Tayyip Bey neden 16 Nisan’da ısrarcı?

Tayyip Bey neden 16 Nisan’da ısrarcı?

 Ali Sirmen

Cumhuriyet, 08 Nisan 2017
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türkiye’deki gelişmeleri izleyenlerin tam yanıtlayamadıkları soru şu:
-Tayyip Bey, bu anayasa değişikliğinde neden bu kadar ısrarcı?
İlk bakışta, 16 Nisan ile amaçlanan ve başka bir örneğine hiçbir yerde rastlanmayan
“Türk usulü başkanlık”
ile iktidarın bütün dizginlerinin Tayyip Bey’in eline geçmesi hedeflenmekte olduğuna göre, soru pek anlamlı değil gibi görünüyor.

Ama biraz düşününce pek de öyle olmadığı anlaşılacaktır.
Öyle ya, şu anda zaten yargının dizginleri Beştepe’nin elindedir. Beştepe yürütmenin de,
hem resmi hem fiili başıdır. Tayyip Bey, AKP üstündeki rakip tanımaz ağırlığı sayesinde TBMM çoğunluğunu da denetlemektedir. OHAL ve KHK’ler yoluyla da TBMM’nin yasama organının işlevi yürütmenin eline geçtiğine göre, 16 Nisan’da evet çıksa ne olur, hayır çıksa ne olur?
***
İrdeleme bu noktaya varınca Tayyip Bey’in muhalifleri ilk bakışta pek geçerli gibi görünen bir sav atıyorlar ortaya:
Tayyip Bey anayasa değişikliğiyle kendini, geleceğini güvenceye almayı amaçlıyor.
Bu yanıtın da geçerliliği şu argümanla sarsılıyor:
-İyi ama demokrasi dışı iktidarlar, zaten normal demokratik yollarla devrilmezler ki.
Tarihe bakın, bunların hangisi seçimle veya parlamento denetimiyle gittiler ki!

Doğrusu bu sav, insanı Tayip Bey’in 16 Nisan’da çıkacak olası bir “evet”e neden bu kadar
bel bağladığı konusunda düşündürüyor.

Özellikle, 16 Nisan ertesinde belirginleşecek olan, etnik terör, bölgesel çatışmalar,
ekonomik durum ve Tayyip Bey’in uluslararası arenadaki enterne edilmişliği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin gittikçe yönetilemez hale gelmekte olduğu görülecektir.

Ortadoğu’da sınırlar, Türkiye’nin de toprak bütünlüğünü ilgilendirecek biçimde yeniden çizilirken, bölgede enterne edilmesi konusunda, ABD ile Rusya’nın görüş birliğine vardığı Tayyip Bey’in yalnızlığı, sakıncaları gittikçe daha barizleşen (AS: belirginleşen) bir kişisel kusur olarak göze batmaya başlayacaktır.
Bu konumdaki Tayyip Bey’in “yedi düvele meydan okuyan lider” olarak sunulup,
kabul ettirilmesi gittikçe olanaksız hale gelmekte.

Zaten şu sıralarda kamuoyunda esen rüzgârlar hiç de bu yönde değil.
Sosyal medyada dönüp duran şu ileti, durumun ne merkezde olduğunu çok güzel gösteriyor:
-Tarih böyle zafer görmedi! El Bab’ı almaya gittik. Kerkük’ü verdik. Döndük.
***
16 Nisan ertesinde Türkiye’nin müttefikleri ve bu arada Almanya ile ilişkilerinin daha da gerilmesi bekleniyor. Alman Der Spiegel dergisinde, 31 Mart günü çıkan bir yazı çok dikkat çekici. Türkiye’nin, Japonya’dan Afrika’ya, Ulan Batur’dan Dar üs Selam’a, Kopenhag’dan Berlin’e bütün dünyada kendi yurttaşlarını takip ettiğini, bu iş için diplomatik görevlilerini MİT’i ve Diyanet’in yurt dışındaki imamlarını ve örgütlerini kullandığı, Almanya ve Avusturya’da bunların bir kısmı hakkında soruşturma açıldığı söylenen yazıdaki şu ifade de
son derecede düşündürücü:

“...Açıkça belli oluyor ki Türkiye bu ülkelerdeki casusluk faaliyetini legal görüyor.”
Türkiye’de son zamanlarda, aralarında askerler, polisler ve öğretmenler de bulunmak üzere
130 bin kişinin işinden çıkarılıp takibata uğratıldığı da belirtilen yazıda Almanya’da Türk casusları tarafından takip edilenlerin, Türkiye’ye gitmeleri halinde kovuşturulacakları da yazılıyor.

Yazı, Türkiye ile Almanya arasında, 16 Nisan’ın hemen ertesinde patlak verecek ve tırmanabilecek yeni gerginliklerin habercisi. Buna bir de Türkiye’nin ülkelerindeki casusluk faaliyetlerine aracı olanları yargı önüne çıkaracaklarını söyleyen Avusturya Yeşiller Partisi’nin Güvenlik Sözcüsü Pils’in, Viyana ile de yeni bir gerginliğin ufukta olduğunu belirten açıklamaları eklediniz mi sandıktan evet de çıksa, Tayyip Bey için 17 Nisan’ın,
16 Nisan’dan daha kolay olmayacağı
görülüyor.

Öyleyse Tayyip Bey’in 16 Nisan’da bu kadar ısrarının hikmeti ne?
===================================
Dostlar,

Sayın SirmenCumhuriyet‘in en kıdemli ve seçkin yazarlarındandır. Engin bilgi deneyim birikiminin yanı sıra, us yürütme (muhakeme) yeteneği çok şaşırtıcıdır. Bu yazı da da izliyoruz. Biz yanıt vermeye çalışalım Sn. Sirmen’in zor sorusuna :

  • … sandıktan evet de çıksa, Tayyip Bey için 17 Nisan’ın, 16 Nisan’dan daha kolay olmayacağı görülüyor. Öyleyse Tayyip Bey’in 16 Nisan’da bu kadar ısrarının hikmeti ne?

Erdoğan için artık sular ısınmıştır, hem de epey.
O denli ki, olağan koşullarda 3 Kasım 2019 seçimlerine dek “idare etme” olanağının kalmadığını görmektedir. Gerek çok ağırlaşan iç koşullar, AKP örgütünün ve AKP’lilerin de Erdoğan’ı ve tutarsız – serüvenci – yanlış ve kibirli politikalarını – davranışlarını daha fazla taşıma gücünün iyice azalması; gerekse uluslararası konjonktürün artık Erdoğan ile devam etmenin olanaksızlığını dayatmasıdır.

İktidardan indirilen Erdoğan’ı yargılama bekliyor.
Erdoğan, teknik deyimle ağır biçimde “kriminalize edilmiştir”.
Açıkçası suça bulaştırılmış, kendisine suç işletilmiş ve belgelenmiştir. Batılı merkezler
bu hususu açık seçik dile getiriyor. Dolayısıyla tek seçenek “tek adam” yetkisini ne yapıp edip kotarmak ve yaklaşık 17 yıl daha Cumhurbaşkanı olarak iktidarda kalmaktır tabii yandaşlara iktidar olanaklarını olabildiğince sunma karşılığında.. Bu dönemde ömrü yeterse, 81 yaşına geleceğinden, ciddi bir yargılanma ve infaz ile karşılaşmayacağı hesaplanmaktadır.
Geriye kalan ise bir “Türkiye posası – enkazı” olacaktır her halde!

  • Erdoğan, ne pahasına olursa olsun, iktidarda kalmaya mahkumdur. 

Koza örülmüştür. Gemiler yakılmıştır ve geri dönüş olanağı yoktur. Zaten Erdoğan sıklıkla duygu sömürüsüne de hizmet eden söylemle, “kefenini giydiği” söylemini yinelemektedir ama son günlerde kendisini hep “yelekli” (can yeleği??) görüyoruz. Uzak olsun elbette ama, ABD Başkanı JF Kennedy 1963’te Teksas’ta uzak atışla dürbünlü silahla boynundan vurulmuştu.

Dileyelim “hayır” çıksın ve RTE – AKP de kurtulsun, ortam yumuşatılsın, dayatmalar
geri çekilsin ve Cumhuriyetin temel değerlerine bağlı olarak yola devam edilsin.. Erdoğan da 3 Kasım 2019 seçimlerinde sessizce kenara çekilsin, son 2,5 yılda Anayasal sınırlarına çekilerek insancıl yönetim sergilerse Türk kamuoyu kendisini bağışlayabilir, dış çevreler de bu uzlaşıya “evet” diyebilir belki de?! Ama BOP Eşbaşkanlığı misyonu, çatal kazık gibi orta yerde!

Anayasa değişikliğinde Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanların yargılanmaları neredeyse olanaksız kılınıyor.. Görevden ayrıldıktan sonra da sürecek dokunulmazlık kapsamı zırh gibi :

  • TBMM’de suçlanabilmek için 301/600 milletvekili önerge verecek, sonra 360/600 vekil “tamam, görüşelim” diyecek, ardından 401/600 vekil Yüce Divan’a yollayalım… diyecek..
  • Bitmedi, 12/15 üyesini doğrudan kendisinin seçtiği Anayasa Mahkemesinde yargılanacak (!)
  • Yetmedi, yargılanma sırasında  Cumhurbaşkanı sıfatını koruyacak!
  • Yetmez, Cumhurbaşkanı seçilme yeterliğine engel bir ceza alırsa görevinden düşürülebilecek.
  • O da yetmedi, görev süresi bittikten sonra da yaşam boyu bu koruma sürecek.

Allah aşkına söyler misiniz; TBMM’dek, parti grubunu da kendisinin belirlediği bir anayasa düzeninde (!?) hangi Meclis, çoğunluk partisinin başkanı ve de Cumhurbaşkanını Yüce Divan’a yollayabilir?

Sonuç; ölene dek geçmiş ve gelecek suçlardan peşinen aklanmak ya da af getirilmiş oluyor.

Tek başına bu gerekçe Erdoğan’ın varını – yoğunu bu halkoylamasına adama nedenidir.
Her ne denli, gerçekte, “kadir-i mutlak bir demir yumruklu ömür boyu yarı halife – sultan olma” gönlünde yatan aslan olsa da…

Sevgi ve saygı ile. 08 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir