“Mühürsüz oy pusulalarının tamamında ‘Evet’ çıktı” üzerine bir yorum

“Mühürsüz oy pusulalarının tamamında
‘Evet’ çıktı” üzerine bir yorum

Ertan URUNGA  
Emekli Yargıç Albay

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Sayın SALTIK,

Öncelikle belirteyim ki, YSK Başkanı olan kişinin mühürsüz zarfların ve oy pusulalarının geçerli sayılmasına ilişkin Basın Açıklamasının; sizin de belirttiğiniz gibi tutulacak bir yönü olmayıp tümüyle kendi ayıbının ve hukuksuzluğunun bir ilanı ve itirafıdır.

Hele bu gün yurt dışındaki mühürsüz zarf ve oy pusulalarının geçersiz sayıldığına ilişkin haberden sonra bu açıklama, tam bir hukuksal rezalet ve hatta skandala dönüşmüş; ünlü şairimiz Tevfik Fikret’in “Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi” dizesini de anımsatmıştır bize.

Ancak benim asıl belirtmek istediğim konu ise bu gün CHP’nin yalnızca YSK’ya yaptığı başvuru ile kalmayıp, ayrıca seçimlerin genel yönetim ve denetimini yapmakla görevli ve yetkili kılınan, kararları aleyhine başka bir merciye başvurulamayan, ancak Anayasada yüksek yargı organları arasında yer almayan ve kendine özgü (sui generis) yetkilerle donatılmış yönetsel nitelikte bir kurum olan YSK’nın, yasaya ve hukuka mutlak aykırı olduğu için yok hükmünde (keenlemyekun) bulunan Kararının İptali için Danıştay nezdinde (AS: katında) işin ivediliği nedeniyle yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmasının da sonraki durumlar için gerekli ve uygun olacağı kanısındayım.

Her ne kadar Anayasanın 79/2. maddesinin son cümlesinde, “Yüksek Seçim Kurulunun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz” denilmekte ise de bu Hükmün;

1- Anayasanın metninden sayılan Başlangıç bölümünün özellikle üçüncü fıkrasında yer alan egemenliği “.. millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun,
bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş
hukuk düzeni dışına çıkamayacağı
buyruğu,

2– Yine Anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesi,

3– Keza Anayasanın 125/1. maddesinde belirtilen “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” kuralı, birlikte değerlendirildiğinde; seçimleri yönetmek, denetlemek ve yolsuzluklara ilişkin şikâyet ve itirazları inleyip karara bağlamakla görevli bir Kurulun, yukarıda belirtilen evrensel nitelikteki bağlayıcı hukuk kurallarına karşın,

  • mevcut hukuk düzeni dışına çıkıp yöntem ve yasaya açıkça aykırı işlem ve kararlarının
    yargı denetimi dışında bırakılmasının bir hukuk devletinde asla kabul edilemeyeceği için,
    böyle bir davanın –amaçsal bir yorumla- açılıp görülmesine engel teşkil etmeyeceğini (AS: oluşturmayacağını) rahatlıkla söyleyebilirim. Yeter ki siyasetin, yargıdan elini çekip yargı bağımsızlığı sağlanabilsin. İşte o zaman, adalet de er ya da geç yerini bulunacaktır elbet!

Saygılarımla… (18.04.2017)
====================================
Dostlar,

Sayın E. Yargıç Albay Ertan Urunga‘ya teşekkür ediyoruz sitemize yazdığı için.. Bizim konuya ilişkin değerlendirmemize (18.4,17; YSK’nin MÜHÜRSÜZ OYLAR KARARININ DAYANILMAZ SAÇMALIĞI ÜSTÜNE!) yorum olarak eklediği metni olgunlaştırıp gönderdi ve çok kıdemli bir hukukçunun son derece önemli, özlü, yerinde bilgilendirme ve uyarısını paylaşmak istiyoruz.*

Herkes aklına güzelce koysun; AKP-RTE, Adalet Bakanlığı yapan Bekir Bozdağ, yandaşlar….

  • Yasa vb. yazılı mevzuat metinlerinin belli yorum teknikleri vardır. Bu metinlerin salt mekanik anlamı – sözü (lafzı) ile yetinilemez. Bu anlamlar çok net olsa da.. Anlamsal yoruma ek
    amaçsal yorum yöntemi de büyük önem taşır. Mevzuat metnini düzenleyen organ bu içerikle neyi amaçlamıştır, ona bakılır.
  • Ek olarak, ne denli katı normatif pozitivist de olsanız, bu mevzuat normlarının da araçsallaştırılması, YÜCE ADALET ÜLKÜSÜ’ne her somut olayda erişmek için düzenlendiklerini kabul etmek gerekir.
  • Giderek, hukukun evrensel kabul gören ilke, kural ve standartlarının üstünlüğü (jus cogens – grund norm) tartışma dışıdır. Her görece çetrefil olayda Ronald Dworkin’in “Herkül yargıcı” na gereksinim yoktur. Yargıç(lar), önlerine gelen her somut karar sorununda (decision problem) öncelikle ADİL KARARI üretmeli, ardından da bu özgül adil karara hukuksal norm dayanağı aramalıdırlar; arayınca mutlaka bulacaklardır. Ama ulusal, ama uluslararası, ama bir pozitif norm, ama bir evrensel hukuk ilkesi.. “Buyurucu” (emredici) açık normlar karşısında, bağlı yetki sorunu bile aşılabilir! Yeter ki en yüce erdem ADALET’e erişilsin..

Dolayısıyla AYM önüne götürülecek bireysel başvuru(lar)da Yüksek Mahkeme, en adil karar için elbette yetkin bir çaba gösterecektir, göstermelidir. OHAL KHK’leri ile ilgili verdiği yetkisizlik kararının ülkemizde ve hukuk dünyamızda yarattığı yıkım çok ürkünçtür. Bu bağlamda ikinci bir kritik hata hem Yüksek Mahkemeyi “yok – göstermelik” kertesine indirebileceği gibi, demokratik hukuk devletini özünden ve kökünden yaralayacak, yalnızca
16 Nisan Halkoylamasının değil rejimin meşruluğu tartışmaları engellenemeyecektir ki;
bu tablonun türevi tehlikeli gelişmeler tanımlanma gereksinimli değildir (izahtan varestedir).

Son bilgilerle CHP Danıştay’a başvuruyor.. YD (Yürütmeyi durdurma) istemli..
Dileriz ulusal düzlemde bu açık aykırılık düzelir, düzeltilir, gecikmez; YSK halkoylamasını yeniler ve AİHM’ne gitmek gerekmez. Danıştay kararı olumsuz olursa hemen AYM’ye gitmeli eş zamanlı olarak da AİHM’ne başvurulmalıdır.. İç hukuk yollarının umutsuzluğu, beklemenin yararsızlığı ve adil yargı hakkını ortadan kaldıracağı… gibi gerekçelerle. AİHM’in benzer davalarda “kabul” yönlü yerleşik içtihatları var..

Bir de Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN‘dan pratik bir öneri var :

  • Benim bir uzlaşı/çözüm önerim var YSK na… 
    Mevcut durumda Evet Hayır oyları arasındaki fark 1,38 milyon olduğuna göre,
    a) Eğer bu mühürsüz pusulalarda Evet-Hayır farkı 1,35 milyondan daha az ise bırakalım gitsin, YSK’nin yakasını bırakalım.
    b) Bu zarflardaki Evet-Hayır Farkı 1,35 milyondan büyük ise Referandum İptal edilsin…
    Var mısın YSK bu teklife ?

Sevgi ve saygı ile. 21 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net   profsaltik@gmail.com

*”Yargıtay’dan adalete balyoz!”, Sn. Urunga’nın sitemizde 01.06.2014’te yer verdiğimiz bir başka önemli yazısıdır..

“Mühürsüz oy pusulalarının tamamında ‘Evet’ çıktı” üzerine bir yorum” hakkında bir yorum

  1. Ertan URUNGA

    Sayın Ahmet SALTIK,

    Öncelikle benim bir yorum/yazımı önemseyerek sitenizde yayımladığınız ve hakkımdaki güzel sözleriniz için teşekkür ederim.

    Bugün hukuksal alanda yaşananlara karşı, konusunda uzman Anayasa ve İdare Hukuku bilim adamlarının -birkaçı dışında- bu kadar sessiz ve edilgen kalmalarına da bir anlam veremiyor, Hukuk Fakültelerinden Anayasa ve İdare Hukuku kürsü ve dersleri kaldırıldı da bizim mi haberimiz olmadı diye, kuşkuya düşüyorum doğrusu… Eskiden böyle bir durum olsaydı, yer yerinden oynar; o kürsüler İktidarın başına yıkılır, o kararı veren kurulun Başkanı da “Ben hakimim siyasetçi değilim” diyerek Basın mensuplarına tafra atamazdı.

    Anlaşılan o ki Halk Oylaması kesin sonuçları henüz açıklanmadan, Anayasa değişikliğiyle sağlanmak istenen tek adam diktası topluma egemen olmuş, bu oylamayı bir düzen ve dürüstlük içinde yönetip denetlemekle görevli kılınan kurullara tanınan itiraz süresi sona ermeden, il ve ilçelerden gelecek yolsuzluk savları topluca incelenip değerlendirmeden, siyasal partilerin itirazlarını bir çırpıda Reddeden ve yasanın açık hükmüne karşın, mühürsüz oyları geçerli sayan YSK da tek adam Rejimine açık destek vererek, seçim güvenliğini sağlamak konusunda gerekli dirayet ve basiretini gösterememiştir.

    Bu ve bunun gibi yapılan oylamada geçerli ve geçersiz oyların toplam miktarının, ilan edilen toplam seçmen sayısından yaklaşık iki milyon fazla olduğu; bunun Suriyeli mültecilere oy kullandırılmasından kaynaklandığına ilişkin savların da kesin sonuçların açıklanması ile anlaşılması durumunda, böyle bir seçimin meşruluğunu; bırakınız çağdaş Türk toplumunu, Afrika’nın geri kalmış kabile toplumlarına bile kabul ettirilemeyeceğine kuşku yoktur.

    Bu hukuksuzluklar bir yana, On Beş yıldan beri büyük bir dönüşüme uğrayan Türk toplumunun, bütün anayasal kurumları gibi yargı organlarının da bu süre içinde tam On kez değiştirilen Anayasası dışında, Ceza ve Yurttaşlar Yasası (Medeni Kanun)’un da sil baştan değiştirilmesi yüzünden, hukuk kültürü ve külliyatının dumura uğradığı, siyasal amaçlarla içine yerleştirilen yabancı unsurlar (şimdilerde ayıklanmaya çalışılıyor) yüzünden de hukuk bilincinin giderek yozlaştığı kabul edilse de Anayasa ve İdare (yönetim) hukukunun evrensel nitelikteki genel kurallarında önemli bir değişiklik yapılmamış, daha doğrusu henüz yapılamamıştır. Ancak bugün, bu unsurlar nedeniyle hukuksal kavramların anlatılması ve anlaşılmasında, başka deyişle hukuk dilinde anlaşmakta eskilerle yeniler arasında sıkıntılar yaşandığı da yadsınamaz.

    Nitekim Halk oylamasından sonra ortaya çıkan Anayasanın Yargı bölümünde yer almayan ve Yüksek Mahkemeler arasında da sayılmayan YSK’nun hukuka aykırı işlemlerine karşı başvurulacak merci aranırken bizim gibi eski hukukçuların aklına Danıştay gelirken, yenilerin aklına AYM. ve AİHM’nin gelmesi; ayrıca idari işlem, yargısal işlem, kesin karar ve hatta yasa gibi kavramlara değişik anlamlar yüklenmesi bunu doğrulamaktadır sanırız.

    Bugün yaşanan kargaşanın anlaşılması açısından önemli gördüğümüz bu açıklamadan sonra, hukuka ve Anayasaya aykırılık nedenleri olarak daha önce açıkladığımız üç hukuksal gerekçeye şunların da ekleyebiliriz:

    1- Anayasanın 40. maddesinde yer alan, temel hak ve özgürlüklerin etkili şekilde korumasını devletten isteme hakkını tanıyan ve özellikle devletin kanun yolu ile başvurulacak mercileri belirtmekle zorunlu bulunduğu kuralı.

    2- Yine Anayasanın 13. maddesinde yer alan, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının; Anayasanın sözüne ve özüne, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetinin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı kuralı.

    3- YSK’ nun bir an için bir yargı organı olduğu kabul edilse bile, olayda olduğu gibi idari nitelikteki işlem ve kararlarının yargı denetime tabi tabi tutulmasında Anayasal zorunluk bulunduğuna ilişkin yüksek Mahkemelerce verilen emsal Kararlar:
    a) Danıştay 5. Dairesinin 15.05.1996 tarih ve 1995/4416 E.-1996/1911 sayılı Kararı.
    b) Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Daireler Kurulunun 15.03.2001 tarih ve 2000/59 E.-2001/48 sayılı Kararı.

    Son olarak, sürecin sağlıklı ve doğru olarak yürütülmesi için izlenecek yol ve yöntem de genel hatlarıyla şu şekilde olmalıdır:

    – Öncelikle YSK’nun sebep, konu ve amaç yönünden hukuka aykırı ve hatta yok hükmünde bulunan işleminin İptali ile Halk Oylamasının Yeniden Yapılmasına karar verilmesi için yürütmenin durdurulması istemiyle, Danıştay nezdinde süresi içinde dava açılabilir.
    – Davanın yerinde görülmeyip Reddine karar verilmesi durumunda, seçme hakkının ihlali nedeniyle ve olağan kanun yollarının da tüketilmesinden sonra, bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesinde dava açılabilir.
    – Anayasa Mahkemesince de davanın Reddine karar verilmesi durumunda, verilen kararların İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olduğundan bahisle ve kararlar da eklenerek Bireysel başvuru yoluyla AİHM’ne de gidilebilir elbet. Saygılarımla…

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir