Etiket arşivi: hak arama hürriyeti

Yargısal İsteksizlik

Yargısal İsteksizlik

24.04.2020, Prof. Dr. Ersan ŞEN
http://yeniyaklasimlar.org/?d=10746

65 yaş ve üstü ile 20 yaş ve altında olanlara sürekli, diğer bireylere aralıklı uygulanan sokağa çıkma yasakları veya kısıtlamaları hukuki temelden yoksundur. Anayasa m.6/3’ün ikinci cümlesine göre; “Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”. Anayasa m.11, Anayasanın bağlayıcılığını ve üstünlüğünü ortaya koymuştur. Kanun ve her türlü tasarruf, Anayasaya uygun olmak zorundadır. Uluslararası sözleşmeler ise, Anayasa m.90’a göre iç hukukta usule uygun kabulle yürürlüğe girebilir. Bizce Anayasa m.90/5, kişi hak ve hürriyetleri bakımından Anayasaya nazaran daha fazla kısıtlama öngören uluslararası sözleşmelerin dayanağı olamaz. Ülkemizde; seyahat hürriyetine ve sokağa çıkma yasağına dayanak olabilecek İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne Ek 4. Protokol Türkiye Cumhuriyeti yönünden henüz bağlayıcı olmadığından, bu Protokolün “Serbest dolaşım/seyahat özgürlüğü” başlıklı 2. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında yer alan sınırlama sebepleri, Anayasa m.90/5 tartışmasına bile girmeksizin uygulanamaz. Anayasa m.119 gereğince olağanüstü hal ilan edilmediğinden, Anayasa m.15’de ve İHAS m.15’de öngörülen kısıtlamalara da başvurulamaz.

Kısıtlamalarda; Anayasa ve yasal dayanağı eksik veya yetersiz olan İçişleri Bakanlığı genelgelerinden ve bazı zamanlarda valiliklerin duyurularından veya genelgelerinden hareket edildiği, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nda yer alan “kamu sağlığı” ve “kamu düzeni” kavramlarının esas alındığı, ancak yasal dayanak olarak gösterilen bu düzenlemelerde, yazımıza konu kısıtlamaları gösteren ve bu konuda karar alıp ilan eden idari mercileri yetkili kılan, Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı 13. maddesine uygun açıklıkta hükümlerin bulunmadığı, en önemlisi de bazı kişi hak ve hürriyetlerine getirilen bu kısıtlamalara esas alınan “üstün kamu yararı” kriterinin, Anayasa m.13 (temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması), 17 (yaşama, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı), 19 (kişi hürriyeti ve güvenliği) ve 23’de (yerleşme ve seyahat hürriyeti) yeterli karşılığının olmadığı, yani yukarıda yer verdiğimiz açıklamalar ışığında, olağan hukuk düzeninde belirttiğimiz Anayasa maddelerinin, bir an için kısıtlamaların ve bu kısıtlamalara uymayanlara yaptırım tatbikinde mevcut yasalarda yeterli hukuki dayanağın bulunduğu iddia edilse bile, bu kısıtlamalar ile tatbik edilen yaptırımların Anayasa karşılıklarının olmadığı, ortada Anayasaya aykırılığın bulunduğu, kaldı ki bahsedilen yasal dayanakların da Anayasa m.13’e uygun açılıkta sınırlamalar içermediği, İHAS m.2 ve 5’in de “üst norm” olarak yetersiz kaldığı görülmektedir.

Kovid 19/Çin Virüsü tehlikeli salgın hastalık nedeniyle tatbik edilen yasak ve kısıtlamalarda “meşruiyet” temelli gidildiği, fakat bunların Anayasa ve yasal karşılıklarına yeterli bakılmadığı, tartışılmadığı ve hatta işin bu tarafının önemsenmediği anlaşılmaktadır.

Yasak ve kısıtlamaların neden olduğu iktisadi, sosyal ve psikolojik sorunlar bir yana, şu an “Hak arama hürriyeti” başlıklı Anayasa m.36’ya ve “Etkili başvuru hakkı” başlıklı İHAS m.13’e uygun bir şekilde etkin iç hukuk yolunun olup olmadığı tartışılmalıdır. İç hukuk yollarının teorik ve yasal alt yapısı ile varlıklarında sorun olmamakla birlikte, bunların etkin kullanılması ve hemen sonuç alınması hususuna aynı iyimserlikle bakılamaz. Burada mesele; sadece kamu otoritesinin getirdiği kısıtlamaların ve bunlara uymayanlara tatbik edilen yaptırımların meşruiyet temelli olması değil, ortada bunu aşan bir sorun olmasıdır. Bu sorun; tehlikeli salgın hastalığın, 11 Mart 2020 tarihinden itibaren adliyelerin ve yargı mercilerinin olağan işleyişini aksatması ve maalesef bunun çok ivedi veya acil işler dışında uzun süre devam etmesinden kaynaklanmıştır. Şu an alınan tedbirler bir zorunluluk veya gereklilik olarak gözükse de yargısal faaliyetlere yansıyan isteksizlik, gecikme, başvurmama, başvurulsa bile sonuç alınmayacağına dair oluşmuş genel inanç veya kanaat, yazımıza konu kısıtlamalara veya tatbik edilen yaptırımlara karşı etkili iç hukuk yollarına müracaat konusunda tereddütlerin oluşmasına yol açmıştır. Kanaatimizce adli camianın önemli konularından birisini; tutuklu yargılanan şüphelilerin ve sanıkların durumları olduğu kadar, Anayasal ve yasal dayanağa sahip olmayan tasarruflara karşı yargıya gidilebilmesinin ve bundan da etkin ve hızlı sonuçlar alınmasının nasıl sağlanabileceği teşkil etmelidir.

Gerekçesi ne olursa olsun sınırlamalara ve yaptırımlara karşı başvurulacak etkin iç hukuk yolunda zafiyet veya isteksizlik olursa, “hukuk devleti” ilkesi yıpranır ve zarar görür. İç hukuk yollarının korunması ve etkin kullanılması konusunda tüm yargı teşkilatına ve yargı mensuplarına yükümlülükler düşmektedir. Bu yükümlülük, aynı zamanda hak arama hürriyetini kullanması ve etkin iç hukuk yollarını zorlaması gereken hak sahibi bireylere aittir.

Sonuç olarak; yukarıda değindiğimiz yasak ve kısıtlamalarla ilgili idari yargıya (Danıştay’a veya idare mahkemelerine) ve itiraz kanun yollarına (cezaların iptali için sulh ceza hakimliklerine) başvurulmuş mudur, başvurular hakkında hemen karar verilmiş midir? Hukuka aykırılık iddiaları yargıya taşınmışsa; “bugün git yarın gel” veya “bu aralar gelme, karar vermiyoruz” veya “adliyede kimse yok, gitsek de muhatap bulamayız” denilemeyeceğini göre, tutuklu işlerin görülmesi, tedbir taleplerinin ve bunlara yapılan itirazların, açılan davaların ve haksızlık iddialarının değerlendirilmesi ve başvurular hakkında karar verilebilmesi için, Anayasa m.138’in her durumda işlemesi ve işletilmesi gerekir. Yargısal faaliyetler ve uyuşmazlıkların çözümü ertelenemez, çünkü “geç gelen adalet, adalet değildir”.

Bu gibi durumlarda (etkili iç hukuk yolu bulunmadığı için) acaba doğrudan, yani olağan kanun yolları tüketilmeden Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulabilir mi? Ancak Anayasa Mahkemesi, iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle red kararı verebilir.

İşin özü; hem uygulamalar Anayasa ve yasa dayanağından, hem de bireyler etkin iç hukuk yollarını tüketme konusunda istekten veya inançtan yoksun gözüküyor. İç hukuk yolları teoride var, ya pratikte etkin mi? Kimse adliyeye gitmek istemiyor, gidilse de sonuç alınabilir mi? Zannederim bu konuda herkesin kusuru var. Evet, tehlikeli salgın hastalığın sebebiyet verdiği ağır sorunlar mevcuttur ve bu sorunların çözümü için ciddi çaba sarf edilmektedir. Ancak bu gerekçe ile birlikte, iç hukuk yollarının etkili kullanılmasının devamının sağlanması lüzumu da bir hakikattir.

İstanbul Barosu: Savunma Dimdik Ayakta, İyi ki Avukatlar Var!

Dostlar,

Önceki gün “Dünya Avukatlar Günü” idi..
Dünyanın en büyük barosu İstanbul Baromuz‘un da doğum günü..
İstanbul Baromuz 135. kuruluş yıl dönümünü de “kutladı” bu arada.
kutladı” diyoruz çünkü “hukuk devleti“, AKP iktidarında tam bir cenderede..
Üstelik de hiç utanıp sıkılmadan “ileri demorasi” teraneleriyle..
Hep böyle olmuştur tarihte de. 2 değerli addan destek alalım bu düşüncemize :

  • Öyle olmadığı halde özgür olduğuna inandırılmış bir insandan daha umutsuzca köleleştirilmiş biri olamaz.” / Johann Wolfgang von GOETHE

  • “ Türkiye bu kez ‘Küreselleşme’ ve ‘Özelleştirme’ masalına inanmış, paldır küldür ‘globaliterliğe’ doğru sürüklenmektedir; üstelik daha ‘sivil’, daha ‘demokrat’, daha ‘insan haklarına dayalı’ bir düzene ‘dönüştüğünü’ zannederek..”  “.. bir karışık bilmece..” Attilâ İLHAN,
    “Hangi Küreselleşme” (2003, İş Bankası Kültür Yayınları)

İlki birkaç yüzyıl öncesinden (1749 – 1832).. İkincisi ise salt 10 yıl geriye tarihlenmekte..

2 eklememiz daha var :

İlki İstanbul Baromuzun basın açıklamasında geçen “hukukun üstünlüğü” kavramına.. Daha açık etmeli? Yoksa sorabilirler adama :

– Kimin hukukunun üstünlüğü??

Elbette egemenlerin değil, “emeğin hukukunun üstünlüğü” dür gönlümüzde yatan. Elbet onu da bir başka -proleterya- diktatörlüğe dönüştürmeden.

İkinci diyeceğimiz talihsiz Eşbaşkan, bahtsız Türkiye’nin maküs Başbakanı
R.T. Erdoğan
adır :

– Gidicisin kardeşim.. vakit geldi.. 40 türlü emare belirdi.. Acaba tarihten birazcık olsun ders alır da bu kadim halkı, aziz memleketi ve de ben-i adem zat- alîni daha çok telef ve tahrip etmeden yapar mısın bunu? Çok umutlu değiliz ama gene de söyleyelim dedik..

İstanbul Barosu’nun yiğit avukatlarını saygı ve dayanışma ile selamlıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
7.4.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================

DÜNYA AVUKATLAR GÜNÜ AÇIKLAMASI..

İstanbul Barosu  :Savunma Dimdik Ayakta, İyi ki Avukatlar Var!
  • İstanbul Barosu Başkanı Av. Doç. Dr. Ümit Kocasakal,
    hiçbir gücün avukatları, savunmayı, baroları teslim alamayacağını söyledi.

İstanbul Barosu Başkanı Kocasakal İstanbul Barosunun 135. kuruluş yıldönümü ve
5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle 5 Nisan 2013 Cuma günü saat 12.30’da
Baro Merkezi 7. kat toplantı salonunda bir basın toplantısı düzenledi.

Toplantıda, Başkan Yardımcısı Av. Mehmet Durakoğlu, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Ufuk Özkap, Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Füsun Dikmenli, Av. Aydeniz Alisbah Tuskan, Av. Süreyya Turan, Av. Özlem Aksungar, Av. İsmail Altay ve Av. Hasan Kılıç da hazır bulundu.

Baromuzun WEB sitesinden canlı olarak yayınlanan basın toplantısında,
Başkan Ümit Kocasakal’ın yaptığı basın açıklaması şöyle:

Bugün 5 Nisan, avukatlar günü ve aynı zamanda İstanbul Barosu’nun doğum günü

Bu günümüzü;
* Hukukun üstünlüğünün egemen olduğu,
* Siyasetin yargıya müdahale etmediği, edemediği,
* Yargının bağımsız olduğu,
* Savunmanın, avukatın şekli bir unsur olarak görülmediği,
* Avukatların savunmanın kurucu ve asli unsurunun herkesçe ve mahkemelerce kabul edilip içe sindirildiği,
* Savunma hakkının sınırlanmadığı, ortadan kaldırılmadığı,
* Avukatın salonlardan çıkarılmadığı, mahkemelerin talimatıyla
avukatlara
robokopların saldırmadığı, darp edilmediği,
* Soyut suçlamalarla sabaha karşı avukat bürolarının yasa çiğnenerek basılmadığı,
* Mesleksel faaliyetlerimizin sorgulanmadığı,
* Keyfi gözaltı ve tutuklamaların olmadığı,
* Avukatın ve savunmanın, yurttaşlarımızın hak arama hürriyeti ve savunma hakkı bakımından taşıdığı önemin farkında olan iktidarların mesleki sorunlarımızın çözümünde duyarlılık gösterdiği,* Kısaca tepeden tırnağa hukuka ve adalete kesmiş bir ülkede,
büyük bir coşku ile bayram ve şölen havasında, tadında kutlamak isterdik.- Ancak ne yazık ki tüm bunların olmadığı,
– Avukata ve onun örgütlü gücü barolara karşı saldırıların yoğunlaştığı,
tümüyle gözdağı amaçlı siyasal davalar açıldığı,
– Avukatın adliyelerden dışlandığı, bir yabancı, bir müşteri gibi görüldüğü,
– Adliyenin “saray” olmaktan çıkıp, içinde adalet ve avukatın olmadığı bir
“AVM” ye dönüştürüldüğü,
– Mesleğin adeta bir çilekeşliğe dönüştürüldüğü,
– Meslek onurumuza ağır saldırıların gerçekleştirildiği,
– Kısaca ileri faşizmin toplumun tüm kesimlerine karşı her geçen gün artan baskı ve sindirme girişimlerinin kara bir duman gibi etrafı kapladığı
bir ortamda
bu günü yaşıyoruz.

Bu nedenle bu günümüzü arzuladığımız biçimde kutlamak gelmiyor içimizden.
Hele ki tutuklu, yargılanan meslektaşlarımız varken.

Artık 5 Nisan bizler için, 1 Mayıs emekçiler için neyi ifade ediyorsa, odur.

Artık bizim için 5 Nisan bir direniş günü, mücadele azim ve kararlılığımızı
herkese bir kez daha göstereceğimiz bir gündür.

Bu vesileyle bir kez daha ilan ediyoruz ki :

– Yargının amaca uygun olarak dizayn edildiği bu ortamda savunma dimdik ayaktadır, bedeli ne olursa olsun avukatlar;

– Hak, hukuk, adalet, bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü, demokrasi,
tam bağımsızlık istemlerinden asla vazgeçmeyeceklerdir,

– Kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelsin tüm hukuksuzluklara karşı
asla susmayacaklardır,

– Hiçbir gücün karşısında boyun eğmeyecekler, diz çökmeyecekler,
biat etmeyeceklerdir,

– Birilerinin düşlediği gibi mahkeme salonlarından geri geri çıkmayacaklar,
her zaman olduğu gibi başı dik çıkacaklardır,

– Hiçbir zaman efendi kabul etmeyeceklerdir.

– Halkın hak arama özgürlüğünü ve savunma hakkını sağlamaya,
korumaya devam edeceklerdir,

– Hiçbir güç avukatları, savunmayı, baroları teslim alamaz.

Bu duygu ve düşünceler ve taşıdığımız bu sarsılmaz inanç ve kararlılıkla, böyle ağır bir dönemde tüm bu olumsuzluklara karşın görev yapan ve bu anlamda hepsi birer
adalet savaşçısı olan tüm meslektaşlarımızın bu gününü kutluyor,
onlara şükranlarımızı sunuyoruz.

Her zaman söylediğimiz gibi; bu toplum için, yurttaşlarımızın hak arama hürriyeti ve savunma hakları için, hukukun üstünlüğü ve adalet özlemi için;

İYİ Kİ AVUKAT VAR, İYİ Kİ VARSINIZ…

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI