Etiket arşivi: mark-up rates

Hocaların Hocası Boratav geleceğe projektör tuttu… Mehmet Şimşek ne yapacak… Sertlik Nisan 2024’de başlayacak

Hocaların hocası ekonomist Korkut Boratav,
ekonomideki asıl sertliğin 2024’te başlayacağını belirtti

BirGün yazarı Yaşar Aydın‘a konuşan Prof. Korkut Boratav, ekonomideki sertliğin 2024’te yaşanacağına dikkat çekti. Ekonomide yaşanan son gelişmelere değinen Korkut Boratav, Asıl dönüşümün yerel seçimlerden sonra yaşanacağını ifade ederek Mehmet Şimşek ile AKP’nin ne yapacağını anlattı.

ASIL DÖNÜŞÜM YEREL SEÇİM SONRASI

Seçimlerin ardından AKP’nin özellikle ekonomi politikasında ciddi bir değişim yaşandı. Siz bu değişikliği nasıl görüyorsunuz, uzun süreçte emekçilerin önündeki tablo nedir?

Herkes soruyor, bugünkü ekonomik ortamda Mehmet Şimşek ne yapacak? Yerel seçimler öncesinde ve sonrasında AKP ne yapacak? Batı siyaset söyleminde Erdoğan gibi şahsiyetler için “politik insan” deyimi kullanılır. Bunların siyasi refleksleri çok duyarlı ve esnektir. Bu özellikleri ile önce yerel seçimleri kazanmak isteyeceğini, hedefi gerçekleştirdikten sonra gündemini değiştirme esnekliğini göstereceğini düşünüyorum.

Ekonomide geleneksel neoliberal model hedeflenmiştir ve buna

  • Haziran 2023 – Aralık 2024’te iki aşamalı bir istikrar programı ile geçiş söz konusudur.

Mart seçimlerine kadar seçmenlerin sineye çekeceği umulan “yumuşak kayıplar” söz konusu: Memur maaşları, asgari ücret ve emekli aylık artışları, bugünlerde gözlediğimiz dolaylı vergilerle eriyecek. Neoliberal reçetelerden makul boyutlarda sapmalar göze alınabilir. Örneğin 2001’deki IMF programında Merkez Bankası avanslarıyla bütçe açığının finansmanı yasaklanmıştı. Bu uygulama değiştirildi.

Kur Korumalı Mevduatın Hazine’ye yükü TCMB’ye devredildi.

TCMB’nin yeni başkanı değişikliği sineye çekti. Bu, bütçe açığının para basarak finansmanı anlamına gelir. Mart’a kadar benzeri neoliberal ilkeleri zorlayan “makro-ihtiyati düzenlemelerin” çoğu korunacak.

Mart sonrasında gündeme gelecek şok tedavisinin bazı işaretlerini Bakan Şimşek peşinen verdi. Birincisi Maastricht kriterleri içinde mali disiplin… Bu, kamu harcamalarını da frenleyen sert kemer sıkma, ekonomik daralmaya dönük malî politikalar  anlamına  gelir…

İkinci olarak, “gelir politikasını da içerecek yapısal uyum” dedi.  “Yapısal uyum” ifadesi bizim sendikaların duyarlı olduğu işgücü piyasalarının esnekleşmesidir. Yöntemlerden biri, bugünlerde emekli, memur, kamu personel aylıkları için uygulanan “enflasyon farkı ödemelerinin” son bulmasıdır. Nasıl uygulanacak? TCMB’nin düşük enflasyon hedefine göre belirlenen maaş-ücret ayarlamaları ile yetinilecek; bu artışlar hızlanan enflasyon sayesinde eritilecektir. Altı aylık aralıklarla uygulanan “enflasyon farkları” tarihe karışır, yok olur. Nedeni sermayenin gözetilmesidir. Ücretlerin geçmiş enflasyona tümüyle endekslenmesi yaygınlaşırsa, kârlar bir noktadan sonra aşınabilir. Ayrıca,

  • Türkiye’deki gibi dev şirketler güçlüyse, asgari ücret artışları (“mark-up rates” diye bilinen) kâr marjlarını yükseltmeye fırsat olur; fazlasıyla telafi edilebilir.

KKM, geleneksel neoliberal programın “dalgalı, piyasalara bırakılmış döviz fiyatları” kuralı ile çatışır. Kaldırılması gerekecektir. Yerel seçim önceliği nedeniyle, Mart sonrasına erteleneceği anlaşılıyor.

  • KKM son bulunca döviz, dinamit fitili gibi patlayacak.

– Tüm sektörleri içine alacak ikinci bir enflasyon dalgası şok gelecek.
– Önlenmesi, parasal ve maliye politikalarında daralma,
– ekonominin sıfır büyüme yönünde frenlenmesi,
– istihdamın gerilemesi olacak.

Enflasyon ve istihdamın daralması birleşecek; en yoksul emekçiler, AKP’ye oy verdiklerine pişman olacaklar;

ama önce nedenlerini algılamaları gerekecek. Bu da bir kez daha tabanda, örgütlü sınıf mücadelesini üstlenen devrimcilere düşecek.

TOPLUMSAL BUNALIM KALICILAŞABİLİR

Gelelim şok tedavisi (diyelim Aralık 2024) sonrasında uygulanması beklenen geleneksel neoliberal bir programın Türkiye için tasarladığı geleceğe… Bunları,

  • IMF’nin 2028’e uzanan öngörülerinden algılıyoruz:
  • Durgunlaşan bir ekonomide istikrar senaryosu söz konusudur.

Sayılara göz atalım                           :

Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme potansiyeli % 3 olarak öngörülüyor.

Bu büyüme süreci içinde
enflasyon %20,
cari işlem açığı/GSYH % 2,2,
dar anlamdaki işsizlik %10,5 oranlarına yerleşecektir.

Bu anlamda, Türkiye’ye özgü bir istikrar durumu tasarlanıyor. Büyüme temposu zorlandığında dış açıklar ve enflasyon yükselecek; ekonomi yönetimi durgunlaşmayı yeğleyecektir. %3’lük büyüme ise, dış borçlanmayı döndüren, ılımlı bir tempoyla da artırabilen, cari açığı kapatan yabancı sermaye girişiyle sürdürülecektir.

Temel sorun şudur                                    :

Bu senaryo, Türkiye’nin ağır bir bölüşüm şoku ile bütünleşen bugünkü toplumsal bunalımını kalıcı kılacaktır.

%3’lük büyüme temposu faal işgücü artışlarını tümüyle istihdama çekmekte yetersizdir. O nedenle 2023’te %25’e yaklaşan atıl iş gücünün sayı ve oran olarak 2028’e dek büyümesi söz konusu olacaktır. Bu işgücü fazlası ne anlama gelir?

  • Dinamizmi bitmiş, halk sınıfları siyasal İslamcı ideoloji tarafından uyuşturulmuş bir toplum…
  • Toplumsal patlamalar olasıdır; ancak faşizm yerleşmişse sadece yıkıma yol açar.

Bu hazin geleceği, geçmiş birikimleri ile Türkiye toplumu kabul edemez!

Tekrar siyasal, ekonomik ve ideolojik sınıf mücadelesinin liderlik, öncü örgütler sorununa dönüyoruz.

Sosyalist, komünist örgüt militanlarının işçi, köylü, emekçi saflarında titizlikle Aydınlanma değerlerine dayalı ideolojik bir sınıf mücadelesi yürütmesi önümüzdeki dönemde bu yüzden yaşamsaldır. Ekonomik, siyasal mücadele buradan hareket edecek.

Mayıs 2023’te meydanları dolduran milyonlar, bu sınıfların dinamik, ilerici çekirdeğini oluşturuyordu. Bu mücadeleye katılmalarını anlamlı kılacak bu tür bir öncülüğü on yıl önce Gezi’de bulamadılar; bugün bir kez daha beklemektedirler.

Bu boşluğu kalıcı olarak doldurmak zamanı geldi.

Görev bugünün devrimci örgütlerine, hareketlerine, partilerine düşüyor.

Odatv.com