ABD, AKP’den vazgeçti mi, geçmedi mi?
Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com, 11.2.2015
Bu soru, AKP siyasal iktidarı ele geçirdiği günden beri sorulur.
Sorunun bu şekilde soruluyor olması, milletimiz adına elbette zuldür.
Türkiye’de iktidarların belirlenmesinde, ABD’nin bu denli etkili olması,
bir dedikodu olmanın ötesinde, halkın gözünde bir gerçekliktir.
Bu nedenle, gazeteler, siyaset bilimciler ABD’den gelen açıklamalara kulaklarını açarlar.
Olumsuz bir iki açıklama gelince, hemen başlarlar “ABD, AKP’den vazgeçti” diye
yorumlar yapmaya…
Peki, gerek yazarçizer takımını, gerek halk önderlerini bu şekilde düşünmeye sevk eden unsurlar nedir?
Soru basitmiş gibi görünmekle birlikte, yanıtlar oldukça derinlerde cereyan eder.
Bu şekilde düşünülüyor olmanın birinci nedeni; Amerika’nın kendisidir.
Onun ihtiyaçları ve planlarıdır. Amerika’nın böyle bir sicile sahip olmasıdır.
Sebebin kaynağı ABD’nin kendisidir de, ABD bunu nasıl yaşama geçirir?
İşte gerçek soru burdur
Unutulmamalıdır ki, Türkiye, 1950 yılından bu yana, zenginler kulübünün fakir üyesidir. Diplomatik dil ile söylersek; Batı ittifakının bir üyesidir.
Bu ittifakın üyesi olmak için gerek şart; dünya zenginlerinin koymuş olduğu kurallara
riayet etmek, yeter şart ise; bu ittifaka asker vermektir.
Amerika ve Avrupa’daki zenginler, hem ABD’deki düzenin belirleyicisidir.
Hem de bizim gibi (az)gelişmiş ülkelerdeki düzenin belirleyicisidir.
1980’den bu yana, dünya zenginleri, küreselleşme adı altında,
azgelişmiş ülkelere büyük bir saldırı düzenlemiştir.
Buna göre; ittifak üyelerinden uymasını istedikleri temel kuralları belirlemişlerdir.
Sermaye serbest dolaşır, hiçbir kural, lider, devlet tanımaz.
İttifaka ait tüm ülkeler, açık pazardır. Bu pazarlar, kuralları belirleyen tekelci sermayenin pazarıdır.
Her devlet, Merkez Bankalarını bu merkezi tekellere bağlı olarak (İsviçre Dengeleme Merkezi) yürütürler.
Özetle, piyasa ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş,
Türkiye’de kurumsallaşmış kurumların ortak kararını gerektirir.
Gerektirir. Çünkü kamuoyu oluşturmayı bu kurumlar yapar.
–NATO askerin elini kolunu bağlar.
–OECD Ekonominin işleyişini belirler.
–Dünya Bankası sosyal yaşamın belirlenmesi kredisini verir veya vermez.
–Gümrük Birliği ülke pazarını tekellere gümrüksüz açar.
–Amerika ile yapılan gizli istihbarat anlaşmaları siyasetin davranışını belirler.
Kendi başımıza kendi kararlarımı alacağız dediğiniz de -yani devrim yaptığınızda-,
bu kurumlar, size karşı tedbirler almaya başlarlar. Bu anlattığım düzenin yürürlükte kalması, ancak AKP veya benzeri bir parti tarafından yürütülürse, tekellerin onayını alabilir.
Aksi durumda; ekonomik tetikçiler ve onların içerdeki stratejik kurumlara sahip uzantıları, piyasadan parayı ve ürünü çekerler.
-Borçlanma faizleri artar.
-Döviz yükselir.
-438,1 milyar $ borcun (AS: Salt dış borç!) vadesini uzatmazlar.
-Borçları, faizleri ile birlikte istemeye başlarlar.
Bunun anlamı “sonsuz faizle” borçlanma demektir.
Yani böyle bir durumda ekonomi durur. Devlet maaşları ödeyemez, kuyruklar, karaborsa,
yağma gibi durumlar ortaya çıkar.
Eğer bu kadar çok borcumuz olmamış olsaydı, ihtimal dâhilindeki bu olumsuzluklar
akla bile gelmezdi.
Üretir ve ürettiğimizi adil paylaşarak yolumuza devam ederdik.
Baştaki soruya tekrar dönersek, Amerikan sermaye sahipleri Türkiye’ye baktıklarında,
AKP’den daha ehven bir parti görebilirler mi?
CHP’nin mevcut yöneticileri, uluslararası tekellere mesaj verirken, “onu at beni al” diyorlar.
Ancak o tekeller, CHP’nin tabanının bu adaletsiz düzene üç gün sonra olmaz diyeceğini
bilmiyorlar mı?
Şöyle düşünenler olabilir :
Kardeşim sen de öyle bir şey söylüyorsun ki, ABD’ye teslim olmaktan başka sanki hiç çare yok! Teslim olalım ??
Hayır.
Borçlu olan ister kişi, ister kurum, ister devlet olsun,
borç verenler parasını istedikleri zaman, borçlunun yapacağı iki davranış vardır.
-Soyacağın kadar soydun ödeme yapmıyorum.
-Veya bana müsaade et, şu üretimimi artırayım da borcumu ödeyeceğim.
Yani eski düzen. Halkımız da borçlu, onlar da borç veren (AKP)’nin dediklerini yapıyor.
Ancak hemen şunu söylemek gerek; borçlanmanın sonuna gelinmiştir.
Borcu ödeyemeyeceğimizi anlayan alacaklılar, yeni borç vermekte isteksizler.
Daha güvenceli yerlere gidiyorlar. Borç artıkça ve belirsizlikler artıkça, alacaklı borç vermiyor.
Onun için borç almanın sununa geldik.
Hayatın gerçekleri, bizi başka bir yeni düzene zorluyor.
====================================
Dostlar,
Evet, Sayın Esinoğlu taşı gediğine koyuyor :
-
Hayatın gerçekleri,
bizi başka bir yeni düzene zorluyor.Adını biz açık edelim :
– Ortalık DEVRİM kokuyor... Koşulları oluşuyor..
1807’den beri 200 yılı aşkın bir süredir demokratikleşme – özgürlük – laiklik savaşımı veren bu kadim halk elbette başaracak ve tarihin diyalektiğinin gereği yaşanacak..Sevgi ve saygıyla.
11.02.2015, AntalyaDr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net