Dostlar,
Arkadaşımız Sayın Duran Aydoğmuş, çok değerli bir erişke (link) paylaştı…
Rahmetli Prof. Alpaslan Işıklı‘nın 14 Nisan 2007 günü Ankara Tandoğan’da
ilk Cumhuriyet Mitinginde yaptığı nefis konuşmanın video kaydı.. (Yaklaşık 10 dakika)
http://www.youtube.com/watch?
Bir kez daha mutlaka dinlenmeli, izlenmeli.
Biz o gün, 14 Nisan 2007 günü orada, Tandoğan’daydık ama bir kez daha
çok heyecanla ve konuşma içeriğindeki isabetli öngörüyü saygı ve hayranlıkla izledik..
Bu erişkeye ek olarak, Işıklı hocamızın bu konuşmasının metnini de biz eklemek istiyoruz..
Teşekkürler çooooooooooook değerli Işıklı hocamız..
Bizi aydınlatmayı sürdürüyor bıraktıklarınız..
Sevgi ve saygı ile.
18.7.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
14 NİSAN 2007, TANDOĞAN, ANKARA
CUMHURİYET MİTİNGİ KONUŞMASI
Alpaslan IŞIKLI
Değerli Atatürkçüler,
Yurttaşlar, Sevgili dostlar, gerçek demokrasinin aşıkları,
Bu gün dost da düşman da kabul etmektedir ki, son zamanların en önemli etkinliklerinden birisini gerçekleştirmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz.
Bu gün burada tarih yazmaktasınız.
Türkiye, 14 Nisan’da, 24 Ocak ve 12 Eylül sarmalıyla ivme kazanmış bir sürecin sonucunda sırtına giydirilmiş bulunan deli gömleğini yırtıp atmak noktasına gelmiştir.
Bu etkinliğimizin önemi, odaklaştığı sorunların ciddiyetiyle bağlantılıdır.
Karşı karşıya bulunduğumuz tehlike, bir kişinin Cumhurbaşkanı olup olmaması sorununu çok aşan boyutlardadır. Sorun, yalnızca ülkemizin değil, tüm insanlığın,
tüm gezegenimizin kaderiyle ilgilidir.
Günümüzün küresel egemenleri yaklaşan sonlarını birazcık da olsa erteleyebilmek için, tırnaklarını Dünyamıza biraz daha derinden geçirmek telaşı içindedirler.
Sonuçta kendi sonlarıyla birlikte her şeyin sonunu getirebilecek bir pervasızlığa kapılmışlardır.
Yeni bir haçlı seferi başlattıklarını ilan edecek kadar gözleri kararmıştır. Küreselleşme dediklerinin, geçmişin haçlı seferleri gibi ilkel bir çapulculuktan ibaret olduğu giderek anlaşılmaktadır. Küreselleşme söylemleri arkasında, yeryüzünün yoksullarına karşı ilan edilmiş bir soyguna ve saldırıya tanık olmaktayız.
Bu bağlamda, ülkemizi ve ulusumuzu özel bir özenle hedef seçtikleri anlaşılıyor.
Biz, yeryüzünün en kıymetli doğal kaynaklarına uzanan yolun başında konumlanmış bulunuyoruz.
Biz, yirminci yüzyılın başında mazlum milletlerin emperyalizme karşı başkaldırısına öncülük etmiş olan bir ulusun evlatlarıyız. Onlara yüce önder Atatürk’ün önderliğinde verdiğimiz dersi biz unutsak bile onlar unutmuyorlar. Bu nedenledir ki bizimle çok ayrı bir hesapları var.
Bugün için bizi özel bir nezarethaneye kapatmayı başarmışlardır.
Bu nezarethane, Avrupa Birliği’nin bekleme odasıdır.
Gardiyanları da içimizdedir, başımızdadır.
Bu arada, ülkemizin içinde bulunduğu bölgede, 22 kadar ülkenin coğrafyasını değiştireceklerini açıkça ilan etmiş bulunuyorlar. Coğrafya değiştirmenin nelere mal olacağını yanı başımızdaki Yugoslavya’da, Irak’ta gördük, görmekteyiz.
Bize yönelik emellerini gerçekleştirmek üzere, içimizde, onların emirlerini yerine getirmekle görevli değişik kılıklardaki kadrolar seferberdir.
Bunların her biri, savunduklarını iddia ettikleri amaçların tümüyle ters doğrultudaki emellere hizmet etmekteler.
Bir bölümü sözüm ona dindardır. Aslında en büyük kötülüğü İslam dinine yapmaktadırlar. Yeryüzünün en son ve en gelişkin dinini, ilkel Afrika dinleri gibi sakaldan ve türbandan ibaret bir aksesuar fetişizmine indirgeme çabası içindedirler. Küresel efendileri İslam’ı hazmedememekte. Bunun için İslam’ı bırakmış,
“ılımlı İslam‘ı” icat etmişlerdir.
- Ilımlı İslam emperyalizme teslim olmuş İslam demektir.
Yani İslam’dan başka bir şeydir.
Minareler süngümüzdür demişti.
Geldi, Haçlı seferlerini yapanların eş başkanlığını kabullendi.
Bu arada, Irak’ta yıkılmayan minare kalmadı.
Bunların zamanında Hıristiyan misyonerliği başını alıp gitmektedir. İstanbul’u, başında Ortodoks Patriği’nin bulunduğu bir dükalığa dönüştürmek isteyenlerin iştahları iyiden iyiye kabarmıştır.
Bunlar, İslam’a öylesine itici bir çehre yüklemişlerdir ki, bir kısım yurttaşlarımız,
“hepimiz Ermeni’yiz” diye bağırarak sokaklara dökülmek noktasına gelmişlerdir.
Bir başka bölümü, Güneydoğu’daki yurttaşlarımızın haklarını savunmak görüntüsüne bürünmüş bölücülerdir. Gerçekte ise bu yurttaşlarımıza kestaneyi ateşten alma rolünü oynatmak istedikleri açıktır. Bu nedenledir ki, Avrupa Birliği, büyük bir rahatlıkla Dicle-Fırat bölgesinin yönetimini uluslararası komisyona vermeyi planladığını gizlememektedir. Bölücülerin görevi, kuzuyu sürüden ayırmaktır. Etraf, kuzuyu yemek için sabırsızlanan kurtlarla doludur.
Bir bölümü de Cumhuriyetimizin yerine daha demokratik bir cumhuriyet kurma yalanıyla
ortaya çıkmıştır. Bunlar numaracı cumhuriyetçilerdir. Bunların asıl amaçları da Ankara’nın yerine Washington’u, Brüksel’i egemen kılmaktır. Hedefleri bağımsızlığımızı tümüyle sona erdirmektir. Böylece demokrasinin en temel koşulunu yok etmiş olacaklardır.
Bu tür unsurların desteğiyle yürütülen politikalar, ülkemizi tam bir dar boğaza sokmuştur.
Satılmayan ekonomik varlığımız kalmamıştır. Son olarak, sistemin kalbi demek olan bankalar satıştadır. Artık, esnafımız, köylümüz, kredi için, bankaları ele geçirmiş olan başta Yunanlı olmak üzere değişik ülkelerin kapitalistlerine el açmak zorunda kalacaktır. Tabiatıyla eli boş kalacaktır.
- Türkiye’nin sanayisi durmuş; tarımda kendine yeterli birkaç ülkeden biri olan
ülkemizin tarımı tam bir yıkıma sürüklenmiştir.
Sonuçta, Mehmetçiğin kanından başka satacak şeyimiz kalmadığını yüzümüze karşı
Soros’un ağzından söyleme cesaretini bulabilmişlerdir.
Petrolümüzün yağmalanması şimdilik, Sayın Ahmet Necdet Sezer’in sayesinde ertelenmiştir. Sezer’e buradan saygı, sevgi ve şükran duygularımızı gönderiyoruz.
Bizim bu toplantımız böyle bir dönemde gerçekleşiyor.
Bu toplantımıza gölge düşürmek için akıl almaz yollara başvurdular.
Biz darbecilere destek oluyormuşuz. Asıl darbeci kendileri. Anayasa Cumhurbaşkanı’nın azınlığı temsil eden bir partinin değil, tüm ulusun temsilcisi olması için bir hüküm öngörmüş; Meclis’in toplanıp bu konuda karar alabilmesi için belli bir çoğunluk koşulu belirlemiş. Biz bunu tanımayız diyorlar. Pek çok saygın ve yetkin hukukçunun uyarısına rağmen açıkça Anayasayı çiğneyeceklerini söylüyorlar.
Biz Anayasaya uyulmasını istiyoruz.
Bizim hukukumuz, hüküm giymiş insanların milletvekili olamayacaklarını öngörüyor.
Onlar, milletvekili olan, başbakan olan, cumhurbaşkanı da olur diyorlar. Cumhurbaşkanı olacağım derken, Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla milletvekilliğinin de başbakanlığın da tehlikeye düşeceğini görmek istemiyorlar.
Biz Anayasanın ve hukukun uygulanmasını istiyoruz. Onlar Anayasayı hukuku tanımayan bir darbenin peşindeler.
Biz, Atatürk’ün yerine, ancak tüm ulusu kucaklayan bir Atatürkçü oturabilir diyoruz!
Bu toplantıya katılanların darbecilere destek olacakları yalanı, çoğu dolar ve avro kancasına takılmış bulunan bazı kuruluşların liderlerinin zihinlerini bulandırmaya yetmiş görünüyor.
Bu nedenle bu toplantıya katılmakta ayak sürüyen bazı örgüt liderleri olduğunu biliyoruz. Ama onların tabanındakiler bu yalanlara kanmadılar ve buraya gelerek aramıza katıldılar. Gelmeyenler, tabandan yoksun bir biçimde sırça köşklerinde kendi başlarına kaldılar.
Bu bir koşudur. Bu koşuda elbette ki attan düşenler de olacaktır.
Büyük ozanın deyişiyle “atları rüzgâr kanatlılar”ın kaybedecek vakti yoktur.
Biz kimiz?
Bu meydanları dolduranlar kimlerdir? Biz atları rüzgâr kanatlılarız.
Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, alın terleriyle kazandıkları paralarla yurdun dört bir köşesinden buraya geldiler. Ülkeyi Dubailere ve Ortadoğu prenslerine birtakım köşklerde pazarlama girişiminde olanların akılları halkın gücünün nelere kadir olduğunu anlamaya yetmez.
Biz kimiz?
Biz Kubilay’ız!
Biz Uğur Mumcu’yuz!
Biz Ahmet Taner Kışlalı’yız!
Biz Hablemitloğlu’ yuz!
Biz Eşref Bitlis’iz!
Biz Bahriye Üçok’uz!
Biz saymakla bitmeyiz. Biz, bir ölüp bin dirilenlerdeniz.
Bitmedi.
Biz kimiz?
Biz Mustafa Kemal Atatürk’üz.
Evet o burada.
O bizimle birlikte olduğu içindir ki, dün zafer bizim oldu.
Bugün de yarın da zafer bizim olacaktır.