KENDİME YAZILAR…
Dr. MAHFİ EĞİLMEZ
14 Mayıs 2021
İngiliz düşünürü Thomas Hobbes (1588 – 1679), Oxford Üniversitesinde öğrenim görmüştü. Ünlü kitabı Leviathan’da; liberalizmin, ülkeyi yöneten Egemen’in iktidarını sınırlandırma aracı olarak geliştirdiği güçler ayrılığı ilkesine karşı çıkmıştı. Çünkü Hobbes’a göre güçleri ayırmak Egemen’i zayıflatır, gücünü azaltır, böyle bir zayıflık ortaya çıktığında insanlar doğaları gereği yine güç savaşına girerler ve bu gidiş sivil (AS: İç) savaşa yol açar. Hobbes’a göre insan insanın kurdudur (homo homini lupus). Bu yüzdendir ki mutlak egemenlik, devleti yıkılmaktan korumanın gerekli koşuludur. Siyasal ve dinsel iktidarlar arasında yapılan ayırım Hobbes’a göre iktidar gücünü zayıflatacak bir ayırımdır. O nedenle bu ikisi tek elde toplanmalıdır. Hobbes meşruti monarşi, aristokrasi ve demokrasi gibi yönetim biçimleri olduğu gerçeği kabul edilse bile asıl olarak egemenin gücünün mutlak olması gerektiği görüşündedir. Hobbes’un mutlak monarşiden yana olduğunu desteklemek için verdiği örnek evrenin tek bir Tanrı tarafından yönetilmesidir. Bunu model alırsak ülke için de en iyi durum yasama, yürütme ve yargı güçlerinin tek elde toplanmasıdır.
Aynı çağda yaşamış olan, Aydınlanma ve akıl çağının kurucusu olarak kabul edilen bir başka İngiliz filozofu John Locke da (1623 – 1704) Hobbes gibi Oxford Üniversitesinde okumuş ve aynı yerde öğretim üyesi olmuştu. Doğa bilimleri ve teolojiyle ilgilenmesinin yanı sıra yargıçlık da yapmıştı. John Locke’a göre uygar toplumda bireylere yönelebilecek üç tehlike vardır :
- Yasama erkini elinde tutanların yürütme erkini de ellerine geçirmeleri ya da tam tersine yürütme erkini elinde tutanların yasama erkini de ellerine geçirmeleri.
- Yasaları yapanların ve uygulayanların kendilerini yaptıkları yasalara uyma yükümlülüğü altında görmemeleri.
- Yasaları yapanların bu yasaları kendi özel yararlarına uygun olarak yapıp özel yararlarına göre uygulamaları.
Bu tehlikelerden kurtulmanın tek yolunun yasama ve yürütme erklerinin farklı kişilerde olması gerekir. Bunlara ek olarak yargının da bağımsız olması şarttır.
- Locke’a göre insan hakları; yaşam hakkı, özgürlük ve mülkiyet hakkından oluşur. Bu hakların korunmasının güvencesi bağımsız yargının varlığıdır.
***
Ekonomik büyüme, bir ülkede insan ihtiyaçlarını karşılayacak olan araç ve ürünlerdeki artış olarak tanımlanıyor.
Bunu ölçmenin en kestirme yolu bir ekonominin ürettiği ölçülebilir bütün değerlerin piyasa fiyatından karşılığını ifade eden GSYH’de bir dönemden diğerine reel (fiyat artışlarından arındırılmış) bir artış olup olmadığına bakmaktır.
Ekonomik gelişme, daha çok kalkınma aşamasını tamamlamış ve yapısal değişim içine girmiş ekonomilerin durumunu anlatmak için kullanılır. Gelir ve refah sorununu bir anlamda çözmüş olan ekonomilerin, sosyal alanlarda, eğitimde, hukuk alanında, demokraside, kültürel yaşamda ilerlemesini tanımlamakta kullanılır.
Dünya uygulamasına baktığımızda gelişmiş ülke olmak için John Locke’un dediklerini izlemek gerektiğini görmemek mümkün değil. Günümüz dünyasında büyüdüğü halde henüz gelişmemiş birçok ekonomi var: Hızla büyüyen Çin, Hindistan ve Rusya bunların en önde gelen örnekleri arasında sayılabilir. Bu ülkelerin halkları belirli bir zenginliğe ulaşabilirse, ekonomi dışındaki alanların önemini anlayacak ve onların peşinde koşmaya başlayacak.
En acıklısı Türkiye’nin durumudur.
Türkiye, yakın zamana kadar, ekonomisi yeterince güçlü olmasa bile, gelişmişlik için gerekli olan ekonomi dışı düzenlemelerin çoğuna az ya da çok sahipti. Bunları geliştirip ileri taşıyacağına çoğundan vazgeçerek, Hobbes’un söylediklerine kapılıp, geriye gitti.
Büyüme bir ekonominin özgücü ile sağlanabilir yada dış borçlanma ile sağlanabilir
Dış borçlanmaya ozendirilen Türkiye Dış borclarımız 450 Milyar Dolara ulaşması ile ,iç tüketim kışkırtılmış ve bu kaynaklarla yandaş mutehitler basta sermayeye kaynak aktarılmistir.
Haliyle bir yandan da dış borçlarla yandaş ithalatçılar kaynaklarimiz luc ithal ürünlere akitilmiş,”paramiz var nasilsa aliriz” diye tarim hayvancilik bile çökertilmis
iç borçlanmayla da ,tüketici kredi borçları döndürülemez duruma gelmiş ,ciftci,küçük ureticinin borc faizleri de geri ödenemeyince,çiftçiye haciz gelir ,esnaf iflas eder .
Tarımsal üretimimiz tehlikeye girer
“Dedigimi yap yoksa Ekonomini istersem çökerttirim biliyorsun aptal olma” diye Tramp açikca tehdit eder .
Dış borçlar Dış politikaya ipotek koymuş,suriye sınırımızda Pkkypg kürdistan kuran abd “dokunma ” dedigi icin dokunulmaz ..
Abd bu kadar aşağılamayı ve ekonomiyi çökertmeyi
Abd Ab küresel cok uluslu sermaye dayatmasi ile ne Rusya ne Çin ne Hindistana yapamaz.
Liberal demokrasi kapitalizmin ilerici olduğu ilk yıllarında demokrasi ve ekonomiyi geliştirmiştir
Ama gelişen kapitalist ülkeler cok uluslu Tekeller petrol ve silah şirketleri başta emperyalizmin azginlastigi saldirganlastigi günümüzde liberal demokrasi maskesi ile Cin ve Rusya ya karşı kuşatma sürdürülmektedir.
Elbette Çin ve Rusyanın demokratik süreçleri tartışmalıdır.
Ama artik liberal demokrasi yerine gerçek ulusal ve toplumsal katılımcı anti emperyalist sosyal demokrasi ile yol alınabilir.