Etiket arşivi: işsizlik ve açlık

Covid-19, derinleşen kriz ve toplumun ruh hali

Covid-19, derinleşen kriz ve toplumun ruh hali

Nâzım Hikmet, Kartallı Kazım’ın hikayesini anlatırken söz eder açlıktan. Seferberlik yıllarında Osmanlı ordusunun askerlerinin açlıktan nasıl kırıldıklarını döker dizelere. Atların fışkısından arpa ayıklayıp yiyen “Memed”in gözüne, Alman askerlerinin yedikleri makarnanın kalanını köpeklerine verdikleri, çarpar. Dört ayak sürünerek yaklaşır köpeğe ve çalar makarnayı. Nazım, Kartallı Kazım’a

  • “Aç insan kurt olup saldırmazsa / açlık itten beter eder insanı” diye düşündürür.

Beslenme ve barınma koşullarının yetersizliği insanın fiziksel sağlığını olduğu kadar ruh sağlığını da bozar. Umutsuzluk, çaresizlik, kendine güveni yitirme, değersizlik, işe yaramazlık hisleri yoksullarda daha yaygındır ve bu özelliklerin şiddetlenmiş hali olan depresyon da daha sık görülür. İşsizlik ve açlık riski kaygılandırır herkesi. Yarın işsiz kalabileceği endişesi, eve ekmek götürüp götüremeyeceğinden emin olamama yoksullarda daha yaygındır ve bu özelliklerin hastalık hali olan anksiyete bozuklukları da daha sık görülür. Şiddetin her türü yoksullar arasında daha yaygındır. Çünkü yoksulluğun kendisi bizatihi şiddettir ve yoksulluk koşulları, hayatta kalabilmek için şiddet uygulamaktan başka bir yol bırakmaz, yoksullara. Ama ancak birbirlerine! Maalesef intihar da yoksullar arasında daha sıktır. İntihar bir anlamda, bireyin kendisine şiddet uygulamasıdır.

Covid-19 salgınının 1980’lerde baskınlaşan neo-liberal sistemin üzerine geldiğini aklımızda tutmalıyız. Neydi neoliberalizm? Esnek çalışma adı altında iş güvencesinin ortadan kaldırılması, eğitim ve sağlığın kamu hizmetinden çıkarılması ve herkesin yapayalnızlaştırılmasıydı. Geleceği belirsiz ve tehditkar bir zaman olarak kodlamasıydı. Kendini bir yere ait hissedemeyen, dayanışacağı, yardımlaşacağı, dertleşeceği ilişkiler geliştiremeyen, kimliksiz, yersizyurrtsuz hisseden yığınlar oluşturdu. Onları gittikleri her yerde sadece kuran kursları, camiler ve tarikatlar bekler oldu.

Sonra Covid 19 salgını başladı ve zaten kendini kimsesiz, arkadaşsız, örgütsüz ve kimliksiz hissedenler bu kez somut olarak yalıtıldılar, sokağa çıkamaz, iş bile arayamaz oldular.

  • Neoliberalizmin eseri olan Covid 19 en çok da neoliberalizmin ezdiklerini vurdu.

Siz bakmayın herkes hastalanabilir diyenlere; hastalanan ve ölenlerin ezici çoğunluğunun yoksullar olduğunu tahmin etmek için gizlenen sayılara ihtiyaç yok. Her gün tıka basa toplu taşıma araçlarına binerek, fabrikalara gidenlere bakarsanız, hastalığın kimlere daha kolay bulaştığını, kimleri daha çok öldürdüğünü hemen anlayabilirsiniz.

ŞAŞIRMAMAK GEREK

Neoliberalizmin yarattığı kriz, insanlara artık çok da çalışsalar, çok iyi eğitimler de alsalar, bir sürü donanımları olsa da açlığa mahkum olabilecekleri bir dünya yarattı. Bir de üstüne Covid 19’a yakalanma korkusu bindiğinde, açlıktan ölmekle hastalıktan ölmek arasında sıkışan insanların ruh sağlıklarının bozulması değil, bozulmamasına şaşırmak gerekir.

1 yıldır yoksullar hem sokağa çıkıp iş aramak, günlük ekmeğini çıkarmak ya da çalıştığı işten kovulmamak, hem de her an hastalanıp ölme, yakınlarına hastalık bulaştırma korkusuyla yaşamak zorundalar. En saklanan, tahrip edilen rakamlar bile yoksulluğun derinleştiğini kanıtlıyor. Her geçen gün daha çok sayıda insan egemenlerin “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diye onların canını hiçe saydığını hissediyor; aşı bulamadığında, işsiz kaldığında, evine ekmek götüremediğinde, hastalıktan kırıldığında iliklerine kadar hissediyor “düzen”i!

Açlıktan itten beter olmamak için aç kurtlar gibi saldıranların sayısı artıyor. Sokakta, evde insanların birbirlerine daha da çok şiddet uygulaması, hayvanlara yapılan eziyetlerdeki artışda, bu sıkışmışlığın da büyük katkısı var. Kendini başına gelenlerden sorumlu hisseden, yalıtılmış, yalnız bırakılmışlardan bazılarının, öfkelerini kendilerine yönelterek, içinde bulundukları koşulların kendi başarısızlıkları olduğu yanılsamasına kapılarak canlarına kıymalarında da bu halin etkisi yok mu?

YOKSULLUK KADER OLAMAZ!

Bugün en anlamlı haykırış bu. Ve eklememiz gerekiyor; yoksulluk senin suçun, başarısızlığın, beceriksizliğin değil. Öfkeni doğru hedefe yöneltmelisin. Sesini duyurmanın yolu haykırmaktan geçmiyor.

Dayanışma ağlarıyla, hayatta kalmak için sadakaya ihtiyaç duymak zorunda kalanlara, ona verilenlerin yardım değil hakkı olduğunu gösterebilmeli. Ev ev, mahalle mahalle kendisini bir başına ve kimsesiz hissedenlere ulaşmalı, birlikte güçlenebileceğimizi ve birleştikçe hakkımızı söke söke alacağımızı gösterebilmeliyiz. Yalnız ve kimsesiz değilsin kardeşim, ben varım, diyebildikçe olacak. Benlerin biz olduğu ağlarla olacak. Haklı öfkeyi doğru hedefe yöneltmenin yolu, önce arkadaş olmaktan geçiyor.

Nazım Hikmet, umutsuz Memedlerin bir araya geldiklerinde öfkelerini doğru hedefe yönelttiklerinde ne olduğunu da anlatır.

  • Öfkeyle hayır diyen bir el, bir anda binlerce ele çoğalır destanda.

İşyerlerinde Koronavirüs Önlemleri

Ankara Tabip Odası

İşyerlerinde Koronavirüs Önlemleri

Değerli Meslektaşımız,

Koronavirüs hastalığından korunmak için sosyal mesafenin korunması, hijyen kuralları ve diğer önlemler çok önemlidir.

  • Fakat öncelikle, ekonomiyi halk sağlığından daha önemli gören bir yaklaşımın
    yanlış olduğunu düşünüyoruz.

Esas olarak salgınla mücadele kapsamında zorunlu, acil ve temel mal ve hizmet üretimi dışındaki işler 3 hafta – 1 ay süreyle toplu olarak tatil edilmelidir. Çalışanların sağlığı temel olarak böyle korunabilir. İşyerlerinde ciddi sağlık riskleri söz konusudur. Sosyal mesafenin korunması zor hatta çoğu zaman imkansızdır. Servisler ve yemekhaneler, alınacak tüm önlemlere karşın ciddi risk oluşturmaktadır. Bu zorunlu evde kalma döneminin asgari barınma ve beslenme şartları sağlanmalıdır. Bu süreçte gıda, sağlık, enerji gibi faaliyetini sürdürmesi zorunlu alanlarda çalışma koşullarının nasıl olması gerektiği belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

Çalışanların kendi iradeleri dışındaki ücretsiz izin uygulaması kabul edilemez. Salgın döneminde bu tip uygulamalar geçersiz sayılmalıdır. Salgın nedeniyle zorunlu olarak verilen tüm izinler, yıllık ücretli idari izin olarak sayılmalıdır.

Koronavirüs pandemisi tüm dünyanın en sıcak gündem maddesi haline gelirken, çalışanların işini yitirme korkusunun, koronavirüs korkusunun önüne geçtiği görülüyor. Yani insanlar yaşamını yitirmekten çok işini yitirmekten korkuyor. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz, olağanüstü önlemler alınmalıdır.

  • Acilen işten çıkarma yasağı getirilmelidir.
  • İşten çıkarma yasağı toplumsal bir felaketi önlemenin ilk adımıdır.

Evde kalmayı geçici bir süre başarabilenlerin bunu ne kadar sürdürebileceği belli değil. Eğer Anayasamızda belirtilen sosyal devlet (AS: md. 2) olmanın gerekleri yerine getirilirse, insanların birkaç gün, birkaç ay evde kalmasının bedelini daha büyük işsizlik ve açlık olarak ödemeleri önlenebilir. Ama halen bugünlerde fabrika, inşaat ve tarlalarda işçiler çalışmak zorundalar ve bu bir süre daha böyle sürecek gibi görünüyor. Dolayısıyla bu koşullarda işyerlerinde ilk olarak yeni koronavirüs salgını dikkate alınarak risk değerlendirmesi ve acil durum planlarının güncellenmesi yapılmalıdır.

Yaşadığımız dijital çağ, çalışma biçimlerinde önemli değişiklikler ve yeni olanaklar yaratıyor. Bu olanaklardan yararlanarak salgın döneminde uzaktan çalışma uygulaması teşvik edilmelidir. Uzaktan çalışma mevzuatta yer alan bir uygulamadır. Uzaktan çalışma çalışanın hak kaybına uğramaksızın işini yapması anlamına gelmektedir. Kamuda ve özelde pek çok alanda uzaktan çalışma mümkündür ve salgından korunmanın en önemli yollarından biridir.

Bütün ülkede toplum sağlığını tehdit eden COVID-19 salgının önlenmesinde, hepimizin bildiği gibi risk grubuna giren kronik hastalıkları bulunan işçilerin işyeri ortamından uzaklaştırılarak korunması yaşamsal öneme sahiptir. Sağlık Bakanlığı kamuda çalışan ve risk grubuna giren kronik hastaların idari izinli sayılması konusunda bazı tedbirler almıştır. Oysa özel sektörde çalışan kronik hastalar da aynı risk altındadır. Kamuda çalışan kronik hastalar idari izinli sayılırken, özelde çalışan kronik hastaların 14 gün rapor verilerek kalabalık ortamlardan uzaklaştırılması ve izolasyonu için Aile Sağlığı Merkezleri ve hastanelere yönlendirilmesi ayrıca bir risk oluşturmaktadır. Hem bu riskin önlenmesi hem de işyeri hekiminin evde izlenmesini uygun göreceği hastalar için; TTB, bu kritik süreçte, 14 gün rapor verme yetkisinin, işyeri hekimlerine de tanımlanması için SGK’ya bir yazı ile başvurmuştur. Bu uygulama gerçekleşinceye kadar bu çalışanlar ücretli izinli sayılmalıdır.

İşyerinin tüm girişleri kontrol altında tutulmalı, girişler mümkün olan en az düzeye indirilmeli, giriş yapan tüm çalışanlar ve diğer kişilerin (ziyaretçi, tedarikçi, vs.) ateşi ölçülmeli, ateşi 37,8 °C üzerinde olanlar alınmamalı, varsa işyeri hekimi tarafından yapılacak muayene sonrasında şüpheliler hastaneye sevk edilmeli ya da evlerinde dinlenmeye gönderilmeli, işyeri hekimi yoksa ALO 184 aranarak süreç izlenmelidir. Bu hastaların değerlendirildiği ve sevk edilmesine kadar bekletildiği İzolasyon Odası oluşturulmalıdır. Ateş ölçenlerin ve sağlık çalışanlarının koruyucu donanımı olmalıdır. Maske, eldiven gibi koruyucu ekipman (AS: donanım) eksiksiz olarak kullanılmalı ve tedariği sağlanmalıdır.

Ateş, öksürük, nefes darlığı ve benzeri yakınması olanların işe gelmemeleri ve doğrudan sağlık kuruluşlarına yönlendirilmeleri sağlanmalıdır. Çalışanlar arasında hastalık kuşkusu taşıyan ya da pozitif çıkan veya ön tanı konarak hastaneye yatırılan çalışan var ise bu kişi ile temas eden işyeri çalışanlarının belirlenmesi, çalışan ile temas etmiş kişilerin iletişim bilgilerinin kayıt altına alınması, İl/İlçe Sağlık Müdürlüğü’nün yönlendirmesine göre hareket edilmesi sağlanmalıdır.

Servis araçlarının sürücüleri, yemekhane, temizlik çalışanları da dahil olmak üzere tüm çalışanlar hastalığın bulaşma ve korunma yolları ile ilgili olarak eğitilmeli, yapılması gerekenlerin afiş ve talimatlar halinde tüm alanlara asılması sağlanmalıdır. Bütün taşeron hizmetlerdeki çalışanların gerekli koruyucu donanımları yönetim tarafından eksiksiz olarak sağlanmalıdır.

Sabun, dezenfektan gibi hijyen ürünlerinin yaygın biçimde olması sağlanmalı, kullanıma ilişkin afişler asılı olmalıdır. Bütün alanların düzenli olarak havalandırılması ve tuvaletler, kapı kolları, merdiven trabzanları, çalışma masaları ve tüm çalışma araçlarının temizlenme sıklığı ve niteliği en üst düzeyde olmalıdır.

Tüm çalışma alanlarında, atölye ve üretim alanlarında, yemek ve diğer hizmetlerde 1,5 m kuralına uymaya çalışma ya da uygun yeni çözümler bulunmalıdır. (Toplu yemek yerine hazır kumanya dağıtılması, ortak kullanım alanındaki su sebilleri ve çay makinalarının mümkün olduğunca kullanılmaması, çalışanlara kapalı şişelerde su sağlanması gibi)

Servislerde özellikle sık temas edilen yüzeyler başta olmak üzere temizlik ve hijyen sık aralıklarla yapılmalı ve araç girişlerine el dezenfektanları konulmalıdır. Servis taşıma kapasitesi en az yarı oranında azaltılmalı, bunun sağlanamadığı zorunlu durumlarda yolculuk süresince araç içinde sürücü ve tüm yolcuların cerrahi maske takmaları sağlanmalıdır.

Sonuç olarak;

  • Çalışanlar salgına karşı korumasız ve zayıftırlar.
  • Bu nedenle, Covid-19 ile mücadele esas olarak; daha fazla sosyal devletçi,
    insani ve toplumcu politikaların yaşama geçirilmesini talep etmek ve
    bunun için mücadele etmekle mümkün olabilecektir.

Ankara Tabip Odası
Yönetim Kurulu