Etiket arşivi: kuvvetler (güçler) ayrılığı

AKP anayasa yapamaz

Ali Sirmen
Ali Sirmen
asirmen@cumhuriyet.com.tr 

Son Yazısı / Tüm Yazıları
08 Kasım 2022, Cumhuriyet

AKP’nin fırsatı yakalayınca ortaya attığı türban için anayasa referandumu önerisinin tartışmaları sürüyor. Hafta sonunda anayasa profesörü ve eski milletvekili Süheyl Batum, Ruhat Mengi ile yaptığı söyleşide, toplumsal sözleşme olan anayasaların parti ziyaretleriyle yapılamayacağını söylüyordu. AKP temsilcilerinin anayasa değişikliği konusunu HDP ile görüşmeleri ise bizzat AKP bünyesinden itirazlar yükselmesine neden oluyordu. Cumartesi günü Cumhuriyet‘in altını çizdiği üzere, Cumhur cephesinin türban referandumu için daha 26 milletvekiline ihtiyacı vardı. Onu da bulamıyordu.

Sözün özü Millet cephesinden herhangi bir kurtarıcı aklı evvel öneri çıkmaz ise AKP anayasa değişikliğini yaşama geçiremeyecekti.

Bu defa (kez) AKP’nin anayasa değişikliliğinin önündeki engel parlamento aritmetiğidir. Ama öyle olmasa da AKP zaten kendi kafa yapısı dolayısıyla da anayasa yapamaz.
***
Bunun neden böyle olduğunu görebilmek için anayasaların özelliklerine bakmak gerek. İlk anayasal belge olan Magna Carta’dan bu yana (1215…) bütün anayasal metinlerin ortak yönleri, iktidarın yetkilerini yönetilenler lehine sınırlamalarıdır.

Her ne kadar kutsal devlet tutkusundan bir türlü kurtulamamış olan ülkemizde anlatılması epeyce güç olsa da aslında devlet bir şer odağıdır.

Vatandaşları tebaası olan bireylere yaptırım gücü olan yasalarla nelerin serbest, nelerin yasak olduğunu saptayan devletin tescil ettiği özgürlükler ve haklar geçerlidir ancak.

Vergi yoluyla, tebaası olan bireylerin emeğinin ve ürünlerinin bir bölümüne el koyan, savaş açma yetkisiyle bireyi ölüme yollayabilen, ceza yasalarıyla bireyi ölüme kadar (dek) varan yaptırımlarla cezalandıran devlet, hâkimi mutlak olmuştur uzun süre boyunca.

Hitler’in Nazi İmparatorluğu, hâkimi mutlak olan devletin yıkımı nereye dek varabilecek bir şer odağı olduğunun çok çarpıcı örneğidir.

Devletin, bu mutlak gücünün Tanrı’dan kaynaklandığı savı da yeterince inandırıcı değildir. Bu sav zamanla, kilise tarafından bile yeterince inandırıcı bulunmamış olsa gerek ki, bir kilise mensubu olan Akinolu Aziz Thomas bile zamanla “Omnis potestas a Deo, per populum” (Bütün iktidar Tanrı’dan gelir ama halk aracılığıyla) demek zorunluluğunu duymuştur.
***
Evet, devlet bir şer odağıdır. Ama toplumsal yaşamın zorunluluğu, bu kötülüğü kaçınılmaz kılmaktadır. Bu durumda yapılacak şey, yokluğu varlığından daha büyük bir şer olan devleti gücünü denetleyecek mekanizmalarla birlikte kabul etmektir. Öyle de olmuştur. Toplumların tarihleri bir bakımdan yönetilenlerin, aslında (gerçekte) devletin egemen sınıfların baskı aracı olduğu tanımlamasının genel kabul gördüğü çağımızda devletin erkinin denetiminin, toplum ve muhalefet adına denetlenmesi savaşımının öyküsü olarak görülmektedir.

Gücün bozduğu, mutlak gücün mutlaka bozduğu düşüncesi Montesquieu tarafından ileri sürüldükten ve kabul gördükten beri kuvvetler (güçler) ayrılığı demokrasinin onsuz olmazı olmuş ve devletin gücünün iktidar tarafından kullanılmasının denetimi önem kazanmıştır.

  • Anayasa böylece vatandaşı devlete karşı koruyan bir metindir aynı zamanda.

Bu işlevin yerine getirilebilmesi biat kültürü ile mümkün (olanaklı) olmayacaktır. Vatandaşın devlete ne olursa olsun sorgusuz sualsiz biat etmesiyle, devletin iktidarının denetlenmesi fikri bir arada yürümemektedir.

Çağımızda, yalnızca yönetilene sınırlamalar getiren, yönetenin gücünün denetimini ıskalayan kafa ile anayasa yapmak mümkün değildir. Böyle bir şey yapıldığı takdirde bu anayasa olmayacaktır.

Özetle biatçı AKP kafasıyla anayasa yapılamaz.

Ama şimdi itiraz olarak denecek ki: “Geçmişte pek de âlâ yapıldı.”

Evet yapıldı. Yapıldı da ne olduğu da görüldü işte!