Etiket arşivi: aşı karşıtlığı/kuşkuculuğu

GÜNEŞİN PATENTİ Mİ VAR?

Dr. Ceyhun BALCI
Hekim, Tarihçi

Yazının başlığı geçtiğimiz yüzyıla damga vuran buluşlarından birisini yapan Amerikalı hekim Jonas Salk’tan ödünç alındı. Tam olarak şöyle.

Milyonlarca ölüme ve bir o denli engelliliğe neden olan çocuk felcini önlemede etkili olan aşılardan birisini bulan Dr. Jonas Salk’a sorulur :

“Buluşunuz için patent alacak mısınız?”

Salk’ın soylu ve erdemli yanıtı tarihe geçecek niteliktedir :

“Güneşin patenti mi var ki aşının olsun!”

Bir an için tersini düşünelim!

Jonas Salk’ın erdemin ve bilgeliğin tarafında değil de özçıkarının peşinde olduğunu varsayalım!

Jonas Edward Salk (1914-1995)


Önemli buluşuyla milyonların yaşamını kurtarırken, bir o denlisinin engelli bir yaşam sürmesinin önüne geçti

“Aşının patentini elbette alacağım! Bu benim en doğal hakkım!” demiş olsaydı hiç kuşkusuz cüzdanını şişirme, küpünü doldurma fırsatı yakalardı. Bu davranışı karşılığında ne denli eleştiri alırdı? Kestirmek güç!

Böyle bir durumda Salk’ın buluşu değerinden bir şeyler yitirir miydi? Ya da Salk’ın insancıl açıdan eleştiri alacak sözleri insanlığın yararına bu buluşun kullanıma girmesini önler miydi?

Hiç kuşkusuz hayır!

Bu arada başka sorular sıralayalım!

  • Yeryüzünde sağlık gibi temel ve insani bir konuda ticari etkinlikler alıp başını gitti mi?
  • Büyük ilaç şirketleri hem ilaç hem de aşı üzerinden eşi benzeri görülmemiş kazançlar sağladılar mı?
  • Kimi ilaç üreticileri önce ilaç tasarlayıp ardından bu ilaca pazar yaratacak hastalıklar tanımlanmasını desteklediler mi?

Otuz beş yıllık bir hekim olarak yukarıda sıralanan ve sayıları kolayca çoğaltılabilecek sorulara EVET yanıtı vermekte zorlanmam!

Öte yandan, büyüklü küçüklü ilaç üreticilerinin kullanıma sunduğu pek çok ilacın çağdaş tıp uygulamalarında yeri olduğunun da altını çizmek gerekir.

Ancak, ilacı ya da aşıyı değerlendirirken onu üretip kullanıma sunanların amaçlarından bağımsız değerlendirmek de bir o denli usun ve bilimin gereğidir.

Günümüze dönersek!

Salgının önce denetim altına alınmasında ve sonrasında da sönümlenmesinde aşı yaşamsal öneme sahip.

  • Bu önemli gerecin gönençli ülkelerce vatandaşları başına 10’a varan dozlarda istiflendiğini de utanarak, sıkılarak saptadık ve dile getirdik.
  • Aşının eşitlikçi paylaşılmadığını üzülerek gözlemledik.
  • Aşı milliyetçiliğinin ve emperyalizminin en olumsuz örneklerini yaşayarak gördük.

Tüm bunlar aşının suçu değildi kuşkusuz!

Aşıyı bulmak ölçüsünde, bulunmuş olan bu aşıyı eşitliğe, hakkaniyete ve adalete uygun paylaşmak, dağıtmak ve kullanmak da önemliydi. Burada hata olduğu kuşkusuzdur ve bu hata insan kaynaklıdır.

Pek çok ortamda aşının hızla bulunması (AS: geliştirilmesi) ve kullanıma sunulması üzerinden de aşı karşıtlığı / kuşkuculuğu yapıldığına sıkça tanıklık edildi.

Aşı tarihine bakarak bu kez aşıların hızlı geliştirilmesi ilk bakışta eleştiriyi hak eder görünse de ülkemizde kullanıma sunulan ölü virüs aşısı teknolojisinin hiç yeni olmadığı, mRNA teknolojisinin de 20 yıla varan bir geçmişi olduğunu anımsatmak bilmem işe yarar mı?

Kuşku duymak insanın olmazsa olmaz özelliği. Hatta, kuşkucu olmanın insanı insan yapan bir öğe olduğu tartışılmaz.

Aşı ya da ilâç gibi bir gerecin ticarete ve kazanca konu olmasının tüm insanları kaygılandırması son derece olağandır. Bu kaygıyı gidermenin yolu da,

  • Sağlık hizmetinin, sağlık hizmetinin gereği olan gereçlerin ticarete konu olmasını önlemekten geçmektedir.

Sağlık ortamında bulunanların ezici çoğunluğunun Dr. Jonas Salk gibi düşündüğü kuşku götürmez gerçektir. Ama, sağlık ortamı Jonas Salk’ın düşüncesine uyarlanmadıkça aşı ve ilâcın kazanç aracı olmasının önüne geçilemeyecektir.

Bu duyarlı noktada görev tüm insanlara düşmektedir.

Küresel ölçekli sağlık ticareti olumsuzluğunun aşı karşıtlığı / kuşkuculuğu öğesine dönüştürülmemesi, salgınla baş etmede önemli gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsanlık, bilim ve teknoloji geliştirmedeki başarılarını toplumsal davranışlarla tamamlamak göreviyle karşı karşıyadır.

Kaynak : GÜNEŞİN PATENTİ Mİ VAR? – cumhuriyetciyorum (wordpress.com)

Zorunlu aşı üzerine

Dr. Ceyhun Balcı yazdı…

Zorunlu aşı üzerine

Salgında gelinen evrede aşıya odaklanmak kaçınılmaz. Şu anda ortada olan, aşısızların salgını gerçeğidir. Hastalığa yakalananlar, hastalığı ağır geçirenler, yoğun bakıma ve sonunda tanımsız üzüntü kaynağımız olan toprağa düşenler. Hemen tümü aşısızlardan, aşı programını tamamlamayanlardan ya da anımsatma dozunu yaptırmayanlardan oluşuyor.

Bugün için aşı darlığından söz edilemeyeceğine göre aşı karşıtlığı/kuşkuculuğu önde gelen sorun olarak öne çıkıyor.

Bu durumda “aşı zorunlu olmalı mı?” sorusunun usa gelmesi kaçınılmaz. Ülkemizden ve Avrupa’dan yargı kararlarını paylaşarak bu tartışmaya ışık tutmak yararlı olacaktır.

Türkiye yakın geçmişte çok başarılı aşılama kampanyalarına imza atmış bir ülke. Bu başarının koruyucu hekimliğin ve toplum sağlığının öncelendiği yıllarda elde edilmiş olduğunu unutmamak gerekir. Daha önceki yazımda vurgulamaya çalıştığım gibi 1930 tarihli Umumi Hıfzıssıhha Kanunu aşılamaya özel önem veren ve örneğin çiçek aşısını zorunlu tutan bir yasadır.[1] Şu anda yürürlüktedir. Otuzlu yılardaki çiçek hastalığının yerine günümüzde Covid 19’u koyabiliriz.

“Bırakınız yapsınlarcı” neoliberal kıskaçtaki Türkiye’de aşı zorunluluğunu konuşmanın bile son derece güç bir iş olduğu oldukça açık. Hemen her gün “aşılanın” diyerek yalvar yakar olan sağlık ve ülke yönetiminin geçtiğimiz günlerde İstanbul Maltepe’de düzenlenen “aşı karşıtı buluşma” karşısındaki edilgenliği ve sessizliği ibretliktir.

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN AŞI KARARI

Otuz beş yılı aşan hekimlik yaşamımda özellikle çocukluk çağı aşıları konusunda “aşı reddi” olgusuna rastlamadım desem yalan olmaz. Böyle bir kapıyı açık tutmadığınız sürece kimsenin aklına bu kapıdan girmek gelmez. Anayasa Mahkemesi, 2015 yılında adının önünde hukukçu unvanı bulunan bir kimsenin başvurusuna üzerine verdiği kararla “aşı reddi” kapısını açmış oldu. (AS: Bu bağlamda 2 kararı var AYM’nin)

AYM’nin açtığı kapıdan girenler :

·       Bu kapıdan ilk girenler çocuklarını bulaşıcı hastalıklardan koruyan çocukluk çağı aşılarını yaptırmaktan kaçınan ana-babalar oldu. Bu kapıdan son olarak 30 bine yakın kişinin girdiği yansıdı kayıtlara.

·       Açık kapıdan son girenler, günümüzde Covid-19 aşılarını yaptırmaktan kaçınanlar oldu. Dünyada ve Türkiye’de Covid 19’a karşı geliştirilen aşılar çoğunlukla kabul gördü. Böylelikle çoğunluk toplum sağlığıyla ilgili sorumluluğunu yerine getirmiş oldu. Sayıları daha az da olsa aşılanmayanlar öncelikle kendilerini ama toplamda tüm toplumu riske sokan bir sorumsuzluk sergilemiş oldular. (AS: Aşılanmayanlar toplumun 1/4’ü dolayında, ciddi bir oran!)

İlk grubu oluşturan analar-babalar kendileriyle ilgili karar alacak bilinçten yoksun çocukları için onların sağlığını tehlikeye atan tutum almış oldular, onları aşılatmayarak. Covid -9 aşılarına karşı duranlar da salgının söndürülmesi yolundaki çabaları baltalamış oldular. Her iki gruba da “vicdanınız rahat mı?” sorusunu yöneltmeyi kaçınılmaz görev sayıyorum.

AYM’nin bu kararı (2 bireysel başvuru kararı) yüksek yargı organının yeterli bilirkişilik yardımı almadan verdiği bir yanlış karar olarak geçmiştir tarihe. Bu durum, bugün yaşadıklarımız göz önüne alındığında iyice belirginleşmiştir.

Böylesi bir yanlışlık karşısında ülkemizi yönetenlerin sessizliği ve edilgenliği konusunda da birkaç çift söz söylemeden geçemeyiz. AYM kararı sonrasında ortaya çıkan karmaşayı giderecek yasal düzenleme yapmak yerine oralı olmamayı seçen yöneticilerimiz bugünlerde kendisini gösteren ve gücünü koruyan aşı karşıtlığından da sorumlu olduklarını bir an olsun akıllarından çıkartmamalıdırlar.

Anlaşıldığı kadarı ile hükümetimiz, arka bahçenin güllerinin dikeninden çekinmektedir. Bir yandan salgın son bulsun ve ekonomi soluklansın düşüncesi içindeyken öte yandan da oy avcılığı anlayışının tutsağı olmaktan kurtulamamaktadırlar. Bir çift söz de Abdurrahman Dilipak ile aynı çizgiye düşen ilerici(!) görünenlere. Aşı tartışmaları sırasında aldığımız tutumla “Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir!” sözü üzerinden sınanmış olduğumuzu bir an olsun unutmamalıyız.

AİHM’NİN AŞI KARARLARI

Öbür 2 örneğimizden ilki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kaynaklı. Mahkemeye yapılan başvuru Covid salgını öncesinde olsa da güncel duruma ışık tutması bakımından önemli. Çekya’da okul öncesi öğretimi için başvuran ana-baba çocuklarına çocukluk çağı aşılarını yaptırmaktan kaçınır. Buna bağlı olarak çocuk okula kabul edilmez. Sonrasında konu AİHM’ye taşınır. Konu toplum sağlığı ve çocuk olduğunda AİHM’nin duyarlılığının farklılaştığı görülür. Başka deyişle, içinde bulunduğumuz yüzyılda aşı zorunluluğunun gerekli olabileceğinden söz etmek yanlış olmaz bu karar ışığında.[2]

İkinci örneğimiz de AİHM’den ve çok daha güncel. Yunanistan hükümeti Covid-19 aşısını sağlık çalışanları için zorunlu tutunca kamu ve özel sağlık ortamından bir grup sağlık çalışanı AİHM’ye başvurarak söz konusu uygulamanın askıya alınması isteminde bulunmuş. AİHM hızlı kararıyla söz konusu istemi uygun bulmayarak Yunanistan’daki zorunlu aşı uygulamasını dolaylı olarak onaylamış.[3]

Bu arada, AİHM alanı dışındaki ABD’den de benzer bir uygulama kararı geldi. Bu karar, salt sağlık çalışanlarıyla sınırlı tutmuyor zorunlu aşıyı. ABD federal hükümetinin aldığı karardan, yaklaşık 80 milyon kişinin bu kapsamda olduğu anlaşılıyor.[4]

Aşı karşıtı toplulukların sıkça öne sürdüğü “böyle bir salgın yok” ya da “bu kadar ölüm mevsimsel grip nedeniyle de oluyor” türünden söylemleri bir yana bırakmakta yarar var. İnsanlığın geçmişte de pek çok kez yaşadığı küresel salgınlardan bir başkasını yaşadığı kuşkusuzdur. Böylesi duyarlı koşullarda komplo kuramlarına yenik düşmek yerine, eldeki biricik korunma ve salgınla baş etme gereci olan aşı konusunda düşülen ikilem karşısında ülkemizden ve Avrupa’dan yargı kararlarının yeterince aydınlatıcı ve yol gösterici olduğundan kuşku duyulabilir mi?

  • Akıl ve bilim dışı öğelere dayandırılan “aşı karşıtlığı” tiyatrosu bir an önce sona erdirilmeli.

Küresel bir sorunla karşı karşıya olduğumuza göre tüm ülkelerin yargısıyla, yönetimiyle ve başkaca unsurlarıyla kararlı bir duruş sergilemesi kaçınılmaz görünüyor.

İki yargı organı!

Dört karar!

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi toplum sağlığını gözetmekten uzak, akılcı ve bilimsel dayanaktan yoksun kararıyla “aşı reddi” kapısını açıyor. Kapıdan giren girene. Salgın hız kesmeden sürüyor. Aşısını yaptırarak toplum sağlığı yükümlülüğünü yerine getirenlere karşılık aşılanmamakta üsteleyerek toplum sağlığını hiçe sayanlara yargı kalkanı oluşturuyor.

AİHM ise, insan hakları duyarlılığını elden bırakmadan toplum sağlığını ilgilendiren yaşamsal konuda insan haklarının kamu sağlığını tehlikeye atmanın kılıfı olmasına izin vermeyerek adına yaraşır işlev görüyor.
=====================
Kaynaklar…

[1]https://www.veryansintv.com/umumi-hifzissihha-kanununu-okuyan-var-mi
[2]https://theconversation.com/compulsory-vaccination-what-does-human-rights-law-say-167735utm_medium=email&utm_campaign=Latest%20from%20The%20Conversation%20for%20September%2015%202021%20%202060520314&utm_content=Latest%20from%20The%20Conversation%20for%20September%2015%202021%20%202060520314+CID_eedbc02a87cd7227f455dd6a6c3f7356&utm_source=campaign_monitor_uk&utm_term=Compulsory%20vaccination%20what%20does%20human%20rights%20law%20say
[3]https://theconversation.com/compulsory-vaccination-what-does-human-rights-law-say-167735utm_medium=email&utm_campaign=Latest%20from%20The%20Conversation%20for%20September%2015%202021%20%202060520314&utm_content=Latest%20from%20The%20Conversation%20for%20September%2015%202021%20%202060520314+CID_eedbc02a87cd7227f455dd6a6c3f7356&utm_source=campaign_monitor_uk&utm_term=Compulsory%20vaccination%20what%20does%20human%20rights%20law%20say
[4]https://tr.euronews.com/2021/09/10/abd-baskan-sabr-m-z-tukeniyor-art-k-as-olun-dedi-cal-sanlar-icin-as-zorunlulugunu-genislet utm_source=newsletter&utm_medium=${template_locale}&utm_content=abd-baskan-sabr-m-z-tukeniyor-art-k-as-olun-dedi-cal-sanlar-icin-as-zorunlulugunu genislet&_ope=eyJndWlkIjoiNTg5ZDAyZTRkMDU2MTQ3ZWVkZGE5OTY0MjI4NmMwMGEifQ%3D%3D