Barzani’nin düzenlediği Referandumun Düşündürdükleri

Barzani’nin düzenlediği
Referandumun Düşündürdükleri

Onur Öymen 

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)

Barzani, 25 Eylül’de Bağımsız bir Kürdistan devleti kurulmasını amaçlayan referandum düzenlenmesi kararında ısrarlı olduğunu açıkladı. İsrail Başbakanı Netenyahu, son yıllarda böyle bir devleti derhal tanıyacakları yolundaki söylemini tekrarladı.
Amerika’nın ve diğer bazı ülkelerin Irak’ın toprak bütünlüğüne önem verdikleri yolundaki söylemleri, öyle anlaşılıyor ki, Barzani’yi referandum kararından caydıracak kadar güçlü olmadı. Aynı şekilde Irak Hükümetinin referanduma karşı tavrını açıklamasının da Barzani’yi etkilemediği görülüyor.
Barzani’nin kararının en çok etkileyeceği ülkelerin başında Türkiye geliyor. Birinci Dünya Savaşı yıllarından beri İngilizlerin ‘Türklerin Kerkük petrollerini ele geçirmeyi amaçlayabilecek bir hareketini engelleme amacıyla tampon görevi yapacak bir Kürt devleti kurulması” politikasını kuvvetle savundukları İngiliz arşiv belgelerinde yer alıyor.
Sevr Antlaşmasının 62 ve 64. maddeleri  Bağımsız Kürt Devleti kurulmasına götürecek hükümlere yer vermesi de aynı politikanın bir sonucudur.
Atatürk daha Lozan Antlaşması imzalanmadan yaptığı bir konuşmada İngilizlerin Kuzey Irak’ta bir Kürt Hükümeti kurmak istediklerini söylemiş ve bunun Türkiye açısından yaratacağı olumsuz sonuçlara değinmişti. Lozan’da Musul’un bir plebisitle Türkiye’ye bağlanması yolundaki taleplerimizin altındaki sebeplerden biri de kuşkusuz buydu.
5 Haziran 1926 tarihinde Ankara’da Türkiye, İngiltere ve Irak arasında imzalanan Antlaşma uzun müzakerelerden sonra varılan mutabakatı yansıtıyordu. Bu antlaşmanın 5. maddesinde aynen şöyle denilmekteydi: “Taraflardan her biri, 1. maddede belirlenen sınır hattının kesin ve bozulmaz olduğunu kabul ederek bunu değiştirmeye matuf her türlü teşebbüsten sakınmayı taahhüt ederler.”
Bağımsız bir Kürdistan devletinin kurulması bu antlaşmadaki taahhüdü tamamen ortadan kaldıracak ve Türkiye ile Irak arasında ortak sınır kalmayacaktır.
Antlaşmanın 6.-10. maddeleri, sınırdan 75 km derinliğe kadar olan bölgede yağmacılık ve eşkıyalık faaliyetlerinin engellenmesi için alınacak tedbirlerle ilgili yükümlülükleri sıralamaktadır.
Barzani’nin son yıllarda o bölgede yerleşen terör örgütüyle ilgili hiçbir önleyici tedbir almaması, anlaşmanın o maddelerinde yer alan anlayışın hayata geçirilmeyeceğinin açık bir işaretidir.
1936 yılında Türkiye’yle Irak arasında imzalanan protokolle bu antlaşmanın geçerliliğinin devamı kararlaştırılmıştı.
Barzani her ne kadar referandumdan hemen sonra derhal bağımsızlık ilan edilmeyeceğini, Irak hükümetiyle bir müzakere sürecinin başlayacağını söylese de bu gelişmenin nasıl bir sonuca götüreceği şimdiden bellidir.
Üstelik referandum kapsamına giren alanın içine Kerkük gibi Irak Türklerinin yaşadığı bölgenin de dahil edilmesi, ayrıca 1990’lı yıllarda ülkemizden kaçırılarak Kuzey Irak’a yerleştirilen vatandaşlarımızın bulundukları Mahmur’un da bu referandumun öngördüğü alanın içinde bulunması konunun Türkiye için taşıdığı önemi ve ciddiyeti ortaya koymaktadır.
ABD Hükümetine yakın Rand Corporation isimli örgütün bu konuda 2016 yılında yayınladığı raporda Türkiye’nin bağımsız Kürdistan devleti kurulmasına evvelce gösterdiği şiddetli tepkinin giderek yumuşatıldığı görüşüne yer verildiği de dikkatten kaçmamıştır.
Bütün bu gelişmelerin ışığında Türkiye’nin iktidarı ve muhalefetiyle ülkemizin stratejik çıkarlarını yakından ilgilendiren bu konuyu daha fazla gecikmeden milli bir mesele olarak ele alması ve Irak’ın toprak bütünlüğünün korunarak bu gibi girişimlerin engellenmesi için her türlü çabayı göstermesi kaçınılmaz bir görev haline gelmiştir.

Saygılar, sevgiler, (15.09.2017)
==============================================
Dostlar,

BARZANİSTAN HALKOYLAMASI VE İÇYÜZÜ

AKP = RTE uzun süre bu konuda top gezdirdi. Karnından konuştu.
Net ve kararlı bir tutum al(a)madı.. “Sonuçları ağır olur” gibisinden belirsiz sözler kullandı.
Geldik bu günlere.. 1 hafta kaldı 25 Eylül’e.. Ne hazindir ki, Irak Kürtleri, İsrail bayrakları üzerinde secde ederek, eğilip onu öperek bir kampanya yürütüyor kendilerince..
Irak’ın Kürdo-Judaik hibrit Kürtleri.. İnsanlık tarihinin en sefil assimilasyon kurbanları ya da ağır geldi ise örnekleri.. İnsanlar geçmiş bağlarına – tarihlerine bu denli mi yabancılaştırılabilir?!
Tek bir Kürdo-Judaik beyni yıkanmamış Irak Kürdü kalmamış mıdır Barzanistan diyarında??
Göreceğiz eğer 3. kez ertelenmez ise bu Irak’ı bölecek, Türkiye’yi Sevr belasıyla yüzyüze getirecek bu oylama yapılabilirse..
Lozan görüşmelerinde Kapitülasyonlar ve Misak-ı Milli sınırları içinde Ermeni – Kürt yurdu KIRMIZI ÇİZGİLER idi. Bu yüzden görüşmeler 4 Şubat 1923’te kesilmiş ve İzmir’de toplanan 17 Şubat 1923 Türkiye İktisat Kongresi kararlılığının ardından yeniden başlatılmış ve bu ödünler verilmemişti.
İsrail Siyonizminin vahşi assimilasyonu ile başkalaştırılan Irak’ın Kürdo-Judaik hibrit Kürtleri  Filistin’i ve 1967’den beri orada süregelen zulmü, işgali unutmuş görünüyorlar.
Bu sözde halkoylamasının BOP’un bir aşaması – parçası olduğunu hiç mi düşünemiyorlar??
Hele hele Fırat – Dicle’nin doğduğu yerlerden başlayıp Şattül Arap adıyla birleşerek Basra Körfezine erişene tüm tüm yatağı ve havzası boyunca “Arz-ı mevud” sapık inancının – dayatmasının gereği olarak geleceğin Yahudi yurdu ilan edildiğini, doğrudan Tevrat’ın buna alet edildiğini bilen – okuyan – duyan Irak’ın Kürdo-Judaik hibrit Kürtleri yok mudur?
Oğul Barzani nerelerde, ne karşılığı devşirilmiştir ve Ortadoğu’nun acılı tarih sahnesine sürülmektedir?
Bir halkı özgürleştirme adına emperyalizmin bitip tükenmeyen kanlı oyunlarına alet etmek midir oğul Barzani’ye biçilen tarihsel misyon?

Çare; Irak federal devleti içinde 1. sınıf bir demokrasi kurmak ve tüm Irak yurttaşlarının eşitliği (eşit yurttaşlık değil!) temelinde bir uygar Cumhuriyet, Irak Ulus Devleti kurmaktır. Ancak böylelikle Irak’ın Kürdo-Judaik hibrit Kürtleri de dahil, tüm Irak halkı bağımsız, onurlu bir devlet olabilir.. Etnik köken, ırki soy, inanç… bakılmadan.. Irak vatandaşlığı temelinde.
Unutulmasın; sınırların değişmezliği, bir sine qua non (olmazsa olmaz) BM hukuku birincil ilkesidir.
*****
Türkiye, net kararını ve tutumunu AKP = RTE‘nin ABD ziyareti sonrasında mı verebilecektir? Ne hazindir… Önce, belki de şu konjonktürde yapılmaması gereken ABD ziyareti, ardından ona ikincil MGK – Bakanlar Kurulu ve 25 Eylül’den 1-2 gün önce afralı – tafralı ama gerçekte içi kof açıklamalar mı gelecek? TBMM neden tatilde?? Toplayıp güçlü bir çıkış yapsaydınız ya! Nerede milli irade? Türkiye bu hazin görünümü hiç ama hiç hak etmiyor.. Eee, BOP eşbaşkanlığı böyle belalı birşeydir işte.. Adamı kıvrandırır, tutsak alır, köleleştirir..
Ne var ki bedeli salt o kişi(ler) ödemez; asıl kurban bu gibilerin ülkeleri- halkı oluyor..

Sevgi ve saygı ile. 17 Eylül 2017, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir