. Aşı çalışmalarında gelinen bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Salgının bir yılı bitmeden elimizde aşılar var. Bu çok sevindirici bir gelişme. Bu denli kısa bir sürede elde edilen başarıyı bilim dünyası adında saygıyla, sevinçle, övünçle karşılamamız gerekir. Kovit-19 için aşı geliştirmede bu başarı insanlık adında, uygarlığımız adına çok sevindiricidir.
KANSER SAĞALTIMI (TEDAVİSİ) İÇİN UMUT OLAN AŞILAR:
mRNA AŞILARI
mRNA aşıları Türkiye’de en çok konuşulan aşılar. Özellikle de Pfizer-BioNTech aşısına karşı bir ilgi var. Bu aşıların geleneksel aşılardan farkı nedir?
Bu aşılarda, virüsün genetik materyali olan RNA’dan özellikli bir parça alınarak, aşı içinde insan hücresine verilmesi tekniğine dayalı bir yöntem kullanılır. Bu mRNA parçası insan hücresinde istenen virüs proteinini üretecek ve o proteini bağışıklık sistemi tanıyacaktır. Böylece virüse karşı bağışıklık gelişecektir. Bağışık insan, aynı virüsle yeniden karşılaştığında 2 tür yanıt verecektir: Birinci sıvısal (hümoral) bağışıklık dediğimiz kanda oluşan antikorlar, ikincisi hücresel bağışıklık dediğimiz, T lenfositlerinin bellek kazanması ve aynı hastalık etkeni ile bir kez daha karşılaştığında bağışıklık sistemimizi harekete geçirmesidir.
Aslında mRNA aşıları neredeyse 10 yıldır kanser aşısı geliştirmede kullanılan bir teknik, ancak henüz somut bir sonuca ulaşılamadı. Bu salgında akla geldi benzer yöntemi kullanmak, başarılı olduğu da görülüyor. %90’ın üstünde etkili olması çok sevindirici. Pfizer ve BioNTech ikilisinin çalışmaları Almanya ve ABD’de olumlu sonuçlar verdi. İngiltere kullanımına başlandı. ABD ve Kanada’da acil kullanımına onay verdi. Ancak bu aşının bir olumsuz yönü, eksi 70 C derce gibi bir soğuk zincir gerektirmesi. Yüksek teknoloji isteyen soğuk depolama merkezlerinde saklanıyor. Dünyada bu altyapıya sahip ülke sayısı az, ülkemizde hemen hemen yok denecek düzeyde; ileri araştırma laboratuvarları dışında bu donanıma sahip değiliz. Olan depolarımız da serum vb. tıbbi ürünlerle dolu. Yani elimizde bu aşıyı koruyabileceğimiz bir yer yok. Yüksek maliyet isteyen bir taşıma ve depolama olduğu için de oldukça pahalı. Bu türden bir derin dondurucu sözgelimi bir eczane için on bin Dolar dolayında. Paranız olsa bile bunu dünyada üreten firmalardan hemen ve yeterince sağlamak epey güç görünüyor.
Bu mRNA aşılarının bir başka sakıncası (dezavantajı) ise daha önce denenmediği için istenmeyen ve yan etkilerinin bilinmemesidir. Bu kuramsal bir risk yaklaşımı, gündelik yaşamda başımıza gelebilecek her risk gibi. Dolayısıyla kabul edilebilir bir risk. Bu noktada bir endişe de virüsün mRNA’sı gider insan DNA’sına karışır mı? Ancak bu çok güç görünüyor. Bilimsel yazında buna ilişkin örnekler yok.
ÇİN AŞISINI ÜRETMEK ÇOK PAHALI
Oxford-AstraZeneca ortaklığıyla geliştirilen Kovit-19 aşısında hangi yöntem denendi?
İngiltere ve İsveç’in birlikte geliştirdikleri bir aşı ve bu aşıda vektör yöntemi kullanıldı. Yine Rusya da Sputnik V aşısını da vektör yöntemi ile geliştirdi. Bu aşılar daha ucuz ve etki bakımından bir parça geri kalıyor, Moderna’nın ve BioNTech-Pfizer’in mRNA aşılarına göre. Bu aşıların yani Oxford Astra-Zeneca aşısının ilk dozda %70’lerde ikinci dozda %90’a yakın etkili olduğu görüldü. Rusya, Oxford Astra-Zeneca’ya aşılarının vektörlerini birleştirmeye, ortak çalışmaya çağrı yaptı geçen hafta.
Peki, Türkiye’nin sağlayacağı Çin aşısı olarak da bilinen Sinovac’ın CORAVAX aşısı hangi yöntemle geliştirildi?
Çin hükümeti destekli Sinopharm Biyoteknoloji firması ile birlikte geliştirildi. Çin hükümetinden ciddi destekler alan Sinovac firması tarafından üretilen aşı, geleneksel aşı yönetimi ile yani bakteri ya da virüsün ölü duruma getirilip ancak bağışıklık kazandıracak ölçüde etkin olmasının sağlanması yöntemi ile geliştirildi. Bu amaçla çok sayıda tavuk embriyosu kullanmak ve aşı virüsünü çok miktarda üretmek gerekiyor ve maliyet artıyor. Bu yöntemle üretilen aşıdan sonra bağışıklık sisteminin antikor üretmesi ve / veya hücresel bağışıklık sağlanıyor. Bu aşı yöntemindeki en büyük sakınca (dezavantaj) ise çok sayıda ölü virüse gerek duyulması. Tavuk yumurtası içindeki embriyolarda üretilen çok ama çok sayıda virüsün ölü hale getirilerek aşıda kullanılması gerektiği için, bu aşının üretimi pahalı. Uzun yıllardır denen klasik bir yöntem etkileri, yan etkileri iyi biliniyor. Güvenli bir aşı yöntemi. Güvenli oluşu önceki yıllarda denenmişliğinden kaynaklanıyor. Bir de hastalık etkeni ölü, aşı ile bulaş (enfeksiyon) riski yok.
Bu aşı eksi 21 C derece soğuk zincirle korunabiliyor. Üretim kapasitesiyle ilgili sorunlar var. Dünya nüfusu 8 milyara yakın. 18 yaş altı nüfusu düştüğümüzde yuvarlak hesap 6 milyar insana aşı yapılması gerek ve iki doz gerektiğine göre 2021 yılı içinde 12 milyar doz aşı üretilmeli. Bu lojistik, altyapı ve üretim kapasitesi yok Çin’de ve dünyada.
“DÜNYA SAĞLIK ÖRGÜTÜ (DSÖ) BU NOKTADA ÇOK ENDİŞELİ”
Gelişmiş ülkeler şimdiden nüfuslarının çok üstünde aşı alımı yapmak için gerekli anlaşmaları sağladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
DSÖ bu noktada çok endişeli. Özellikle yoksul ülkelerde yaygın aşılamanın 2022-24’e dek uzayabileceği öngörülüyor. Dünya nüfusunun önemlice bir kesimi az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşadığı için, salgının önümüzdeki birkaç yıl içinde tümüyle söndürülmesi olası gözükmüyor.
HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ KAPATILDI; AŞISIZ KALDIK!
Peki, Türkiye’de durumu nasıl?
Aşıda özyeterliğimizi yitirmiş bulunuyoruz. AKP iktidarı tarafından 2 Kasım 2011’de 663 sayılı Yasa Gücünde Kararname (md.58/3) ile bir Cumhuriyet kurumu olan (1928’de Atatürk döneminde kurulmuştu) Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü (RESAMENS) kapatıldı. AKP iktidara gelmeden (3 Kasım 2020) önce 1997-8’den başlayarak Hıfzıssıhha Enstitüsü’nde aşı üretimi tavsamaya ve duraksamaya başlamıştı. 2002-11 arasında ise, çok başarılı bir Kurum olan Hıfzıssıhha (Sağlığı Koruma) Enstitüsü teknik gelişmelerin uzağında bırakıldı ve sonunda kapatıldı. “Küreselleşme gereği uzmanlaşan kuruluşlardan daha ucuza satın alırız..” dendi ama gelişmeler, dönemin sorumlu Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ’ı doğrulamadı. Türkiye, aşıda tümüyle
dışa bağımlı ve şimdilerde, KOVİT-19 salgınının en azgın dönemlerinde, geçelim gecikmeyi, yeterli aşıyı bile sağlayamamakta; sorumlu apaçık AKP’dir.
RESAMENS, Cumhuriyet’in çok önemli bir kurumuydu. Anadolu’daki büyük salgınları bu Enstitüsü sayesinde yendik. ABD ve Çin dahil Dünyaya aşı sattık, bağışladık. Hıfzıssıhha Çin’e, Rusya’ya ve ABD’ye aşı gönderdi; günümüzde aşı umduğumuz ülkelere! 2011’de “..Küreselleşme ve uzmanlaşma var..” denerek, bu eşsiz Kurumu kapattılar. Şimdi aşı alamıyoruz – bulamıyoruz, Ülkemiz iflasın eşiğinde. Para bulsak bile alamıyoruz. Gelişmiş ülkeler bu aşılardan çok miktarda alım yaptı, yapıyor. Çin’den 50 milyon doz aşı gelecek dendi, halen beklemedeyiz. AKP iktidarı, RESAMENS’i kapatırken, birtakım aşı alım güvenceleri ile 2022’ye dek ülkemizin aşı üretimine ipotek koymuştur.
- Ayrıca, Çin’den gelecek aşının bedeli için ise, 2 ülke arasında döviz takas (swap) anlaşması nedeniyle TL kullanılacaktır. Bu da iktidarın seçiminde belirleyici bir etmendir.
“YOK AŞI, YOK, NESİNİ SEÇECEKSİNİZ??!”
Türkiye’de Çin aşısına dönük kuşkular var. Bu kuşkulardan dolayı aşı olmak istemeyenler de var. Bu noktada aşı seçme şansımız var mı?
Çin aşısının Evre (Faz) 3 çalışması Türkiye’de de yapıldı Endonezya ve Brezilya ile birlikte. Türkiye’de de 12.400 gönüllü aşılanıyor. Endonezya’nın Evre3 raporuna göre, bu aşının etkinliği %97. Türkiye’ye de kısa zamanda açıklanır, %90’larda bir etkinlik bekliyorum. Geldiğimiz noktada ise bu aşı ya da şu aşı deme şansımız yok. Çünkü çok ciddi bir aşı kıtlığı var. İstem (talep) çok, ürün az. Kapanın elinde kaldı aşı. İktidar Türkiye’yi, hem Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatarak %100 dışa bağımlı kıldı hem de zamanında gerekli bağlantıları yapmayarak – gecikerek yeterli aşı alımını sağlayamadı.
Yani, yok aşı yok, nesini seçeceksiniz?!
Bir milyon doz BioNTech&Pfizer’den gelecek denenmekte. Bu aşıyı saklamak için gerekli soğuk zincir altyapısı elimizde yok. Başta belirttiğim gibi bugünden yarına bu ileri derin dondurucuları hemen sağlayamazsınız, bunları üreten fabrikaların da kapasitesi dolu. İngiltere’de bile ancak elli hastanede bu ileri (ultra) derin dondurucu var. Bu bakımdan, aşı seçmek gibi bir lüksümüz yok, bir aşı kıtlığı hatta yoksunluğu var kötü yönetim yüzünden!
İktidarın ne yapıp edip yeterince ve güvenli – etkili aşı bulması gerek. Ne yazık ki bu dilek – zorunluluk havada kalıyor. Çünkü iktidar ne yaparsa yapsın yeterli aşı yok piyasada! Çin’den elli milyon doz beklenirken, Erdoğan geçen hafta Azerbaycan dönüşü uçakta on milyon doz geliyor, dedi. Oysa Sağlık Bakanı yirmi milyon doz demişti. Hangisi doğru bilmiyorum, ister 10 ister 20 milyon doz olsun, ikisi de çok yetersiz Türkiye için.
EN AZ 160 MİLYON DOZ AŞI GEREKİYOR
Neden yetersiz? 20 milyon doz aşı az değil mi? 10 milyon kişi aşılanabilir en azından…
Türkiye’nin nüfusu göçmenler – kaçaklar dahil 90 milyon. Bu nüfusun 20 milyonu 18 yaş altı deseniz, 3-6 ay içinde hastalığı geçiren ve antikor üreten 2 milyon kişiyi, aşı içindeki etken maddelere ya da aşıya alerjik olanları, değişik tıbbi nedenlerle aşı olamayacakları da bu hesaba katarsak ilk aşamada Türkiye’de 65 milyon kişiyi aşılamalısınız. 2-3 hafta içinde 1. ve 2. dozu tamamlamalısınız. Bu da 130 milyon doz aşı kullanmanız demektir. Aşının etkisi % 90’larda olduğu için, aşılanan 65 milyonda yaklaşık 6,5 milyon kişi bağışıklık kazanamayabilir. Bunlar için de elinizde yeniden aşılama için 13 milyon doz aşı olmalı; yani 143 milyon doz + %10 fire pay ile yaklaşık 160 milyon doz aşının elinizin altında olması gerekir. 18 yaş altında aşı yapılmadığı için bulaş riski sürüyor demektir. Üstelik hastalığı geçirerek oluşan bağışıklık, 3-6 ay içinde sönümlenebiliyor.
- Hedef kitlenin firesiz, en yüksek oranda ve hızla, adil – etik – bilimsel – ücretsiz aşılanması gerek!
Aşı bağışıklaması ne denli ve ne etkinlikte sürer, bilinmemektedir. Hastalığın geçirilmesiyle kazanılan doğal bağışıklığın 3-6 ayda sönümlenmesinden kalkarak, yıl içinde 2. kez aşılama gereği doğabilecektir. İşte bu nedenle gelişmiş – varsıl ülkeler, fazladan aşı alımı için çok önceden anlaşma yaptılar. Olası aşı bağışıklığı sürelerini göz önünde bulundurdular. Biz ise aşı kıtlığı – yoksunluğu çekmek durumundayız. Üstelik uygulanan yüzeysel önlemler salgının önüne geçemiyor ve salgın azgınlaşmış biçimde sürüyor!
Ayrıca kimi insanlara el altından “aşı” yapılmakta! İktidar bu skandalı yadsıyamadı. Sağlık Bakanı’nın ‘Çin’de eczanelerde satılıyor, oradan alıp gelmişlerdir’ diyerek yadsınamaz biçimde kabul ettiği yasalara, hukuka ayrı olarak gerçekleşen bir suç var. Açıkça aşı kaçakçılığı yapılıyor. Türkiye’nin gümrük güvenliğini hiçe sayan, halk sağlığını tehdit eden bu girişim ve bir biyolojik sıvıyı insanlara “aşı” diye yapmak kabul edilebilir ve bağışlanabilir bir şey değil. Apaçık suç, savcılar işlem yapmalı.
Salgının ortasında aşı yoksunluğu ile yüz yüze kaldık!
Unutulmasın; AŞILAR, salgın yönetiminde büyülü araçlar değildir.
- Salgın denetiminin altın anahtarı Epidemiyolojik ilkelere tam bağlı kalarak bilimsel salgın yönetimidir, onu AKP gibi politize etmek değil!
Yaygın aşılama başlasa bile, 2021 sonlarına dek maske – uzaklık – temizlik vazgeçilmezdir.
Sonuç olarak; aşı gelse bile 2-3 hafta biyogüvenlik testlerinin yapılması yasal ve bilimsel yükümlülük olduğundan, sağlanan miktara göre 2021 Ocak ortalarında ancak yaygın aşılamaya geçilebilir. Bu 2-3 hafta sürede çok sayıda (resmen her gün 200’ün üstünde) insanımız ölecektir! Yine resmen günde 30 bini aşkın insanımız hastalanacaktır. Sağlık kuruluşları boğulmak üzeredir. Bu nedenlerle,
- 2-3 haftalık bir TAM KAPANMA son derece gerekli, hatta zorunlu ve ivedidir.
Sevgi ve saygı ile. 21 Aralık 2020, Ankara
Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik twitter @profsaltik