Etiket arşivi: sermaye sınıfının emekçi halkı ezmesi

Yargı kararıyla dinsel itiraf

Yargı kararıyla dinsel itiraf

17/10/2019, https://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/yargi-karariyla-dinsel-itiraf-272542
Siyasal ve yönetsel itiraf da denilebilir, cumhuriyete ve hukuka karşı intikamı tescil itirafı da… İşin başlangıcı öyle cumhuriyeti, devleti, hukuku ilgilendirir gibi gözükmüyor. Hafızlık yaparak, din eğitimi ve din alimlerinden icazet alarak, aynı adlı (Sosyal Doku) dernek ve vakıf kuruluşunu gerçekleştirerek, seminer ve konferanslar vererek dinsel misyon üstlendiğini iddia eden bir kişinin dinselliği dayanak gösteren açıklamaları söz konusu.

Böyle başka kişiler de var, AKP döneminde sayıları ve görünürlükleri artıyor. Ama dinsel inanç aşılıyor. Bireyin inanç özgürlüğü aşılarak siyasete ve toplumsal yaşam tarzına müdahaleye geçiliyor. Kadına, çocuğa ve bunlara hükmeden erkek egemenliğine aynı tavırla yaklaşılıyor, biçim verilmeye kalkışılıyor.

Ulus egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre kullanan, hiç kimsenin veya organın kaynağını Anayasadan almadığı bir yetki kullanamadığılaik bir hukuk devleti”nde, cumhuriyette yaşanıyor bunlar. Anayasallığı artan oranda tartışma konusu olsa da, kimi maddeleri askıya alınsa da, AKP’nin oyuncağı haline getirilse de Anayasasının varlığı tartışılamayacak bir devlette yaşanıyor.

Nurettin Yıldız bu cumhuriyetin vatandaşı. Anayasaya ve yasalara, hukuka uygun davranmak zorunda. Düşünce ve kanaat özgürlüğü, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü tabii ki olacak. Ama insanlığın mücadelelerle kazandıklarını ve evrensel hukukun konusu olarak düzenlediklerini, insanlığa mal olanları çiğnememek, yok saymamak koşuluyla.

Bilimin, hukukun, maddi ve manevi yaşam gerçeğinin, toplumsal gerçekçiliğin yok sayılarak çocuklar üzerinde evlilik nutukları attığında -ki bu düşünce artık evrensel hale gelen ve hukuk güvenliği altına alınan çocuk yönünden evlilik değil istismar, tecavüz- buna karşı da başka bireylerin söz söyleme hakkı olacak. Hele bu bireyler basın gibi toplumsal denetimin etkin araçları ve onların mensuplarıysa söz söyleme hakkı kat be kat artacak.

14 Ekim günü bir mahkeme, hem de (Bölge Adliye Mahkemesi olarak) bir üst mahkeme öyle bir karar verdi ki burjuva hukukunun anayasal düzenini bile altüst etti. Bir kez, “dinsel düşünce ve bu düşünceyi açıklama, değiştirme, yayma” kapsamında laiklik ilkesini, laik hukuk devleti ilkesini yok saydı.

İkincisi, çocukların istismarı ve tecavüzüne “dinsel düşünce ve evlilik kılıfı” giydirmeye kalkıştı.

Birinci ve ikincinin birleşimiyle dinsel, tapınmaya yönelik, ibadeti, dinsel ayin ve törenleri kapsayan inanç ve kanaati aşan; insana, onun maddi ve manevi yaşamına, yetinmeyerek devlete, hukuka ve topluma el atan düşünceleri yine laiklik ilkesine aykırı olarak meşrulaştırma yolunu açtı.

Böylece “din bu değil” diyenlere de yanıt vermiş oldu mahkeme, “6 yaşındaki çocuk evlenebilir” demenin “dinsel düşünceyi yaymak” olduğunu söyleyerek.

Dördüncüsü, bu üçlüyü hem hukuksal hem de toplumsal anlamda bir çeşit deşifre eden ve eleştiren düşünceyi de, gazetecilik görevi yapmayı da cezalandırdı.

Oysa soL Haber Portalı Haber Müdürü Ali Ufuk Arikan, daha önce yerel mahkemede “basın özgürlüğü kapsamında”ki aynı haber nedeniyle beraat etmişti. İşin başlangıcı ve akışı bireysel ve dinsel gözükse de aslı daha derin.

Nurettin Yıldız‘ın yaptığı, anayasal tanımıyla “dinsel inanç ve kanaat özgürlüğü”, “ibadet, dinsel ayin ve tören serbestliği” değil. Onun açıklamaları basın olarak okuyucuya yansıtılırken ve eleştirilirken hukuksallığa ve bilimselliğe dayanılıyor; dinsel inanç ve kanaatlerinden dolayı kınama ve suçlama yapılmıyor.

  • Konu çocuksa, çocuğa istismar ve tecavüzse, bu istismar ya da tecavüze “evlilik” gibi bir kılıfsa, artık dinsellikten dolayısıyla da dinsel düşünceden söz edilemez.

Burada artık bireyin ve toplumun maddi ve manevi yaşamı, hukukun güvenliği ve tüm toplumsallığıyla yaşam gerçeğidir esas olan. Bu maddi gerçeği dinsellik üzerinden görmek ve biçimlendirmeye kalkmak, “devletin sosyal, ekonomik, siyasal veya temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasal veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri” istismar etmek ve kötüye kullanmak olur ki anayasal yasak kapsamındadır.

Tarikat ve cemaatlerle, şeriatçı çetelerle, din insanlarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığıyla ya da İdarenin her derecedeki görevlileriyle her ne şekilde olursa olsun ortaya çıkan dinsel kökenli ya da dinselliğe dayandırılan istismar ve kötüye kullanma yasak kapsamında. Yargı denetimi yapanlar da hem davranışlarıyla hem de kararlarıyla aynı anayasal buyruğa uymak zorunda.

Ötesi hukuksuzluk ve keyfiliktir.

Laik hukuk devletinde “laikliği savunma suçu”, yurtta ve dünyada barış arzu ve inancını Anayasasının “Başlangıç”ına yazan bir devlette “barışı savunmak suçu” yaratma; insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir devlette “düşünce, düşünceyi açıklama ve yayma, basın özgürlüğü”nü dinselliğin altında suçmuş gibi gösterme; hukuksuzluğu ve keyfiliği aşan, çok yönlü ilişkilere, niyete ve hedefe kilitlenen durumdur.

Hukuksal normların ve ilkelerin yerine dinsel davranış kurallarını koymak ya da inanç dışı kimi davranışları dinselliğe dayandırmak, hukuku ve laik hukuk devletini savunmayı suç olarak gösterir ki konumuzu oluşturan yargı kararı bunu yapmış, olağanı suçlu saymıştır.

Dinselliğin ve keyfiliğin yargı denetimiyle tescili toplum üzerinde açık bir baskıdır, yaptırımlı baskıdır. Buna milliyetçi saikler de eklendiğinde her şeyin sermaye için, emperyalizm için seferber edilmesi kolaylaşır.

Nihayet itiraf, sermaye sınıfının emekçi halkı ezmesinin, sömürüsünün ve bu düzenin gericilikle sorunsuz ve kolay yönetilebilmesinin itirafıdır. Kul hakkını ağızlarından düşürmemelerinin, işçi sınıfını unutturma gayretlerinin nedeni de budur.