Etiket arşivi: Demokratik özerklik

İstanbul Barosu : “DEMOKRATİK ÖZERKLİK” veya “ÖZYÖNETİM”, AÇIKÇA ÜLKENİN BÖLÜNMESİNİ İSTEMEK ve BU YÖNDE BİR KALKIŞMA ÇAĞRISIDIR


İstanbul Barosu                        :

TALEP EDİLEN SÖZDE “DEMOKRATİK ÖZERKLİK” veya “ÖZYÖNETİM”, AÇIKÇA ÜLKENİN BÖLÜNMESİNİ İSTEMEK ve BU YÖNDE BİR KALKIŞMA ÇAĞRISIDIR!

TALEP EDİLEN SÖZDE “DEMOKRATİK ÖZERKLİK” veya “ÖZYÖNETİM”, AÇIKÇA ÜLKENİN BÖLÜNMESİNİ İSTEMEK ve BU YÖNDE BİR
KALKIŞMA ÇAĞRISIDIR.

CUMHURİYETE KARŞI BU KALKIŞMA ve MEYDAN OKUMA KABUL EDİLEMEZ.

ANAYASANIN DEĞİŞTİRİLEMEZ İLKELERİNE AYKIRI BU TALEPLERİN
HUKUKEN ve FİİLEN GERÇEKLEŞME ŞANSI BULUNMAMAKTADIR.

“Demokratik Toplum Kongresi” nin (DTK) Diyarbakır’da gerçekleştirdiği Genel Kurulunun sonuç bildirgesinde ortaya konan 14 maddelik talepler listesi, sözde “demokrasi” ve “özgürlük” masalları ile maskelenen kimi gerçekleri iyice açığa çıkarmıştır. Şöyle ki:

1) Ayrılık deklarasyonu anlamında dile getirilen bu talepler emperyalizm destekli bir etnik kalkışma ve ayaklanmanın ulaştığı aşamayı göstermektedir.

2) Özü bakımından bu bildiri, terör örgütü PKK – Kongra Gel‘in 17 Mayıs 2005’te kabul ettiği “KCK Sözleşmesi” ndeki isteklerin, “siyasal talepler” kılıfıyla sözde “demokrasi” ve  “özgürlük” maskesiyle tekrarından ibarettir.

3) Bu bildiriyi kaleme alanlar emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronlarıdır. Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu bildirge gerçekte emperyalizmin istemleridir.

4) Sık sık kullanılan “demokratik” kelimesi, metinde çokça dillendirilen “özyönetim” ve “özerklik” istemiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasa’nın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu gizlemeye yetmemektedir.

5) Kaldı ki metinde istenen sözde “demokratik özyönetim” veya özerkliğin parçaları olarak öne çıkarılan yasama, karar alma, yargı, vergi toplama, asayiş ile ilgili hususlar da gerçek amacı ortaya koymaktadır.

6) Hedeflenen “özyönetim” in “özü” nün ve amacının ne olduğu, “Biji serok Obama” sloganında saklıdır.

7) Bu istemler, şimdiye dek halkı aldatmak için takılan kimi maskeleri indirmiş, makyajları dökmüş, deyim yerindeyse takke düşmüş, kel görünmüştür.

8) Ülkenin içine sürüklendiği bu etnik kalkışma ortamından, terör örgütünü masum siyasal bir hareket gibi göstermeye çalışanların, Kandil’den “yerli” bir “Mandela” yaratmaya soyunanların, hendek ve barikat ardından halka, güvenlik güçlerine silah sıkanları “özgürlük savaşçısı” olarak yansıtanların sorumlulukları büyüktür.

9) Terör örgütünce hendekler kazılır – barikatlar örülürken ülkenin yönetiminden ve kamu güvenliğinden sorumlu olanların akıl almaz aymazlığını da anımsatmak isteriz. Kent merkezlerinin ve kentler arası yolların patlayıcılarla doldurulmasının, sözde “açılım” sürecinin, halktan gizlenen Oslo görüşmelerinin, Habur aymazlığının siyasal sorumlularının, ortaya çıkan vahim tablonun sorumluluğundan sıyrılmaya çalışması, bize hiç de şaşırtıcı gelmemektedir.

Yaşanmakta olan etnik kalkışma süreciyle ülkenin karşı karşıya geldiği bölünme tehlikesinden, 13 yıllık tek başına yönetimi ve uygulamalarıyla öncelikle siyasal iktidar sorumludur ve bu ağır bir sorumluluktur.

10) Kendisini “Türkiye” partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara emekçinin ve yoksul halkın safından bakmak yerine etnik gözle bakan, “demokrasi”, “barış”, “siyasi çözüm” sözcüklerini dilinden düşürmeyen, tekke ve zaviyelerin açılması yönünde yasa önerisi veren, gerici ayaklanmaları anan ve kutsayan bir partinin, bu istemlere olan desteği ile birlikte gerçek yüzü ve amacı, ne denli “Türkiye” partisi ve “sol” olduğu da tam olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gerek bu parti, gerekse terör örgütü hiçbir biçimde Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil etmemektedir.

11) İleri sürülen istemlerin, gerçekte “demokrasi” ve “barış” ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik, terör örgütü üzerinden, siyasal iktidarın da parçası olduğu küresel emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) son aşamasıdır.

12) Bu arada, anılan bildiride, dile getirilen istemlerin sürekli olarak, siyasal iktidar tarafından da yükümlenilen ve girişimlerine başlanan sözde “Yeni Demokratik Anayasa” ile ilişkilendirilmesi, gerçekte yeni Anayasa sürecinin neyi hedeflediğini, bu hususta siyasal iktidarla anlamlı birlikteliği de açıkça ortaya koymaktadır. “Yeni Anayasa” isteminin gerçek amacı, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bir oldu bitti ile değiştirilmesi yoluyla
amaçlanan bölünmenin Anayasal altyapısını, hukuksal dayanağını oluşturmaktan ibarettir. Ancak bu hukuksal olarak da, fiilen de olanaklı değildir.

13) Bilinmelidir ki, hangi oy veya çoğunlukla olursa olsun, hukuken değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi olanağı bulunmamaktadır. Üstelik bu hukuksal gerçek karşısında, bu yöndeki her girişim, Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesindeki suçu oluşturacaktır. Buna izin verilemeyeceği açıktır.

14) Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesini, parçalanmasını içeren emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerinin 100 yıllık bu “rüyası” yine “rüya” olarak kalacak, bunu talep edenler içinse “kabus”a dönüşecektir !

Çünkü Kürt kökenli yurttaşlarımızın da eşit bir parçası ve mensubu olduğu “Türk Milleti” buna asla izin vermeyecek, bu emperyalist saldırı ve oyunu bir kez daha birlik ve bütünlüğü içinde püskürtecek, Cumhuriyetin değerleri içinde gerçek barışı, birlikteliği, demokrasiyi gerçekleştirecektir.

Hiçbir güç ve provokasyon, yurttaşlarımız arasında etnik bir kavga ve kargaşa yaratmaya yetmeyecek, Türk Milleti bu oyuna gelmeyecektir.

Çözüm; bölünme ve parçalanmada değil, ortak aidiyet duygusunun temeli olan ulus devlete sımsıkı sarılarak birilikte emperyalizme karşı koymaktır.
Ülkemizin üzerinde bu karanlık oyunları oynayanlar da mevki ve konumları
ne olursa olsun, er geç hukuka hesap vereceklerdir.

İstanbul Barosu olarak, Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif bile edilemez ilk üç maddesini kararlılıkla savunacağımızı, Cumhuriyet’e ve O’nun değerlerine sonuna dek bağlı kalarak bunları koruyacağımızı, üniter, demokratik, laik sosyal hukuk devletine yönelik her türlü saldırıya karşı koyacağımızı, Türkiye’yi etnik bir cehenneme çevirme planlarına karşı sonuna kadar kardeşliği ve gerçek barışı savunacağımızı, sorunların ülkenin birlik ve bütünlüğü içinde ve herkes için daha çok demokrasi istemiyle çözümü yönünde davranacağımızı bir kez daha kamuoyuna saygı ile duyururuz.

İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI
http://www.istanbulbarosu.org.tr/Detail.asp?CatID=1&ID=10980&des=TALEP-EDILEN-SOZDE-, 29.12.2015

==========================================

Dostlar,

İstanbul Barosu’nun yayımladığı bu “14 maddelik” açıklamaya virgülüne dek katılıyoruz.

Emperyalizmin kalleşçe taşeronluğunu – tetikçiliğini yaparak “14’lünün namlusu gibi” Türkiye’yi ülkesi ve mazlum halkı ile açıkça bölmeyi hedefleyen – yeni Sevr özentisi istemleri dayatanlara yanıttır her bir madde..

Henüz son sözler söylenmedi..

  • Ulusal ve tekil (üniter) devletten verilecek ödünümüz yoktur!” işte o kadar!
  • RTE – Davutoğlu’nu bu tümceleri kararlılıkla, ısrarla, içtenlikle kurmaya ve
    Ulusumuza tarih önünde bu konuda söz ve güvence vermeye çağırıyoruz..
    Bunu yapmaya, en azından ettikleri Anayasal yemin nedeniyle zorunludurlar!
    TBMM Başkanını da, AKP Meclis Grubunu da, CHP’yi de, MHP’yi de..
    Haydi, hemen, durmaksızın, “ama, fakat” vb. lafları gevelemeden..

    “Emperyalizmin taşeronlarının 14’lü  ültimatoma”
    hak ettiği yanıtı veriniz;
    Gerekli bütüncül politikaları kararlılıkla uygulayınız;
    PKK’yı artık bitiriniz!..Türk Ceza Yasası’nın 309. maddesini dikkatle okuyunuz, son pişmanlık yarar sağlamaz..
    Gerçek kişiler gibi tüzel kişilerin de (örn. Siyasal partiler!) ceza sorumluluğunun tanımlandığına dikkat ediniz.“ANAYASAYI İHLÂL

    Madde 309 – (1) Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.
    (2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
    (3) Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”

    Sevgi ve saygı ile.
    29 Aralık 2015, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    www.ahmetsaltik.net
    profsaltik@gmail.com

    Yazımızın pdf biçimi :
    14_Maddelik_DTK’nin_Demokratik_Toplum_Kongresi_Aciklamasi_ve_Dusundurduklari

Anadilde eğitim-öğretimin anlamı

Anadilde eğitim-öğretimin anlamı

ÖZDEMİR İNCE

Anadilde eğitimin (ya da öğretimin) ne anlama geldiğini ne yazık ki, koskoca gazete yazıcıları bile bilmiyor. Bunlardan İsmet Berkan’a göre anadilde eğitim-öğretim şu anlama geliyor:

“Ana dilde eğitim konusu, bilen biliyor, bu köşede devamlı savunuluyor.
Ben bazı derslerin isteyenlere Kürtçe verilmesinde, hatta Kürtler için özel ‘Kürt Dili ve Edebiyatı’ gibi ‘Kürt Tarihi’ gibi özel dersler konmasında sayısız yarar görenlerdenim. Ama bir an kabul edelim ki, hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı bu sabah tam da benim önerdiğim cinsten bir ana dilde eğitimi kabul etti. Böyle olsa bile ana dilde eğitimin gerçek anlamda başlamasının en az beş yıl sonra olabileceğini bilmeliyiz.
Öyle ya, ders kitapları yazılacak, öğretmenler yetiştirilecek… Bunlar bir günde olmaz.” (Hürriyet, 27.10.2012)

Hangi hak?

“Öğrenmek Hakkı” ile “Öğretim Hakkı” lütfen karıştırılmasın.
Bütün maraz bu iki kavramı birbirine karıştırmaktan kaynaklanıyor.

Anadilde öğretim hakkı için açlık grevi yapanlara İsmet Berkan’ın formülünü götürün, kabul etmeyeceklerdir. Çünkü anadilde öğretim sisteminde, eğitim ve öğretim, anaokulundan başlayarak bütün öğrenim sürecini (okul öncesi, ilk, orta, yüksek) kapsar. Ne var ki anayasanın 42. maddesine göre Türkiye’de “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.” Ayrıca Türkiye’nin üniter bir devlet olduğu da unutulmasın!

Açlık grevi yapanlar, anlamını bilerek “Anadilde Öğretim Hakkı” istiyorlarsa, bu isteklerinin yerine gelmesi için Türkiye’nin üniter yapısının değişmesi, üniter devletin yerine bir federal devlet kurulması gerekmektedir. “Demokratik özerklik” yapısı içinde bile grevcilerin isteğinin karşılanması pek mümkün olmayabilir.

Ne yapalım ki devletler hukuku böyle, evrensel hukuk böyle: Devlet yapısı değişmeden eğitim-öğretim öğretim sistemi değişemez. Anadilde eğitim ve öğretimin gerçekleşmesi için sistemin uygulanacağı toplumun (topluluğun) coğrafi sınırlarının belirlenmesi gerekir. Ülkenin belli yerlerinde Kürtçe konuşan vatandaşların fazla sayıda olması onlara anadilde eğitim-öğretim hakkı getirmez. Olsa olsa, 2000 yılı Türkiye için AB Katılım Ortaklığı Belgesi’ne göre bir “kültürel hak” olarak Kürtçe öğrenebilirler ki, bu durumda, İsmet Berkan’ın önerisi kısmen uygulanabilir.

Eski yazılar

Hürriyet gazetesinde, devletin resmî dili ve anadil konulu ilk yazım 1 Nisan 2001 tarihinde yayınlanmış. “Devletin Resmî Dili” başlıklı bu yazı Pazar Yazıları (Gendaş Yayınları, 2002) adlı kitabımda yer alıyor. Yazıda, “Anadilde öğretim” ile AB’nin 2000 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi’nde işaret edilen “Kültürel hakların kullanılması” arasındaki farkı anlamayanlara anlatıyordum.

Hürriyet gazetesinde yayınlanan “Kürtçe Eğitim?” (03.02.02) ve “Bir Örnek: İspanya” (07.07.02) başlıklı yazılarımı gene Pazar Yazıları” da okuyabilirsiniz.

Daha sonra Hürriyet Avrupa’da “Kendal Nezan’ın Kantarı” (07-19 Ocak 2005) adlı 6 yazı yayınladım. Gene Hürriyet gazetesinde “Ismarlama Yazar” (23.02.05) başlıklı yazı var. Bu, sözünü ettiğim yazıları Fesatlar Sarmalında Türkiye (Remzi Kitabevi, 2007) adlı kitabımda okuyabilirsiniz.

Son olarak Direnen Cumhuriyet (Destek Yayınevi, 2010) adlı kitabımda şu yazılar yer alıyor: “Cumhuriyet Limited Şirketi (Hürriyet, 20.06.09), “Anadilde Öğretim Mayını” (Hürriyet, 09.08.09) ve 15 yazılık “Kürtçülük Sorununun Tersi ve Yüzü” (Hürriyet, 02.09.2009-27.09.2009).

Ek olarak: “Anadilde Eğitim-Öğretim Çıkmazı” (Hürriyet, 21.10.2008) adlı yazım.

Bu yazıların hepsinde, bireylere ait olan “Anadili Özgürce Öğrenme Hakkı” ile devlete (kamuya) ait olan “Anadilde Öğretim Hakkı”nın ne anlama geldiklerini ve aralarındaki farkı anlattım.

Bunun ardından, Anadilde Öğretim hakkı ve uygulanmasının siyasal anlamını açıkladım. Şimdi bir kez daha açıklayacağım ama öğrenmesi gerekenler gene öğrenmeyecekler:

Çıkmazın çıkmazı

Diyelim ki yasalar elveriyor ve Diyarbakır’da ana dilde öğretim uygulanıyor. Demek ki bütün dersler Kürt dilinde yapılacak. Öğrenciler T.C. vatandaşı olduklarına göre Türkçe de öğrenecekler. Diyelim ki bir öğrenci Kürtçe öğrenim yapılan okuldan lise diploması aldı. Üniversiteye giriş sınavlarına girecek ama bütün sözcük ve derslerle ilgili terminolojinin Türkçesini bilmek zorunda. Şimdi bile zorluk çeken öğrenci böyle bir sınavda başarılı olabilir mi? Ha o zaman, (mümkün değil ama) üniversitenin Kürt dilinde olması istenecektir: Kürt dilinde hukuk, siyaset bilim, ekonomi, tıp, mühendislik, fizik, kimya, biyoloji, uluslar arası ilişkiler… Diyelim ki öğrenci Kürtçe öğrenim gördüğü fakülteyi bitirdi. Resmi dili Türkçe olan Türkiye’de hangi alanda iş bulup çalışacak?

Size işi kolaylaştıracak iki formül vereceğim:

1. Kültürel hak olan “Ana dili öğrenme hakkı” bireye aittir, evrenseldir.

2. Siyasal hak olan “Ana dilde öğretim hakkı” kamuya aittir ve bu hak sadece özerk devlette, federal devlette ve bağımsız devlette vardır. Kürtler en azından federe bir devlet kurarlarsa eğitim ve öğretimi Kuzey Irak’ta olduğu gibi istedikleri dilde (Kürtçe, İngilizce, Arapça ve Türkçe) yapabilirler.

***

Bu kaos ortamında görüşmenin yapılabilmesi, anlaşmanın olabilmesi için ilkin konuyla ilgili sözcük ve kavramların, kısacası terminolojinin ortak olması gerekli ve zorunlu.

Siyasal bağlamda özerklik ya da federasyon isteyenler neden anadilde öğrenim hakkını hemen masaya koyuyorlar? Önce özerklik ya da federe devlet olma hakkını al,
sonra istediğin dilde öğretim yaparsın.

Açlık grevi yapanların bunları bildiklerinden kuşkum var! (AYDINLIK, 13.11.12)