Dünya İklim Zirve Konferansı ve Türkiye
Prof. Hakkı Keskin
hakki@keskin.de
AYDINLIK, 04 Aralık 2015, 10:59
150 devlet ve hükümet başkanlarının katılımıyla, Paris’te 11 gün sürecek olan Birleşmiş Milletler “Küresel Isınma ve Hava Kirliliği Konferansı” yapılıyor. Amaç küresel ısınmayı olası kısa sürede 2 derece ile sınırlandırmak. Küresel ısınma, son yılların temposuyla devam ederse;
– yüzyıl sonunda bunun 5 dereceye çıkabileceği,
– eriyen buzulların bazı kıyı ve ada ülkelerini sualtında bırakacağı,
– Dünya’nın kimi bölgelerinde aşırı kuraklığın orman yangınlarına ve çölleşmeye yol açarken
– kimi bölgelerinde de sel felaketlerine neden olacağı,
bilimsel araştırmalarla ortaya konuyor.
Son yıllarda bu felaketlerin birçok ülkede zaman, zaman yaşanmakta olduğu da görülmektedir.
Küresel ısınmaya ve hava kirliliğine, sera gazı etkisi yaratan fosil yakıt (kömür, petrol, doğalgaz, bor) kullanımının neden olduğu biliniyor. Fosil yakıtların ise, Dünya enerji kullanımının %90’ların üstünde olduğu belirtiliyor. Özellikle ABD, Çin, Hindistan ve Rusya’nın, küresel ısınmada çok büyük paylarının olduğu, her yıl yapılmakta olan Küresel İklim Zirve Toplantılarında, son olarak da Kopenhag’da, bu ülkelerin uzlaşmaz tavırlarının anlaşmayı engellediği söyleniyor.
KURTULUŞ YENİLENEBİLİR ENERJİ KULLANIMINDA
Yenilenebilir enerji kaynaklarını;
– güneş,
– rüzgar,
– deniz dalgası,
– jeotermaller (yeraltı suları) ve
– hidrolik enerjiler (nehirler) oluşturuyor.
Özellikle güneş, rüzgar ve dalga enerji kaynakları, tükenme riski olmayan, iklimsel ısınmaya, hava kirliliğine yol açmayan ve dışa bağımlılığı gerektirmeyen, tükenmez ve temiz enerji kaynaklarıdır.
Almanya, 2020 yılına değin çalışmakta olan
tüm atom santrallerini (8 adet) kapatacağını
Şu anda Almanya kullandığı enerjinin üçte birini yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamaktadır. Enerji politikasındaki bu yeni yaklaşım, hızla kabul görmekte ve yayılmaktadır.
Türkiye enerji bakımından dışa çok büyük oranda bağımlı bir ülkedir, özellikle de Rusya’ya.
TÜRKİYE’DE DOĞAYI KORUMA BİLİNCİ YOK DÜZEYDE
Aday ülke olduğumuz AB ülkelerinin çoğunda, doğayı ve çevreyi korumak, 30 yılı aşkın bir süredir, en önemli ve öncelikli politikadır. Bu amaçla kurulmuş, parlamentolara girmiş ve zaman, zaman da hükümet ortağı olmuş siyasal partiler bulunmaktadır (AS: Yeşiller Partisi gibi). Bu partilerin zorlaması sonucu, öbür partilerde çevre ve doğayı koruma konusunda daha duyarlı konuma gelmişlerdir.
On yıllardır Batı Avrupa ülkelerinde çöpler ayırt edilerek farklı çöp kutularına atılmaktadır. Kağıt, karton, cam. şişe gibi atıklar ayrı ayrı bidonlara atılmaktadır. Türkiye’de bulunduğum sürede biriktirdiğim gazeteleri, alışkanlığım nedeniyle çöp kutusuna atamıyorum. Biriktirdiğim onlarca gazete atığının, kaç ağaçtan oluştuğunu düşünerek, büyük bir vicdan azabı duyuyorum. Gazeteleri iple bağlayıp, çöp kutusunun yanına bırakarak, onların en büyük çevreci olarak gördüğüm toplayıcılar tarafından alınmasını umuyorum.
Türkiye’de kentler ivedi olarak hiç olmazsa karton, kağıt, cam şişelerin ve mutfak çöpünün ayrı ayrı bidonlara konmasını, toplanmasını ve bunların değerlendirileceği geri-dönüşüm (recycling) işlemi görmelerini, artık ivedi olarak gündemlerine almalıdırlar.
Plastik şişede su ve içecek satın alırken, satın alınan içeceğin değerinin yarısı kadarı da şişe için ödenmekte, boşalan şişe, geri-dönüşümlü kullanılabilmesi için, marketlerde bulunan otomatlara atılarak ezilmekte ve otomata attığınız plastik şişe karşılığı olarak parası geri ödenmektedir. Böylece çevre düşmanı bu atıkların, yol kenarlarına ve hatta araba camı açılarak dışarı atılması engellenebilecektir. Marketlerden istendiği kadar bedava alınan poşetlerde yine büyük bir sorun oluşturmaktadır. Batı Avrupa ülkelerinde marketlerde poşetler büyüklüğüne göre parayla satılmaktadır.
Türkiye çevreyi ve doğayı korumak için bu güzel örnekleri artık daha çok gecikmeden uygulamaya koymalıdır. Bu konudaki vurdumduymazlığı anlamak gerçekten olası değildir.
====================================
Evet dostlar,
“Dünya İklim Zirve Konferansı” (COP21) nı önemsiyoruz. Bu bağlamda sitemize birkaç yazı koyduk. Toplantı 11 Aralık 2015’te bitecek, dileriz kapsamlı bir uzlaşma çıksın ve alınan ortak kararları küresel toplum olarak paylaşıp destekleyelim. Dünya artık bunca nüfusu ve yüklenmeyi kaldıramıyor.. Kimi uzmanlara göre, böyle giderse Gezegenimizde ancak yüz yıl dolayında yaşam umudumuz var! Ünlü İngiliz Fizikçi Prof. Stephan Hawking‘e göre ise böyle gider ve uzayada yeni koloniler edinemezsek uygarlığın en çok bin yıl önrü vardır..
160 yıl kadar önce Kızılderili Reis, topraklarını satın almak isteyen Beyaz adama ne güzel ders vermişti:
o, çocuklarımıza koruyarak aktarma borcumuz olan bir emanettir..
*****
Anayasa’nın 56. maddesi çok açıktır :VIII. Sağlık, çevre ve konut
A. Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması
Madde 56 – Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.
Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir…
Maddenin ilk paragrafında “çevre” sözcüğü başlıklarla birlikte 6 kez geçmekte ve
– çevre sağlığını koruma
– çevre kirlenmesini önleme
Devlete ve vatandaşa ORTAK ödev olarak verilmektedir…Devlet de yurttaşlar da anayasal hak ve yetkilerini kullanarak ödevlerini ortaklaşa yerine getirlemelidir. Türkiye’de bu kültür ve disiplini hızla yaşama geçirmek zorundayız. Daha fazlası için, AÜTF (Halk Sağlığı Anabilim Dalı) Dönem 2’de verdiğimiz “Çevre ve İnsan Sağlığı” başlıklı ders yansılarımıza (111 yansı) bakabilirler.
http://ahmetsaltik.net/2014/11/21/cevre-ve-insan-sagligi-environment-and-human-health/
Önceki Orman Bakanlarından Sayın Osman Pepe’nin 11 yıl önce verdiği feryat gibi demeç nasıl unutulabilir?? (yansı 88 ve 89)
- Ülkenin güzelliklerine işbirliğiyle sahip çıkılmalı.
–Kentsel yerleşim, tarım ve sanayi alanlarının dağılımını gösteren kent çevre planlamasına gereken önem verilmiyor.
–Herkes istediği yere istediği şeyi yapabileceğini düşünüyorsa, yalnızca düşünmekle kalmıyor bunu da yapıyorsa,
– yarın kalkınmış büyük Türkiye’nin insanının karnını doyurabilecek tarım arazileri sanayi yayılmasıyla karşı karşıya kalıyorsa,
– yeraltı suları çekiliyorsa..
– Trakya’da bundan 15 yıl önce yeraltı suları 150 m’de iken bugün 400-450 m’ye inmiş.
Bu ne demek biliyor musunuz? Ülke elden çıkıyor demektir, ülke çölleşiyor.
– Cennet gibi bir ülke yaşanmaz duruma getiriliyor.
– Bütün bunların önüne geçebilmek için çevre yatırımlarına ağırlık vermek gerekiyor.
Nüfus artış hızını mutlaka frenlemek ve çevreye saygılı tasarruflu yaşama mahkumuz!
HER AİLEYE 1 ÇOCUK; BAŞKA YOLU YOK!Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
AÜTF Halk Sağlığı AbD