Kategori arşivi: Hekim Saltık

Varsın gitsinler mi?

Bayazıt İlhanDr. Bayazıt İlhan
26.04.2024, BİRGÜN

Hekimler de dahil olmak üzere sağlık meslek profesyonellerinin uluslararası göçü tüm dünyada üzerinde çalışılan bir konu. Bu göç nedeniyle gelişmekte olan ülkelerde yetişmiş insan gücü ve kaynak kaybı ortaya çıkıyor, global sağlık sorunlarının çözümü zorlaşıyor. Zengin ülkelerse hazır yetişmiş nitelikli insan gücünü hiçbir maliyete katlanmadan kullanabiliyor. Türkiye’den de hekimlerin göçü dikkat çekiyor. Konu bu kadar önemliyken bizde ele alınış biçimi çok acayip. Sorun var mı? Ya da “varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz, bunlarla beraber bu yola devam ederiz.” diyerek hafife alınacak, Sağlık Bakanı’nın TBMM Plan Bütçe Komisyonu’nda ülkeden ayrılan hekimleri para işaretiyle damgalamasıyla çözülecek gibi mi? Dünyada hiçbir ciddi kurum sorunu böyle ele almıyor. Bir bakalım.

ULUSLARARASI KURUMLARIN ÇABALARI

Çalışmalara göre hekimler en çok gelir yetersizliği, kötü çalışma koşulları ve mesleki kariyerlerinin önündeki engeller nedeniyle göç ediyor. Türkiye’den hekim göçünde bu faktörlerin yanına sağlıkta şiddet, otoriterleşme ve kendileri ile çocuklarının geleceğine yönelik kaygılar ekleniyor. Konu 1960’lı yıllardan bu yana uluslararası kurumların gündeminde. Son olarak COVID-19 pandemisi sıkıntıyı daha da büyütmüş durumda. Dünya Sağlık Asamblesi (DSA) (AS: Dünya Sağlık Örgütü Genel Kurulu) 2004 yılındaki toplantısında

  • Sağlık personelinin uluslararası göçü:
    Gelişmekte olan ülkelerin sağlık sistemi için bir zorluk
    ” başlıklı tutum belgesini yayımladı.

Gelişmekte olan ülkelerin bu konudan zarar görmemesi için stratejiler geliştirilmesi, sağlık insan gücü planlamasının doğru yapılması, sağlık çalışanlarının kendi ülkelerindeki çalışma koşulları ve haklarının iyileştirilmesi, ülkeler arasında değişim anlaşmaları ile işbirliği geliştirilmesi önerileri getirildi. Birleşmiş Milletler’in girişimiyle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) ve Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sağlık meslek profesyonellerinin uluslararası hareketliliği konusunda çalışmak üzere ortak platform kurdu. Platform 2017-2021 arasındaki çalışmalarını rapor olarak DSA toplantısında sundu. Sorunların gelişmekte olan ülkeler aleyhine devam ettiği, yeterli veri akışının sağlanmadığı vurgulandı.

Dünya Tabipler Birliği (DTB) de 2003 yılında yayımladığı Sağlık Çalışanlarının Uluslararası Göçü Üzerine Etik Kılavuz’da hekim ve sağlık insangücü planlamasında yapılan yanlışlara ve bu meslekleri seçenlerin yaşadıkları zorluklara dikkat çekti. DTB, her ülkenin sağlık insangücü planlamasını doğru yapmasını, kendi hekimlerini ülkesinde tutabilmek için gerekli destekleri sağlamasını, dışarıdan hekim getirerek sorunu çözmeye çalışmamasını, hekimlerin kendilerini geliştirmek için başka ülkelere gitmesinin önüne engeller konulmamasını, göçmen hekimlerin ayrımcılığa maruz kalmamasını önerdi. Bizde olan biten ise hep bunun tersi yönde oldu.

TÜRKİYE’DEN GİDEN KAÇ HEKİM VAR?

Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın veri sunmaması nedeniyle elimizde gerçek sayılar yok. TTB hekimlerin aldığı “iyi hal belgesi” sayısını düzenli olarak yayımlıyor. Buna göre özellikle son üç yılda büyük artış var. Belge alan hekimlerin kaçının yurt dışına yerleştiğini bilemesek de artış dikkat çekici. 2012 yılında 59 hekim iyi hal belgesi alırken bu sayı 2023’te 3 bin 25 oldu, artış 60 kat. Önemli bir değişiklik; yurt dışına giden hekimler önceden eğitim alıp dönerken şimdi kalıcı olarak gidiyor.

  • Yalnızca tıpta değil tüm alanlarda bu eğilim artıyor.

Önemli sayılabilecek bir veri kaynağı ülkelerin DSÖ’ye bildirdikleri göçmen hekim sayıları. Bu DSA’nın 2010 yılı toplantısında karar altına aldığı “Sağlık Personelinin Uluslararası İşe Alımına İlişkin DSÖ Küresel Uygulama Kuralları” gereğince bir zorunluluk. DSÖ raporları incelendiğinde Türkiye’nin göçmen hekimler konusunda verileri doldurmadığı görülüyor. Ancak, örneğin Almanya’nın ilettiği verilere göre 2021 yılı için ülkedeki 274 bin 499 hekimin 44 bin 514’ü (yüzde 16,2) göçmenlerden oluşuyor. Türkiye’den 2015 yılında 728, 2016 yılında 763, 2017 yılında 860, 2018 yılında 986 hekimin Almanya’ya göç ettiğini öğreniyoruz. Sonraki yıllarda bu sayının arttığını gözlemlesek de henüz açıklanmamış durumda.

Sağlık Bakanı iyi hal belgesi alan hekimlerin üçte birinin yurt dışına gittiğini, 2022 yılında yurt dışına giden 450 hekimden 55’inin geri döndüğünü açıkladı. 2022 yılında TTB’den alınan iyi hal belgesi sayısı 2 bin 685 olduğuna göre bu sayılardaki tutarsızlık dikkat çekiyor. Böylesine önemli konularda şeffaflık olmaması sıkıntıyı artırıyor, yöneticilere olan güveni sarsıyor.

Sorunları halının altına süpürmek, “varsın gitsinler” demek bizi sağlıklı yapmıyor. Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının ülkemizde kalmasının sağlanabilmesi için doğru insangücü planlaması, iyileştirilmiş çalışma koşulları ve özlük hakları, doğru sağlık sitemi, demokratik, laik ve barış içinde bir ülke için mücadele etmemiz gerekiyor.
==============================================
Yazarın Son Yazıları

Hekim bağımsızlığı ve oda seçimleri
Gazze’deki durum kimin umurunda?
Sağlıksız bir 14 Mart daha
Sağlık torba yasası bizi iyileştirir mi?
“Elim hadiseler” ülkesi

MEDICAL ANTHROPOLOGY & HEALTH, CULTURE

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 18th April 2024, we conducted a 1 hour lecture for Phase 1 Students of Atılım Univ.
Medical School 
with a subject of MEDICAL ANTHROPOLOGY & HEALTH, CULTURE

Here is the 43 slides updated PDF file (3,7 MB) : Medical Anhropology & Health, Culture

Some important public health issues related to this lecture :

  • “The basis of Turkish Republic is Culture. Culture is reading, understanding what you read and training your intelligent.”  M. K. ATATÜRK
  • The lecture provides an introduction to the field of Medical Anthropology.
  • It includes the application of different forms of social and cultural analysis to the study of
    health, illness, and healing.
  • The study of this module enables the students to understand the basic theoretical and applied orientation of Medical Anthropology.
  • Medical Anthropology is a subfield of Anthropology
    that draws upon social, cultural, biological, and linguistic anthropology
    to better understand those factors which influence health
    – and well being (broadly defined), – the experience and distribution of illness,
    prevention and treatment of sickness, healing processes,
    the social relations of therapy management,
    – and the cultural importance and utilization of pluralistic medical systems.
  • The discipline of medical anthropology  draws upon many different theoretical approaches.

Ahmet SALTIK, MD
Professor of Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

HEALTH LEVEL INDICATORS

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 19th April 2024, we conducted a 3 hours lecture for Phase 1 Students of Atılım Univ.
Medical School 
with a subject of HEALTH LEVEL INDICATORS.

Here is the 81 slides updated PDF file (9,7 MB) : Health_level_indicators

Some important public health issues related to this lecture :

  • Health level indicators value of information in support of public health
    Measuring the health of population Information systems and community diagnosing.
  • A health indicator is a measure designed to summarize information about a given priority topic in population health or health system performance. Health indicators provide comparable and actionable information a cross different geographic, organizational or administrative boundaries and/or can track progress over time.
  • Health indicators support provinces/territories, regional health authorities and institutions as they monitor the health of their populations and track how well their local health systems function.
  • They help in monitoring key performance dimensions described in the Health System Performance Measurement Framework, which provides a common approach for managinghealth system performance across the country.
  • Community Diagnosis (community assessment) is the foundation for improving and promoting the health of community members. The role of community assessment is to identify factors that affect the health of a population and determine the availability of resources within the community to adequately address these factors.

Ahmet SALTIK, MD
Professor of Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

Sağlık açısından da…

Yakup Kepenek

Yakup Kepenek
Siyaset 21.04.2024, BİRGÜN 

Ülkenin eğitimi, özellikle de temel eğitimi, bilimsellikten uzaklaştırıldıkça Köy Enstitüleri daha çok aranır oluyor. Yurdun her tarafında bu konuda toplantılar düzenleniyor; yazılar yazılıyor;  dahası bilimsel araştırmalar yayımlanıyor. Geçen Çarşamba 17 Nisan, kuruluşlarının 84. Yılı olan Köy Enstitüleri, en uygun deyimle, “Cumhuriyet değerlerinin kuramsal ve uygulamalı bütünlüğüdür”.

Bu yazıda önce bir deneyimimden sonra da yeni yayımlanan bilimsel bir çalışmadan giderek Köy Enstitüleri eğitiminin sağlık boyutuna değineceğim.

YAŞATMANIN MUTLULUĞU 

Öncelikle, 17 Nisan’ı neden “doğum günüm” saydığımı açıklamalıyım.
Doğu Karadeniz’de Ardeşen ile Fındıklı arasında o zamanki adı Oce olan Yeniyol köyünde annemin anlattığına göre  1938’in “ekin” ayında  doğmuşum. Doğduğumda babam asker, okuma yazmayı orada öğrenecek, evde okur-yazar yok. Doğum tarihim, daha sonra nasılsa 2 Şubat olarak kaydedilmiş. Köydeki tek öğretmenli okuldan sonra tek gidebileceğim okul Beşikdüzü Köy Enstitüsü. Ancak bunun için yaşımın büyütülmesi gerekiyor; o zamanki ilçem Pazar’da  (1930’lara kadar adı Atina) yargıç karşısına çıktım; yaşım, yargı kararıyla bir yıl büyütüldü: şimdiki 2/2/1937 yapıldı. Ben de birkaç sınıf arkadaşımla birlikte yaya dört saat yürüdükten sonra girdiğim sınavı yedekten de olsa kazandım ve Beşikdüzü Köy Enstitüsüne parasız-yatılı okuma olanağına kavuştum;  böylelikle, çoğu yalınayak, karda-kışta çobanlık yapmaktan “kurtuldum”.

Beşikdüzü Köy Enstitüsünde üç yıl, Çifteler Yunusemre Öğretmen Okulunda üç yıl eğitim gördükten ya da “enstitülerin ortadan kaldırılmasını” yaşadıktan sonra 1955 yazında ilkokul öğretmeni oldum. Sonrasında, Orta Doğu Teknik Üniversitesi-ODTÜ İktisat Bölümü öğretim üyeliğine uzanan yol açıldı;  ben de 17 Nisan’ı doğum günüm sayıyorum.

İlk görev yerim Fırtına Deresi’nin sol yamacında, Ardeşen’e yaklaşık 20 km uzaklıktaki Makaliskrit (şimdiki adıyla Dikkaya)  Köyüydü. Okulda kalıyordum.  Bir gece yarısı kapım çalındı; yirmili yaşlarında bir kadın ve bir erkek karşımda; kadının kucağında bir bebek var. Ağlayarak çocuğun ateşler içinde olduğunu anlattılar. Köy, Ardeşen’e yaya dört saat, araç yok, doktor yok. Köy Enstitüsünün sağlık ders ve uygulamalarında iğne yapmayı öğrenmiştim; yanımda penisilin vardı; o yıllarda ateş düşürme onunla oluyor. Çocuğa iğne yaptım; gittiler, ertesi gün sevinç gözyaşlarıyla geldiler; çocuk kurtulmuştu.  O an duyduğum ve hiç unutamadığım mutluluk anlatılamaz. Çocuk yaşımda bir dağ köyünde bir çocuğun yaşamasını sağlamıştım.

Dahası, o yıl okulu bitiren öğrencim Osman Kosanoğlu, Köy Enstitüsü’den dönüşen Kars-Cılavuz Öğretmen Okulunu kazandı; çok başarılı bir öğretmen oldu ve yaklaşık 400 haneli Dikkaya’dan ilkokul sonrası eğitim alan “ilk kişi” oldu; onu diğerleri izledi.

  • Köy Enstitüleri işte böyle bir “olağanüstülüktü”. 

SAĞLIK EKSENİYLE… 

Cumhuriyet’in Yüzüncü Yılının sonlarında çok kapsamlı bir bilimsel çalışma yayımlandı:

  • “Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri”

alt başlığı “Sağlık Eğitimiyle Canlandırılacak Köy”  Kitap,  Dr. Hilmi Uysal, Prof. Dr. Mualla Aksu ve Prof. Dr. Pakize Türkoğlu tarafından yazılmış. 448 sayfa; Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği-YKKD-İzmir yayını.

Köy Enstitülerinin eğitim yönü oldukça ayrıntılı araştırmalara konu olmuş olmasına karşın, bugüne dek, bu kurumların sağlık boyutu tam bir bilinmezlik içindeydi. Çalışma, o büyük boşluğu dolduruyor.

Ülkemizde bilimsel çalışmaların AKP iktidarı tarafından iyice kurutulduğu bir dönemde bu çalışma, “bilimselliği” ile de her türlü övgüyü hak ediyor.

Kitabın yayımlanmasından kısa bir süre sonra yitirdiğimiz Prof. Dr. Pakize Türkoğlu, yapıtın Önsöz’ünde şöyle diyor:

“Okurlara sunulan Sağlık Ekseniyle Köy Enstitüleri çalışması, tarihselliği yanında güncelliğini hiç yitirmeyen o büyük eğitim devriminin sağlık eğitimi ve sağlıkçı yetiştirme yönünde yaşanan öyküsünün araştırılmasıdır”

SONUÇ 

Köy Enstitüleri Cumhuriyetin II. Yüzyılına nasıl taşınabilir? 

Öncelikle, önceki dönem İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Başka Bir Tarım Okulu” adıyla Köy Enstitüleri benzeri eğitim verecek bir girişim başlatmıştı; O’nun tamamlanması doğru olur.

Ek olarak CHP’li büyükşehir belediyeleri, Köy Enstitüleri’nin  “bilim-üretim yaklaşımını” temel alan eğitim kurumları oluşturmalıdır. Geçtiğimiz hafta boyunca yapılan etkinlikler ve onlara eşlik eden “toplumsal istek” böyle bir uygulamanın nesnel olarak olanaklı olduğunu kanıtlıyor.

CHP, 1940’ın gerçekten çok olumsuz koşullarında yaşama geçirdiği ancak “yüzüstü bıraktığı”  bu büyük atılımı günümüzün bilim çağının gelişmelerini de dikkate alarak tamamlamalıdır.
===================================
Yazarın Son Yazıları
 İşin gerçeği
 Seçim ‘24’ün gör dediği
Ödenmesi gereken
Ekonomi “üç direksiz” düzelmez!
Afyon’dan afyonlanmaya…

HEALTH – MEDICAL SOCIOLOGY

Dear Phase 1 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 18th April 2024, we conducted a 1 hour lecture for Phase 1 Students of Atılım Univ.
Medical School 
with a subject of HEALTH – MEDICAL SOCIOLOGY.

Here is the 39 slides updated PDF file (4 MB) : Health_Sociology_AHMET_SALTIK

Some important public health issues related to this lecture :

  • Sociology is STUDY of SOCIAL CAUSES and CONSEQUENCES of HUMAN BEHAVIOUR.
  • Historically, the twin theoretical roots of Sociology are philosophy and science as they developed in the 17th and 18th centuries in Europe with the writings of thinkers such as Charles Montesquieu (1689–1755) and Jean Jacques Rousseau (1712–1778) on social forces, power, and social facts; Immanuel Kant (1724–1804) on the systematic analysis of cause and effect, ie causality relationship;
  • And Henri de Saint-Simon (1760–1825) about industry, the need for
    social reforms, and the scientific study of society and social life.
  • Philosophers such as René Descartes (1596–1650), Thomas Hobbes (1588–1679), and John Locke (1632–1704) aimed at ‘grand, general, and very abstract systems of ideas that made rational sense’.
  • İbn Khaldun (1332-1406) in fact, is the real founder of Political Sociology.
  • Medical sociology is simply the study of the effects of social and cultural factors on Health and Medicine. Specializing as a medical sociologist helps individuals view the healthcare system as a function of the society and serve it by examining and improving all its facets.
  • Medical Sociologyis the Sociological analysis of medical organizations and institutions; the production of knowledge and selection of methods, the actions and interactions of healthcare professionals, and the social or cultural –rather than clinical or bodily– effects of medical practice.

    With respect and love. 21st April 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

Erdoğan’a açık ve ivedi çağrı

Image

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimci
www.ahmetsaltik.net  profsaltik@gmail.com
19 Nisan 2024, Cumhuriyet
Ahmet Saltık: Erdoğan’a açık ve ivedi çağrı (cumhuriyet.com.tr)

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-saltik/erdogana-acik-ve-ivedi-cagri-2197718 

Web sitemizde (www.ahmetsaltik.net), 47 yıllık hekim ve sağlık hukukçusu olarak kezlerce yazdık:

T.C. Anayasası
D. Görev ve yetkileri (Cumhurbaşkanının)
Madde 104 – (Değişik: 21/1/2017- 6771/8 md.) (16. fıkra)
“Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.”
***
Bu fıkrada tanımlanan “yetki”, aynı zamanda “görevdir”.
Koşulları doğduğunda böylesi bir görevin yerine getirilebilmesi için cumhurbaşkanına tanınan
özel ve özgü (münhasır) ve bağlı bir yetkidir.

Üstelik anayasa, “görev-yetki ayrıştırılamaz” ilkesi temelinde herhangi bir önkoşul ve sınırlama da tanımlamamıştır. Yüksek makamın sağduyusu ile “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle” olgusunu ayrıca betimlememiş ve herhangi bir koşula bağlamamıştır.

Kaldı ki devletimizin resmi bilirkişi kurumu, yasayla oluşturulan (1982, 2659 s. yasa) ve görev-yetkileri belirlenen Adli Tıp Kurumu’ndan da uzman hekimlerce “sürekli hastalık, sakatlık ve kocama” durumu, bilimsel tıbbi kurul raporuna bağlanmıştır.

Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu, Çetin Doğan’ın hastalıklarını şöyle sıraladı:

  • Diabetes mellitus, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, opere lomber dar kanal, sağ peroneal sinir hasarı, sağ düşük ayak, işitme kaybı.
  • Doğan için oybirliği ile “kocama hali” raporu verildi.

Mezar evlerde günahsız insanları işkenceyle öldüren Hizbullah davası sanığı 71 yaşındaki
Mehmet Emin Alpsoy’un, Saadet Partili sandık görevlilerini katleden 75 yaşındaki Hacı Sülük’ün, Sivas’ta yazarları-ozanları diri diri yakan 75 yaşındaki Hayrettin Gül’ün hapisliklerini hasta ve yaşlı diye hızla kaldıran cumhurbaşkanı, hapisteki generallerin dosyasını neden 1 yıldır bekletiyor?

Bu rapor geçen yıl 6 Nisan’da savcılığa yollanmış.

Tablo bütünüyle nettir ve bu rapor bir yılı aşkın zamandır Erdoğan’ın masasındadır.

Düzmece (kumpas) 28 Şubat davası hükümlüsü Sayın E. Org. Çetin Doğan, anılan hükümlüler ile karşılaştırılamayacak ölçüde ağır sağlık koşulları ve

  • açık, yakın, somut ölüm riski ile yüz yüzedir!

Erdoğan açıkça, koşulları nesnel olarak doğduğu halde, yetkisini bilerek ve isteyerek – kasıtlı olarak kullanmayarak, üstelik bunu ayrımcılık temelinde ve kin güderek görevini yerine getirmemekte (“Dininizi ve kininizi eksik etmeyin” sözleri O’nun… “dindar ve kindar nesil yetiştirme”… de!) ve Türk Ceza Yasası bakımından zincirleme süregelen suç işlemektedir.

Davranışının sonuçlarını öngörebilecek durumdadır. Tasarlayarak ve zamana yayılan biçimde cinayet suçu ile eşdeğer tipik eylem sergilemektedir. Saray hukukçularının bu eylemin
TCK’deki ağır karşılığını Erdoğan’a netlikle anımsatma yükümlülüğü vardır.

Erdoğan ayrıca anayasaya göre ettiği tarafsızlık yeminini de çiğneyerek bir kez daha anayasayı çiğneme (ihlal) suçu işlemektedir. Haydi biz söyleyelim: Bu suçun yaptırımı TCK m. 309’dadır; ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır! Suç süregelmektedir (temadidir).

Erdoğan, Yüce Divan’a sevki için 400 vekilin oyununun gerekliliğine güvenmektedir.
Ancak bu anayasa maddesi 360 vekil + halkoylaması ile değiştirilebilir ve keser de döner sap da.
Bir gün hesabı yasal olarak sorulur!

  • Acaba Erdoğan, gerçekten ahirette hesaba çekileceğine Müslüman olarak inanıyor mu?!

İVEDİ-NET ÇAĞRIMIZ

Erdoğan bir an önce, sağduyulu davranarak, daha çok gecikmeden, anayasal görevini, bu bağlamda tanınan özgü (münhasır) bağlı yetki ile yerine getirmek zorundadır. Tersi mutlak bir keyfiliktir,
kesin olarak hukuk dışıdır ve açıkça suçtur.

Devlet adam öldürmez, öldüremez!

Kimse Erdoğan’dan merhamet dilenmiyor. Tersine, zorunlu göreve çağrılıyor.

Sevgi, saygı, derin kaygı ama UMUT ile.
=================================
Yazının pdf biçimi : 16. Erdoğan’a açık ve ivedi çağrı, 19.4.24

“1924 – 2024 : Cumhuriyet Anayasacılığı”

Dostlar,

20 Nisan 2024 günü, ANAYASA-DER (Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği) olarak sanal ortamda çevrim içi oturum düzenledik.

20 Nisan 1924 Anayasasının 100. yılı idi.

Konu,  1924 – 2024 : Cumhuriyet Anayasacılığı idi.

Oturuma, Dernek Başkanı Sn. Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu da katıldı ve sunum yaptı.

Program ekteki gibiydi.

Biz de Derneğin üyesi olarak katılımcı ve konuşmacıydık. (20 dk.)
Konumuz “Türk Anayasacılığında Sağlık Hakkı : 1924-2024” idi.

20 Nisan 2024 Toplantı Programı

Sunumlar, bizim önerimizle makaleye dönüştürülecek ve kitaplaştırılacak.

Şimdilik bizim sunumumuzun özetini paylaşalım :
***
Özet
Türkiye’de Anayasalı devlet olma 1876’ya tarihli. 1909’da 2. Meşrutiyet ile ilk anayasa yenilendi. Osmanlı Devletinin dağılmasından sonra 1921’de 3. Anayasa ve 1924’te 4. Anayasaya sahip olduk. Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 2023’te ilk yüz yılını doldurdu, Türk Anayasacılığı da 20 Nisan 2024’te. 1924 Anayasasında sağlık hakkı kavramı yer almadı, küresel birikim de elverişli değildi. Birkaç değişiklikle 36 yıl yürürlükte kaldı ve laikleşme, demokratikleşme, hukuk devletine erişme, egemenliğin ulusa evrilen Anadolu halkınca kullanılması aşamalarına Atatürk Türkiye’sinde beşiklik etti. 27 Mayıs 1960 devrimiyle, yeryüzünün en özgürlükçü anayasalarından biri olan 1961 Anayasası’na sahip olduk. 49. madde konut hakkı ile birlikte yurttaşa sağlık hakkı tanıdı, devlete de ödev olarak verildi. 224 sayılı yasa ile sağlık hizmetleri sosyalleştirildi. 12 Mart 1971 darbesi ile 35 maddesi geriye doğru değiştirildi, 12 Eylül 1980 darbesi ile yürürlükten kaldırıldı. 1982 Anayasası 56. maddesinde sağlık hakkını çevre hakkı ile iç içe düzenledi. Küreselleşme baskıları ile sağlık hizmetleri özelleştirilmeye, kamu geri çekilmeye başlandı. “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında Dünya Bankası – IMF dayatması uygulamaya kondu. Zorunlu genel sağlık sigortasına geçilerek, prim = ek vergi ile sağlık güvencesi kondu. Sosyal güvenlik kurumları tek çatıya alındı, SGK giderek karşıladığı sağlık hizmeti ve mallarını kıstı ve çok onur kırıcı biçimde tamamlayıcı özel sigorta dayatıldı. 2017 sonrası “tek adam despotizmi”ne ve anayasasızlaştırma fetretine savrulduk. Venedik Komisyonu hukuk yolu ile demokratikleşme çabası içinde ama Türkiye, AİHS-AİHM kararlarını yerine getirmiyor. “Askıda anayasa” karanlığından Türkiye hızla çıkmalı. Sağlık, doğuşta kazanılan temel insan hakkıdır ve herkes erişebilmelidir. Öncelik koruyucu sağlık hizmetlerine, sağlıklı – güvenli yaşama verilmeli. Küresel dayanışma-işbirliği zorunlu!
Anahtar sözcükler : Sağlık Hakkı, Türk Anayasacılığı, 1924 Anayasasında sağlık,
1961 Anayasasında sağlık hakkı, 1982 Anayasasında sağlık hakkı, Küreselleşme ve sağlık hakkı

Abstract
Constitutional statehood in Turkiye dates back to 1876. The first constitution was renewed with the 2nd Constitutional Monarchy in 1909. After the dissolution of the Ottoman Empire, we had the 3rd Constitution in 1921 and the 4th Constitution in 1924. The Republic of Turkiye completed its first hundred years on October 29, 2023, and Turkish Constitutionalism on April 20, 2024. The concept of the right to health was not included in the 1924 Constitution, due to  global accumulation was not favorable. It remained in force for 36 years with a few changes and was the cradle of the stages of secularization, democratization, evolution into a state of law, and the use of sovereignty by the Anatolian people, who evolved into a nation, in Ataturk‘s Turkiye. With the revolution of May 27, 1960, the 1961 Constitution, one of the most liberal constitutions in the world, was reached. Article 49, along with the right to housing, gave citizens the right to health and defined it to the state as a duty. Health services were socialized with Law No. 224. 35 articles were amended retroactively with the military coup of 12 March 1971, and was abolished with the another military coup of 12 September 1980. The 1982 Constitution regulated the right to health intertwined with the right to the environment in Article 56. With the pressures of globalization, health services began to be privatized and the public sector began to withdraw. The World Bank – IMF imposition was put into practice under the name of “Transformation in Health“. By switching to compulsory universal health insurance, health insurance was introduced with premium = additional tax. Social security institutions were brought under a single roof, and supplementary private insurance was imposed in a very degrading and restrictive manner on the health services and goods covered by SGK. After 2017, we were thrown into “one-man despotism” and the interregnum of deconstitutionalization. The Venice Commission is trying to democratize through law, but Turkiye does not fulfill the ECHR-ECHR decisions. Türkiye must quickly emerge from the darkness of “suspended constitution”. Health is a fundamental human right acquired at birth and everyone should have access to it. Priority should be given to preventive health services and a healthy and safe life. Global solidarity-cooperation is mandatory!
Keywords : Right to health, Turkish Constituonalism, Health in the 1924 Constitution, Health to right in the 1961 Constitution, Health to right in the 1982 Constitution, Globalisation & health

Ülkemizin bir an önce parlamenter demokrasiye dönmesi ve
tek adam despotizmi karanlık döneminin sona ermesini diliyoruz.

Ülkemizin, taa 1808 Sened-i İttifak‘a dek götürülebilecek demokratikleşme – anayasal rejim olma çabası 200 yılı geçiyor.

Bu ciddi ve çok değerli birikim, AKP=RTE/MHP fetreti ile asla heder edilmemelidir.

Ülkemizin bu gerici kuşatmayı yaracak güç ve birikime sahip olduğu kanısındayız.

Anayasa hukukçuları da siperlere.. hem de ön önlerde..

Sevgi ve saygı ile. 21 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Nilgül DOĞAN’dan uyarı : DEVLET CİNAYET İŞLİYOR!

Çetin Doğan'ın eşi Nilgül Doğan: 'Son 45 günlük süreçte sağlığı tamamıyla bozuldu'

Sayın Nilgül Doğan’ın kamuoyuna çağrısı ve uyarısı

(AS: Bizim kapsamlı hukuksal irdelememiz yazının altındadır..)

Bu dosyanın PDF biçimi : Nilgül DOĞAN’ın çağrısı ve Dr. Ahmet SALTIK’ın hukuksal irdelemesi

84 yaşındaki eşim Çetin Doğan’ın yaşam hakkının temini için, ayrımcı bir muameleye maruz
bırakılmadan, kendisiyle aynı durumda olan kişilere tanınan, ancak kendisi için bir senedir
bekletilen Anayasal sürecin (m.104/16, sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile cezanın
kaldırılması) tamamlanmasını talep etmek amacıyla aşağıdaki açıklamayı kamuoyunun bilgisine
ve takdirine sunuyorum.

Eşimin hayati risk teşkil eden sürekli hastalık hali ve kocama durumu tam bir sene önceki (5
Nisan 2023 tarihli) Adli Tıp Kurumu raporu başta olmak üzere çok sayıda resmi ve hususi rapor
ile tespit edilmiştir. Buna rağmen, başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere devletin ilgili
kurumlarının (Adalet Bakanlığı, Kamu Denetçiliği Kurumu) ve Anayasa Mahkemesi’nin bilgisi
dahilinde eşim, her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşmaktadır. Devletin bu kurum ve
kuruluşları nezdinde Çetin’in Anayasal haklarının tecellisi için yaptığımız başvurularımıza,
Çetin’in sağlık durumunun aciliyetine rağmen maalesef bugüne kadar nihai bir karar verilmiş
değildir.

Daha önce kamuoyuyla paylaştığım üzere, eşim Çetin Doğan, İzmir F Tipi Yüksek Güvenlikli Ceza
İnfaz Kurumu’nda 29 Şubat 2024 tarihini 1 Mart 2024’e bağlayan gece ölümden dönmüştür. Tek
başına tutulduğu hücresinde aşırı yüksek tansiyon kaynaklı bilinç kaybı yaşamadan almayı
başarabildiği dilaltı hapları sayesinde acil çağrı butonuna ulaşabilmiş, akabinde cezaevi yetkilileri
tarafından hastaneye ulaştırılması tam üç saat sürmüştür. Sürekli bir doktorun ve ambülansın
dahi bulunmadığı cezaevinde kronik ve yaşamsal risk teşkil eden hastalıkları olan 84 yaşındaki
bir kişinin yaşam hakkını teminat altına alacak sağlık koşulları kesinlikle mevcut değildir.
Çetin’in acil olarak hastaneye kaldırılmasından ancak iki gün sonra (4 Mart 2024 günü) ceza infaz
kurumu yetkilerinin telefonuyla durumdan haberdar edildim. Eşime sürekli bir refakatçi
gerektiğinin savcılık tarafından onaylanmasıyla, bir ayı aşkın süredir eşimin tedavi gördüğü
hastanede kendisinin günlük bakım ve ihtiyaçlarına yardımcı olmaktayım. Bugün tamamen
tesadüf eseri hayatta olan eşimin tek başına hayatını idame ettiremeyecek durumda olduğu
açıkça ortadadır.

Kardiyoloji servisinde eşime yapılan ilk müdahale sonrasında safra kesesinde bulunduğu bir kez
daha tespit edilen çok sayıdaki taşlardan birisinin vücudunda yaşamsal risk oluşturacak şekilde
tıkanma yarattığı belirlenmiş, 4 Mart 2024 tarihinde yapılan bir operasyon ile taş alınarak, safra
kesesine stent takılmıştır. Akabinde, safra kesesinin mevcut durumunun hayati risk teşkil ettiği
görülerek safra kesesinin alınmasına yönelik bir ameliyata karar verilmiştir. Ameliyata
alınabilmesi için, cezaevi koşullarında vücudunda gelişen enfeksiyonun kontrol altına alınması,
tam bir ay sürmüştür. Genel anestezi için yapılan diğer tetiklerde kışın cezaevinde zatürre
başlangıcı geçirdiği tespit edilmiştir. Neticede, kalp, diyabet ve diğer kronik hastalıkları nedeniyle
yüksek riskli olarak değerlendirilen bir ameliyatla, eşimin safra kesesi ancak 3 Nisan 2024
tarihinde alınabilmiştir. Eşimin hayatını kurtaran gastroenteroloji, kardiyoloji ve genel cerrahi
servislerinde görev yapan kıymetli hekimlerimize ve diğer sağlık personeline ailece
minnettarlığımızı bu vesile ile bir kez daha iletmek istiyorum.

84 yaşındaki eşim, yaşamının son 14 senesinin yarısından fazlasını siyasal mahiyeti apaçık ortada olan çeşitli davalar kapsamında verilen adil olmayan kararlar nedeniyle üç farklı cezaevinde geçirmek zorunda kalmıştır. Son 45 günlük süreçte, ceza infaz kurumundaki tutulma koşullarının olumsuz etkisi nedeniyle sağlığının tamamıyla bozulduğu, yapılan tetkiklerle bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Bugün geldiğimiz durumda Anayasa m.104/16 sürecinin tamamlanmadığı her bir gün, eşimin
ölüm fermanının imzalanması anlamına gelmektedir. Zira, yürümekte dahi zorlanan eşimin
hastaneden cezaevine geri gönderilmesiyle, göz göre göre ölüme gönderilmesi arasında hiçbir
fark yoktur.

Eşim için ayrıcalıklı bir muamele asla istemiyoruz, beklemiyoruz. Ancak, eşimin ayrımcılığa maruz kalmaksızın, kendisiyle aynı durumda olan kişilere halihazırda tanınan Anayasal sürecin
tamamlanmasını bekliyor, hayatta kalabilmesi için tesadüflerin değil, hak ve hukukun, daha
fazla gecikme olmaksızın tecellisini umuyoruz.

15.04.2024
Saygılarımla,

Nilgül Doğan

Dostlar,

Bu sitede, bir hekim ve Sağlık Hukukçusu olarak kezlerce yazdık.

T. C. Anayasası 
D. Görev ve yetkileri (Cumhurbaşkanının)
Madde 104 – (Değişik: 21/1/2017-6771/8 md.)
16. fıkra :
Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.
***
Bu fıkrada tanımlanan “yetki” aynı zamanda “görevdir”.
Koşulları doğduğunda böylesi bir görevin yerine getirilebilmesi için Cumhurbaşkanına tanınan özel ve özgü (münhasır) bir yetkidir.

Üstelik Anayasa, böylesi bir “görev – yetki ayrıştırılamaz” sürecinde herhangi bir önkoşul ve sınırlama da tanımlamamıştır. Yüksek makamın sağduyusu ile “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle olgusunu betimlememiş ve herhangi bir (ön)koşula da bağlamamıştır.

Kaldı ki; Devletimizin resmi bilirkişi kurumu, yasayla oluşturulan (1982, 2659 s. yasa) ve görev – yetkileri belirlenen Adli Tıp Kurumu‘ndan da uzman hekimlerce “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocamadurumu bilimsel tıbbi kurul raporuna bağlanmıştır.

Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu, Çetin Doğan’ın hastalıklarını şöyle sıraladı:

Diabetes mellitus, hipertansiyon, koroner arter hastalığı, opere lomber dar kanal, sağ peroneal sinir hasarı, sağ düşük ayak, işitme kaybı.

  • Doğan için oybirliği ile “kocama hali” raporu verildi. 

Mezarevlerde günahsız insanları işkenceyle öldüren Hizbullah davası sanığı 71 yaşındaki Mehmet Emin Alpsoy’un, Saadet Partili sandık görevlilerini katleden 75 yaşındaki Hacı Sülük’ün, Sivas’ta yazarları diri diri yakan 75 yaşındaki Hayrettin Gül’ün hapisliklerini hasta ve yaşlı diye hızla kaldıran cumhurbaşkanı, hapisteki generallerin dosyasını 1 yıldır bekletiyor!
Bu rapor geçen yıl 6 Nisanda savcılığa yollanmış.

Tablo bütünüyle nettir ve bu rapor 1 yılı aşkın zamandır Erdoğan’ın masasındadır.
Düzmece (kumpas) 28 Şubat davası hükümlüsü Sayın Çetin Doğan, anılan hükümlüler ile  karşılaştırılamayacak ölçüde ağır sağlık koşulları ve
açık – yakın, somut ölüm riski ile yüz yüzedir.

Erdoğan açıkça, koşulları nesnel olarak doğduğu halde, yetkisini bilerek ve isteyerek – kasıtlı olarak kullanmayarak, üstelik bunu ayrımcılık temelinde ve kin güderek görevini yerine getirmemekte (“dininizi ve kininizi eksik etmeyin” sözleri O’nun… “dindar ve kindar nesil yetiştirme”… de) ve Türk Ceza Yasası bakımından zincirleme – süregelen suç işlemektedir.

Davranışının sonuçlarını öngörebilecek durumdadır. Tasarlayarak ve zamana yayılan biçimde cinayet suçu ile eşdeğer eylem sergilemektedir. Avukatlarının, saray hukukçularının bu eylemin TCK’daki ağır karşılığını Erdoğan’a netlikle anımsatma yükümlülüğü vardır.

Erdoğan ayrıca Anayasaya göre ettiği tarafsızlık yeminini de çiğneyerek bir kez daha Anayasayı çiğneme (ihlal) suçu işlemektedir. Haydi biz söyleyelim : Bu suçun yaptırımı TCK m.309’dadır! Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır. Suç süregelmektedir (temadidir).

Erdoğan, Yüce Divan‘a sevki için 400 vekilin oyununun gerekliliğine güvenmektedir.
Ancak bu Anayasa maddesi 360 vekil + halkoylaması ile değiştirilebilir ve keser de döner sap da.. Bir gün hesabı yasal olarak sorulur.

Acaba, Erdoğan, gerçekten, ahirette hesaba çekileceğine de bir Müslüman olarak inanıyor mu??!

ÇAĞRIMIZ                    :

Erdoğan bir an önce, sağduyulu davranarak, daha çok gecikmeden,
Anayasal görevini, bu bağlamda tanınan yetki ile yerine getirmek zorundadır.
Tersi mutlak bir keyfiliktir, kesin olarak hukuk dışıdır ve açıkça suçtur.

Devlet adam öldürmez, öldüremez!

Kimse Erdoğan’dan merhamet dilenmiyor.
Tersine, zorunlu göreve çağrılıyor; belki bu sayede gelecekte, olur ya,
kendisi merhamete muhtaç kalmasın diye de..

Sevgi, saygı, derin kaygı ama UMUT ile. 15 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com

BURDEN of CHRONIC DISEASES

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 15th April 2024, we’ll conduct a 2 hour lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ.
Medical School 
with a subject of BURDEN of CHRONIC DISEASES.

Here is the 53 slides updated PDF file (9,5 MB) : Burden of Chronic Diseases

10 important public health issues related to BURDEN of CHRONIC DISEASES :

Chronic Diseases: Addressing conditions like heart disease, diabetes, and hypertension is crucial. Promoting healthy lifestyles, regular screenings, and early intervention can mitigate their impact.

1.Chronic diseases are the leading cause of death and disability worldwide, significantly impacting the quality of life.
2.The global burden of chronic diseases is measured in Disability Adjusted Life Years (DALYs), which combine years of life lost due to premature mortality and years lived with disability.
3.Non-communicable diseases (NCDs), such as cardiovascular diseases, cancer, chronic respiratory diseases, and diabetes, represent the majority of the disease burden.
4. Many chronic conditions are preventable through lifestyle changes, such as reducing smoking, alcohol use, obesity, and increasing physical activity.
5. The sociodemographic index plays a role in the burden of chronic diseases, with varying  impacts across different regions and populations.
6. Smoking, pollution from ambient particulate matter, and occupational exposure are significant contributors to the burden of like COPD.
7. Advances in medical technology and healthcare systems can help manage and reduce the burden of chronic diseases.
8. Public health policies and education are crucial in addressing the risk factors associated with chronic diseases.
9. There is a need for global collaboration to share knowledge, resources, and strategies to tackle the burden of chronic diseases effectively.
10.The future of managing chronic diseases lies in personalized medicine and preventive healthcare strategies tailored to individual risk profiles.

These points can serve as a comprehensive wrap-up of the lecture, emphasizing the significance of chronic diseases and the multifaceted approach required to address them.

We’re deeply concern with the community health by education and promoting people on both technical medical issues and political aspect of the problem..

With respect and love. 15th April 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

FLASH HABER TV Programımız : Dünya’da ve Türkiye’de Kanser Sorunu

Dostlar,

Kanser haftası nedeniyle geçtiğimiz günlerde Flash Haber TV‘de Sn. Burcu Uğur bizi konuk etti. Konumuz “Dünya’da ve Türkiye’de Kanser Sorunu” idi. Sn. Uğur’un sorularını yanıtladık.

Dünya genelinde 2. sırada ölüm nedeni olan, her yıl yaklaşık 18 milyon insanın kanser tanısı aldığı ve 9 milyon dolayında ölümün gerçekleştiği çok önemli bir Halk Sağlığı sorunu ile yüz yüzeyiz. Türkiye’de geçen yıl 234 bin “yeni” kanser tanısı kondu ve 126 bin de ölüm saptandı.  Türkiye’de her dört, dünyada her altı ölümden biri kanser nedenli.

Tıp dünyası henüz tüm kanser türleri için geçerli bir korunma veya sağaltım yöntemi bulmuş değil. Ama kimi kanser türlerinden korunmanın etkili yollarını biliyoruz. Hepatit B aşısı bir bölüm karaciğer kanserlerinden koruyucu. HPV aşısı kadınlarda rahim ağzı kanserlerinden koruyucu. Çocuklarda lösemi (kan kanseri) sağaltımında %90’ları aşan başarı sağlayabiliyoruz. İmmünoterapi yeni umutlar veriyor. Kişiselleştirilmiş kanser sağaltım rejimleri de. Kemoterapi ve Radyoterapi de başlıca kanser sağaltım yöntemleri içinde.

Kovit-19 salgını sırasında mRNA tabanlı aşılar geliştirildi bir yıldan kısa sürede. Gerçekte bu çalışmalar kanser aşısı geliştirme hedefli idi. O zemin, Covid-19 aşısı geliştirmede kullanıldı.

Kanser riskini azaltmak için alınabilecek önlemler ve kaçınılması gereken riskli davranışlar var. Kanserden Korunma Avrupa Kodu altında 12 önlem belirtilmekte (https://www.turkkanser.org/haber/60 4.4.24).

Şu erişke (link) tıklanarak bu 12 önlem okunabilir : 12 yol, Ca riskini azaltmak için

Ayrıca HASUDER (Halk Sağlığı Uzmanları Derneği) de kamuoyunu aydınlatıcı açıklama yaptı :

HASUDER açıklaması 1 Nisan 2024

Sn. Uğur ile söyleşimizi izlemek için aşağıdaki erişke (link) ya da görseli lütfen tıklayınız :

https://x.com/flashhabertvcom/status/1778341903244615762?t=ktjKc66T3yhtqkUochPWSA&s=08

FLASH Haber TV ve sayın programcı Burcu Uğur‘a halk sağlığına duyarlıkları için ve bize fırsat sağlık eğitimi fırsatı verdikleri için teşekkür ederiz.

Sağlık dileklerimizle.

Sevgi ve saygı ile. 11 Nisan 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli  
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik