Meslektaşlarımı, arkadaşlarımı, sekiz Eğitim Sen üyesini işlerinden attınız. Üçü yeni doktor olmuşlardı, nasıl çalıştıklarını ben biliyorum, siz bilemezsiniz, tezlerini okudum. Meslektaşlık bunu gerektirir. Birinin hocalığını gördüm, derslerine nasıl hazırlandığını ben biliyorum, siz bilemezsiniz. Hiçbiri özel bürolarda idari görevlerine rağmen adını danışman olarak yazdırmadılar. Hiçbiri akademik çalışmalarını ve öğrencilerini başka işlerinin ardına ötelemediler. Hiçbiri hiçbir cemaatin abisi, ablası; hiçbir tarikatın talibi olmadı. Hiçbirinin yasa dışı bir faaliyetini bulamazsınız. Onları ihraç listelerine yazanlar nasıl insanlar olabilir? Onları da gördüm.
Ben gördüm, polisin kampüste hiçbir olağandışılık yokken vahşice fakültelerimize saldırdığını gördüm. Mesleklerinden ihraç edilen arkadaşlarımdan beşini, beş Eğitim Sen üyesini darp ederek gözaltına aldıklarını gördüm. Çünkü fotoğraf çeken İletişim Fakültesi öğrencileri sadece fotoğraf çektikleri için göz altına alınıyordu ve onlar akdemisyendi. Haksızlığa karşı ses çıkardılar. Kamu Denetçiliği’ne (AS: Ombudsmanlık) başvurduk, bir umut, bir kurum bir adaletsizliği görür diye. Onlar da gördüler, kolluğun gerçekleştirdiği bütün ihlalleri yazdılar. Sonunda ne oldu, çalışanlarının haklarını koruması gerekenler, çalışanlarına soruşturmalar bindirdiler, hem de Kamu Denetçiliğinin raporuna rağmen. Onların nasıl insanlar olduklarını gördüm.
Ben gördüm, bir perşembe günü, 31 Mart 2016’da Fakültelerimize girip küfür eden polisler gördüm. Şeriatçı sloganlar atarak kesici aletler taşıyan ne olduğu belirsiz kişilerin kolluğun arkasından giderek nasıl saldırdıklarını gördüm. Polisten Fakülte’de huzursuzluk yaratılmamasını isteyen Dekan’a, SBF Dekanı’na gaz fişeği atıldığını gördüm. 5 CD halinde sendikamızda var. Bir rapor ve bir suç duyurusu hazırlığı da var, isterseniz siz de görebilirsiniz. Sadece orada bulunan ve yapılan haksızlıklara tanık oldukları için soruşturma açılan ve cezalandırılan meslektaşlarımı gördüm. Onlara ceza verenleri de. Nasıl insanlar olduklarını artık biliyorum.
Bizleri sadece fikirlerimizi beyan ettiğimiz için üniversiteden atmak isteyen üniversite mensuplarını, öğretim üyelerini koca koca Profesörleri gördüm. Gazetelerde hedef gösterilen meslektaşlarımı, hocalarımı gördüm. Türlü iftiralarla dilekçeler verenleri gördüm. Fikrimizden dönersek işlerin başka türlü yürüyeceğini söyleterek tehdit savuranları. İzinlerimizi, görevlendirmelerimizi hiçbir hukuki dayanağı olmadan vermeyenleri gördüm. Haksızlığın, hukuksuzluğun ne demek olduğunu artık daha iyi biliyorum. Bunun karşısında sinmemek gerektiğini de.
Kampüsümüzün bir insanı, bir meslektaşımız olduğu için hastalığını duyduğumuzda bugün işlerinden atılmış olan iki arkadaşımızla ziyaretine gittiğimiz bir üniversite yöneticisinin onu ziyarete geldiğimizi idrak edemeyecek kadar bizi kendisine düşmanlaştırmış olduğunu gördüm.
Belki Muhyiddin Abdal gibi değil ama ‘insan insan derler idi, insan nedir şimdi bildim.’
Arkadaşlarımızı, meslektaşlarımızı işlerinden attınız. Öğrencilerinden kopardınız. Bunun hiçbir gerekçesi olamayacağını adım gibi biliyorum. Onların çalışmaları devam edecek, onlar haklılar ve bunu biliyorlar. Onlar öğrencilerine, derslerine dönecekler.
Bu mail yüzünden başıma bir şey mi gelir? Hakikati gördüm, yalan söyleyecek ve susacak değilim. Gördüklerimi unutmayacağım. Gördüklerim tanıklığımdır, bundan sonra göreceklerime hangi zaviyeden (AS : açıdan) bakacağımı ancak onlar belirleyebilir.
* Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim elemanı olan Demirkent’in kaleme aldığı bu metin; ilk olarak Ankara Üniversitesi e-posta listesine gönderilmiştir.
===========================================
Dostlar,
Ankara Üniversitesi Sşyasal Bilgiler Fakütesi‘nden (bizim de mezun olduğumuz) bu genç akademisyen arkadaşımızın, Dr. Dinçer Demirkent‘in içtenlikle ve yüreklilikle haykırışına kulak ve ses vermek gerek.
Yaşanan tüm haksızlıkları – adalet dışı iş ve eylemleri hızla ortadan kaldırmak gerek.
667-675.. 20 Temmuz 2016’dan bu yana 50 güne sığdırılan 9 adet OHAL Kararnamesi ile ülkemiz ve özellikle Ordumuz hallaç pamuğu gibi atıldı, yerle bir edildi, darmadağın edildi..
OHAL rejiminde ülke inlerken TBMM sürgünde (pardon, tatilde miydi!?) ! Olacak iş değil!
“28 kişilik bir oligark gurup” koskoca ülkenin yapısını iğneden ipliğe değiştirmekte.
Anayasayı ve hukuku hiçe sayarak..Daha şimdiden, bu 9 OHAL Kararnamesi‘nin yararından çok zarar ürettiği görülmekte. Toplumsal vicdan ve adalet duygusu derin ve yaygın biçimde zedelenmiş durumda. Bu tablo bir toplumun huzur ve dayanışmasına, iç barışına… sanıldığından çok daha büyük yıkım doğurur.
“28 kişilik bir oligark gurup” ivedilikle frene basmak zorunda!
TBMM hemen toplanmak ve OHAL Kararnamelerini görüşerek asli – devredilemez -vazgeçilemez – ertelenemez yasama yetkisini kullanarak yaratılan yakıcı – yıkıcı sorunları hızla çözmeli..Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru ile önüne getirilen OHAL Kararnameleri hakkında hukuka uygun kararını gecikmeden vermeli.
AKP – RTE, derhal bir onarım – restorasyon – özür OHAL Kararnamesi ile yapılan vahim adaletsizlikleri, hataları hemen onarma – giderme yoluna girmelidir..
Ülke barut fıçısına döndürülmüştür.. Bundan kimseye hayır gelmez..
En başta AKP’ye ve özellikle de “28 oligark” a !
Daha doğrusu “28 oligark” gibi gözüken “Tek Adam” a! Altında kalır, ezilirsiniz..
Kendinizi yok etmeyin, hatadan dönmek büyük irfandır.. Türkiye’nin buna çok gereksinimi var.
FETÖ ve tüm Cumhuriyet düşmanı tarikatlar ve terör örgütleriyle elbette mücadele edin..
Ama önce evinizin içinden = AKP’den başlayın temizliğe de yürüyüşünüzü-niyetinizi görelim..