İMAMLARIN DARBESİ

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Bahçeli, yüzüklü elinin altında tuttuğu “15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi” dosyası ile, “Sinan Ateş Dosyası” nedeniyle kendisini sıkıştırmaya kalkan AKP’ye gözdağı veriyordu! Bahçeli ve Ortakları
bu konuda boşuna birbirlerini tehdit etmesinler! DOĞRU Parti bu konuda da hazırlıklarını çoktan bitirip, dosyasını belgeler, fotoğraflar, noterli ifadelerle hazırladı. Çok yakında, Bahçeli’nin de bilmediği gerçekler yargılamada açığa çıkacak. Hepsi birlikte yargılanacak

15 Temmuz “Darbe Girişimi” dosyası, AKP İktidardan düşünce yeniden açılacak ve “Darbe Girişimi” sırasında işlenen suçların faillerini, planlı olarak gerçekleştirilen cinayetleri yapan katilleri korumak amacıyla, CB Erdoğan tarafından çıkarılan yasa ve kararnameler
AYNI YOLLA kaldırılacaktır. Çünkü;

15 Temmuz 2016 “Darbe Girişimi” T.C. Devletini yıkmak için dışarıda planlanan
“TEK ADAM SİSTEMİNİN” ve başta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Yüksek Yargı gibi devlet kurumlarımızın çökertilmelerinin de, ülkemize ON İKİ MİLYON sığınmacının getirilmesinin de, ekonomimizin çökertilmesinin de kaynağı,
bu darbe girişimi sayesinde ele geçirilen
meşruiyet dışı güçtür…

Türk Tarihi ve Türk Milleti huzurunda açıklıkla ifade ediyoruz ki:

  • AKP, bu Darbe Girişiminin ve sonrası cinayetlerin BAŞ SORUMLUSUDUR.
  • MHP, kendisine verilen talimat gereği, AKP’ye destek vermiş suç ortağıdır.

CHP 15 Temmuz’u anlayamamış, üstelik AKP-MHP’nin düzenlediği Yenikapı Mitingine katılmış, Kılıçdaroğlu orada yaptığı konuşma ile 15 Temmuz sonrası yapılan rezilliklere meşruiyet kazandırmıştır…

Şimdi de Özgür Özel, Yumuşama-Normalleşme“ adı altındaki oyuna balıklama atlayarak, Erdoğan’ın ÜÇÜNCÜ KEZ Cumhurbaşkanı seçilmesi suçunu (Anayasayı İhlal Suçudur) meşrulaştırma çabası içindedir.

AKP-MHP-HÜDA PAR ortaklığının işlediği maddiyata dayalı suçları görmezden gelseniz bile,

BOĞAZ KÖPRÜSÜNDE, silahsız İKİ TÜRK ASKERİNİN kafalarının canlı iken kesilip öldürülmelerini ve bu katillerin AKP tarafından korunmalarını, TÜRK MİLLETİNİN bağışlaması mümkün değildir…

Bu Bayram günü neden bunları yazıyorsun, diyebilirsiniz?

Aynı rezil filmi bir daha görmenizi istemiyoruz da ondan!

15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı oyunun iki İmamı vardı.

Biri İstanbul İmamı, diğeri Pensilvanya İmamı!

Darbe, 15 Temmuz 2016 akşamı saat 20.30’da başladı.
Darbeciler, ne hikmetse AK Sarayı değil TBMM’yi bombaladılar!

Muhalefet liderlerinin farkında olmadıkları şey şu idi :

İkinci 31 Mart Vakası gerçekleşmişti. Fakat bu kez isyanı çıkaranlar da, sözüm ona bastıranlar da “Federe İslam Ümmeti Devleti” savunucuları yani, Atatürk Cumhuriyeti düşmanları idi…

Eğer buraya dek yazılanlar gerçek olarak kabul edilmez ise, şu sorunun yanıtı istemek her akıl sahibi insanın hakkı olmalıdır. Lütfen düşünün ve sorgulayın :

Darbe girişiminden 5-6 gün önce ortadan kaybolan Erdoğan’ın haberi yoksa ve bu darbe gerçekse, nasıl oluyor da aynı gün, o korku ve telaş içinde İKİ Anayasa Mahkeme Üyesi, BEŞ HSYK Üyesi, 2475 Yargıç “Silahlı Terör Örgütü Kurmak” suçlamasıyla gözaltına veya açığa alınabildi?

Bir günde bu kadar kişiye değil tebligat göndermek, adlarını alt alta yazmak bile mümkün değildir. İsterseniz deneyin!

Unutulmaması gereken önemli konu ise, bu FETÖ’CULARI kimlerin tayin ettiğidir.

Evet, Cemaat denen FETÖ/PDY silahlı bir terör örgütüdür. Ama bu örgütün işbirlikçisi ve devletin en hassas birimlerine yerleştirilmesi işini yapan AKP ve Erdoğan’dır.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 18 Haziran 2024

Cumhuriyet’e demecimiz : KIRIM – KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI

Havaların ısınmasıyla artan kene vakaları hakkında uzmanlar uyarılarda bulundu:
15 kişi yaşamını yitirdi!

Keneye çıplak elle dokunulmaması gerektiğini belirten Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, “Kene tutunmuş ise çıplak el ile dokunmadan, eldiven, cımbız vb. uygun araçla, keneyi ezmeden çıkarmalıdır.” dedi.

Havaların ısınmasıyla artan kene vakaları hakkında uzmanlar uyarılarda bulundu: 15 kişi yaşamını yitirdiSıcaklıkların artmasıyla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakalarında artış yaşanmaya başladı. Keneler, doktorlar tarafından olduğu yerden çıkartılarak incelenmek üzere laboratuvara gönderildi. Uzmanlar ise yaz aylarında artan kene vakalarına karşı uyarılarda bulunarak önlem alınması gerektiğini ifade etti.

Konuya ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, dünyada 30’u aşkın ülkede KKKA görüldüğünü ve bu hastalığın Türkiye’de de ciddi bir sorun olduğunu belirtti. Saltık, bu yıl 10 Haziran tarihine dek KKKA olgu sayısının 480’e ulaştığını ve 15 kişinin yaşamını yitirdiğini kaydetti. KKKA’nın kene tutunması veya keneyle temas sonucu yaşandığını kaydeden Saltık,

  • “Kuluçka süresi kene tutunmasından sonra genellikle 1-3 gün, en çok 9 gündür. Virüs içeren kan, beden sıvısı ve öbür dokularla temas sonrası 5-6 gün, en uzun 13 gündür.” dedi.

Keneden korunmak için kişisel korunma önlemleri alınmasının önemli olduğunu belirten Saltık,

  • “Tarla, bağ, bahçe, orman ve piknik alanları gibi kene yönünden riskli alanlara giderken bedeni örten giysiler giyilmeli. Kene yönünden riskli alanlardan dönüldüğünde bedende kulak arkası, koltuk altları, kasıklar ve diz arkası dahil, kene olup olmadığına bakılmalı. Giysilerin üzerinde Sağlık Bakanlığı onaylı akarisitler kullanılabilir.” diye konuştu.

Keneye çıplak elle dokunulmaması gerektiğini belirten Saltık,

  • “Kene tutunmuş ise hiç zaman yitirmeden, çıplak el ile dokunmadan, bedene tutunduğu
    en yakın yerden tutarak bez, naylon torba, eldiven, cımbız vb. uygun araçla, keneyi ezmeden çıkarmalı ve bölgeye antiseptik uygulanmalıdır.
  • Kene çıkarılamazsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.” dedi.

‘ÇIPLAK ELLE DOKUNMAYIN’

Saltık, kenenin ne denli erken çıkarılırsa bulaşma riskinin o ölçüde azaldığını belirtti.

Prof. Saltık Kurban Bayramı nedeniyle hayvan kesiminde hayvanların kanlarına, beden sıvılarına, dokularına çıplak elle dokunulmaması konusunda da uyarılarda bulundu.
=====================================
Dostlar,

Gazeteye yolladığımız tam metin aşağıda.. Gazeteciler sayfa sıkıntısıyla, haklı olarak kısaltıyor.

4 Ways to Remove a Tick - wikiHow
How To Safely Remove A Tick For Lyme Disease Testing - Ticknology

KIRIM_-_KONGO_KANAMALI_ATEŞİ_HASTALIĞI,_Cumhuriyet’e

Sevgi ve saygı ile. 18 Haziran 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Temel sorun anti-laiklik

Örsan K. Öymen

Örsan ÖYMEN
Felsefe Profesörü

Cumhuriyet, 17.6.24

  • AKP iktidarında var olan en temel sorun,
    laiklik ilkesinin uygulanmamasıdır.

Çoğu siyasetçinin ve yorumcunun sandığının aksine, en temel sorun ekonomik kriz de değildir, adaletten yoksunluk da değildir. Çünkü bugünkü ekonomik krizin de, adaletsizliğin de temelinde, AKP’nin laiklik karşıtlığı ve teokratik bir düzen kurma hedefi yatmaktadır.

Laiklik, dinin devlet, siyaset, hukuk, eğitim işlerine karışmaması; devletin de bu koşulla, dindar vatandaşın dinsel inanç ve ibadet (tapınç) özgürlüğünü, dinsiz vatandaşın felsefi görüşünü ve yaşam biçimini güvence altına almasıdır.

AKP iktidarı ise aksine, devlette kadrolaşmanın, siyasetin, ekonominin, hukukun, eğitimin ve yaşam tarzının (biçiminin) dincileşmesi doğrultusunda bir mücadele (savaşım) vermektedir.

Anayasanın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu; 14. maddesi, anayasada belirlenen hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağını; anayasanın 24. maddesi, devletin sosyal, ekonomik, siyasal, hukuksal temel düzeninin kısmen bile olsa din kurallarına dayandırılamayacağını ifade eder (emreder!).

AKP bu anayasa maddelerini yıllardır ihlal ettiği (çiğnediği) halde, muhalefet siyasetçileri ve AKP iktidarına karşı olduğunu iddia eden yorumcular, bu konuyu ısrarla gündeme getirmemektedir!
***
Ekonomik krizin (bunalımın) ekonomik nedenlerinin başında sanayi, teknoloji, tarım sektörlerinde etkili ve nitelikli bir üretim ekonomisinin var olmaması yer almaktadır.

Ancak Türkiye’de ekonominin bugünkü duruma gelmesinin ilk siyasal nedeni, AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın “nas” söylemi ve uygulamasıdır. Erdoğan anayasanın 24. maddesini çiğneyerek faiz stratejisini din kuralları ve “Kuran’ın zorunlu kıldığı buyruklar” üzerinden belirlediği ve faizleri düşürdüğü için, Türk Lirası radikal (kökten) bir değer yitimine uğradı ve buna bağlı olarak yüksek enflasyon ortaya çıktı.

  • “Nas” devalüasyona, devalüasyon enflasyona neden oldu!

Başka bir deyişle, laiklik ilkesinin çiğnenmesi ekonomik bunalıma yol açtı!

Eğer Türkiye’de sağlam bir üretim ekonomisi var olsaydı, “nas” böylesine büyük bir ekonomik bunalıma yol açmazdı. Ancak Türkiye’de ekonomi kırılgan bir zeminde varlığını sürdürdüğü için, “nas” çöküşe neden oldu.

Bunun da ötesinde, Türkiye’de ekonominin lokomotifi olan, ekonominin yükünü taşıyan ve buna bağlı olarak en çok vergi ödeyen paydaşlar, kesimler ve iller, Türkiye’de bir din devleti ve teokratik düzen hedefine sahip değildir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Eskişehir, Bursa, Aydın, Muğla, Antalya, Manisa, Denizli, Balıkesir gibi sanayi, teknoloji, finans ve hizmet sektörünün öncü illeri bir din devleti sevdası içinde değildir.

Türkiye’de siyaseti Erzurum, Sivas, Kayseri, Çorum, Yozgat, Şanlıurfa, Rize ve/veya laiklik karşıtı tarikatlar ve cemaatler belirlemeye kalkarsa, ekonomik kalkınmanın sağlanması da kategorik olarak olanaksızdır.

Erdoğan’ın göremediği şey budur ve Erdoğan gerçekte kendi bindiği dalı kesmektedir.
***
Aynı durum, adalet ve hukuk alanındaki sorunlar için de geçerlidir. Petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynakların olmadığı bir ülkede, hukuk devleti ve adalet de yoksa, o ülkede ekonomik kalkınmanın neredeyse olanaksız olduğu doğrudur. Ancak,

  • Türkiye’de neden adalet, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı yoktur ve masum insanlar hapislerde yatmaktadır?
  • Çünkü AKP teokratik bir düzen kurmayı amaçlamaktadır!

Kamuoyunda sık sık karşılaştığımız “patrimonyal sultanlık”, siyaset bilimsel açıdan AKP düzenini tanımlamak için uygun bir kavram değildir. Bu kavram AKP’nin laiklik karşıtı siyasetini yok saymaktadır.

  • AKP teokratik bir monarşi kurmak peşindedir!

Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anayasaya darbe10 Haziran 2024

Mustafa Aydınlı şiiri : SİVRİSİNEK DESTANI

ŞİİR KÖŞESİ

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
Halk ozanı
18 Haziran 2024


SİVRİSİNEK DESTANI

Üzerime ordu çektin yürüdün
Ne idi ki sana zararım sinek
Düşman gibi dört yanımı bürüdün
Kaçacak bir delik ararım sinek
*
Gece gezmek bu sineğin kuralı
Çünkü soyka gecelerin kralı
Ne yapsam ne etsem olmaz oralı
Şaştı her tedbirim kararım sinek
*
Sinek senin ile hayli savaştım
Bazen göğüs gerdim bazen sıvıştım
Bazen de canımın derdine düştüm
Açtığın yarayı sararım sinek
*
Vızıltıyı türkü ettin diline
Huzur bırakmadın kıza geline
Rahat durmaz isen böyle biline
Çarpar kanadını kırarım sinek
*
İçtiğin damardır sanma ki çeşme
Hep benim kanımı emerek şişme
Sineklik eldeyken pusuma düşme
Kafanı gözünü yararım sinek
*
Sıtma hastalığın sen mi getirdin
Kimin mikrobunu kime götürdün
İğnelerin kılıcına batırdın
Bir gün hesabını sorarım sinek
*
Geceleri çıkar çıkar gelirsin
Emilecek taze kanı bilirsin
Bir gün kan bulamaz zabın kalırsın
O zaman ben seni yorarım sinek
*
Bitmez sinek ile bizim davalar
Her kaşınan ısırığın ovalar
Güz gelip de soğuyunca havalar
Seni bu ellerden sürerim sinek
*
Doğru, bir masalda bir fili yendin
Ondan sonra kendin yenilmez sandın
İlacın elime geçerse yandın
Senin defterini dürerim sinek
*
Konup durma baldırıma kelleme
Her yerimi kaşındırıp elleme
Aydınlı darada hafif belleme
Üleşini yere sererim sinek

BAYRAM ve BABALAR GÜNÜ

Suay Karaman

Bu yıl Kurban Bayramı ile Babalar Günü aynı güne denk geldi ve birlikte kutlandı. Yaşam, sürekli olarak kendini geliştirmek, yenilemek ve ileriye doğru atılım yapmaktır. Zamanımızdan 1400 yıl önceki yaşam biçimini günümüzde de sürdürmek ısrarı yanlıştır. Bunu başaramayan bireyler ve toplumlar geri kalmaya mahkumdur. Bugün İslam ülkelerine bakınca, bu durum net olarak görülmektedir. Zaten laikliğin olmadığı yerde demokrasi, hukuk, adalet, bilim olmaz; bu nedenle gelişme ve ilerleme de olmaz. İşte ülkemizi, öbür İslam ülkelerinden ayıran fark da buradadır.

Müslümanların büyük çoğunluğunun kurban kesmeyi bir zorunluk gibi algılayıp, en zor koşullarda kurban kesmeye çalıştıkları bilinmektedir. Kuran’da Hac suresinin 36. ayetindeki “Allah’a kulluğun bir işareti olarak, hayvanların kurban edilmesinde sizin için yararlar mevcuttur…” ifadesine göre yapılan bu işlem için kimi açık fikirli ilahiyatçılar bir sonraki 37. ayetteki “Unutmayın ki o kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Sizden Allah’a ulaşacak olan tek şey erdemli davranışınızdır.” ifadelerine dikkat çekmektedirler. Ancak bilimden payını alamayan tutucu görüş öne çıkartılarak, kurban bayramında hayvanlar kesilmektedir. Bu hayvanlar sevap adına (için) kurban edilmektedir ama neyin sevabı olduğu da belli değildir. Ahlak yoksa, dürüstlük yoksa, erdem yoksa, bilimsellik yoksa, yurtseverlik yoksa bu neyin sevabıdır, salt kendini kandırmaktır.

Kurban Bayramında hayvan kesmek yerine, ödenecek bedelin gereksinimi olan kişilere ya da gerçekten güvenilir kurumlara verilmesinin daha doğru olacağı bilinmelidir. İşte bundan daha güzel bir sevap olamaz. Ülkemiz, 1980’li yıllarda kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, Turgut Özal ile başlayan ve AKP ile süren dönemde, bu niteliğini yitirmiş ve yurt dışından birçok gıda ürünü almaya başlamıştır. Bugün yaklaşık 85 milyonluk Türkiye’nin 15 milyon ineği varken, 4 milyonluk Uruguay’ın 16 milyon ineği olmasının üzerinde düşünülmesi gerekir. Özellikle kurban bayramları için Arjantin, Brezilya ve Uruguay’dan canlı hayvan almamız konusunda, ülkemiz yöneticilerinin pişkinlikleri de unutulmamalıdır.

Ülkemizde her geçen yıl hayvan varlığı azalmaktadır. Özellikle dışalım politikası ile yerli üretim olumsuz etkilenmektedir. Bunların dışında yem başta olmak üzere girdi bedellerinin çok yüksek olması, mera alanlarının amaç dışında kullanılması, kırsal nüfusun yaşlanması ve hayvancılığın yeterince desteklenmemesi, günden güne hayvan varlığının azalmasına neden olmaktadır. 2023 yılında 52.363.000 küçükbaş ve 15.583.000 büyükbaş hayvan varlığına sahip ülkemizde, her kurban bayramında yaklaşık 2.750.000 küçükbaş ve yaklaşık 850.000 büyükbaş hayvan kesimi yapılmaktadır.

  • İslam’ı yeniden ve günümüzün koşullarına göre yorumlamanın zamanı gelmiştir.

Ülkemizdeki tüm ibadetin Türkçe olarak yapılması da gerekli olduğu ölçüde, aynı zamanda zorunluktur. Günümüzde gördüğümüz yobazlığın sona erdirilmesi için bu gereklidir. Çünkü
1400 yıl önceki İslami yaşam biçimini, bugün her yönüyle yaygınlaştırmak isteyen anlayış, demokratik ve laik devlet ilkesi ile çatışmaktadır. Siyasal iktidarın eylem ve söylemleriyle, özellikle yeni eğitim-öğretim programlarıyla toplumun aydınlık geleceği karartılmak istenmektedir.
***
1972 ‘den beri, babaların çocuklarının yaşamları için verdikleri katkıyı ve savaşımı takdir etmek için “Babalar Günü” kutlanmaktadır. Sonora Loise Smart Dodd (1882-1978) adlı bir kız, annesinin yokluğunda altı çocuğunu tek başına büyüten Amerikan iç savaş gazisi babası William Jackson Smart (1842-1919) için, anneler günü gibi babalar gününün de olması gerektiğini düşünmüştür. Bunun için babasının doğum günü olan 5 Haziran’ın Babalar Günü olarak ilan edilmesi için çalışmalara başlamıştır. Ancak çalışmalar o tarihe yetişememiş ve kutlamalar Haziran ayının 3. Pazar gününde kutlanmıştır. Babalar Günü ilk kez 19 Haziran 1910’da Washington eyaletinin Spokane kentinde kutlanmıştır.

1924’te ABD Başkanı Calvin Coolidge (1872-1933) kutlamaları desteklemiştir ama resmi olarak babalar günü ilan edilmemiştir. 1966’da ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson (1908-1973),
her yıl Haziran ayının 3. Pazar gününün babalar günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımlamıştır. 1972’de ise ABD Başkanı Richard Nixon’ın (1913-1994) imzasıyla Babalar Günü yasal olarak ABD’de resmi tatil ilan edilmiştir. Bugün Türkiye’nin de arasında bulunduğu yüze yakın ülke, Haziran ayının 3. Pazarı gününü “Babalar Günü” olarak kutlarken, kimi ülkeler farklı tarihlerde kutlamaktadır.

Gerçekte Babalar Günü de kapitalizmin yarattığı özel günlerdendir. Normal olarak insanlar babalarını da, annelerini de, eşlerini de, çocuklarını da, kardeşlerini de yalnızca bir gün değil; her gün anar, her gün sever. Kapitalizmin yarattığı bu günler, bir tüketim çılgınlığına dönmektedir. Bayram ise özünde sevgidir, dostluktur, saygıdır, hoş görüdür.

  • Bayram doğayı ve vatanını sevmektir, ulusal değerlere sahip çıkmaktır.

Bu değerlere sahip insanlarımızın bayramı kutlu olsun.

Azim ve Karar, 17 Haziran 2024

“Kurban” (!?) Bayramı çağrışımları…

Sevgili arkadaşlarım,

Kurban bayramı bana hep hüzün..
Çok nedenli..
1-2 günde milyonlarca hayvan “kurban” ediliyor. Hiiiç ama hiiiççç ekonomik değil.. Büyük israf.
Çevre kirliliği ve sağlık için çok büyük riskler doğuruyor. Kesimevi hijyen-güvenlik koşulları dışında, sokakta ve uyutmadan, çocukların gözü önünde.. büyük bir vahşetle!

Üstelik Kuran’da kurban kesme yükümü yok!
Sümerlerden bu yana süregelen bir gelenek gerçekte.
Muhammet peygamber de
Hac’a gelenlere ikram etmek için önermiş hayvan kesimini Mekke’lilere.

  • Muhammet peygamberin hiç kurban kesmediği de biliniyor.

Gelenekler, koşullar gerektirirse değiştirilmeli. Kültür, duragan hele donuk bir olgu değil, olmamalı.

Şöyle ilerleyelim dilerseniz :

Dünyada yaklaşık iki milyar Müslüman var, toplam küresel nüfusun 1/4’ü.
Bunların dörtte biri kurban kesse 500 milyon, 1/10’u kesse 200 milyon gibi muazzam bir rakam oluyor, hem de 1-2 gün içinde.

İklim faciası” içinde can çekişen doğaya çok ağır bir örseleme (travma) bu. 

  • Bu arada, “Kurban” bayramına yakın, derin dondurucu satışları da artıyor nedense !?

Korkunç bir çevre kirliliği ve hayvan stokuna büyük darbe ayrıca.

  • “Homo sapiens” akıl tutulmasında!

Örn. Türkiye’de yerli kurbanlık hayvan üretimi yetersiz ve dışalım yapıyoruz (ithal ediyoruz)
kurban kesmek üzere! Bunun dışında da kırmızı et dışalımı yapıyoruz, yerli ve de milli üretim (!),
yüz milyon insanın yaşadığı çoooooooooooooook ve gereksiz kalabalık Türkiye’ye yetmiyor.

2023 yılı canlı hayvan dışalımı önceki yıla göre yedi kat artarak 1,2 milyar dolarla rekor kırdı. Veriler, 2024’te et ve canlı hayvan dışalımının (ithalatının) tarihsel rekor kıracağında kuşkuya yer bırakmıyor.
Geçen yıl dış ticaret açığının 106 milyar dolara eriştiğini de ustan (akıldan) çıkarmamak gerekiyor.
***
Usumuzu (aklımızı) kullansak, sorgulasak, her çağda bilime uygun olanı yapsak??
Kulaktan dolma kimi kalıp davranışları üstelik dinselleştirerek körü körüne sürdürmesek??
***
Haa.. bir de…
Bayramdan bayrama yoksullar et yesin..” deniyorsa; bu çok büyük çelişki, hatta aymazlık!

  • «Ülkemizde bunca çok, on milyonlarca yoksul neden var ve neden derin yoksullar??»
    sorusu sorulmalı.

Nüfusun yarısından çoğu, AKP = RTE iktidarının bilinçli-kurgulu ideolojik servet aktarımı ile aşırı yoksullaşTIRıldıkları için, inançlarının gereğini bile yerine getiremediler. Yozlaşma öyle derin ki, kimileri “kurban” diye etleri evde-işyerinde derin dondurucuya koyuyor, deriler vd. satılıyor!

Demek ki dinci” iktidarlar, yani dini siyasete utanmazca alet edenler, halkı dinden de ediyor! İnsanlarımız bu acı tabloyu sorgulamalı. Savaştan beter derin ve yaygın yoksullaşTIRma niçin?

Çıplak yanıt : AKP = RTE’nin bilinçli politikaları! Halkı yoksullukla ümmetleştirme, biata zorlama! Yandaşlarına ve devşirebilecekleri çaresizlere tarikatları yollayarak dolaylı yardım yapıyorlar.

Öte yandan İslamiyet eski ve çaresiz!
1400 yıl öncenin kurallarını kendince esnemeden / esnetmeden, DİNDE REFORM‘a yanaşmadan dayatıyor, örn. islam kapitalistlerine %2,5 ya  da 1/40 salt fitre – zekat öneriyor yılda bir kez.
Yoksulluğu verili olgu – kader inancıyla topluma dayatıyor!? “Şükür edin, bu dünya sınavdır..” masalları anlatıyor az eğitilmiş insanlara. Eğitimi (Maarifi!) olabildiğince dincileştirerek çocuk yaşta beyinleri yıkamayı ve islamın bir mezhebinin dogmalarıyla koşullandırmaya çabalıyor!. İnsanlar da deriiiin uykulardan uyanıp sorgula(ya)mıyor bu hayın kuşatmayı.

Açıkçası : İslamın, yoksulluğu azaltmaya, giderek yok etmeye dönük kök nedenlere ilişkin bir önermesi, çözümü yok ne yazık ki!

Neden acaba??

K. Marx hiiiiç de haksız değildi : “Kapitalizm dini bir afyon gibi kullanıyor..” derken. Ama softa yobazlar bu söylemi çarpıtıp, “Marx dinimize afyon dedi..” diye karşı suçlama ile demagojide.
Kapitalistler bu ideolojilerini müslümanlara da şırınga ettiler. İslam seçkinleri (elitleri) kendilerini Batı’lı ağababaların yerine koymuş durumdalar kendi toplumlarında adı: “Dinler arası diyalog”(!!)

Devşirilmiş FETÖ islamının postmodern derebeyleri, hristiyan Batı ile göbekten bağlı, işbirlikçi!

Halkının çoğu müslüman olan ülkeler (“İslam ülkeleri” kavramı yanlış; ülkenin dini olmaz, din kabule bağlı olarak insanlara ve bireyseldir) genel olarak sefalet içinde, bu 57 ülkenin toplam dışsatımı salt Almanya’ya erişemiyor. İskandinav ülkeleri gönenç (refah) adaları, halkın önemli kesimi deist-ateist..!
***
Sonuç olarak;
KURBANSIZ… daha adil gelir dağılımlı, yoksulluğun yok edildiği, laik-barışçıl, etik bir toplumsal düzen özlüyorum gerçekte ve bunun olanaklı olduğunu da biliyorum sevgili arkadaşlarım; insanlık önünde-sonunda böylesi bir düzen kuracak! T. More’un ütopyası da epey kıdemlendi, 500 yaşında!
=================================
İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri ÖZTÜRK‘ün “kurban kesmeyin” videosu altta:

İlahiyatçı İhsan Eliaçık’ın güncel X (tweet) iletisi şöyle:

KURAN’da KURBAN KESMEK var mı? Tıklayıp ilahiyatçıdan dinleyelim.
https://www.youtube.com/watch?v=3A3qgZ6EJuU

Alfabetik sıraya göre KURAN AYETLERİ için tıklayalım lütfen.
https://www.hakikat.com/kuran-i-kerim-ve-meali/1-alfabetik-siraya-gore

Sevgi ve saygı ile. 17 Haziran 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Anayasa Mahkemesi ve darbe anayasası

Siyaset, 13.06.2024, BİRGÜN 

AKP Sözcüsü Ö. Çelik, Erdoğan’ın CHP dönüşünde yaptığı ve muhtemelen (olasılıkla) önceden hazırlanmış olan açıklamasında, “Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız”  unvanını sürekli birlikte kullandı. CB Anayasal unvan, Parti Genel Başkanlığı ise fiili durum.

Bu fiili (eylemli) durumun kaynağı şu saptama: “Türkiye’de fiili bir durum vardır… ve de suç işlenmektedir.” Bahçeli’nin konuşması (16.10.16), OHAL ortam ve koşullarında Anayasa değişikliğinin itici gücü oldu. Anayasal kamuoyu oluşmadan ‘evet’ ve ‘hayır’ kampanyaları eşit olmayan koşullarda yürütüldü.

  • YSK, Anayasa’ya aykırı bir kararla mühürsüz zarf ve oyları geçerli saydı
    ve sonucun ‘evet’ yönünde çıkmasını sağladı.

15 Temmuz darbe girişiminin 3. ayında Hükümeti ve Parlamenter rejimi kaldırmak için düğmeye basan ve 6 ay içinde bunu ‘başaran’ AKP-MHP ikilisi, uyum yasaları için kendilerine 6 aylık süre tanıdı.

Bu zaman içinde başlıca yasama faaliyeti, seçim yasasında değişiklik oldu. 12 ay sonra, seçimleri 16 ay öne alan AKP-MHP, yine uyum düzenlemesi yapmadı; seçim kararı sonrası yürürlüğe koyduğu 7142 sayılı yasa (RG: 18.5) ile uyum düzenlemelerini KHK’ye bıraktı.

24 Haziran seçimleri, yüzyılların ürünü Anayasal ve siyasal mirası tarihe gömdü; KHK-703 ise, seçimler sonrası çıkarıldı. İzleyen günlerde Cumhurbaşkanı, CBK-1 ile 536 maddelik düzenleme yaptı.

Böylece, Nisan 2017’de tasfiye edilen Osmanlı-Cumhuriyet kurumları yerine getirilen tek kişili Devlet yönetimi ve yürütme için uyum düzenlemesi, kendini tasfiye etmiş olan Hükümet ve bütün yetkileri kendisinde toplayan kişi tarafından yapılmış oldu.

Pek hacimli olan tasfiye ve sözde uyum düzenlemelerinin iptali için CHP, 60 gün içinde AYM’ye başvuru yaptı. AYM ise, 60 ayda karar ver(e)medi.

2017 kurgusu, bir devletin yıkılarak yeni bir devlet kurulması sırasında yapılan köklü değişiklikleri andıran Anayasal düzenleme. AYM ise, CBK-1 ve KHK-703 denetimini yıllara yaydı.  Olağan düzenlemelerde bile 5-6 yıl makul süre değil kuşkusuz; ancak, bu denli köklü kopuş ve geçiş dönemine ilişkin düzenlemeler açısından anlaşılması zor, fazla gecikme.

Anayasa suçu’ saptaması, Anayasa değişikliğinin itici gücü olmuş olsa da, inşa edilmek istenen rejim, otoriter de olsa, bunun hukuk yoluyla gerçekleşmesi, AYM’nin, adil yargılanma hakkının asgari gereklerinin uygulanmasına bağlı idi.

Hukuka inançlı yurttaşlar, kararlarını sabırla bekledikleri 62 yıllık Anayasa Mahkemesi (AYM), 6 aylık zaman diliminde Devlet’in üç erkinin tümüyle Anayasa dışı söylem, işlem ve eylemleri ile karşılaştı. Kuşkusuz bu durum, Anayasa yargısında da bir ilk.

AYM kararlarını uygulamayarak Anayasa’yı ihlal ile yetinmeyen ve AYM üyelerine karşı suç duyurusunda da bulunan Yargıtay 3. CD Başkanı, 16 Mayıs’ta C. Başsavcısı olarak atandı.

CB ve Yargıtay’ın ödüllendirme atamasının temeli Can Atalay kararı (RG: 27.10.23)!

AYM’nin değinilen iki kararı da, Cumhur İttifakı’nın ödül çalışmaları yaptığı tarihlere rastlıyor:

CBK-1 hakkında 26 Ekim 2023’te verilen kısmi iptal kararı 27 Şubat 2024’te RG’de yayımlandı; yürürlük için 9 aylık süre tanındı.

KHK-703 hakkında 7.12.23 ta. kararları ise, 4.6.24 ve 5.6.24 tarihli RG’de yayımlandı… (482+113 sf.); yürürlük için 12 aylık süre tanındı.

Burada, 6 yıllık gecikme ve 6 aylık hesaplaşma arasındaki çelişkiler açık.

CB’ye atfen (yollama ile, gönderme ile) Ö. Çelik’in sıkça yaptığı “darbe anayasası” nitelemesi karşısında, ‘hangi darbe?’ sorusuna verilecek yanıt açık: 15 Temmuz Anayasası!

AYM, Darbe anayasası geçiş dönemi hukuksuzluğunu 2018’de yürürlüğün durdurulması veya tümden iptal ederek önleme yerine, 6 yıl sonra teşhir etme yolunu seçti.

Ö. Çelik’in, ısrarla kurtulmak gerektiğini vurguladığı ‘darbe anayasası’, AYM’nin teşhirine katkıda bulunduğu 2017 kurgusu değil mi?
======================================
Yazarın Son Yazıları

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 12 Haziran 2024

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

AYIN İĞNESİ Rize’deki Çay Mitingi’nden bir afiş :

“Servetiniz, bizden çaldıklarınız”

EN KÖTÜSÜ

Mayıs ayı enflasyonunu açıklayan İngiliz Şimşek, “En kötüsü geride kaldı” ifadesini yineledi..

Oysa en kötüsü iktidarda kaldı…

TERÖRİST

Yerine kayyum atanan Hakkari Belediye Başkanı ile ilgili Bahçeli, “Terörist milletvekili, terörist belediye başkanı istemiyoruz.” dedi. Soruyorum;

  1. Teröristin aday olmasına ses çıkarmayan Yüksek Seçim Kurulu istiyor musunuz?
  2. Başlangıçta teröriste yol açmak, seçimi kazanmadan belediyeyi ele geçirme yönteminiz midir?..

UMUT

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli“nin tanıtım programı sırasında RTE’ye sarılan öğrenci, dolandırıcılıktan yargılanan fenomen Nihal ve Bahar Candan‘ın kardeşi çıktı.

Kimlerin umudu?..

TERFİ

AKP’nin, 926 sayılı TSK Personel Yasası’nda yapmak istediği değişiklikle terfilerde tümüyle Bakanlar yetkili olacak.

Yasa mevcut (verili) duruma uyduruluyor…

İngiltere’deki salgın ve Türkiye için uyarı

Prof. Dr. Bekir KOCAZEYBEK
Tıbbi Mikrobiyoloji Uzm., Cerrahpaşa Tıp Fak.

12 Haziran 2024, Cumhuriyet
(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

 

İngiltere Sağlık Güvenliği Ajansı (UKHSA) yetkilileri 4 Haziran 2024 itibarıyla İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da doğrulanmış 113 kanlı ishal vakasının görüldüğünü, bunların %61’inin hastaneye kaldırıldığını, yılsonuna dek bu olguların giderek artabileceğini ve 1500’e dek çıkabileceğini açıkladılar. UKHSA yetkilileri kanlı ishalin nedeni olarak da Shiga toksini üreten Escherichia coli (STEC) isimli bir bakteri olduğunu bildirdiler.

STEC serotipi bakterinin idrar yolları enfeksiyonu yapan, insanların ve hayvanların bağırsak bakterisi olan “Escherichia coli”nin bir alt serotipi olarak ishal/diyare ve kusma yapan bakteridir. Bu EHEC/STEC tipi bakteriler, insanlarda kanlı ishal ile seyreden hemolitik üremik sendrom (HÜS) gibi böbrek fonksiyonlarının (işlevlerinin) bozulmasıyla karakterize (nitelikli) kronik (süregen) böbrek yetmezliğine neden olmakta ve ölümlere de yol açabilmektedir.

İngiltere’de ciddi kanlı ishal vakalarının (olgularının) artışına neden olan EHEC/STEC serotipi içindeki alt tipin O145 alt tipi olduğu, bu serotip içinde en sık hastalık nedeni olarak görülen O157:H7 alt tipinden farklı olduğu ve çoğu vakanın O145 alt tipiyle tek bir salgını oluşturduğu ifade edilmiştir. Bu bakterinin bir bireye bulaşıp kanlı ishal ve kusma ile seyreden hastalığı oluşturması için 1 ile 15 arası bakteri hücre sayısı yeterlidir. Bu kadar düşük sayıda bakterinin hastalık oluşturması kişiden kişiye bulaşı artırmakta ve lokal ciddi salgınların gelişmesine neden olmaktadır.

UKHSA yetkilileri kanlı ishal salgınının kaynağının henüz belirlenemediğini, ancak İngiltere’de geniş bir coğrafyada vakaların dağılımı olduğunu belirterek, muhtemelen ulusal düzeyde dağıtılan bir gıda veya birden fazla gıda maddesinin buna neden olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Tehlikeli EHEC/STEC serotipinde alt tip olarak O157:H7 alt tipi enfeksiyon hastalıkları bilim çevrelerince çok iyi bilinen ve salgınlarda en sık rastlanılan kanlı ishal ve HÜS yapabilen bir etkendir.

SUYA KARIŞABİLİR

2022’de Bolu’nun Çaydurt Yuva ve Kındıra köylerinden olası içme suyu tüketen 148 kişi bulantı ve kusma ile hastaneye başvurmuş, beş kişinin yapılan tetkiklerinde ise kanlı ishal ile ortaya çıkan anemi (kansızlık), akut böbrek yetmezliği ile seyreden HÜS tanısına ulaşılmış, bir kişi yaşamını yitirmiştir. Hastaneye başvuran kişilerin yaşadığı bölgede yapılan mikrobiyolojik incelemelerde dere, akarsu ve sondaj kuyularında bakteriyolojik kirlenme tespit edilmiştir. Bu yerel salgın üzerine dikkatler o dönemde Kurban Bayramı nedeniyle kesilen hayvanlardan arta kalan EHEC/STEC bakterisiyle olası enfekte (bulaşlı) hayvan deri postları, kemikleri, bağırsaklarının gelişigüzel kırsal ve ormanlık kesime bırakılmasına ve olası O157:57 EHEC/STEC bakterisinin (ya da az bir olasılıkla benzer hastalık kliniği oluşturabilen Shigella spp. tipi bakterisinin olabileceği) köylerde kullanılan içme suyu kaynağına karışabileceği (o dönemde basında Bolu’daki vaka bildirilen bölgelerde köy içme suyu salgınlarından sorumlu olacağı ileri sürülmüştü) üzerine yüksek olasılıkla yoğunlaşmıştır. Özellikle EHEC/STEC gibi kanlı ishal, akut böbrek yetmezliği ile HÜS yapabilen bu alt tip bakterilerin bulaş zincirlerinin başta süt inekleri olmak üzere sığır, dana, koyun, keçi gibi sıcak kanlı hayvanların dışkıları ile ete, süte, toprağa, suya ve dolayısıyla tüm çevreye yayıldığı net olarak gösterilmiştir.

Nitekim geçmişte Bolu’da HÜS ile seyreden ve bir kişinin yaşamını yitirmesine neden olan ve yakın zamanda İngiltere’de de benzer klinik yakınmalarla geniş bir bölgede kanlı ishal ve HÜS ile seyreden vakalarda etken olan bakteri aynı EHEC/STEC serotipine sahiptir. Bu bakteri serotipinin önümüzdeki günlerde ülkemizde yaşanacak olan kurban kesimleri sonrası hayvan artıklarının kırsal kesim, mera vb. içme suyu bulunan havzalara bırakılmasıyla süreç içinde
içme sularına karışması kaçınılmaz gibi gözükmektedir.

BAYRAMDA DİKKAT

Yapılan bir çalışmada bu bakterinin sayısının toprakta 130 günde 100 milyon hücreden 10 milyon hücreye indiği, yani aylarca hastalık oluşturma sayısını hâlâ korunduğu gösterilmiştir.
Bu nedenlerle kesilen hayvan artıklarının içme suyu bulunan havzalara bırakılmaması ya da kesim yapılan yerlerde lokal (yerel) çukurlarda imha edilmeleri gerekmektedir. Bunun dışında içme ve kullanım sularındaki klor düzeylerinin “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Yönetmeliği”ne göre içme ve kullanım sularında olması gereken klor düzeyinin 0.2 mg/L üzerinde olmasının sağlanması hususunda içme suyu şebeke hatlarının periyodik kontrollerinin (dönemsel denetimlerinin) yapılmasının önemi de ortadadır. (AS: Anılan Yönetmelik, 10. maddesinde “..uç noktada yapılacak ölçümlerde serbest klor düzeyinin 0.2-0.5 mg/L” demektedir. Kanımızca Bayram döneminde üst sınıra yakın olunmalı.)

Bunun ötesinde özellikle kurban kesimleri süresince belediye/valilik, zabıta ve güvenlik ekiplerinin hayvan kesim artıklarının toplum sağlığını tehdit edebilecek ve salgın hastalık oluşturabilecek içme ve kullanım suyu havzalarına gelişigüzel bırakılmaması hususunda izlemlerinin ve denetimlerinin süreklilik göstermesi halk sağlığı yönünden önem arz etmekledir (taşımaktadır).
====================================
Dostlar,

“Kurban kesimi” dinsel bir yüküm değildir.
Muhammet Peygamber döneminde Kâbe’yi ziyarete gelenlere ikram için bir gelenektir. Günümüz koşullarında, 13-14 yy sonra, muazzam artan Müslüman nüfus 2 milyara yakındır.
Salt Türkiye’de geçen yıl “Kurban Bayramlarında” 4 milyona yakın hayvan 1-4 gün içinde topluca kesimevi (mezbaha) koşulları dışında kesildi. Bu eylem halk – toplum sağlığı, çevre sağlığı açısından çok ciddi bir tehdit kaynağıdır. Dünya genelinde sayı yüz milyona ulaşabilir ki bu çok ağır yükü çevresel yapı – doğa kaldıramamaktadır. Sorun Küresel ölçektedir ve Müslüman olmayan 6 milyarı aşkın insanın yaşamını da tehdit edebilir, bu yönüyle uluslararası bir çatışma konusu da olabilir. BM ve Dünya Sağlık Örgütü, FAO, UNEP küresel topluma uyarı yapmalıdır.

Öte yandan, hayvan hakları bakımından, bir “bayıltma” yapılmadan ve de acemi ellerde kesim açık vahşettir!

Kurban” sözcüğü ille “hayvan kesimi” anlamına gelmiyor! Tanrı’yı hoşnut edecek tüm eylemler bu kapsamdadır. Öğrencilere burs vermek, yurt yaptırmaktan tutunuz verginizi tam vermek, işinizi namuslu – dürüst yapmak, adil ve erdemli olmak, çalışıp üretmek… hep bu kapsamdadır. Konu ticarete de alet edilmektedir.

Dini siyasete alet etmeyen politik önderlerin, DİB’in halka dürüstçe çağrı yapması artık ertelenmemeli, insanların temiz duyguları kötüye kullanılmamalı, sömürülmemelidir. Bir de ağır yoksullaşTIRma kıskacındaki milyonlar, gerçekte dinsel zorunluk – ibadet olmayan “bu ritüeli / geleneği” yerine getiremedikleri için tinsel (manevi) acı duymaktadırlar. Bu sorun da yönetilebilir.

Yoksulların et yemesi” gerekçesi acıklı – gülünçtür (traji -komiktir)! İslam dini yoksulluğu verili olgu saymakta, fitre-zekat önermektedir. Yabanıl (vahşi) kapitalizm sömürgendir. Oysa toplumcu – kamusal ekonomi politikalarıyla yoksulluk sıfırlanamasa bile çok önemsiz düzeye köktenci olarak çekilebilir. İnsanların, dinleri ve ideolojik sistemleri sorgulamaları, yoksulluklarının nedenlerini anlamaya çalışması, bu tablonun bir yazgı değil insan eliyle dayatıldığını ve aşılabileceğini kavraması gerek! Aydınlar yürekli davranmalı, siyaset kurumu dürüst olmalı!

Web sitemizde bu bağlamda daha önce de epey yazı yayınladık. “Kurban” sözcüğü ile taranabilir. Yalnızca iki yazımız için erişkeler (linkler) aşağıda.

Bkz. http://ahmetsaltik.net/2015/09/24/kurban-bayrami-ve-sagligimizi-korumak-2/
http://ahmetsaltik.net/2017/09/01/kurbanin-islevini-sorgulayalim-bosuna-kurban-kesip-durmayin/

İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık‘ın  üstteki erişke (link) ile okunabilecek yazısından :

  • Kuran diyor ki; “Onların etleri, kanları Allah’a ulaşmaz!”
  • Yani, boşuna kesip durmayın! 
  • Allah diyor ki, onlar bana ulaşmaz, Ben sizden iyilik, doğruluk, dürüstlük, kardeşlik, merhamet, sevgi, bunları bekliyorum; karz-ı hasen, salat, zekat, ihtiyaç fazlasını verme, isar, birbirinize kendinizi feda etme, yoksulları gözetme, zayıfın elinden tutma, düşmüşü kaldırma, bunları bekliyorum, takva budur.
  • Her yeri kan gölüne çevirdiğin zaman, Allah bundan mutlu oluyor değildir.
  • İşin aslı buydu, sonra döndü dolaştı ve başka bir şeye dönüştü.”

Sevgi ve saygı ile. 13 Haziran 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Nüfus Artışı Sorunu !?

Nüfus Artışı Sorunu ?!

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-saltik/nufus-artisi-sorunu-2214362, 06.06.2024

TÜİK, yıllık “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2023” bülteni yayınladı (Kovit döneminde iki yıl dışında). Türkiye’de yerleşik (ikamet eden) nüfus, 31.12.2023’te 2022’ye göre yalnızca 92.824 artarak 85.372.377 kişi oldu. Nüfus artış hızı ‰ (binde) 1,1. Son 17 yılın verileri aşağıda.

Nüfus ve yıllık nüfus artış hızı, 2007-2023

Erkek nüfus 42.734.071, kadın nüfus 42.638.306 kişi.

Kadınlarımız erkeklerden yüz bin daha az!

Dolayısıyla “1 erkeğe 4 kadın hülyası görenler, demografik olanaksızlıkla yüzleşmeli.

Tanrı nedense, bu buyruğunun gereğini yerine getirmiyor (!).

İnsanlık tarihi boyunca, savaş sonrası yerel-sınırlı ayrıklar dışında hep böyle oldu
doğanın dengesi.

Bu dinsel bir buyruk değil, koşulların zorladığı geçici-yerel çözümdü.
***
Ortanca yaş erkeklerde 32,8’den 33,2’ye, kadınlarda 34,2’den 34,7’ye yükseldi. Çalışma çağındaki nüfus (15-64 yaş) oranı %68,3 ve 58,3 milyon işgücü arzına karşın toplam istihdam 31,6 milyon, yarısı atıl! Üstelik kamu istihdamında “gizli işsizlik” sorunu da var. İstihdam erkeklerde %65,7 iken kadınlarda %31,3; korkunç bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği! Öte yandan Merkez Bankası, DİSK-AR ve çeşitli araştırmalar as-gari ücretlilerin %50’lerde olduğunu gösteriyor. Milyonlarca işçi insanca yaşam hatta aç kalmamak için çabalarken, önemli bölümü yasal asgari ücrete bile erişemiyor!

  • Korkunç, yüz kızartıcı emek sömürüsü!

Çalışma çağında kişi başına düşen çocuk ve yaşlı (65+) sayısı olan toplam yaş bağımlılık oranı, 2022’de %46,8 iken 2023’te %46,3’e düştü. Türkiye’de 2023’te, çalışma çağındaki her 100 kişi 31,4 çocuğa ve 15 yaşlıya baktı. Yaşlı nüfus sayılan 65+ kesim %10.2’ye erişti. Ancak Dünya Sağlık Örgütü bu yaş sınırını 75’e yükseltti. Örn. Hekimler kamuda 72 yaşa dek çalışabiliyor. Öğretim üyeleri kamuda 75, özelde daha ileri yaşlara dek çalışmakta. İş bulabilen emeklilerimiz çalışmaya mahkum. 65+ kesimin oranı %1,8 artarken, <14 yaş çocuk oranı %26,4’ten, beş puan azalarak %21,4’e geriledi. Bağımlı nüfus artmadı %0,5 azaldı.

Toplam Doğurganlık Hızı
1,51 olarak verildi. Bu ölçüt, bir kadının yaşamında kaç çocuk sahibi olabileceğinin ileriye dönük “kestirimi”. Doğuşta yaşam umudu 80 yıl dolayında; nüfusun sabit kalması için bu hızın 2,1 olması gerekmiyor. Endişe tümüyle yersiz.

Ülkemizde Nüfus yoğunluğu 111 kişi/km2, dünya ortalaması 56.

Türkiye dünya nüfusunun %1,1’ine sahip ancak topraklarımız toplamın yüzde yarımı.

Su kaynaklarımız dünya toplamının binde 6’sı, enerji kaynaklarımız ise binde 2’si.

Her yıl ~60 milyar $ enerji dışalımımız var. Tarımsal üretim de yetersiz, 2023’te tarım, gıda ve içecek dışalımı 21,13 milyar $!

85,3 milyon nüfusa ülkemizdeki yasal-kaçak, düzenli-düzensiz 13 milyona varan büyük kitle dahil değil.

Ayrıca 2023’te 56,7 milyon turisti ağırladık, ortalama 9,8 gece kaldılar.
Bu, 1,5 milyon sabit nüfusa denktir.

  • Ülkemizde 100 milyon insan yaşamaktadır.
  • Doğal kaynaklarımız ve üretim düzeyimiz bu nüfusa yetmemektedir.

Gıda, kira.. enflasyonunun başat nedenlerinden biri de bu çok kalabalık ve gereksiz,
eğitimsiz nüfustur.

Türkiye 21. yy’da yeniden sömürgedir, çare insanı eğitmededir!

2827 s. yasa gereği aile planlaması ve istemli düşük hizmetleri, AKP iktidarınca verilmemekte, kimi ödemelerle nüfus artışı desteklenmekte. Ancak, Eylül 2021’de başlayan ağır, yaygın ve süren yoksullaşTIRmanın beklenmesi gereken doğal sonuçlarından biri doğurganlığın azalmasıdır. Ürkü (panik) yersizdir.

Türkiye’nin nüfusunun azalTILması zorunludur.

Nüfusun yaşlanması henüz söz konusu değil ve abartılmamalıdır.
Hesaplara göre Türkiye birkaç onyıl daha demografik fırsat penceresi döneminde kalacaktır.
2050’ye dek Türkiye nüfusu azalmayacaktır.

21. yy’ın şafağında gereksinim asla kalabalık değil, nitelikli nüfustur. Ordu, dünün yarısı
askere sahip. Yapay zekalı insan eşdeğeri robotlar (MER) devrindeyiz. 2030’a dek 800 milyon MER, üretimde insanın işini alacak. İşsizlik son derece yıkıcı bir sorundur.

RTE, yavaşlayan nüfus artışı için “beka sorunu” dedi.
Asıl sağkalım (beka) sorunu AKP politikaları! Örneğin

  • Maarif Müfredatı”, Ulusu alıklaştırma kurgusudur.

Kamucu-sosyal politikalarla insanımızın niteliği, gönenci, mutluluğu, sağlığı, eğitimi, güvenliği, adaleti, barışı, geleceği sağlanmalıdır ve sağlanabilir.
==========================================
Köşe yazımızın Cumhuriyet‘teki pdf biçimi : 20. Nüfus Artışı Sorunu, 6.6.24