MAFYA – DEVLET PARODİSİ        

Ertan URUNGA, (E) Asker Yargıç                          

Antalya, 01.06.2021

Son günlerde Medya’da pembe diziler gibi izlenme (reyting) rekorları kıran bir Mafya dizisinin her bölümü ayrı bir fırtına kopartırken, iktidar sahiplerinin de henüz unutamadığımız 17-25 Aralık Büyük Vurgun dizisindeki gibi endişeli bir sessizlik içinde izlediğine tanık oluyoruz yine.
Artık herkesçe bilindiği üzere, bu dizinin her parmağında on marifeti (!) bulunan baş aktörü (iktidar partisinin Soylu bakanına göre Mafya Pisliği) olan ve iktidar çevrelerinin kirli işlerinin taşeronluğunu yapan bir Mafya patronunun, daha önce kanka olduğu kişilerle ‘Mafya, Ticaret, Siyaset’ sarmalında yaşanan dramatik olayların pek erce anlatıldığı bir Parodi (ciddi konuların alaya alınarak anlatılması) tarzındaki bu ‘intikam’ dizisini, biz de her yurttaş gibi izlerken, bunun özellikle ülkeyi yöneten bağnaz siyasetçilere ibret olmasını da diliyoruz.
İnsana Korona salgınını, hatta mutfaktaki yangını bile unutturan, uzun zaman da gündemden düşmeyeceği anlaşılan bu tarihsel Parodinin sonunu siz de merak ediyorsanız eğer; bugüne dek Sekiz bölümü Youtube kanalından naklen yayınlanan dizinin izlenmesi, ülkemizi bir örümcek ağı gibi saran gizli-kirli ilişkileri öğrenmek isteyenler için de yararlı olacaktır sanırız.
Gerçeklerin Huyu
Burada hemen belirtelim ki toplumun büyük ilgi gösterdiği dizinin yayınına engel olamayan Tek Adam Devleti, dışarıda Rusya – ABD arasında sıkıştığı gibi içeride de Mafya – Medya arasında sıkışmıştır. Nitekim kamuoyundan gizlenen gerçeklerin huyu gereği, ortaya çıkıp sonbahar yaprakları gibi sokaklara dökülmesinden korkan iktidar çevreleri, ivecenlikle yayının  engellenmesi için daha önce darbecilikle suçladıkları TSK’ni itibarsızlaştırırken, çığlık çığlığa çırpınarak yarattıkları darbe paranoyası (korkusu) gibi bu kez de Tanjetialiti (asıl konunun saptırılarak düşünce karmaşıklığı yaratma) yöntemi ile toplumu yanıltmaya çalıştıkları, ancak bundan da bir sonuç alamayınca yeni arayışlar içine girdikleri görülmektedir.
Bu durumda, mafya – devlet parodisinin nasıl sona ereceği şimdiden bilinmez ama, Türkiye’nin içine sürüklendiği tehlikenin ve bunun nereden kaynaklandığının anlaşılmasına olduğu gibi Türk toplumunun kurtuluşunun da dizinin maskeli aktörlerinin izlediği karanlık yollarda değil; ancak yüce önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün işaret ettiği akıl ve bilimin aydınlık yolunda birleşmekle sağlanacağının daha iyi anlaşılmasına da neden olacaktır sanırız.
Tarihsel Süreç
Türkiye’nin bugünkü açmazlar içine sürüklemesinin başat nedeni, laik Cumhuriyet’in gayri milli siyasal İslamcı kesimlerle işbirliği içinde hareket eden güç odaklarının eline geçmesi olduğuna kuşku yoktur. Nitekim, tarihsel geleneklerine bağlı kadim bir “Ordu  -Millet” olan yüce Türk ulusunun, savaş ve barış dâhisi Mustafa Kemal’in önderliğinde giriştiği destansı bir Kurtuluş savaşı sonunda kazandığı büyük Zaferin ardından, ulusal Meclisçe kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevinin’ içinde bulunduğu jeopolitik konumu nedeniyle ulusal Ordusu TSK’ne verilmesinden daha doğal ve doğru bir şey olamazdı elbet.
Ne yazık ki bu görev, bilindiği üzere AKP iktidarınca TSK’ne karşı başlatılan bir kampanya ile darbe korkusu yaratılması ve Ergenekon, Balyoz gibi sonradan kumpas olduğu anlaşılan davalarla Ordunun yıpratılmasından sonra, 13.07.2013 tarihinde muhalefet partilerinin de desteği ile TSK İç Hizmet Yasasının 35. maddesinde yapılan bir değişiklikle kaldırılmıştır.
Burada bir parantez (AS: ayraç) açıp, bu olaydan sonraki 5-6 yıl içinde de Türk Ordusuna subay yetiştiren askeri okullardan tutun da askeri adaleti, birlik ve disiplini sağlayan Askeri Mahkemelerle Askeri hastanelere dek tüm geleneksel askeri kurumlar ve daha neler neler kaldırılmış ya da kapatılmıştır. Bu gerçekliğe karşın, geçtiğimiz günlerde partili Cumhurbaşkanı kürsüye çıkıp, saldırıya uğrayan bir muhalefet partisi liderine, “Bu daha bir ilk, daha neler olacak neler…” diyerek, sıfatını ve konumunu unutarak tehditler savurabilmiştir. Ancak bu somut olgular, yazımızın konusu olmadığı için burada yalnızca anımsatmakla yetinip, geçiyoruz.
Beklenen Sona Doğru
Türkiye Cumhuriyeti’ni kollama ve koruma görevinin kaldırılması ile korumasız kalan laik Cumhuriyet, hiçbir engelle karşılaşmadan pusuda bekleyen Atatürk düşmanı, siyasal İslamcı tarikatlar partisi AKP ile fırsatçı mafya patronlarının eline, altın bir tepsi içinde sunulmuştur.
Ne var ki bu gayri millî çıkarcı odaklar, 03.11.2002′den beri avının üzerine üşüşen akbabalar gibi Cumhuriyet’in tüm anayasal kurumlarını ele geçirip parlamenter düzeni bile değiştirirken, zorda kalınca da bir araç olarak kullandıkları demokrasi tramvayına binip aşılmaz denilen dağları da aşarak karanlık yoldaki yürüyüşlerini sürdürmeleri sonunda, tam da Emperyalist devletlerin istediği gibi cennet ülkemizi cehenneme çevirmeyi başarmışlardır.
Bu sancılı süreçte, ülkenin geleceğine ilişkin kaygılarını dile getiren Cumhuriyetçi laik kesimlerin uyarılarına karşın; kör bir inatla sürdürdükleri yolculukları sırasında, yol arkadaşları ile aralarındaki çıkar çatışmaları yüzünden kavgaya tutuşunca olanlar olmuş; ortaya çıkan kargaşa (kaos) nedeniyle ülkemizde palazlanan kirli odaklarla Tek Adam devleti arasında, sonucu da bilinmeyen bir güç ve paylaşım savaşının içine düşülmüştür sonunda…
Sonuç
Bugün yurttaşlarına bu zilleti yaşatan bir devletin; demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğunu söylemek şöyle dursun; ilkel bir kabile devleti bile olamadığını görmenin utanç ve üzüntüsüne direnerek yaşamak da çağdaş Türk toplumuna kalmıştır yine, daha ne olsun?
İşte sevgili okurlar, biz bugünlere böyle geldik. Bundan sonra ne olacağı da sizin elinizde!..                                 

MAFYA – DEVLET PARODİSİ        ” hakkında bir yorum

  1. Nazan Savaş

    “Pek Er Dizisi” ni izledikten sonra, yıllar önce kaleme aldığım bir görüşümü yorum olarak ifade etmek isterim;
    Unutmaylım ki AKAPE Hükümeti ve AKAPE’li Cumhurbaşkanı’nın deyişi ile Paralel yapı bir tane değildir. İrili ufaklı çooook sayıda paralel yapı vardır. Kimi burnumuzun ucunda, kimi flu uzaktadır. Kimilerini kendileri yaratmış, kimilerini beslemiş, kimilerine de tam teslim olmuşlardır. Paralel yapıların kimileri ulusal, kimileri küresel, kimileri de yeraltı seviyesindedir. İtiraf ve anlattıklarıyla (burnunu sık sık çekmesinden dolayı bir maddenin verdiği rahatlıkla olabilir) en çok reyting alanın pek er olduğu, en kalleşçe olanın cemolar olduğu, en büyük ve bizi pençesine alanın Dünya Bankası olduğu, diğer paralellerin de yancı olduğu aşikardır. Karşılığını bulamadığım bazı sözcükler için sizlerden özür dilerim. NE ACIDIR Kİ DURUM BUNDAN İBARETTİR. NEO-NEOLİTİK LİBERAL SİSTEM

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir