Savunma hakkı kutsaldır
Yekta Güngör Özden
SÖZCÜ, 21 Eylül 2020
Öncelikle kutsallığı inanç-din bağlamında değerlendirerek anlamlandırmak kavramı sınırlamak, anlamını daraltmak olur. Sözcüğü değindiği konu, çözmeyi amaçladığı sorunla ilgili açıklamak ilgi bağı yönünden daha uygundur. Kutsallık mutlak ve yalnız inanç alanıyla ilgili değildir. Varlığı, niteliği, yapısı, değeri nedeniyle önem taşıyan, özen ve duyarlıkla sözü edilenler kutsallıkla anılabilir. Üstünlük, özellik, değer ölçüleri yönünden özgünlüğü olanlar bu kapsamdadır. Dokunulmazlığı, saygınlığı, yaşam ve özgün değerler yönünden belirgin ayrıcalığı olanlar da böyledir. Yurdun, bayrağın tartışılmaz özellikleri için olduğu gibi. Savunma, yaşam, hak ve adalet güvencesidir.
İnsan varlığını, yaşamını, sağlığını, haklarını, özgürlüklerini doğrudan ilgilendirdiğinden İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi‘nin
- “İnsanın istibdat (baskıcı düzen) ve baskıya karşı son çâre olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunması esaslı bir zaruret olması..”
diyerek önemi vurguladığı, ayrıntılarını 1, 8, 10, 11, 19’uncu; İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi‘nin de 5, 6, 7 ve 10’uncu maddelerinde güvenceye aldığı haklar, yaşamsal değerlerin hukuksal dayanaklarıdır.
Ulusal hukukumuzda Anayasa‘nın 12-15’nci ile 17-27’nci ve 35-39’uncu maddelerinde öngörülen haklar ve özgürlükler, 41, 57 ve 61’inci maddelerindeki sosyal haklardan sonra 66-74. maddelerde belirlenen siyasal haklar, ulusal yaşamın dayanaklarını oluşturmuştur.
Ceza yasalarında haklara ve özgürlüklere karşı işlenen suçlar için öngörülen cezalar, yöntem yasalarında da hakların kullanılmasına ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Başta anayasal düzen olmak üzere birey ve toplum yaşamına yönelik suçlar için öngörülen cezalarla disiplin cezasına kadar uzanan ayrıntılar yasalarda yer almaktadır.
1963 yılında Türkiye Baro Başkanlarının düzenlemeye başladıkları Avukatlık Kanunu Tasarısı’na 1965-66 yıllarında Ankara Barosu Genel Sekreteri iken son biçimini verdiğim metni Baro Başkanımız Avukat Saffet Nezihi Bölükbaşı’nın başkanlığındaki bir kurulla Adalet Bakanı Hasan DİNÇER’e sunmuştuk. İktidarın TBMM’ne taşıdığı bugün kimi değişikliklerle uygulanmakta olan 1136 no.lu Avukatlık Yasası‘nın yürürlük süreci böyle gelişmiştir. Temelde ve genelde savunma mesleği olan avukatlığın günümüzdeki meslek yapısı Barolara yönelik olumsuz girişimler, devletin temeli olan adaleti gerçekleştirme ve yaşama geçirme çalışmalarına gölge düşürecek birer sapmadır. Siyasal duyumsuzluklar ve çirkin partizanlıklarla meslek örgütünü yanlı ve etkisiz duruma düşürmek bağışlanmaz büyük kusurdur. Nasıl kimi avukatların bir siyasal parti genel başkanını ziyaret edip ayrı baroyla yanlılıklarını açıklamaları yanlış ötesi sakıncalı ise, yurttaşların partilerine göre avukat isteyip bulmaları da o ölçüde olumsuzdur. “Parti Baroları” olmasa bile “Partili Baro”lar mesleğe ihanet, adalete saygısızlıktır.
Siyasal tarih, nice olaylardaki savunma hakkı anlatımlarıyla doludur. Yaşamı sona erdiren kararların savunmaya verdiği olanak ile hiç savunmasız ölüm uygulamalarının duyurduğu tepkiler, sorunun önemini ortaya koyan insanlık özlemleridir. Yaşam hakkının en belirgin, en önemli öğesi olan savunmaya ilişkin Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Ali SİRMEN 4.9.2020 günlü yazısında savunma kurumundaki çalkantılara değinerek konunun önemini ve değerini duyuruyordu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı Robert SPANO 3.9.2020 günü Ankara’da verdiği demeçte
- “Hukuk üstünlüğü ilkesi, bize yol gösteren, ileriye gitmemizi sağlayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin parlak yıldızı, kutup yıldızıdır.
- İktidardaki kişiler mahkemeleri kontrol edemez.
- Yasalar yalnızca halka değil, gücü elinde bulunduranlara da tartışmasız uygulanmalıdır.
- Yasaların üstünde hiç kimse yoktur.”
diyerek konunun özelliğini vurgulamıştır. Kimi zaman, kimi durumlarda “son söz” olan savunma, yaşamın noktalanmasıdır.