Etiket arşivi: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi

Ülkemizde Artan KIRIM – KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI

logo

Ülkemizde Artan KIRIM – KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI

Prof. Dr. Saltık: “Hastalıkların ardı arkası kesilmeyecek”

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, yaz aylarının gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığından ölümlerin artmasına dikkat çekerek, “Çevrenin giderek kirlenmesinden dolayı bu çevresel hastalıklarla karşı karşıyayız. 2 yıl içinde birçok hastalıkla karşılaştık. Yeni hastalıkların da ardı arkası kesilmeyecekdedi.

İLEYDA ÖZMEN AZE HABER AJANSI, 28.07.2022

ANKARA- Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, yaz aylarının gelmesiyle birlikte Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığından ölümlerin artmasına dikkat çekerek, “Çevrenin giderek kirlenmesinden dolayı bu çevresel hastalıklarla karşı karşıyayız. 2 yıl içinde birçok hastalıkla karşılaştık. Yeni hastalıkların da ardı arkası kesilmeyecek” dedi.

KKKA hastalığı nedeniyle bu ay başından bu yana başta Tokat, Bingöl ve Sivas üzere birçok ilde çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, bu hastalığın ara konakçısı keneler konusunda GAZETE DURUM‘a çarpıcı açıklamalar yaptı. Saltık’ın iletileri şöyle:

KKKA hastalığının ölüm oranı çok yüksek: KKKA hastalığı COVID-19 gibi değil. Ölüm oranı çok yüksek. Bu oran %30’lara varıyor. Hatta %50’lere çıktığı yazında (literatürde) kayıtlı. Yarı yarıya öldürücülük son derece yüksek. Bu yüzden kişinin korunması çok önemli.

KKKA hastalığında ilk temel bulguyu hastalığın adından anlıyoruz. Bu virüs hastalığında deri altında küçük toplu iğne başı boyutunda ve büyüyebilen yaygın kanamalar oluşuyor. COVID-19 gibi zoonotik bir hastalık, yani hayvanlardan insana geçiyor. 

Çevrenin giderek kirlenmesinden dolayı bu çevresel hastalıklarla karşı karşıyayız. 2 yıl içinde birçok hastalıkla karşılaştık. Yeni hastalıkların da ardı arkası kesilmeyecek.

Maymun çiçeğini de buna eklemek isterim.

  • Yakın zamanda DSÖ maymun çiçeği hastalığı için küresel alarm uyarısı da yaptı.

En genel anlamda insanoğlu çevreyi kirletmeyen, koruyan, bozmayan, dağıtmayan, ona saygılı bir tutum izlemek zorunda. Bu yapılmadığı takdirde bu hastalıkları göreceğiz ve daha ağırlarıyla karşılaşacağız.

KKKA Temmuz ayında tepe yapıyor: KKKA 2002 yılında ortaya çıktı. Genellikle yaz aylarında KKKA hastalığıyla uğraşıyoruz. Bu hastalık daha çok Temmuz ayında tepe yapıyor. Ağustos ayıyla birlikte hava soğudukça azalışa geçiyor.

Ağır bir tablo görüyoruz: Belirtilerinde birden ateşle birlikte şiddetli baş ağrısı görülüyor. Hastalarda aşırı halsizlik ve yorgunluk gözlemliyoruz. Belirtiler eklem, kas, karın ağrıları, bulantı, kusma biçiminde sürüyor. Bu bulgular kenelerce ısırıldıktan 3 ile 9 gün sonra başlıyor. Daha sonra deri altında kanamalar başlıyor. Burunda, ağızda diş eti kanamaları ve akciğer içinde kanamalar başlıyor. Kan tükürme, kanlı kusma ve dışkının kömür gibi simsiyah olması başlıyor. Kadınlarda beklenmedik vajinal kanamalar da belirtiler arasında görülüyor. İç organ kanamaları da başlıyor çünkü bu virüsle birlikte vücudun pıhtılaşma mekanizması bozuluyor. Böylesine ağır bir tablo görüyoruz.

En riskli ilimiz Tokat: HastalıkAfrika’nın ortasından başlayıp kuzeyine dek batısı dışında, orta Ekvator çizgisinin altı ve yukarı doğru kuzey ve Afrika’nın doğusu, Arap yarımadasının ve Türkiye’nin tümü, Irak, Suriye, Kırım yarımadası, Pakistan, Çin’e dek uzanıyor. Türkiye’de en riskli ilimiz Tokat. 2004 tarihli veriler var elimizde. Bugünkü verileri bilmiyoruz ama o zaman en çok hasta Tokat’ta görülmüştü. 249 hastanın 101’i Tokat’taydı. Yozgat, Sivas yoğun görülen iller oluyor.

Hayvanlarda düzenli kene muayenesi yapılmalı: Hayvanlarda düzenli kene muayenesi yapılmalı. Gerekli ilaçlamalarla hayvanların kenelerden arındırılması gerekiyor.

Bedeni gözlemek gerekiyor: Kene, deriyi ısırırken salgıladığı kimyasal madde ilk olarak o bölgede duyu yitirilmesine neden olur. Dolayısıyla kene ısırdığında duymazsınız. Acıtmaz, duyumsamazsınız (hissetmesininiz). Bu yüzden açık alanlarda, kırsal kesimlerde bulunduktan sonra kene ısırığı var mı diye tüm bedeni, biri yardımıyla gözlemek gerekiyor.

Paçalarınızı çorabın içine koyun: Kenenin çok olduğu riskli yerlerde uzun kollu giymeli, paçalarınızı çorabınızın içine koymalısınız. Bu alanlarda gerekmiyorsa uzun süre kalmamalısınız.

Keneyi tutup koparmayın: En büyük hata keneyi tutup kopartmak oluyor. Keneyi tutup koparmayın. Bu çok tehlikeli. Ölüm oranını artırır. Üzerine kolonya dökmek, sigara dumanı gezdirmek, sigara ateşi basmak da doğru değil. Çünkü refleksle kene bedenindeki tüm virüsü insan bedenine boşaltmış oluyorsunuz.

TickCheck.com - How to safely remove a tick

Çivi çıkarır gibi çıkarılmalı: Bir cımbızla, kenenin deriye giren ağız bölümünün de olabildiğince altından tutularak, bir çivi çıkarırcasına sağa sola hareket ettirerek çıkartmak gerekiyor. Bu gibi durumlarda en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalı.

Koruyucu giysiler giyilmeli: Hayvancılıkla uğraşanlar, çobanlar, çiftçiler, kesim evlerinde (mezbaha) çalışanların özel koruyucu giysiler giymesi gerekiyor. Riskli bir ortamda bulunulduysa 2 hafta dikkat etmek gerekiyor. Sağaltımda (tedavide) antiviral antibiyotikler (Ribavirin) kullanıyoruz. Özgün bir sağaltım elimizde bulunmuyor. Dolayısıyla kenelerin yaşayabileceği ortamda tüm beden incelenmeli. Bedene yapışmamış keneler çevrede toplanıp öldürülmeli ve gömülmeli.

Biyolojik savaş yararlı olabilir:  Samsun’da yetiştirilen 340 bin sülünün KKKA hastalığına neden olan keneleri yok etmek için Türkiye’nin çeşitli illerinde doğaya bırakılacak olması biyolojik savaş dediğimiz bir yöntem. Keneleri avlayarak yaşayan hayvanlarla böyle bir yol izlenmesi yararlı olur diye umuyoruz. Çünkü yaygın otlak alanlarını, su kıyılarını.. kene taşıyabilir diye ilaçlama olanağımız yok. Bu yöntem riskli ve çevreyi kimyasal açıdan kirletici olur. Belki kenenin çok olduğu sınırlı bölgelerde kimyasal ilaçlama yapılabilir.

Silivri Cezaevi’nden böyle çıktı..

Dostlar,

Yüz kızartıcı bir tablo ile karşı karşıyayız..
Bir ölüm olayı 3 yıl sonra öğrenebiliyoruz..

Uygar ülkelerde en azından 2 bakanı (Adalet ve Sağlık) koltuğundan edecek bir
utanç tablosu.. Hatta hükümeti.. Ülkemizde ise bu makam sahipleri şerbetli..

Bakalım, “beğenilmeyen” ve “yenisi” yapılarak ülkenin parçalanmasına /
başkanlık totaliterliğine yol açabilecek 1982 Anayasası ne diyor ??

V.  Devletin temel amaç ve görevleri  

Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

Anayasa’nın sağlık hakkıyla doğrudan ilgili 56. maddesine bakalım :

Sağlık, çevre ve konut
A.  Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması

Madde 56 – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.   Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin
ve vatandaşların ödevidir.

  • Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; … amacıyla sağlık kuruluşlarını .. planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Tıp dilince “purpura fulminens” denilen ölümcül kanamalı döküntüye yol açarak
22 yaşındaki infaz koruma memurunun ölümüne yol açan hastalık
(Hantavirüs enfeksiyonu; Hantavirüs Renal Sendromlu Hemorajik Ateş),
açıkça iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmaması sonucudur.

  • Büyük olasılıkla meslek hastalığıdır!

Avrupa Sosyal Şartı (Avrupa Sosyal Şartı), 1961’de çıkarılmış ve Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden Türkiye, tam 28 yıl sonra, kimi çekincelerle bu uluslararası hukuk belgesine taraf olmuştur. Bu Konvansiyon’un 3. maddesi,

  • Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı hakkı olduğunu vurgular..

Anayasa’nın 90. maddesinin son fıkrası uyarınca bu metin Türkiye’yi bağlar ve
iç hukukta yasa hükmündedir. Hatta iç yasalardan üstündür ve dahası,
Anayasa’ya aykırılığı da ileri sürülemez!

Başkaca uluslararası ve ulusal mevzuat metinleri de rahatlıkla eklenebilir.

Söz konusu infaz koruma memurunun ölümünde işyeri ortam koşullarının incelenmesi ve varsa Devletin kusurunun ortaya konması gerekir.

Bu amaçla aile, yaşadığı yerdeki C. Başsavcılığına başvurmalıdır.
Maddi – manevi giderim (tazminat) alabilirler. Çalışma statüsüne bağlı olarak
(4857 sayılı İş Yasası ya da 657 sayılı yasa..) bir dizi hukuksal hakları tanımlıdır.

Silivri Cezaevi’nden sorumlu C. Savcılığı da kendiliğinden inceleme başlatabilir.

Konu TBMM’ye de bir soru önergesi ile getirilmeli, hatta Adalet Bakanlığı
res’en soruşturma başlatmalıdır.

  • Yaşam hakkı kutsaldır ve
  • devletin en başta gelen görevlerinden biri
    yurttaşlarının can güvenliğini sağlamaktır.

Bu ayıp Türkiye’ye ağır gelir.

Acı bir örnek olmalı ve ders çıkartılarak benzer olaylar önlenmelidir.
Kurbanın ailesi, geride bıraktıkları, bakmakla yükümlü oldukları
asla mağdur edilmemelidir.

Sevgi ve saygı ile.
25.2.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Silivri Cezaevi’nden böyle çıktı

Ergenekon ve Balyoz davalarıyla gündeme gelen Silivri Cezaevi’nde görevli bir infaz memurunun 2010 yılının Mart ayında Hantavirüs nedeniyle ölmesi,
Yoğun Bakım Dergisi’nin son sayısında ele alındı. Dergide 22 yaşındaki
infaz memurunun ailesinin izniyle ilk kez fotoğrafı da yayınlandı.

Aşırı yorgunluk, yaygın ağrı, bulantı, kusma, genel durum bozukluğu şikayeti ile
Silivri Hastanesi’ne kaldırılan infaz memuru, yakınmalarının sürmesi üzerine
Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne kaldırılmıştı. İnfaz memuru birkaç gün içinde
iç organlarında başlayan kanamalarla yaşamını yitirmişti. Gizlenen olay ABD’de yayınlanan “Centers for Disease Control and Prevention” dergisinde Türk bilim adamlarının 2011 yılının Mart ayında yazdığı makaleyle ilk kez ortaya çıkmıştı.

GÜNEŞ ALMAYAN, HAVALANDIRILMAYAN..20 Aralık 2012’de çıkan Yoğun Bakım Dergisi’nin 210-6 sayfalarında “Hantavirüs Renal Sendromlu Hemorajik Ateş:
Olgu Sunumu ve Derleme” başlıklı makalede söz konusu infaz koruma memurunun durumu ele alındı. GATA doktorlarından Yunus Oktay Atalay, Kamer Dere, Hüseyin Şen, Zafer Küçükodacı, Yalçın Önem, Sezai Özkan, Güner Dağlı imzalı makalede; Silivri Cezaevi ve infaz memuru “İstanbul il merkezinin 67 km batısında ormanlık alanda ve yeterince güneş almayan, iyi havalandırılmayan bir kurumda güvenlik görevlisi olarak çalışan 22 yaşındaki erkek hasta” ifadeleriyle tanıtıldı.

FARELERDEN BULAŞIYOR

Söz konusu makalede hastalığın farelerden bulaştığı şöyle anlatıldı:

“Hantavirüs, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığına neden olan Bunyaviridiae ailesine mensup RNA virüsleridir. İnsana bulaş, öbür bunyaviridae ailesi virüslerden farklı olarak artropodlarla değil kemiricilerledir (rodent). Rodentin infekte tükürük veya çıkartılarıyla bulaşmış gıdaların alınması, infekte materyalle temas veya idrar, dışkı
ve salyalarıyla infekte partiküllerin solunması sonucu hantavirüs infeksiyonu
ortaya çıkabilmektedir. Rodentler arasında ve rodentten insana bulaşta en sık sorumlu yol aerosollerdir. İnsanlar rodent ısırması sonucu da infekte olabilmektedirler.”
Hastalığın neden Silivri Cezaevi’nde görüldüğü ise söz konusu makalede şöyle anlatıldı:
“Bu rodent daha çok meşe, kayın ağaçlarının bulunduğu ormanlık alanlarda yaşamaktadır. Geriye dönük yaptığımız araştırmada olgumuzun çalıştığı işyerinin
(Silivri Cezaevi) bulunduğu mevkinin yakınlarında, meşe ağaçlarından zengin ormanlık alanların bulunduğu öğrenildi.”


KIRIM KONGO’DAN DAHA TEHLİKELİ

Konu üzerine görüşlerine başvurduğumuz makalenin yazarı Doktor Yunus Oktay Atalay, hastalığın nedenine ilişkin şöyle konuştu:

“Tam kesin bir şey söylemek mümkün değil. Mevcut hastalığa ilişkin farelerden
şüphe edilebilir. Cezaevinin yeterince güneş almaması, iyi havalandırılmaması hastalığı hazırlamış olabilir.” 
Makaleyi Türkiye’de söz konusu vakayla tekrar karşılaşacak doktorlara deneyim olması için yazdıklarını söyleyen Atalay, kendilerinin hastaya izole odalarda baktıklarını, hastanın yaşadığı yerlerde virüsün bulaşma riskine karşılık  önlem alınması gerektiğini söyledi.Hantavirüsler üzerine çalışan Böcek Uzmanı ve Ziraat Yüksek Mühendisi
Derya Ulaşoğlu, Hantavirüsün Kırım Kongo ile aynı aileden olduğunu söyledi.
Ulaşoğlu, “kanamalı ateşe neden oluyor. Kemirgenlerin ısırması dışında hava ve toz yoluyla da bulaşıyor. Daha tehlikeli olmasının nedeni bu. Hastalığın yayılmasında
Silivri Cezaevi’ndeki hijyenik olmayan şartlar da etkili” ifadelerini kullandı.
Ulaşoğlu, hastalığın önlenmesi için yapılması gerekenleri şöyle anlattı:
“Profesyonel olarak plastik kaplarla fare kontrolü yapılmalı. Temizlik işini profesyonel şirketler devralmalı. İstenirse, alınması gereken önlemleri hiçbir karşılık beklemeden gider raporlarım.”
Barış Terkoğlu
Odatv.com
25.2.13