Etiket arşivi: Dr. Serdar Koç

Balkan Naci İslimyeli şiiri : GELİN

ŞİİR Köşesi…

Altı yaşındaki “çocuk gelin“in annesi, saçlarını tarayıp imam nikahıyla evlendirdikleri pedofilin yanına göndermiş…. deniyor..
Bizce bu tabloya pedofili demek, iğrenç sapıklığı örtmek demektir!

Ne korkunç bir trajedi! Utansın AKP yönetimi..

Tıpkı rahmetli Balkan Naci İslimyeli‘nin 2017’de yazdığı şiiri gibi…😔====================================

GELİN

Annem beni yıkadı
Suyuma kokular kattı
Aynada yüzüme baktı
Gözleri ıslak ıslaktı
Sokakta çocuklar oynuyordu..

Annem pencerenin önünde
Saçlarımı avucuna aldı
Gül sularıyla ovdu
Uzun uzun taradı
Arasına çicekler koydu
Sokakta çocuklar oynuyordu..

Annem avuçlarımı açtı
İçindeki çizgilere baktı
Yüzü birden karardı
Okunmuş sularla sildi
Havanda kınalar ezdi
Kınalar çizgileri örttü
Sokakta çocuklar oynuyordu..

Annem bir gelinlik giydirdi
Kırmızı tül üzerinde
Pullar işlemeliydi
Benim güzel kızım dedi
Duruşu hayalet gibiydi
Sokakta çocuklar oynuyordu..

Ben masuscuktan gelinmişim
Ata binip gezecekmişim
Hediyeler, şekerler, hep güzel şeyler
Sonunda eve dönecekmişim
Annem öyle söyledi..
Sokakta çocuklar oynuyordu..
***

Balkan Naci İslimyeli / Mart 2017

Şiiri yollayan değerli meslektaşımız Dr. Serdar KOÇ‘a teşekkür ederiz.

Dr. Ahmet SALTIK

Serdar KOÇ şiiri : ZONGULDAK…

Dr. Serdar Koç

ZONGULDAK

 

Zonguldak şehri:
(süyüm süyüm)
ağlıyor: yedi kat-
yerin altında: kefensiz-
(bedensiz) – ölümleri…

içimizdeki gökyüzü
kanıyor-
önce genzimiz yanıyor

üzerimizde tonlarca-
toprak
üzerimizde tonlarca-
kömür
ciğerlerim kan kusuyor…

kara yazgım ey!

(hy! dingir-hul)



Serdar Koç

(ÇIĞLIK, Kum Yayınları, Eylül 2006)

Dr. Serdar Koç şiiri : Benimle Yeniden Tanış

Dr. Serdar Koç

 

Benimle Yeniden Tanış

Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer
Benimle yeniden tanış
Bıraktığın gibi olmayabilir birçok şey
Yaşım, aklım, başım yufka yüreğim
Belki de biraz daha zalim, belki de medeni halim

Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer benimle
Yeniden tanış
Ama kimse anlamasın bu tanışıklığın evvelini
Gözün bile ısırmasın beni bir yerden
Çıkaramadım değil de tanıştığımıza memnun oldum cevabını
Almak istersen
Sarılarak değil ancak el sıkışarak karşılayabilirim seni
Ve önce sen uzat elini
Çünkü öğrendim artık
Önce kadınların elini uzatması gerektiğini
Ve daha nicesini
Çünkü öğrendim artık daha nicesini

Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer
Benimle tanış
Ve gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer
Benimle yeniden barış
Hani darılmıştın ya ayrılırken sorumsuzluğuma
Çocukluğuma, dağınık olmama
Ve kot pantolonuma yırtık

Bir yerde karşılaşırsak eğer benimle barış
O çocuk büyüdü artık
Benimle tanış, benimle barış
Bitsin bu anlamsız inat, bitsin bu yarış

Ben onuruma tutsak, sen bağışlayan yanlarına inat
Neye ve neden kızdığını dahi hatırlayamazken artık
Beni de unutursan eğer aldırmam inan
Çünkü özgür bıraktım artık
Tüm bağışlayamadığın yanlarımı
Kimseye verilecek hesabı olmayan taraflarım
Şehrin arka sokaklarında kaybolup gitti
Ve şu zamana kadar yaptıklarım hep
Çocukça bir oyundan ibaretti
Ben unuttum artık o adamı
Kim bilir nerde şimdi
Günahlarım veresiye ama
Güzel yanlarım peşin
Hani darılmıştın ya ayrılırken sorumsuzluğuma
Çocukluğuma, dağınık olmama
Ve kot pantolonuma yırtık

Bir yerde karşılaşırsak eğer
Benimle barış
O çocuk büyüdü artık…

Pablo Neruda
(Destina)

2 Temmuz’a dair 3 Şiir…

ŞİİR KÖŞESİ..

 

Dr. Serdar Koç

2 Temmuz’a dair 3 Şiir…

TEMMUZ AĞITI
(Cuma Cinayetleri)

-I-
alev ve duman soluması
ölümün son dizeleriydi
haksız
dayanaksız
saçma

“ben ölürsem sen bana sahip çıkarsın
sen ölürsen ben sızarım”
diyordun Metin Altıok
esrik bir yaz akşamı
yaşama ilişkin

temmuz cuması gün ortası
yangın ayazında donmak değil

pusatsız
berzah
berzah

-II-
“öldüğümde
doğduğum yere gidiyorum
yıllarca süren bir hasret ve bilinmezliği
işte böylesine yeniyorum”

yangın ayazından önce
en son kâhin dizeleri
bir peçeteye yazdığın

okuyorum
yüreğim ezilerek
Uğur Kaynar
sevgili dostum

“oysa
oldum olası
yerleşik yabancısıyken ben
bu ülkenin
ne de güzel yalnızdım”

-III-
hoşça kal
Behçet Aysan bilge kâhin

“sen bu şiiri okurken
ben belki başka bir şehirde ölürüm…”

“gidiyorum
bu şehri bu yağmuru
bu düşleri
bu aşkı bu kavgayı bu kederi
size bırakarak”

“o kadar düşündüm ki seni
gerçekliğini yitirdim”

kendi külünde devinen
“yanık otlar gibi”

artık ben de ölürüm

-IV-
otopside
iç cebinden çıkan dizeler
Serkan Doğan’ın

ölümü karşılarken yazdığı
yangın ayazında

“yanıyorum
anam sakın ardımdan ağlamasın
Ali’yim ben
Pir Sultan yoluna ölüyorum
başıma kızıl bağla
arkamdan sakın ağlama”

rastlantıyla
canlı bulundu
morgda
kardeşi Serdar Doğan
bir gün sonra

“çekerken yazgı kurasını”
payına düşen bu onun da

-V-
son okuduğu kitabın
sayfaları arasından
kurumuş bir gül yaprağı
çıktı canım Asuman’ın
kardeşi Yasemin ile
kucak kucağa ölürken

yangın ayazında yiten
kül olan defterler gibi

-V-a
gülüşün de dondu mu?
çocuk
yangınlar ayazında
gül yüzünde güller açmaz
öpücükler kanatlanmaz mı artık

oniki yaşındaki delikanlı
Koray arkadaş
ey musahip yoldaş
gardaş can
kehri akik

-V-b
ablanla
bir meleğin iki kanadısınız
ay şafağında
sönümsüz bir
Menekşe alevi
bundan böyle

senden
hep iki yaş daha büyük
kalacak olan
ablanla el ele
tutuşarak
yangın ayazlarında

-VI-
“rüzgarın kanatlarına binip gitti Hasret”
anacığının yüreğinde
………………….

“her şey birden yaşandı ve bitti”

… ……………… .
düşümde gördüm seni
“kendi kitabımızı kendimiz yazmaya geldik”
diyordun bana
……………………

“devlete çok güvendik”
dediler
“bizi ve çocuklarımızı bu güven yaktı”
aileler
……………………..

“artık hiçbir şeye inanmıyoruz”
………………………

-VII-
bir kentin nasıl düşürüldüğünü
gördük o gün Sivas’ta hep beraber
“allahüekber allahüekber”
zamanın çukurlaştığı saatler

hani ne kaldı yarına
hangi insani değerler
artık hiçbir tanrının ulaşamadığı
yaygaranızdan geriye

-VIII-
yakılan değil yaktırandı
çarmıha gerilen değil
asıl acınası
topografyasız tarihi
imgesiz coğrafyası

önce sen kendini sorgula
merhamet değil
yardım ya da
dolmadan kuyular taşla
ermeden göğe başları
ey yanıtsız sorular utancı

-IX-
Ankara’da
asfalt eriyordu
doksanüç temmuzunda
yaz kederinden

kanım iliğim buharlaşıyordu

siz hangi bedeli ödeyeceksiniz
“bay yargıç”
biliyor musunuz konu bu

mutsuz ve iktidarsız bir halka rağmen iktidar
suratı duvar
yüreği buz

-X-
sayfalar kitaplar boyu
ne de çok yalnızız şimdi
yokluğun dayanılmaz
ağırlığı altında…

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)
***

TEMMUZ AYAZI

-masallara su verirdi yurdum
destanlar koynumuzda büyürdü-

-I-
durdu bir an
dinledi kendisini kırık vazo
ah ne yazık ki o an
o sonsuz an
dağıldı kainata paramparça

ha var ha yok
olası ömrüm
elveda
kalbim elveda
sonsuz elveda

yer çekimsiz
ağırlıksız
ivmesiz

-II-
bir kez daha
nesnelerin adını yeniden koydum

tanımlayabilmek için
içimdeki yangını
çağıldayan sulara
kapıp koyuverdim kendimi

bir kez daha
bulabilmek için seni

-III-
aşkla ilgili ne bilirdim ki
neydi ki zaten
asılsız böbürlenmelerle
ve kof inançlarla dolu bellek
bir yumrukta indi aşağıya cam çerçeve
tuz buz oldu uğundu
gözlerimi buz kesti yüreğim buydu

parçalandı gece sabahlara kadar
yıldızlarla öpüşen dudaklarım
kalbim delice parçalandı
yemyeşil bir dal kırıldı içimde
bir çığ uçurum
bir dağ boşluğu

gel dolaşalım tüm kenti
hiç konuşmadan
bu keder yüreği dağıtmadan

tüm zamanı gördük o gün
zaman yoktu
sonsuz sayıda insan
insan yoktu

-IV-
zamanın aynasında sallanan bu şehir
bu toz
bu kül
bu buğu
bu şamdanların aydınlattığı tül
saçının tellerine bağlı
titrer rüzgarda

hüzün
ki en uzun şiiridir kalbimin
ben günde yüzbin
şiir yazsam da

-V-
sevgiler düşünde öldüm
öldüm dirildim
ben seni geçen yüzyıl da sevmiştim
anımsa
beni sevdiğini bilirsem
hep mutlu ölürüm
çiçekler ve aşklar sınırında

hep bu günümde kal
kal yollarda
tüm aynaları kır ve yok ol kalbim
yok ol bir daha

ben seni gelecek yüzyıl da sevmiştim
anımsa
bekle yollarda bekle bir daha

-VI-
ateşe ve suya gömülmüş gölgeler
geçmişi anlatır mavi gök kara gece
anımsa dostum
iki yeğeninin ölümlerini teşhise gitmiştin de

insanların taşlanarak yakıldığı
gözlerini kan bürümüş -devletli-
dindar bir “cinnetin” ikinci günü

Tıp Fakültesi Morgu’nda Sivas’ta
büyüğü ondokuzunda onaltısında diğeri
iki güzelim inci tanesi nasıl da düşüvermişti
semah ekibinden tel duvak kefenlere
nasıl bir duyguydu anımsa

“Pir Sultan kızıydım ben de Banaz’da”

-VII-
gecelerken morg kapısında
sigarayı yumuşat parmaklarında
yak bir daha
bir daha tükensin gece
gece tükensin ömrüm kederde
ateş ağzıma gelsin dayansın bir daha
bir daha sivas’ı anlat bana
yıldızlarla delik deşik bir gece
dilimde otuzyedi kırbaç izi

“Pir Sultan kızıydım ben de Banaz’da
Dedemi astılar kanlı Sivas’ta”

-VIII-
ah ellerim ayaklarım bağlı
üşür gözlerim
üşür gözlerim
üşür gözlerim

bu yangın ayazında
ısınır mı gözlerim
yüreğim ısınır mı bir daha

damla
damla
kanarken
acı

ey iki yüzlülük ey onursuzluk!

(eti yakan ateş değil)

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)
***

YANGIN AYAZI

karanfil bastım yarama
al karanfil acılandı

kendi tarihi altında ezildi kent
bin yıllık bir çınar kökünden sökülürcesine
kılıçlar çekildi vicdanlar sustu
ey ölümün sessiz çığlığı

en ince ayrıntısına
en kılcal dereden
en ıssız kuytuluğa

kayalardan fışkıran çiçek
uçurum diplerini öpen su
ey gözyaşı

düzlükleri köpürte köpürte
kanatlanmış bir küheylan
kıyılarını kaybetmiş de denizin
kalbimin…

Sivas Sivas yanar
Sivas Sivas üşür gözleri

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)
***

Dr. Serdar Koç’tan öykü : SON HATIRLAMA AVLUSU

KISA ÖYKÜ…

Dr. Serdar Koç


SON HATIRLAMA AVLUSU

-I-
Giderek delik deşik oldu, eriyip eleğe döndü, son hatırlama avlusu da söndü, karardı ev…

Onca hastalıktan, kahırdan, yaştan sonra, bakıma muhtaç; uzaklardan; çok uzaklardan, kederli bir tebessümle bakıyor çocuklarına ve ömrü hayatına; sonra yarasının kabuğuna çekiliyor, orada kayboluyor uzun ara. Ve bu mütemadiyen tekrarlıyor…
Gövdesi gibi belleği de, ufaldıkça ufaldı, bir avuç kalıverdi.

Duvarın yırtığından evin içi görünüyor. Farkında (bil’e) değiller toprak damdakiler, bun’un. Gün ikindiye devriliyor, akşam yakın. Dönüp bir daha baktım görüntüye, renkler boşlukta kaybolurken, yitik bir günün eşiğinde…
-Haydar ne zaman gelecek yavrum?

-Bak hele, Huriye halamın verdiği siyah delmem nerede?
(Seksen sene önce ölmüştü Huriye halası, o daha dört yaşında…)
-Çocuklar nereye sakladınız, Mehri’nin delmesini geri verin hadi!
Ah! O artık bir daha geri gelmeyecek olan, masalsı çocukluğu. Annesi, babası, gardaşları…
Uçsuz bucaksız Geldingen Ovası, Yeşilırmak boyları. Kayabaşı; köyü.

Uçsuz bucaksız ovayı gören bu yamaca iki asrı aşkın bir süredir hükümrandı aile. Her ne kadar bulutsuz ve güneşli günlerde ovanın bitimindeki yalçın dağlar seçilse de atla bir günlük mesafede.

Gölgeye gizlendim. Kendimle söyleşideyim, kimselerle paylaşamadığım. Kendi ezgimi bulmaya çalışıyorum, kendi gizimi. Zamanın frenine bastım artık. Hayatı gölgeden izliyorum. Gölgede giz’lendim. Her lafa tuz atmıyorum gayrı.

Ayrıntı merakı hayatı yorar. Pas geç, özetle gitsin. Özetin de kendi gerçekliği var; başka ve yeniden; yeni kapılar açan, yeni gerçeklere…

Önce ellerimle, sonra aynadaki yüzümle ilgiliydim. Kalbimle konuşmak isteyince, kalbimin rüyada olduğunu anladım. Ellerimi ve yüzümü de rüyaya çağırdım. Etraftaki eşyaları da…
Siyah bir zeminde beyaz bir sıfır gördüm, tüm varoluşu içeriyordu, sonra yeşile döndü, ve kararmaya başladı, siyah zeminle aynılaştı, sıfırlandı, kayboldu, uyandım, siyah bir sıfır imgesiyle…
ĞJ2JĞ
ğj2jğ
(…)

Önce çenesi düştü, sonra gamzesi./ Günün bittiğini haber veriyor ezan./ Gam vaktidir. Hazan.

Dipsiz bir gecedir bellek, yaşanmışlıklardan arta, ay ışığının soluk şavkı, belli belirsiz.
Ötesinde rüzgârın delice dans ettiği… Mutsuz.

Çoğu kez mutsuz; Umutsuz bir yaşama mühürleniriz.
(upuzun bir ikindi, saatlerce süren bir akşamüstü, hangi günün ikindisi ey ana!

-II-
Kara tahtanın başında ders anlatıyorum. İsim tamlamaları, sıfat tamlamaları…
Bir tespihin taneleri gibi peş peşe diziliyor sözcükler, kendiliğinden…
Uyanıyorum ki hepsi yalan.

8. ∞;
Sekizinci Sonsuz;
Sonsuzluk sekizinci katta, bu salonun içindeydi. Ya da yan odada. Belki de mutfakta veya olur ya ara holde, olmaz ya helâda, hadi diyelim dip odada, yatak odasında, balkonların birinde, bahçede, sokakta, her yerde. Ama inanın, masanın üzerindeydi. Yazılmış bir şiirde veya yazılacak olan, henüz yazılmamış, uzakta, bir öyküde, romanda, resimde, heykelde, tiyatroda,
Rakı kadehinde de olabilir, anason ayazında, lâ,
HÛ;
0;
∞ (…

Önündeki durgun suda bazı işaretler gördü bilge kâhin, geleceğe dair…
Siyah-beyaz Yeşilçam filmlerinden kalma salaş bir meyhanede. Kül’haşhaş.

Eğilip baktım düşlerinize, benden habersizdiler. Yüzünü değiştirmiş, başka bir gövdenin seyrinde, yârden hükümsüzdüler.

Buzdan bir kalbe aşk işlemez, bazen buzdan da soğuk, kurşun işlemez, donarsın ayazında.
Ruhumu kuruttun, ruh arsızı. Hevâ ile usandım candan. İkrah ettim, ikrar getirdim.
Yar sinesi sin’im oldu ni’deyim.

Kalbin taş kesilecek sonunda, en sonunda kurşun dökecek üzerine zaman.
En hakiki dost ölüm, yalnızlıkla örselenmiş yapayalnız bir gezinti…

Zaman bandı ileriye doğru hızla akıyordu, açık seçik. Bir şeker parçasının üzerine üşüşmüş karıncalar gibi, gezegen lipelip insan.
(Lipelip: Amasyaca dopdolu demek. Ağzına kadar; taşarcasına.)

Cennete açılan kapısıdır aşk yeryüzünün. Birbirimizin rüyalarına konuk olduğumuz.
İnsanın insana armağanı, tenin tene yoldaşlığı; yolculuğu, hasreti…
Kelebeğin kalbini kırmanın ertesi günü yoktur çünkü.

(düşlerimiz gerçeğin kaynağıdır/ sözcüklere el verir…
bir avuç çocukluk anısına dönüşüverir insan/ sonra o da uçup gider/ döner cenine…
hiç yaşanmamışçasına öykü/ kendiliğe gömülür…

-III-
Dün yâr divanında hatim indirmişsin Serdar?
Sevgili katındasın, yok ötesi. Yâr kadehindesin.
Sana yakışıyor, güzel duruyor sende aşk.

(Aşkta tecrübe yoktur, rütbe de…
/Bir büyük karanlığa düşeceğiz sonsuza dek, “bilelim!”
karanlığın şafağı göründü/ karanlığın ışığı açıldı önümüze…

Eylül 2015… Ankara
(EkinSanat, Aralık 2016, sayı 131)

Dr. Serdar Koç Şiiri : Mavi Mayıs Ayında..

ŞİİR KÖŞESİ..

Denizlerin saygın anısına,
50 yıldır tükenmeyen acı ile…

Sözcüklere dans ettiren hekim bir şair: Serdar Koç

 

Dr. Serdar Koç

MAVİ MAYIS AYINDA

(AS: Bizim katkımız yazının altında..)

 

mavi mayıs ayında
bir ala şafak vakti
üç kiraz koptu daldan
üç kiraz koparıldı

ağladı uykusunda
üç yaşında bir bebe
üç acı rüya gördü
rüyası acılandı

gül goncası ağladı
nar çiçeği ağladı
kiraz dalı ağladı
mavi mayıs ağladı

nazlı bebe ağlama
nazlı yârim ağlama
nazlı anam ağlama
ağlama kiraz dalı

göz yaşı ayaklandı
acılar ayaklandı
öfkeler ayaklandı
sevdalar ayaklandı

tarihin çöplüğünde
kirli bir cesetsiniz
kara zulüm beyleri
kara zulüm beyleri

boşuna bunca yasa
bunca yasak boşuna
gelen özgürlük çağı
gelen özgürlük çağı

nar çiçeği gonca gül
kan kirazı tadında
aşığım dolu dizgin
mavi mayıs ayında

Serdar Koç (TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)

  • Yarım yüzyıldır acısı yüreğimizin kuytularında.
  • Sorumlularını kıyamate dek lanetliyoruz..

Onlar ki;

  • Aramızda olmayan bedenleri ile bile Anadolu Aydınlanmasına, Mustafa Kemal‘in görkemli önderliğinde mazlum Anadolu halkının / Türk Ulusunun devrimlerine ışık tutmayı, hatta onları harlamayı sürdürüyor.

Onlar ki;

  • Haklarını ödeyemeceğimiz saygın ve sevgin (aziz) kavgaları önünde saygıyla eğilmeyi hak ediyor.

    Yaşayan ölülere, “Kavga” nın dışına yaşarken savrulanlara örnek ve güdü (motivasyon) olsun!

  • Aşk olsun 3 Fidan, aşk olsun 3 yiğit Kemalist Anadolu Aydınlanmacısı devrimciye..

Sevgi ve saygı ile. 06 Mayıs 2022, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
ADD Bilim Kurulu 2. Başk.
A​tılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı
​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

26. ölüm yıldönümünde Aziz Nesin’e saygı ile

Sayın bayanlar baylar merhaba…

Sayın olmayan bayanlar baylar sizlere de merhaba ..

Bindiği dalı kesenler Öksürüğe göre esenler
Çabuk kırılıp küsenler Kendi yağlarıyla kavrulanlar
El kapılarına savrulanlar, merhaba.

Merhaba bal börek
Merhaba zehir zemberek
Konuşurken mangalda kül bırakmayanlar
Halka talkın verip kendileri salkım yutanlar
Dönme dolaplar, çarkıfelekler Sayın dönek. Bay fırıldak ..
İlericiler, gericiler
Ben demiştimciler
Neme gerekirciler
Hepinize merhaba…..

Düşükler, kalkıklar, düşecekler
Düşecekleri yerlere tırmananlar, merhaba.
Aslanın ağzındaki ekmek
Kendinden başkasına yarayan emek
Zemzem’den kutsal alınteri
Göz nuru, gözümün nuru Caaanım efendim, merhaba…..

Merhaba ulan kör kadı…
Merhaba. Ey, düşüp takkesi keli görünen
Hak deyip halk cebinde eli görünen
Ali’nin başından Veli’nin başına Veli’nin başından Ali’nin başına geçirilen külah
Tek sigortamız : Maşallah Tek umudumuz : İyi olur inşallah ….
Merhaba. Ey sırça köşkte oturup da komşusuna taş atanlar
***
Merhaba.

Ey sırça köşkte oturup da komşusuna taş atanlar
Teker kırıldıktan sonra yol gösterenler
Vakitsiz öttü diye başı kesilen horoz
Suyu pisletti diye kurdun yediği kuzu
Uyan artık heey, Üsküdar’da sabah oldu …..
Merhaba.
Gözünün üstünde kaşın var dedirtmeyenler
Üstü bıyık altı sakal diye tükürtmeyenler
Mersin’e tersine gidenler
Ey, dokunulmayan zülfi yar ….
Merhaba.
Merhaba, verilip de tutulmayan sözler
Merhaba doymayan gözler
Merhaba dolmayan göbekler ….
İskemleler, işkembeler, merhaba.
Yurdumun ağaçsız toprakları
Topraksız ağaçları
İnsansız topraklarım
Topraksız insanlarım ….
Merhaba özgürlük yolunda yaralanıp yitenler
Merhaba bu yolda dökülüp bitenler
Merhaba söylenmemiş en güzel söz
Merhaba güzel yarınlar
Merhaba güzel yarınlar ……
İşte girdik alana
Selam verdik dört yana
Sözümüz anlayana
Merhaba….”

AZİZ NESİN
==============================

Not : Yazıyı yollayan değerli meslektaşımız Dr. Serdar KOÇ‘a çok teşekkür ediyoruz..
DR. A. Saltık, 06 Temmuz 2021

YANGIN AYAZI – MADIMAK ŞEHİTLERİNE AĞIT

MADIMAK ŞEHİTLERİNE AĞIT…

Dr. Serdar Koç ile ilgili görsel sonucu

 

Dr. Serdar KOÇ

 

 

YANGIN AYAZI

karanfil bastım yarama
al karanfil acılandı
kendi tarihi altında ezildi kent
bin yıllık bir çınar kökünden sökülürcesine
kılıçlar çekildi vicdanlar sustu
ey ölümün sessiz çığlığı
en ince ayrıntısına
en kılcal dereden
en ıssız kuytuluğa
kayalardan fışkıran çiçek
uçurum diplerini öpen su
ey gözyaşı
düzlükleri köpürte köpürte
kanatlanmış bir küheylan
kıyılarını kaybetmiş de denizin
kalbimin…
Sivas Sivas yanar
Sivas Sivas üşür gözleri
***

Serdar Koç
(TEMMUZ AYAZI, Ağustos 2000, Gelenek Yayınları)

Dr. Serdar Koç şiirleri : Demir Ökçe’ye Zeyl

ŞİİR KÖŞESİ

Şair Dr. Serdar Koç: Şiir benim vazgeçilmezim – Tıp Dünyası

Dr. Serdar Koç

Demir Ökçe’ye
ZEYL-

“benim kıyametim:
senin de kıyametin olur”

-I-
yağmurun
kanlı şelaleler
çizdiği

o yetim
o ıssız
ülkede şimdi:

yapay yerleşim birimleri-
kuruluyor
ve tel örgüler…

tankları
yıktıkça evlerimizi
haydutların

yağdıkça
tepemize
bombalar…

-II-
(oysa)
sarmaş dolaş oldular
mazide çoktan
Sabra…
Şatilla…
Tell el zaatar-

(Auschwitz…
Birkenau…
Terezin…)
Ramallah…
Beytüllahim…
Nablus… cenin…

sızlar-
kemikleri tarihin
en güçlü sanıldığı
noktadan kırılır
-faşizm-
anımsıyorum:

-III-
insanların-
damarlarıyla nasıl
tel örgüleri kestiğine
tanık olun

bir yarayı
tırnaklarıyla tekrar-
tekrar kanatan
bir çocuk gibi

ana rahminde
kıvranarak çoğalan
umarsız-
bir cenin gibi

devasa-
entelijensiyanın
kutsal göğünde
inşirak vakti:

“ey! bana kıyameti reva gören”

(ÇIĞLIK, Eylül 2006, Kum Yayınları)
(eylülce, mart-nisan 2009, sayı: 2)

ÇIĞLIK

Filistinli çocukların çığlıkları
henüz size kadar ulaşmadı mı
ülkenizde sur’a üflenmedi
cehennem yaklaşmadı mı

“atılmış renkli yün gibi”
şehirleriniz un ufak savrulmadı mı
“erimiş maden gibi” derileriniz
lime lime sarkmadı mı

eviniz barkınız alın yazınız
başınıza yıkılmadı mı
genziniz acıyla yanmadı
gözleriniz önünüze akmadı mı

yediğiniz ekmek okuduğunuz kitap
elinizi ağzınızı çarpmadı mı
yüzünüz hiç kızarmadı
yoksa allah sizi bırakmadı mı?

(ÇIĞLIK, Eylül 2006, Kum Yayınları)
(Edebiyat ve Eleştiri Dergisi, Temmuz-Ağustos 2004, Sayı: 76)

Şiir köşesi : ŞEMSEYN

ŞİİR KÖŞESİ

Dr. Serdar Koç ile ilgili görsel sonucu

Dr. Serdar Koç

ŞEMSEYN

-I-
artık
urbasız

sözcükler düğüm
düğüm

gaz bombası yağıyor kentlere
kırlarda aynı ezber

Terra Nostra’nın
ilk bölümü kadar gerçeküstü

kuşatma altında gözaltında tutsak
“yağ, yanık et, tırnak ve saç kokusu”

yalan kol geziyor
görmüyor göz gözü

çivili sopayla
iniyor kürsüsünden

doğayla uyumsuz
kapitalizm

yürekler perdesiz…
ömrümüz talan

-II-
her gün şiir ciniyle nasıl cebelleştiğini
bir bilsen acırsın

koza olur çöğer
kelebek olur ağar

kalemi parmak ucu
onsuz dokunamaz kelimelere

beyaz su
asude-

beyaz suyla yuyun onu
düşük volümlü bir meyhanede

-III-
koynunda güneşiyle göğün aynası
inmiş de

yeryüzü kanatlanmış
tertemiz bir su birikintisi-

içinde…
-yağmur sonrası-

mavi göğe kök salmış
ulu çınarlar misali

devrim gelecek
kırmızı giysisiyle

saçlarını savura
savura…

fark edilmez
ağırlıkta…

 

 

(deliler teknesi, edebiyat-sanat dergisi, ocak-şubat 2014, sayı: 43)
KÜL’EFİL, Şubat 2015, Kanguru Yayınları