HOROZ DÖVÜŞÜNDEN
İDEOLOJİK MÜCADELEYE
Ne var ki, birbirine değmeyen kapalı çemberlerden oluşuyor.
Her çemberin kendi dili, terimler dünyası, iç tartışmaları, hatta kapalı-açık bol iç kavgaları var. Her çember kendi dünyasıyla o kadar meşgul ki, diğer çemberleri araştırıp öğrenmek
bir yana, bunların varlığını fark etmeyi bile yük sayma alışkanlıkları var. Bu yükten kurtulmanın kestirme yolu
çoktan bulunmuş durumda.
***
İslamcı çember, İslamcı olmayanlara “maddeci-dinsiz” deyip defterini dürerken;
Solcu çember İslamcı çemberleri “gerici-irticai” diyerek elinin tersiyle itmiş bulunuyor. Milliyetçilik çemberi İslamcı çemberle elele vererek solculuğu “komünistlik” diye etiketleyip rafa kaldırmış, küreselci-evrenselci islamcılar ile solcular da milliyetçiliği “ırkçı” diye sonsuz mahkumiyete çarptırmış durumda. Artık Atlantik ötesinden gelen liberallik bunların hepsine
bir miktar sızmışsa da, “bu yerel şeyler”e zırnık değer vermez görünüyor. Bunların hepsini birden, anavatanında üretilmiş uygun kitapların çevirileriyle “asrileştirme” misyonunu
yerine getirmeye devam ediyor.Düşünce ve siyaset çemberleri birbirlerine karşı ideolojik – düşünsel mücadele vermeyi
gerekli görmüyor. Dolayısıyla kendinden başka çevrelerde tartışılan temel ve ikincil sorunlar
nelerdir, yöntem sorunları üzerine ne denir, hangi dergiler neyi temsil eder, bu çember nereden gelir nereye gider??. Hiç merak edilmiyor. Böyle olunca, çemberler arasında bir tartışma olmasını beklemek hayal. Eğer biri yanılıp öbür çemberdeki bir konu hakkında onlara laf atmaya kalkışırsa, çember üyelerinden “bak şu konuşana!” nidaları yükseliyor. Öyle ya, bir solcu İslamcıların (ya da tersi) “iç tartışmaları”na ilişkin olarak ne bilip ne söyleyebilir ki?
***
Oysa kendini öbürüne kapatmış her çemberde aynı temel kusurlar var. Örneğin tüm çemberler varlıklarını “tercüme odaları”ndan kazanmış görünüyor. Tercüme odalarından çıkmış düşüncelere ne kattıkları tartışılır. Çemberlerin her birinin ülkemize ve dünyaya hangi kuramı, hangi yöntemi armağan ettikleri endişe verici bir soru işareti. Her çemberin kayda değer birikimleri de var. Birikimlerin ne değer taşıdığını anlamamız, bunları birbirine açıp
tanış ettiğimizde mümkün olacak.
***
Çemberler arasında tek temas, birinin öbürünü yok etmek üzere harekete geçme durumunda ortaya çıkıyor. O zaman da yapılan şey elbette düşünsel tartışma, diyalog ya da konuşma değil, “zihniyetine tükürme” eyleminden ibaret kalıyor. “Kemalizm vesayettir, paramparça edeceğiz!” diye bağıran İslamcı ile liberalin davranışını bir konuşma çağrısı olarak algılamak olanaksız. Bunlara “cahiller, din istismarcıları!” diye yüklenen bir ulusalcının da düşünce için iletişime hazırlandığını varsaymak olanak dışı.
Uzun yıllardır ve şimdi içinde olduğumuz bu horoz dövüşünün topluca hepimize ne kazandırdığı üzerinde durup düşünmek bir zorunluluk. Entelektüel bakımdan olgun insandan çok
ergen insanın davranışını andıran bu halimizin bize bir yararı yok. Ama Türkiye’nin dışında küresel hegemonya için uğraşanların çok işine yaradığını kestirebiliriz.
***
Yalnızca küresel hegemonların işlerini biraz zorlaştıralım diye değil, siyasal mücadelede
kendi ilke ve doğrularımızın kazanmasını sağlamak için yeni bir başlangıç yapmak zorundayız.
Bağımsız, laik ve ulusal Türkiye’nin geleceği için,
büyük düşünsel – ideolojik atılımı başlatmamız gerek.
Bunun yolu kendi düşüncemizin mesele ve yöntem sorunları üzerine yoğunlaşmaktan,
ilk adımı da öbür çemberleri keşfetmekten geçiyor.
Yanı başımızda bir “siyasal islam” çemberi var; yok saymadan ve küçümsemeden,
beslendiği tüm düşünsel güç kaynaklarını öğrenmemiz ve bunları eleştiri süzgecinden geçirerek gerçek bir mücadele çığırı açmalıyız.
Hemen ötemizde bir Atlantik dünyası var; o çemberi geçmiş iki yüz yılda yaptığımız gibi modernleşmek için öğrenmek üzere değil, onların “şarkiyatçılık”la yaptıkları gibi,
araya mesafe koymuş bir “garbiyatçılık” başlığı açarak yeniden ele almalıyız.
Bu çaba var. Şu ya da bu düşünce çemberinde yer alan ya da dışında duran
tek tek araştırmacılar, önemli yazılar üretiyorlar. Horoz dövüşçülerini bir yana koyup,
masanın üstüne bu sabırlı yazıları koymak, düşünsel – ideolojik mücadele seferberliğinin kapısını aralamak anlamına gelecek.
====================================
Teşekkürler değerli Prof. Birgül Ayman Güler hocamız..
Nitelikli kuramsal emeklere de çok gereksinimimiz var..
Ama başımızda bir de somut “ayrılıkçı Kürt hareketi çemberi” var..
“14’lü” nün namlusunu ülkemize ve halkımıza çevirmiş gibi
“14 maddelik” zehir zemberek bir DTK bildirisi yayımladılar.
HDP hemen üstüne atladı!?..
Cumhuriyet Savcıları da mevziye girdiler haliyle.
Kürt Pokeri çooook yüksekten açılıyor.. Ya da “Kürt ruleti” mi?
“Tercüme siyaset mühendisliği” türünden..
Ne diyeceğiz? “Diyalog” adına seçeceğimiz sözcük, alan nedir, neresidir??
– Pas?
– Rest?
Hangisi, hangisi??
Lütfen hemen bunu da yazar mısnız??
Venn diyagramlarını nerede – nasıl kullanacağız bu “zor mu zor uzlaşı” için?
“14’lü” yü emperyalizmin taşeronluğuyla T.C.’nin şakağına dayayarak
lanetli çemberlerin hangi arakesitlerinde “uzlaşma alanı” bulunabilir ki??
Sevgi ve saygı ile.
28 Aralık 2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
Ahmet bey anladığım kadarıylan herkesimin veya düşüncenin bir idoloji anlayışı mı var,
Sema hanım iyi akşamlar..
Herkese ya da her kesime göre bir ideoloji söz konusu değil..
Herke ya da (her kesim) kendince bir dünya görüşü taşıyabilir.
Ancak bu düşünüş İDEOLOJİ sayılamaz. Çünkü İdeoloji, tanımı gereği kapsamlı olmak ve
yaşamın hemen tüm alanlarına ilişkin önermeler, çözümler sunmak durumundadır.
Böylesine bir sistematik kapsam ve bütünlük taşımak zorundadır.
Örn. Kemalizm bir ideoloji sayılabilir.
Mustafa Kemal Paşa, yaşamın tüm alanlarına değilse de temel sorun alanlarına ilişkin
Görüşler ve uygulamalar koymuştur ortalığa.
Sevgi ve saygı ile.
26 Ocak 2015, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
http://www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
B