MODERN OTORİTER LİDERLER
Rifat Serdaroğlu
Siyasal karşıtlarını öldürtmeyen ama onları çalışamaz duruma getiren, hukukun üstünlüğünü tanımayan, sahtecilikle dış destekle çoğunluk sağlayan ve medyayı, yargıyı, sivil toplum örgütlerini, güvenlik güçlerini, zenginliği (gayrimeşru olarak)
ele geçirip kendi çoğunluğunu sürdürmek için çalışan tiplere “Modern Otoriter Liderler” denir.
Bunlar 21. Yüzyılın Modern Hitlerleri, Mussolinileridir.
Bunlar bir kez işbaşına geldiler mi, bunlardan kurtulmak çok zordur.
Ancak, bunların musallat olduğu ülkedeki tüm toplum uyanır, bunların gerçek yüzlerini gerçek niyetlerini anlar o ülkedeki dinamik güçler, yüreğinde vatan sevgisi,
milletine saygısı olan bürokratik yapı, tüm sivil toplum örgütleri, siyasi yapılar ve
özellikle yargı kurumları el ele verirlerse bu virüsü bünyeden atabilirler.
Yoksa o virüs bünyeyi yok edinceye dek durmaz.
Gelin, kendi ülkelerini üç kuruşluk para ve güç uğruna satan bu zavallılara
“patron devlet” tarafından uygulanan ve ev ödevi olarak ellerine verilen çalışma programını birlikte irdeleyelim;
*Önce hedef ülkedeki varolan rejimle kavgalı, “emir alabilecek” yapıda, gelecek
vaat eden, ağzı laf edebilen kişiler belirlenir. Bunların zaafları, eğilimleri, niyetleri incelenir. İçlerinden en işe yarayanı ülkeye çağrılır ve en üst düzeyde ağırlanır.
Strateji uzmanlarıyla çalıştırılır ve eleman iyice eğitilir, parti kurdurulur ve
seçim için gerekli para ve propaganda desteği verilir.
*Hedef ülkede, genel seçim öncesi “Ekonomik Tetikçiler” tarafından kriz yaratılır. Hem krizden para kazanılır, hem de hedef ülkedeki insanlar varolan siyasal yapıdan nefret eder duruma getirilir.
*Seçim sonuçları ile oynayabilecek ileri teknolojiye sahip ekip görevlendirilir.
Seçim kazandırılır ve “eleman” tüm dünyada, ama özellikle kendi ülkesinde parlatılır.
*Bu eleman, kendi gibi düşünen etnik ve dinel kümelerle uzlaştırılır.
Her küme zamanı geldiğinde kendisine biçilen rolü oynayacaktır.
*İlk çökertilecekler hedef ülkedeki “Ulusal Yapı” ve Ulusal Ordu” dur.
Önce bu kurumların direnme gücünü kırmak için, yargı kuşatılır.
Bunun için, şeytanla bile işbirliği yapılır. Görüntü “Demokratikleşme” olarak tanıtılır.
Barış – kardeşlik – geçmişle hesaplaşma adı altında tuzaklar kurulur,
maliye-polis yasa dışı olarak kullanılır, ülkede korku havası estirilir.
Karşıt siyasetçiler, yine yasa dışı yollarla dinlenir, görüntülenir,
bertaraf edilecekler kenara atılır.
İş dünyası korkutulur ve susturulur.
* Medya teslim alınır.
Gerekiyorsa satın alınır, alınamıyorsa korkutulur en azından aleyhte yazması
engellenir. Devlet olanakları bu iş için köküne dek kullanılır.
*Hedef ülkedeki, finans piyasası “özelleştirme” adı altında, yönetim temelinde tümden patron devletin denetimindeki kesimlere devredilir. Ülke ekonomisi ile oynamak artık çocuk oyuncağıdır!
*Patron devlet, bu elemanları sonsuza dek kullanmaz. Elemanın dikbaşlılığı,
söz dinlememesi, kendi başına iş yapıp, ne oldum delisi olması..
onun kullanılma süresini öne çeker.
Zamanı geldiğinde, elemanın başına eski ortakları bela edilir.
Elemanın en zayıf yanı olan, hırsızlık ve yolsuzlukları teker- teker açıklanır.
Eleman ya kenara çekilip biriktirdiği serveti ile zıkkımlanacaktır, ya da direnecek ve patron devlet tarafından çıkartılacak bir iç çatışma sonunda, kendi halkı tarafından
yok edilecektir.
Bu tarih boyunca hep böyle olmuştur. Bu sarmaldan kurtulan eleman şimdiye dek görülmemiştir. Yakın tarihten örnek vermek gerekirse, Zeynel Abidin Bin Ali-Kaddafi, Mübarek, Mursi, Saddam.. acı örnekler olarak gözler önünde durmaktadırlar.
Bu geri zekâlı elemanlar hem ülkelerini, hem kendilerini, hem de kendi çocuklarını perişan etmişlerdir.
İşte bu elemanlara “Modern Otoriter Liderler” denir.
Bizde, yani Türkiye’de böyle bir eleman olabilir mi?
Ne mümkün! Hamdolsun ki, bizde hem Müslümanlığı, hem Türklüğü ile övünen,
“Ne Mutlu Türküm Diyene” ilkesine inanan, pozitif hukuku benimsemiş, çağdaş,
aydın, aynı zamanda nükleer santral ile piknik tüpü arasındaki ilişkiyi çok iyi bilecek teknolojik bilgiye sahip, Milli Ordusunu seven, ecdadı gibi at binebilen
bir dünya liderimiz var.
Haydi, Ya Allah Bismillah, hücum aslanlarım…
Sağlık ve başarı dileklerimle.
07 Şubat 2014
Sayın Rıfat Serdaroğlu patron devletlerin(bana göre küresel tiranların) bir ülkede siyasi dizayn yaparken( ki bu dizaynların projesi, izlenecek yol ve yöntemler değil bizlerin, çat kapı Obama’nın bile giremeyeceği “Bulutların Üstünde “ki mutfakta tezgâhlanır) adım adım hangi eylemleri gerçekleştirdiklerini iyi yazmış da madalyonun arka tarafını eksik bırakmış! Küresel Tiranlar yalnız iktidarda görmek istedikleri siyasi yapıyı dizayn edecek kadar aptal değildir, buna karşı hedef ülkede oluşacak toplumsal muhalefeti ve ona önderlik yapacak kişi ve kurumları da dizayn etmedikçe, zapturapt altına almadıkça amaçlarına ulaşmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilirler. Sözüm ona ulusalcı ama birbirinden kopuk ya da habersiz, çoğu zaman da birbirine karşıt, hatta düşman muhalefet partileri, demokratik kitle örgütleri, platformlar, besleme dernekler ve medya yaratmak ya da zaten aymazlıklar ve kişisel hesaplar nedeniyle öteden beri var olan bu oluşumları körüklemek ilkinden daha önemlidir onlar için! İktidara gelmesini istedikleri kişiyi parlatırken miadı dolduğunda onun yerini alacak kişi ya da kişileri usul usul vitrine çıkarmak ise ulusal güçleri dizayn etmenin olmazsa olmaz koşuldur.
Korktukları tek şey; Atatürk, Gandi, Mandela, Valessa gibi ülkesi üzerinde oynanmakta olan oyunları derinliğine kavramış, elini taşın altına sokup korkuların üzerine gidecek ve daha işin başında bedel ödemeyi kabul etmiş, yalnız ve yalnız halkına güvenen gerçek önderlerin toplumun başına geçmesidir.
Uygun görürse Sayın Rıfat Serdaroğlu’nun işin bu yanına da parmak basmasını dilerim. Saygılarımla..
Saygıdeğer Valim Aydemir Ceylan,
Rifat bey bu yazısında TİMAŞ yayınları arasında çıkan
Dünyanın Yeni Efendileri, Küresel Yağmacılığın Gerçek Yüzü, John Pilger, Timaş Yay., 2002’den epey esinlenmişe benziyor..
Bir alıntı da biz sunalım :
“ Gelişmekte olan ülkelerin devlet politikalarını en ince ayrıntılarına dek denetleyebilen
‘Dörtlü’,
Dünya Ticaret Örgütü ve
Vaşington’daki ‘Üçlü’ grup
‘Dünya Bankası,
IMF ve
Amerikan Hazinesi’
ise bunun adını ‘iyi yönetim’ ve ‘nation building’
olarak koyuyor?! ” (Zihinlere Retorik tuzak!)
Sevgi ve saygı ile.
08 Şubat 2014, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
http://www.ahmetsaltik.net