Soner Yalçın : O gazetecilere dair özel notlar

Dostlar,

Yiğit, yürekli ve birikimli gazeteci Soner Yalçın, yakın tarihimiz bakımından gerçekten çok önemli bir yazıya da imza attı.

Özellikle Fatih Altaylı ile ismet Berkan nam gazetecilerin (!?) ipliğini belgeli olarak pazara çıkarıyor.. Özenle okunmalı, paylaşılmalı, arşivlenmeli..

Alkışlıyoruz sizi Sevgili Soner Yalçın!

Sevgi ve saygı ile.
21 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

O gazetecilere dair özel notlar

portresi_kasketli

Soner Yalçın
Sözcü – 20 Şubat 2014
syalcin@sozcu.com.tr

 

 
Biri; “Alo Fatih” telefon kayıtlarının ortaya çıkardığı Fatih Altaylı.

Öbürü; Kabataş’taki malum görüntüleri seyrettiğini söyleyen İsmet Berkan.

İkisi de, Cumhuriyet gazetesi spor servisinde yetişti.

İkisi de, genel yayın yönetmenliğine yükseldi.

İkisi de, her fırsatta solcuları aşağılayan “solcu oldu.

İkisi de, bindikleri otomobillerle övündü.

İkisi de, kulüp yöneticisi oldu; biri Galatasaray’da, diğeri Beşiktaş’ta.

Uzatmayayım, bir benzerlikle sonlandırayım:

MİT’çi Mehmet Eymür dedi ki; benim görevli olduğum yıllarda
Fatih Altaylı MİT İstanbul bölge teşkilatının ajanıydı!

Kod adı, “Siyah”tı.

MİT İstanbul Bölge Başkanı Galip Tuğcu ile görüştüğünü saklamayan Fatih Altaylı,
bu diyaloglarını gazeteci-istihbaratçı ilişkisi olarak açıkladı.

İsmet Berkan ise MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun‘un
kendisine ajanlık teklif ettiğini
 söyledi.

MİT’çi Atasagun, “Sen bize yardımcı olursan biz de sana yardımcı oluruz.
Biz sana özel haberler veririz, sen de bize zaman zaman böyle bilgi verirsin
 demişti.

İsmet Berkan kabul etmemişti.

Benzerlikler, 12 Eylül 1980 askeri darbesi ürünü bir “gazeteci tipolojisini
ortaya çıkarıyor.

Kim bunlar?

Soruyu İsmet Berkan üzerinden somut örnekler vererek yanıtlamaya çalışacağım.

Zamanlamaya dikkat

İsmet Berkan…

Seyretmediği Kabataş görüntüleriyle ilgili neden “çok acı, ama çok acı bir olay ve maalesef gerçek dedi?

Yetmedi ekledi; “Mobese görüntüleri dahil pek çok şey var. Savunulur tarafı olmayan bir olay!

Herkes merakla sordu, siz görüntüleri izlediniz mi?” Yanıtı, “evet” oldu.

Tarih 12 Haziran 2013 idi…

İsmet Berkan bunları yazdığında, Türkiye, tarihinin en büyük toplumsal muhalefet hareketine sahne oluyordu.

Milyonlarca insan 16 gündür sokaktaydı. Polis şiddetini her geçen gün artırıyordu.

Cesur evlatlarımız Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş ve Ethem Sarısülük öldürülmüştü.

10 kişi gözünü yitirmişti, 4 bin 177 kişi ise yaralıydı.

Erdoğan 11 Haziran’daki AKP grup toplantısında; “Çok önemli bir yakınımın başörtülü gelinini, Başbakanlık ofisimin yanında, yerlerde süründürdüler, kendisini, çocuğunu taciz ettiler” demesi üzerinden 24 saat geçmeden İsmet Berkan o yazıyı yazdı!

Bu kadar sürede o görüntüleri seyretmesine olanak yok.

O halde sormak durumundayım :

  • İsmet Berkan Türkiye’yi iç savaşın eşiğine getirecek provokatörlüğe
    niye ortak oldu?

 

Bakınız, 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden yolu, Gladyo gibi kimi odaklar
benzer provokatif yalanlarla döşedi.

Örneğin Çorum’da “Aleviler camiye bomba attı” yalanı üzerine 57 kişi yaşamını yitird!.

İsmet Berkan’ın yalancılığı basit bireysel bir hata olarak geçiştirebilir mi?

İlk vukuatı değil…

“Şaka yaptım”

İsmet Berkan, Radikal gazetesi genel yayın yönetmeniydi…

Ortada iddianame yokken, 4 -11 Nisan 2008’de Radikal gazetesinde yedi bölüm “Ergenekon’un Yakın Tarihi”ni yazdı.

Bugün net olarak ortaya çıktı ki, yazdıkları tümüyle yalandı.

Bu da masum bir hata olarak değerlendirebilir mi?

Bitmedi.

İddianamenin temelini oluşturan; “Kızıl Elma Koalisyonu” iddiasını ilk
İsmet Berkan ortaya attı.

4 yıl sonra Kızıl Elma yalanı ortaya çıkınca, “bunu ben uydurdum, şaka yapmıştım” dedi. (19.3.2011)

Bu “gazetecilik tipi”; ya özür diliyor ya da şaka yapıyor…

Hangisini yazayım; o günlerde hep çabucak hüküm verdi; medyadaki “adam asmaca” oyununa katıldı.

Danıştay katliamı sonrası Radikal‘de, yapılan saldırının darbe amaçlı olduğu manşetlerini attı.

Silivri Cezaevi’nde bugün pankreas kanseriyle boğuşan Kıbrıs Savaşı’nın yiğit komutanı Yüzbaşı Muzaffer Tekin, “İşte Kızıl Elmacı” denilerek yaşarken
ölüme mahkum ettirildi
. (22.5.2006)

Ümraniye’de sözde bulunan bombalar ile Cumhuriyet gazetesine atılan bombaların aynı olduğu yalanının yazılmasına göz yumdu. (30.6.2007)

  • Cenazesini belediyenin kaldırdığı Kuddusi Okkır‘ı Ergenekon’un finansörü ilan ettiler. (21-30 Haziran 2007)

Uğur Mumcu cinayetini aydınlattılar (!); Veli Küçük öldürtmüştü. (28.3.2008)

MİT, Ergenekon’a ikna oldu” palavrasını manşetten verdiler. (3.8.2008)

Cemaatçi polisler-savcılar ellerine ne verdiyse yayınladı;
koca bir yalana, pis bir tezgaha, linç kampanyalarına ortak oldu.

Yalnızca bir kez…

Cemaatçi gazeteler “Ergenekon Şeması”nı yayınlayınca İsmet Berkan itiraz etti; “sulandırmayın” dedi. (8.1.2009)

Çünkü o şemada patronu Aydın Doğan‘ın da adı vardı! Oysa kendisi Abdullah Gül’e dayanarak bir yıl önce yazmıştı: “Tutuklamalar hep o şemadaki isimler.” (24.1.2008)

Ahmet Altan -Yasemin Çongar yönetimindeki Taraf gibi, İsmet Berkan’ın yönetimindeki Radikal kamuoyunu yönlendirmek için neler yapmadı ki:

Ergenekon’un hayali “1 Numarası”nın peşine düştü!

Manşetten, İbrahim Şahin ile Fatma Cengiz gibi iki akıl fukarasını Genelkurmay’la
ilişkili gösterdi
 (11-12 Şubat 2009). Sonra her daim yaptığı gibi, özür diledi.

Medyada kendisinden “Ergenekon uzmanı” olarak bahsedildi.

O da ne siyasal değerlendirmeler yaptı bugün gülersiniz; “PKK olmazsa Ergenekon olmazdı!” TRT’de özel yetkili mahkemelerin kaldırılmaması gerektiğini söyleyecek kadar “taraf”tı.

Sonuçta demem o ki:

Kendilerini gazeteci olarak gösterdiler ama yaptıkları ortada.

Üstelik bunu kendisi yazdı:

“Gazetecilik işi çok basit bir prensibe dayalıdır; yazdığınız her satırın doğru olması prensibine…”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir