Etiket arşivi: Kısa öykü

Dr. Serdar Koç’tan öykü : SON HATIRLAMA AVLUSU

KISA ÖYKÜ…

Dr. Serdar Koç


SON HATIRLAMA AVLUSU

-I-
Giderek delik deşik oldu, eriyip eleğe döndü, son hatırlama avlusu da söndü, karardı ev…

Onca hastalıktan, kahırdan, yaştan sonra, bakıma muhtaç; uzaklardan; çok uzaklardan, kederli bir tebessümle bakıyor çocuklarına ve ömrü hayatına; sonra yarasının kabuğuna çekiliyor, orada kayboluyor uzun ara. Ve bu mütemadiyen tekrarlıyor…
Gövdesi gibi belleği de, ufaldıkça ufaldı, bir avuç kalıverdi.

Duvarın yırtığından evin içi görünüyor. Farkında (bil’e) değiller toprak damdakiler, bun’un. Gün ikindiye devriliyor, akşam yakın. Dönüp bir daha baktım görüntüye, renkler boşlukta kaybolurken, yitik bir günün eşiğinde…
-Haydar ne zaman gelecek yavrum?

-Bak hele, Huriye halamın verdiği siyah delmem nerede?
(Seksen sene önce ölmüştü Huriye halası, o daha dört yaşında…)
-Çocuklar nereye sakladınız, Mehri’nin delmesini geri verin hadi!
Ah! O artık bir daha geri gelmeyecek olan, masalsı çocukluğu. Annesi, babası, gardaşları…
Uçsuz bucaksız Geldingen Ovası, Yeşilırmak boyları. Kayabaşı; köyü.

Uçsuz bucaksız ovayı gören bu yamaca iki asrı aşkın bir süredir hükümrandı aile. Her ne kadar bulutsuz ve güneşli günlerde ovanın bitimindeki yalçın dağlar seçilse de atla bir günlük mesafede.

Gölgeye gizlendim. Kendimle söyleşideyim, kimselerle paylaşamadığım. Kendi ezgimi bulmaya çalışıyorum, kendi gizimi. Zamanın frenine bastım artık. Hayatı gölgeden izliyorum. Gölgede giz’lendim. Her lafa tuz atmıyorum gayrı.

Ayrıntı merakı hayatı yorar. Pas geç, özetle gitsin. Özetin de kendi gerçekliği var; başka ve yeniden; yeni kapılar açan, yeni gerçeklere…

Önce ellerimle, sonra aynadaki yüzümle ilgiliydim. Kalbimle konuşmak isteyince, kalbimin rüyada olduğunu anladım. Ellerimi ve yüzümü de rüyaya çağırdım. Etraftaki eşyaları da…
Siyah bir zeminde beyaz bir sıfır gördüm, tüm varoluşu içeriyordu, sonra yeşile döndü, ve kararmaya başladı, siyah zeminle aynılaştı, sıfırlandı, kayboldu, uyandım, siyah bir sıfır imgesiyle…
ĞJ2JĞ
ğj2jğ
(…)

Önce çenesi düştü, sonra gamzesi./ Günün bittiğini haber veriyor ezan./ Gam vaktidir. Hazan.

Dipsiz bir gecedir bellek, yaşanmışlıklardan arta, ay ışığının soluk şavkı, belli belirsiz.
Ötesinde rüzgârın delice dans ettiği… Mutsuz.

Çoğu kez mutsuz; Umutsuz bir yaşama mühürleniriz.
(upuzun bir ikindi, saatlerce süren bir akşamüstü, hangi günün ikindisi ey ana!

-II-
Kara tahtanın başında ders anlatıyorum. İsim tamlamaları, sıfat tamlamaları…
Bir tespihin taneleri gibi peş peşe diziliyor sözcükler, kendiliğinden…
Uyanıyorum ki hepsi yalan.

8. ∞;
Sekizinci Sonsuz;
Sonsuzluk sekizinci katta, bu salonun içindeydi. Ya da yan odada. Belki de mutfakta veya olur ya ara holde, olmaz ya helâda, hadi diyelim dip odada, yatak odasında, balkonların birinde, bahçede, sokakta, her yerde. Ama inanın, masanın üzerindeydi. Yazılmış bir şiirde veya yazılacak olan, henüz yazılmamış, uzakta, bir öyküde, romanda, resimde, heykelde, tiyatroda,
Rakı kadehinde de olabilir, anason ayazında, lâ,
HÛ;
0;
∞ (…

Önündeki durgun suda bazı işaretler gördü bilge kâhin, geleceğe dair…
Siyah-beyaz Yeşilçam filmlerinden kalma salaş bir meyhanede. Kül’haşhaş.

Eğilip baktım düşlerinize, benden habersizdiler. Yüzünü değiştirmiş, başka bir gövdenin seyrinde, yârden hükümsüzdüler.

Buzdan bir kalbe aşk işlemez, bazen buzdan da soğuk, kurşun işlemez, donarsın ayazında.
Ruhumu kuruttun, ruh arsızı. Hevâ ile usandım candan. İkrah ettim, ikrar getirdim.
Yar sinesi sin’im oldu ni’deyim.

Kalbin taş kesilecek sonunda, en sonunda kurşun dökecek üzerine zaman.
En hakiki dost ölüm, yalnızlıkla örselenmiş yapayalnız bir gezinti…

Zaman bandı ileriye doğru hızla akıyordu, açık seçik. Bir şeker parçasının üzerine üşüşmüş karıncalar gibi, gezegen lipelip insan.
(Lipelip: Amasyaca dopdolu demek. Ağzına kadar; taşarcasına.)

Cennete açılan kapısıdır aşk yeryüzünün. Birbirimizin rüyalarına konuk olduğumuz.
İnsanın insana armağanı, tenin tene yoldaşlığı; yolculuğu, hasreti…
Kelebeğin kalbini kırmanın ertesi günü yoktur çünkü.

(düşlerimiz gerçeğin kaynağıdır/ sözcüklere el verir…
bir avuç çocukluk anısına dönüşüverir insan/ sonra o da uçup gider/ döner cenine…
hiç yaşanmamışçasına öykü/ kendiliğe gömülür…

-III-
Dün yâr divanında hatim indirmişsin Serdar?
Sevgili katındasın, yok ötesi. Yâr kadehindesin.
Sana yakışıyor, güzel duruyor sende aşk.

(Aşkta tecrübe yoktur, rütbe de…
/Bir büyük karanlığa düşeceğiz sonsuza dek, “bilelim!”
karanlığın şafağı göründü/ karanlığın ışığı açıldı önümüze…

Eylül 2015… Ankara
(EkinSanat, Aralık 2016, sayı 131)

“40 YILLIK BİR ŞEY”

Dostlar,

Bize ulaşan bir “kısa öykü”yü (5 sayfa) sizinle paylaşmak istiyoruz..

Nefes kesiyor..

Formatını korumak ve de okunmasını rahatlatmak için pdf olarak sunuyoruz..

Okumak için erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

40 YILLIK BİR ŞEY…

Sevgi ve saygı ile.
04.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net