Dostlar,
Sayın Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN hocamız “Ankara Kalesi” başlığı altında ardışık (seri) yazılarını sürdürüyor.. Sanırız sayıları 200’ü geçti. Biz de olanak ölçüsünde, bize ulaşan bu yazıları sizlerle paylaşıyoruz. Son derece ilginç biçimde bu yazılar hep 8-9 sayfa oluyor.. Kaynakça içermiyor ve ara başlıkları da olmuyor. Noktalama ve yazım yanlışları da oluyor epey.. Anıl hocaya bu bağlamda birçok kez anımsatmamıza karşın, Hoca tarzında hiçbir değişime gitmiyor..
Yazıların içeriği elbette çok değerli.. Bu yüzden biz de bu boyuta odaklanıyoruz.
Metinde öze dokunmadan düzeltmeler yaparak aşağıda yayımlayacağız..
Ancak uzunluğu nedeniyle hep yaptığımız gibi gene pdf olarak..
Yazının başlığı DEMOKRASİ İÇİN HALK SEKTÖRÜ..
Şöyle başlıyor :
“Demokrasi bir siyasal rejim olarak halk kitlelerine dayanmaktadır. Bir ülkede var olan demokratik rejim çerçevesinde halk kitleleri harekete geçerek kendi geleceğine egemen olmaya çalışır ve bu doğrultuda ülkeyi halk tabanı kendisi yönetmek ister. Eski Yunan döneminden gelme bir siyasal geleneğin adı olan demokrasi kavramı, halkın gücü anlamına gelen demos ve cratos kelimelerinin birleşik şeklidir. Halk ve gücün bir araya gelmesiyle birlikte, halkın gücünün iktidar olduğu demokratik rejimlere kitleler sahip olabilmektedir. Gerçek anlamda halk kitlelerinin ülkede siyasal gücü ele geçirerek iktidara gelmesiyle, egemen konumdaki eski güç merkezleri sahip oldukları potansiyeli yitirmekte ve bunun sonucunda da bir ülkede tam anlamıyla halk egemenliği rejimi kurulabilmektedir. Halk kitlelerinin bilinçlenmesiyle ve yetişmesiyle birlikte ülkelerde halk egemenliği rejimleri demokrasi adı altında kurulmaya başlanmıştır. Yığınların geri kaldığı ve toplumsal potansiyelin bilinçli bir çizgiye ulaşamadığı yerlerde ise halk kitleleri kendi geleceklerine egemen olamamış ve böylesine olumsuz bir durum yüzünden de eskisi gibi egemen güçler siyasal rejimlerdeki üstünlüklerini sürdürerek demokrasi dışındaki yönetim biçimlerine geri toplumları mahkum etmişlerdir. Kendi kaderlerine mutlak anlamda egemen olmak için çaba gösteren halk kitlelerinin, egemen güçlere yönelen iktidar çekişmelerinin sonucunda kitleler istikrarlı bir mücadele ortaya koyabilirlerse, o zaman kendi egemenlik düzenlerini oluşturarak, ülkelerinde gerçek anlamıyla bir demokratik rejime kavuşabilmektedirler.”
*****
Yazının devamında;
“… Doğuştan sahip olunan bencillik duyguları ya da çıkarcı yaklaşımlar insanların tutum ve davranışlarını yönlendirdiğinden ele geçen fırsatların değerlendirildiği, her türlü durumda çıkarlara öncelik verilmesi yüzünden, malvarlıkları artırılarak nedensiz zenginleşmeler yaratılmaktadır. Siyasal rejimler tarihi incelendiğinde halktan kopuk baskıcı ve diktacı yönetimlerde, hükümete yakın olan kesimlerin iktidar nimetlerinden yararlanarak ve de her kezinde yeni bir zenginler sınıfı gündeme getirerek, toplumun
tepe noktalarında aşırı zenginleşmeyi pompaladıkları zamanla kesinlik kazanmıştır.
Bu durumda, zenginleşen toplum kesimlerinin kendi yönetimleri altında bir demokrasi arayışına girdikleri ve bu nedenle de rejimlerin değişme göstererek normal demokrasinin ötesinde, farklı bir azınlık yönetimine ya da sermaye egemenliğine doğru kayma gösterdiği şimdiye dek görülen örnekleriyle ortaya çıkmıştır….”
“…. Özel sektör patronları zaman içinde kazandıkları serveti büyüterek bütün üretim araçlarına sahip oldukları noktada, ekonomik sömürü katlanarak tam anlamıyla
insanlık dışı bir vahşi kapitalizmi öne çıkmaktadır. Emeğin mal olarak satıldığı
serbest piyasa ekonomisinin denetlenmesinde üretim araçları fazlasıyla rol oynamaktadır. Bu yüzden büyük şirketlerin tekelci patronları piyasalarda hegemonyalarını koruyabilme doğrultusunda üretim araçları tekelini de ellerinde tutmak istemekte ve bu doğrultuda ülkede yaşamaya çalışan kitlelerin halk sektörü gibi seçenek yapılanmalara gitmelerini engellemeye çalışmaktadırlar. Türkiye’de bu doğrultuda halk sektörü tartışmalarının
en üst noktaya çıktığı aşamada ve sosyal demokrat bir iktidarın halk sektörünü gerçekleştirmek üzere adım atmaya başladığı bir sırada, büyük şirketlerin patronları
bir araya gelerek bir patronlar kulübü görünümünde iş adamları derneklerini kurarak, örgütlü bir biçimde kendi çıkarlarını korumaya yönelmişler ve Halk Sektörü kurmaya yönelen sosyal demokrat iktidarı gazetelere ilanlar vererek ya da ara rejimleri destekleyerek, elbirliği ile işbaşından uzaklaştırmışlardır…”
“…Küresel emperyalizme geçiş aşamasında ortaya çıkan halk sektörü seçeneği,
kapitalist emperyalizmin geleceği açısından tehlikeli olarak görüldüğü için,
neo-liberal sağ iktidarlar sermeye merkezleri tarafından desteklenerek işbaşına getirilmişlerdir. Böylece ülke yönetimini sağcı iktidarlar aracılığı ile ele geçiren
zengin sınıflar, halk kitlelerinin desteğine sahip olan sol ya da sosyal demokrat iktidarlara izin vermemişler, kendi denetimleri altındaki basın ve medya kuruluşları aracılığı ile sermayenin çıkarlarını savunanları işbaşına getirerek, tam anlamıyla kapitalin egemen olduğu siyasal düzenin oluşturulması için çalışmışlardır. Bugün gelinen Küreselleşme süreci, böylesine girişimlerin sonucunda insanlığın gündemine giren yeni bir
süper emperyalizm aşamasıdır.
Ve uzun makale şöyle bağlanmakta :
“…Böylesine çıkarcı ve azınlıkçı politikaları esas uygulamalara dönüştürmek isteyen
zengin kesimlerin kapitalist politikaları ile artık demokrasi görünümlü rejimler Kapitokrasi’ye dönüşmüştür. İnsanlığın küresel emperyalizmin boyunduruğundan kurtulabilmesi, sermaye egemenliğinin demokrasileri kapitokrasiye dönüştürmesinin önüne geçilebilmesi, ancak yeni bir demokratik açılım içinde halk sektörünün tekrar kurulması ile olanaklı olabilecektir. Bütün dünyanın ve insanlığın daha dengeli bir geleceğe yönelebilmesi için karma ekonomik düzen içinde hem kamu sektörü yeniden inşa edilmeli hem de yığınlara acilen halk sektörü kuruluşları devletin öncülüğü ile acilen kazandırılmalıdır. Kamu kaynaklarının özel sektör zenginleri tarafından yağmalanması ve emperyalizmin ulusal ekonomileri teslim alması gibi olumsuz gelişmelerin tümü kapitokrasi uygulamalarının sonucudur. Yeniden gerçek anlamda demokrasiye dönüş için sermayenin egemenliğine son verilerek kapitokrasi rejimleri bir an önce ortadan kaldırılmalı ve halk kitlelerinin ekonomik açıdan güçlendirilerek devreye sokulması ile halkçı siyasal iktidarların işbaşına gelmesi sağlanmalıdır. Halkın halk tarafından yönetimi anlamında demokrasi ancak bu aşamadan sonra olanaklı olabilecektir. (01.03.2015)”
Sevgi ve saygı ile, 01.03.2015
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net