Tarım Bakanlığı; tohum şirketleri ve kamuoyu baskısı arasında sıkıştı

Tarım Bakanlığı; tohum şirketleri ve
kamuoyu baskısı arasında sıkıştı

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekleşen 1. Yerel Tohum Buluşması adlı etkinliğe Cumhurbaşkanı’nın eşi Emine Erdoğan da katıldı. Halbuki 2010 yılından bu yana birçok il ve ilçede kezlerce yerel tohum takas şenlikleri /etkinlikleri) yapılmıştır. Birinci denilen bu etkinlik Bakanlığın ilk etkinliğidir. 2006’da çıkarılan Tohumculuk Kanunu ile Bakanlığın geçenlerde gönderdiği bir yazıda da itiraf ettiği gibi köylünün yerel tohumları ve bunlardan üretilen fideleri satması yasaklanmıştı.

Bu yasa kuşkusuz çoğunluğu yabancı tohum şirketlerinin çıkarına hizmet ediyordu.
Yasanın çıktığı on yıldır birçok yerel tohum şenliği yapılmasına karşın, ikincisi resmi kurumlarca engellemeye çalışılmış, sonrakilere bir araştırma enstitüsü ve birkaç tarım il ve ilçe müdürlüğü dışında kamu yönetimi ilgisiz kalmıştı. Belediyeler ise desteklemişlerdir.
Şimdi on yıl sonra ne değişti ki, Bakanlık bizzat kendisi bir yerel tohum etkinliği düzenliyor?
Bunun temel nedeni bu geçen on yıldır ülkede yerel tohumu savunma yönünde güçlü bir kamuoyunun oluşmuş olmasına karşılık, yakında tohum şirketleri lehine yeni bir tarım politikasının belirlenmekte olmasıdır.

Öncelikle kamuoyundaki ciddi bilinçlenmenin zihinsel bir hegemonya yaratmış olduğu
bir gerçektir. Bakanlık bu hegemonyaya karşı çıkacak morali gösteremiyor. Emine Erdoğan’ın konuşmasını okurken on yıldır bu konuda konuşma yapan bir yerel tohum üreticisini/eylemcisini dinliyormuş gibi hissediyoruz. Şu sözlerin altına hepimiz imza atarız kuşkusuz:

  • “Gıda konusu küresel kapitalizm elinde bir silaha dönüşmüştür…
    Tarımsal verimliliğin ancak kimyasallarla mümkün olduğu iddialarına karşın, dünyada gıda kıtlığından çok gıdaya erişim sorunu vardır.”Etkinlikte bir miktar da tohum dağıtıldı. Bir kısmının kimyasallarla boyanmış olduğu
    görüldü ki yerel tohumda bu işlem yapılmaz. Tarım Bakanlığı bir süredir yeni bir politika
    belirlemeye çalışıyor. Tahıllar, baklagiller, yem bitkileri ve yağlı tohumlarda sertifikalı
    (büyük ölçüde şirketlerce üretilen) tohumları almayanlara tarım desteklerini vermemeyi planlıyor. Bunların en başında da mazotun yarısının devlet tarafından ödenecek olması geliyor.

    Bu politika değişikliklerinin tohum şirketleri tarafından istenildiğini bu kuruluşların temsilcilerin medyaya yaptıkları açıklamalardan çok net bir şekilde biliyoruz.
    Tarım Bakanlığı bir yandan bu etki altındadır, öbür yandan Bakanlık kamuoyunun da
    baskısını hissetmektedir.

    Tarım Bakanlığı yetkilileri 5 dekarın altındaki işletmelerin bu uygulamadan muaf (AS: bağışık) tutulacağını, yani bunlara bu desteklerin sertifikalı tohum kullanmasa da verileceğini
    söylemekte ve yazmaktadırlar. Bakanlık yerel tohumun bu işletmelerle korunacağını ileri sürmektedir. Bunun dışında Bakanlık yetkilileri; yerel tohum ile üretilen kimi ürünleri
    (örneğin İspir fasulyesi gibi) yetiştiren çiftçileri de bu uygulamadan ayrı tutacaklarını
    (yani bunlara da destekleri vereceklerini) söylemiş iseler de Buğday Derneği’ne yazdıkları bir yazıdan da anlaşılacağı gibi bu fikirlerinden caymak istedikleri anlaşılmaktadır.

    Öte yandan aynı yazıda ve bizzat bana da söylendiği gibi yerel tohumların da bir şekilde
    sertifikalandırılacağı ifade edilmektedir. Yerel tohum ve bunlardan fideler üreten
    çiftçilerin bürokrasiye ve harçlara boğulmadan sertifikalanmalarını önerdik.
    Ancak yazılardan ve açıklamalardan bu alanda da gene şirketlerin güçlendirileceği
    anlaşılmaktadır. Kısacası

  • yerel tohumun tabutuna yeni bir çivi çakılmak üzeredir.
    ABD gibi ülkelerde yerel tohumların benzer politikalar ile kimi türlerde yüzde yüze yaklaşan
    oranlarda kaybolduğu bilinmektedir.
  • Birçok çeşit bir daha ulaşılamayacak şekilde dünyadan yok olmuştur.
    Tarım Bakanlığı iki baskı arasında sıkışmıştır. Bir yandan tohum şirketleri bastırmaktadırlar.
    Diğer yandan Türkiye halkı ezici çoğunluğu ile yerel tohumların önemine inanmakta ve bunların korunması ve geliştirilmesini istemektedir.
    Dünyanın ilk tarım devrimine beşiklik etmiş bir coğrafyanın (verimli hilal) bir parçası olan
    bu ülke vatandaşlarına da bu yakışır. İşte Bakanlığın Tohumculuk Kanunu’ndan on yıl sonra
    1. Yerel Tohum Etkinliğini düzenlemesinin ardında bu etkiler yatmaktadır diye düşünüyorum.
    Bakanlığın yerel tohumdan yana olduğu yönünde bir algı yaratılmak isteniyor.
    Ancak ne yazık ki tarım politikaları tohum şirketlerini artarak desteklemeye devam ediyor.Yerel tohum hareketini durdurmak mümkün değil.
    ====================================
    Dostlar,

    Sayın Prof. Dr. Tayfun Özkaya yurtsever bir Ziraat Fakültesi hocasıdır.
    YURT Gazetesindeki köşesinde gıda, tarım, beslenme sorunlarını ve politiklarını
    yetkinlikle işlemektedir.
    Yerel tohumları ele geçirerek tekelleşen dünya devi şirketlerle yüzyüzeyiz.
    Türkiye mutlaka yerel tohumlarını korumalıdır. Stratejik bir kurum olarak
    Ulusal Tohum Bankası büyük özenle korunmalı, güncellenmeli, çok iyi yönetilmelidir.

  • Anadolu coğrafyası, Dünya arı ırkının 1/5’ine,
    ballı bitkilerin ise 3/4’üne sahiptir!!

    Bu inanılmaz varsıllık, küresel topluma karşı da sorumluluk doğurur.Sevgi ve saygı ile. 08 Nisan 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir