Suriye siyasetindeki yanlışlar ve çelişkiler
Barış DOSTER
Cumhuriyet, 08.02.2020
Suriye sorununda gerilimin daha da tırmandığı her aşamada aynı tepkilerin verilmesine alıştık. Sırasıyla şu adımlar atılıyor:
Önce Türk kamuoyuna yönelik yüksek dozda Suriye karşıtı açıklamalar, “Eyyy Esed” diye başlayan tümceler. Hemen ardından düşük ölçekte, dikkatli bir üslupta Rusya eleştirisi. Sonrasında ABD ile yakınlaşma. Devamında Rusya’yla yapılan telefon görüşmesi. Nihayetinde Türkiye’nin Astana ve Soçi süreçlerine bağlılığının teyidi.
Hafta başında İdlib’de Türk askerine yapılan saldırı sonrasında da böyle oldu. Suriye’nin, Rusya için ne kadar vazgeçilmez olduğunu anlamamak; Türkiye’nin devlet kapasitesini, gücünün sınırlarını ölçmemek; Rusya’nın enerji kaynaklarına bağımlı olmanın, bu ülkenin Türkiye üzerinde nüfuzunu artırdığını görmemek, günün sonunda bir kez daha Rusya karşısında geri adım atılmasıyla sonuçlandı.
Belleğimizi tazeleyelim, Suriye nüfusu, 2011 Mart ayında başlayan çatışmalardan önce 22 milyon kadardı. Fazlaca bir petrol zenginliği olmasa da, kendi kendine yeten bir ekonomiydi. İç savaş çıkınca 8 milyon insan, ülkesi içinde yer değiştirdi. Bu sayıdan fazlası ülkesini terk etti, 5 milyonu Türkiye’ye, birer milyonu Ürdün, Lübnan ve Almanya’ya gitti. Öbür ülkelere giden yüz binler de hesaba katılınca, nüfusun yaklaşık yarısının, Suriye’den ayrıldığı görülüyor.
Çatışmalarda 1 milyona yakın insan öldü. Bu sayının 3 katı yaralı, hasta, sakat var. Gıda, su, sağlık hizmeti eksikliği, kötü yaşam ve çalışma koşulları, düşük ücretler, çöken altyapı halkı zorluyor. Ülke beyin göçü verdi. İç savaştan önce ortalama ömür 70 yıldı, 2015’te 55.4 yıla geriledi. Ekonomik zarar, 1 trilyon dolara yaklaştı.
Rusya Suriye’den niçin vazgeçmez?
Bir kez daha anımsatmakta yarar var: Moskova ve Şam arasında askeri, teknik işbirliği 1956’da başlamıştı. Suriye ordusu, silahlarının %90’ını Ruslardan alıyordu. Hava savunma sistemini Ruslar kurmuştu. Suriye’nin Lazkiye’den sonra ikinci büyük liman kenti olan Tartus’taki Sovyet deniz üssü, 1971’de imzalanan anlaşmayla kurulmuştu. Akdeniz’deki tek Sovyet üssüydü. Yakın ilişki, Soğuk Savaş sonrasında da sürdü. Öyle ki, 2005’te Suriye lideri Esad’ın Moskova ziyaretinde Rusya lideri Putin, Suriye’nin Rusya’ya olan borcunun %73’ünü sildi. Lübnan üzerinde büyük etkisi olan Suriye’ye ABD’den, Avrupa’dan gelen baskılara karşı, Suriye’yi destekledi.
Dahası var. Rusya, Suriye’de hem rejimle hem muhaliflerle temas halinde. Suriye Kürtleri üzerinde etkili. PKK – PYD – YPG terör örgütü üzerinde nüfuzu güçlü. Zaten onları, terör örgütü olarak görmüyor. Moskova’da büro açmalarına izin verdi. ABD’nin elindeki Kürt kartını, mümkün olduğu ölçüde almaya çalışıyor, tümüyle ABD’nin denetimine bırakmak istemiyor. Rusya’nın İran ve Irak’la da, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail’le de ilişkileri iyi. 2010 yılı Aralık ayında başlayan Arap Baharını, 2000’lerin ilk yarısındaki renkli devrimlere benzeten Rusya, bu yüzden ihtiyatlı, mesafeli tutum almıştı. Stratejik adımlarında, jeopolitik hesaplarında yanılmadı.
Suriye siyasetinden alınması gereken ders şu :
- Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince, diğerleri de yanlış gider.