Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Gaziantep Ortak Dayanışma Hareketi tarafından düzenlenen toplantıya katıldı. Bir otelde düzenlenen toplantıda Anayasa değişikliğini anlatan Feyzioğlu, 150’ye yakın il ve ilçeyi gezdiğini belirterek, 16 Nisan’da oylanacak olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde eyaletlere bölünme tehlikesinin bulunduğunu savundu. Hükümet kanadından kimsenin bu sorularına yanıt vermediğini kaydeden Feyzioğlu, şöyle dedi:
“Biz 150’ye yakın il ve ilçeye gittik ve tamamında Türkiye’nin bu Anayasa paketi ile eyaletlere bölünme tehlikesi yaşayacağını anlattık, çıt yok. Hiçbir cevap gelmedi.
150’ye yakın yerde
- Bu anayasanın içinde özerk bölgeler yaratma yetkisi var. Biz bunu çok tehlikeli buluyoruz.
Bunun çünkü Irak’ta yaratılan özerk bölgenin bugün Kürdistan’a dönüşmesi halk oylaması yapıldı, yapılacak. Irak’ın dağılması gibi Türkiye’yi dağıtacak bir proje olarak görüyoruz. Suriye ve Irak’tan farkımız biz bir demokratik devlet olduğumuz için iç içe geçmişiz. Herkes her yerde. Kimin kim olduğu, kimin hangi etnik kökenden olduğu Türkiye’de önemsiz olmuş. Paketin içinde eyalet yapısı var. Bunu 150’ye yakın yerde söyledik. Fakat hiçbir cevap gelmedi.”
“İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI
İSTANBUL ÖZERK OLMALI’ DEDİ”
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın ‘İstanbul özerk olmalı’ dediğini ifade eden Feyzioğlu, Topbaş’ın bu özerkliği neye dayanarak istediğini sordu. Cumhurbaşkanına seslenerek sorusuna cevap istediğini ifade eden Feyzioğlu, şunları söyledi:
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ‘İstanbul özerk olmalı’ dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, İstanbul’a ciddi ciddi özerklik isterken neyi ağzından kaçırdı dersiniz? Beni mitinglerde sayın Cumhurbaşkanı diline dolamış ama ben buna cevap istiyorum. Bu anayasanın 123, 124, 127’nci maddeleri özerk bölgeler, eyaletler kurma yetkisini dağıtarak içeriyor. Aynı maddede değil özellikle farklı maddelere dağılmış ki, kimse fark etmesin diye.”
Prof. Feyzioğlu: Bu gemi batarsa, siz de batarsızınız, biz de…
“İSPATLAYAMAZSA YÜZÜNE TÜKÜRÜRÜM”
Terörist tabutu taşıdığı ve bu nedenle eleştirildiğini öne süren Feyzioğlu, o tabutun
Diyarbakır Barosu eski Baro Başkanı Tahir Elçi’nin olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu:
- “Feyzioğlu Avrupa’da fink atıyordu da bırakın bu iftiraları. Bırakın bu yalanları; terörist tabutu taşımış da, bilmem ne etmiş de, bırakın bu yalanları. Birisi çıksın terörist tabutu taşıdığımı ispat etsin. İspatlayamazsa yüzüne tükürürüm. Birisi çıksın taşıdığı tabutun üzerinde, PKK bayrağı olduğunu ispat etsin. Türkiye Cumhuriyeti, Diyarbakır Barosu’nun 60 yıllık bayrağını PKK bayrağı olarak kimse tanıtamaz.
- Bir daha soruyorum. Kadir Topbaş’ın İstanbul’a özerklik istemesinin dayanağı ne?
Sen bırak benim için attığın iftiraları. Benim kimin tabutunu taşıdığım belli. Ben PKK’nın, öldürülmesinden sonra haftalarca olay yerinde kurşun izi toplanmasına izin vermeyerek delilleri kararttığı Baro başkanımın tabutunu taşıdım.”
===================================
Dostlar,
Bir Cumhurbaşkanının, ülkesinin seçilmiş, yüz bine yakın avukatın temsilcisi olan, yasayla kurulu ve Anayasanın 135. maddesi güvencesinde Türkiye Barolar Birliği Başkanı saygın bir Ceza Hukuku Profesörünü son derece rahatsız edici düzeyde, kanıta dayanmayarak ve gündelik politikacı söylemiyle eleştirmesi, hatta suçlaması, tehdit etmesi, gözdağı vermesi, hedef göstermesi.. Türkiye demokrasisi adına çok düşündürücü ve çok kaygı vericidir. Bu açık bir çaresizlik kanıtıdır aynı zamanda. Anamuhalefet Partisi Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu’na da benzer biçimde habire “yalancı” denerek tahrik edilmekte, yapay gerilim beslenmektedir.
Ne sevindirici ki, her 2 saygın kişi de kendilerine yakışan ağırbaşlılıkla, düzeysiz kışkırtmalara asla kapılmadan, serinkanlılık ve sorumlulukla ülke gerçeklerini ortaya koymayı sürdürüyorlar. Oyun boşa çıkıyor ve kurgulayıcıları iyice çileden çıkıyor.
Erdoğan, herkesin tarafsız Cumhurbaşkanı olma yeminini çoktaaaaan unutmuş ve Anayasayı bir parti başkanından farksız tutum ve davranışları ile kezlerce çiğnerken; dilediği herkese hakaret etmeyi, suçlamayı, sorgulamayı hatta iftira atmayı ve tehdit etmeyi, hedef göstermeyi, yargıya açık talimat vermeyi anlaşılmaz biçimde kendisine
hak görüyor!?
Bu durum kabul edilemez ve sürdürülemez. Demokratik hukuk devletinde devlet başkanları dahil hiç kimsenin böylesine bir hakkı – ayrıcalığı – yetkisi yoktur, olamaz!
Üstüne üstlük Erdoğan, kendisine dönük eleştirilerde son derece hoşgörüsüz hatta tahammülsüzdür ve avukatları eliyle derhal ve çok sayıda “hakaret davaları” açtırmaktadır. AİHM’nin çok sayıda örnek (emsal) kararına karşın TCK 299 (Cumhurbaşkanına hakaret) maddesi tırpan gibi kullanılmakta ve gece yarısı insanlar evlerinden hoyratça alınıp kelepçelenerek nezarete atılmakta, Savcı huzuruna günlerce çıkarılmamaktadır. Ne acıdır ki çoğu yargılama, yasalar ayaklar altına alınarak “tutuklu” yapılmaktadır. Oysa ortada bir “hakaret” suçlaması var ise, bunun dayanağı kanıtlar ortadadır ve “şüpheli” tarafından kaldırılması, değiştirilmesi olanak dışıdır. Bu insanlar hakaret kastı taşımadıkları gibi yurt dışına kaçmamakta ve onurlu duruşlarıyla kendilerini savunarak adalet aramaktadır. Cumhuriyet Gazetesi’nin yazarları 5 aydır Silivri’de ağır hükümlü koşullarında (oysa halen yalnızca tutuklu yargılanmaktalar!) tutulmaktalar ve Savcı iddianamesini bile hazırlayıp mahkemeye sunmamıştır. Salıverilme istemleri klişe gerekçelerle reddedilmekte, mahkeme savcıya “5 aydır iddianame nerede??” diye sormamaktadır!
Erdoğan Başbakan iken, Danıştay’ın 146’ncı yıldönümü kutlamaları töreninde (10 Mayıs 2014) Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu‘nun konuşmasına demokratik olgunluk gösterememiş ve yersiz bir polemikle salonu terk etmişti. Hemen ardından da ilgili Yönetmelik değiştirilerek adalet düzeni sacayağının bir ayağı olan SAVUNMA adına Türkiye Barolar Birliği Başkanının konuşması engellenmiştir. Herhalde “milli irade” bu olmalıdır AKP – RTE anlayışında.. Oysa çok sesli – çoğulcu (çoğunlukçu değil!) demokratik topum düzeni bu ortamlarda yaratılır ve yaşanır, taraflar birbirini dinler, diyalog kurar ve uzlaşma arar..
Türkiye hızla faşizme savruluyor, büyük ölçüde faşizm altındadır!
Bölünme ve iç çatışma ortamına sürükleniyor, büyük ölçüde sürüklenmiştir!
Ekonomisi perişan, sanat – kültür – bilim – basın yaşamı kurak ve çorak..
Nüfusu hızla çoğalıyor, işsizlik artıyor, halk yoksullaşıyor, borçlu – icralık..
3 açığın (Bütçe, dış ticaret, cari açık) finansmanı, borçları çevirme çoook zorlaştı.
AKP – RTE, içte ve dışta düşman – gerilim – çatışma yaşatarak tabanını pekiştirmek –
bir arada tutmak ve halkoylamasında “evet” çıkarma adına ateşle oynuyorlar..
Türkiye gemisi kayalara çarpar ve parçalanır, batarsa, kaptan da kalmaz ortada..
Bu çok tehlikeli – sakıncalı gidiş ve tempo sürdürülemez, mutlaka sağduyu gerek!
Halkoylaması, AKP saltanatının çöküşü olacaktır..
Sevgi ve saygı ile. 2 Nisan 2017, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com