Türkiye ve Birleşmiş Milletler
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı Kurulu ve Bilim Danışma Kurulu Üyesi
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana uluslararası topluluğun içinde bulunmaya dikkat etmiş ve bu doğrultuda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere
bütün uluslararası kuruluşlarda ya kurucu ya da sonradan üye olarak yer almıştır.
- Türk Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlığı ve
çağdaş uluslar ailesinin onurlu bir üyesi olmayı Türkiye Cumhuriyeti için
başlıca hedef olarak ortaya koymuştur.
Atatürk’ün emanetini geleceğe taşımak üzere işbaşına gelen yeni yönetimler,
kurucu önderin izinden giderek evrensel alanda etkin olmaya çaba göstermiş ve
dış ilişkilerini sürekli olarak geliştirerek, çağdaş dünyanın en önemli ülkelerinden biri olmuştur.
1. Dünya Savaşı sonrasında, 2. bir cihan savaşı çıkmasını önlemek üzere kurumuş olan Milletler Cemiyeti içinde de yer alan Türkiye Cumhuriyeti, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler örgütünde kurucu üye olarak yer almıştır. Üçüncü dünya savaşını önlemek üzere kurulan Birleşmiş Milletler kısa zamanda gelişerek bütün devletleri çatısı altına almış ve böylece dünya kıtalarını kapsayan evrensel bir örgütlenme haline gelmiştir. Bir anlamda geleceğin dünya devletinin ön hazırlıklarını yapan Birleşmiş Milletler, her alanda kendisine bağlı bir düzen içinde çalışan uluslararası kuruluşlar aracılığı ile bütün dünyayı kucaklamaya çalışmaktadır.
- Birleşmiş Milletler bir insanlık idealinin örgütlenmiş yapılanmasıdır.
- İnsanlığın ortak ideali, 7+ milyar insanın barış içinde ve
uygarlığın bütün nimetlerinden yararlanarak yaşamalarıdır.
devam edip gitmiştir. Her savaş döneminde eski devletler yıkılmış, savaş sonrasında yeni devletler devreye girerek farklı bir dünya düzeni ortaya çıkmıştır.
Tarihin çeşitli dönemlerinde bu gibi gelişmeler belirleyici olmuş ve insanlığın kaderi
buna göre biçimlenmiştir.
Barış tarih boyunca her zaman istenmiş ve aranmıştır ama bir türlü sürekli barış
elde edilememiştir. İnsanların sürekli yeniyi arayan tutum ve davranışları
yerleşik düzenlerin kalıcı olmasını engellemiş ve bu yüzden devletlere bağlı olarak gerçekleştirilen, kamu düzenleri çökmüştür. Yerleşik düzenlerin sıcak çatışmalar yüzünden çökmesi, her zaman savaşları öne çıkarmış ve bir türlü sürekli ya da kalıcı barış ortamı güçlü bir biçimde gerçekleştirilememiştir.
Milletler Cemiyeti ile engellenemeyince, bunun yerine daha güçlü bir uluslararası örgüt olarak Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Atatürk Cumhuriyeti, savaşlara karşı bir barış ve güvenlik devleti olarak kurulduğu için Birleşmiş Milletler hareketi içinde kurucu üye olarak yer almış ve San Fransisco belgesini imzalayarak, dünyanın en büyük evrensel örgütlenmesi olan Birleşmiş Milletlerin oluşum sürecine katkıda bulunmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk, H.G. WELLS adlı bir tarihçinin
DÜNYA TARİHİ kitabını okuduktan sonra geleceğin dünya devletinin nasıl kurulacağı ve nasıl örgütlenmesi gerektiği konularında düşüncelerini dile getirmiş ve bu doğrultuda evrensel barışın zorunlu olduğunu vurgulamıştır. Dünya tarihini bir komutan olarak
iyi bilen Atatürk, sürekli barış için tüm savaşların önlenmesi gerektiğini iyi biliyordu. Ama barış için her zaman savaşa hazır olmanın zorunluluğunu da görebiliyordu.
- Türkiye Cumhuriyeti emperyalizmin yıktığı bir imparatorluk sonrasında
verilen bir ulusal kurtuluş savaşı ile ancak kurulabiliyordu.
Geleceğin dünya devletlerinin barış içinde kurulabilmesi için Birleşmiş Milletlerin,
tüm savaşları önleyebilecek güçlü bir örgütlenmeyi, dünyanın bütün kıtaları üzerinde tamamlaması gerekmektedir. Kurucu önder Atatürk’ün izinden giden Türk devletinin Birleşmiş Milletler çatısı altında daha da etkin olarak kalıcı bir dünya barışı için mücadele etmesi elzemdir.
“Yurtta barış ve dünyada barış!”
ilk evre kararlarının savunuculuğunu merkezi alanda yapmalıdır.