Dostlar,
Emin Çölaşan köşesinde “Mehmet Haberal Olayı” nı yazmış.
Ergenekon vd. bilinen davalarda mağdur edilen hatta tutuklu-hükümlü iken ölümlerine yol açılan acı olayları işliyor. Özellikle Haberal ve Hilmioğlu..
Biz de bu sitede yazdık, İstanbul Barosu Dergisi’nde yayımladık,
Ulusal Kanal’da programda deyim yerinde ise haykırdık :
(Tutuklu ve Hükümlülerin Ulusal ve Uluslararası Kaynaklarda Sağlık Hakkı
TEORİ, Aralık 2011, syf. 36-59 ve İstanbul Barosu Dergisi Kasım-Aralık 2011, syf. 12-28; Ayrıca : Ankara, Ulusal Kanal DOSYA Programı, Nurzen Amuran; Aytun Çıray, Eriş Bilaloğlu ile Hasta, Tutuklu-Hükümlü ve Hekim Hakları, Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet; http://ahmetsaltik.net/arsiv/2012/05/Tutuklu_ve_Hukumlulerin_Saglik_Haklari.pdf)
– İnsanlık suçu işliyorsunuz!..
Tutuklu-hükümlü insanların sağlık haklarını pervasızca çiğniyorsunuz. Gerek iç hukukta gerekse ülkemizi bağlayan uluslararası hukukta tanınan pek çok temel sağlık hakkını görmezden geliyorsunuz..diye uyardık.
Bir kez daha vrgulayalalım.. Zaten davaların kurgu olduğu, kanıtların düzmece olduğu savları ayyukta.. Bu davalar esasen çökertildi hukuksal olarak.
Bari insanları içeride sakatlamayın, öldürmeyin..
Vicdanınızın peşinizi bırakmayacağını, sizi er ya da geç sorgulayacağını
aklınızdan çıkarmayın. O aşamada size hiç kimse yardım edemeyecek..
Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 10.1.13
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
===================================
Emin Çölaşan
Mehmet Haberal Olayı
SÖZCÜ, 10.1.13
Birkaç gün önce elime bir kitap daha ulaştı.
“Mehmet Haberal’ın sağlık sorunu ve başına getirilenler”
diye özetlemek mümkün.
Haberal Hoca sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en ünlü cerrahlarından biri. Hele organ naklinde dünyanın önde gelenleri arasında yer alıyor. Kurduğu ve rektörü olduğu Başkent Üniversitesi, ülkemizin en seçkin eğitim kurumlarından biri. Ayrıca kurduğu Başkent Üniversitesi hastaneleri, bugüne kadar yüz binlerce insanımızı
tedavi etti, sağlığına kavuşturdu.
Prof. Dr. Mehmet Haberal yurtsever insandı. Prof. Dr. Haberal, bugünkü iktidara karşıydı. 2008 yılında O’nu da Ergenekon davasından tutuklamayı başardılar! O artık bir terörist olmuştu!
Kendi elleriyle, ya da hastanelerinde kurtardığı hayatlar bir anda
sıfırlanmış, Hoca’nın terör örgütü mensubu (!) olduğu iddiası
ortaya atılmıştı.
Haberal ve terör!.. Aklın almayacağı bir olay!..
Hoca, sağlığı bozuk olduğu için hastanede yatıyordu. (Sonra hastane basıldı, O’nu tedavi eden doktorlar da tutuklandı!) Mahkeme, ifadesini hastanede aldı. Hep merak ediyordum, acaba Haberal, teröre neresinden bulaşmıştı! Acı gerçekler herhalde bu ifadeyle ortaya çıkacak, bizler de şok geçirip açık konuşacaktık:
“Vay canına, demek ki Hoca terörist olmuş!..”
Mahkeme sorgusu, Başkent Üniversitesi tarafından kitap yapıldı.
- “Suçum Ne?”
Bu sorgulama, virgülüne bile dokunulmadan, aynen yayınlanmıştı. Baştan sona dikkatle okudum. Kendisine örgütle, terörle, silah vesaire ile ilgili sorulan bir tek soru yoktu. Sorulan her soru,
Ecevit’in tedavisiyle ilgiliydi.
* * *
Yandaş medyanın iddialarına göre, vefatından bir süre önce Başkent Üniversitesi Hastanesi’nde yatan rahmetli Bülent Ecevit’e bilerek yanlış tedavi uygulanmış ve onun başbakanlığına son verilmek istenmişti!
Bu işin baş sorumlusu da Haberal Hoca idi!
İkinci kitap bir süre sonra yayınlandı:
- “Silivri Gerçeği”
Bu kitapta Ecevit olayının bütün gerçekleri belgelerle açıklanıyordu.
Bu iki kitabı dikkatle okudum ve kafamdaki bütün kuşkular giderildi.
Mahkemenin elinde O’nu suçlayan bir tek satırlık belge bile yoktu.
O halde Haberal yıllardır niçin tutuklu? Niçin Silivri hapishanesinde yatırılıyor? Hakimler dışında hiç kimse bilmiyor!
* * *
Birkaç gün önce Hoca’nın son kitabı elime geçti. Hoca hasta.
Pek çok rahatsızlığı var. Sık sık hapishaneden alınıp hastaneye yatırılıyor, sonra geri getiriliyor.
Dünya çapında bir tıp adamı Silivri koşullarında nelerle uğraştırılıyor.
Kitabın adı:
- “Prof. Dr. Mehmet Haberal’dan Belgeler ve Gerçekler”
Bu kitabı da üç günde baştan sona okudum.
Türkiye hapishanelerinde şu anda tam 135 bin tutuklu ve hükümlü yatıyor. Pek çoğunun sağlığı bozuk ama umursayan yok.
Haberal hasta. Birçok rahatsızlığı var. Haberal cerrah, ne olduğunu
iyi biliyor. Haberal’ın avukatları var, o’nun sorunlarıyla bire bir ilgileniyorlar.
Ama Türkiye hapishanelerinde yatmakta olan hasta tutuklu ve hükümlüler, seslerini kime duyuracak?
Onlar çaresiz, onlar ne yapacak?
* * *
Kitapta bir belge var ki, inanılır gibi değil. İstanbul’daki Mehmet Akif Ersoy Hastanesi‘nin yönetimi, İstanbul Valiliğine gönderdiği yazıda özetle şöyle diyor:
“…Hasta Mehmet Haberal’ın kardiyoloji konsültasyonu gerekli olursa, hastanemiz hekimleri ile hasta arasındaki HUKUKSAL SÜREÇ devam ettiği için, başka bir kardiyoloji merkezinde kontrolü uygun olur. Durumu bilgilerinize arz ederiz.”
Bu yazının altında 4 doktorun imzası var.
Abdurrahman Eksik, Aydın Yıldırım, Nevzat Uslu, M. Kemal Erol.
Böyle bir belgeye insanın inanası gelmiyor.
Bir devlet hastanesi, aralarında hukuksal süreç bulunduğu gerekçesiyle hem de bir meslektaşın, bir tıp hocasının, bırakın onları da bir yana, bir insanın, bir hastanın tedavisini reddediyor.
Evet, Prof. Dr. Mehmet Haberal’la ilgili bu üç kitabı da bir solukta okudum. Şaşırdım kaldım. Türkiye’de nelerin nasıl olduğunu öğrendim, aklım ve mantığım almadı. Adaletin nasıl çalıştığını, insanların nasıl bilerek ve özellikle tutuklu bırakıldığını, Hoca’nın durumu üzerinden, hem de belgelerle öğrendim. Hay öğrenmez olaydım.
* * *
Sevgili okuyucularım,
İnsan bazen hiç ummadığı, beklemediği olaylar yaşıyor.
Haberal Hoca’nın bu kitabını dün yazacaktım, olmadı…
Ve bugüne kaldı. Sabah erken kalktım, her zamanki gibi kafamda “Bugün ne yazacağım” sorusu yok çünkü ne yazacağımı biliyorum.
Bu kitabı yazacağım. Evden çıkmak üzereyim. Saat 8.30 dolaylarında kardeşim aradı:
“Annem yataktan düşmüş. Acısı çokmuş. Herhalde kırık var.
Sen Başkent’ten ambulans çağırabilir misin?..”
Annem 93 yaşında. Durumu iyi kötü idare ediyorduk.
Unutkanlığı yoğundu ama hiç değilse bizleri tanıyordu.
Tek tesellimiz ayakta olmasıydı. Yemeğini kendi yiyor, tuvalete bakıcı eşliğinde kendi gidiyordu. Bunlar bizim için bulunmaz nimetti.
Tek korkumuz düşüp bir yerini kırmasıydı. Soran herkese aynı şeyi
söylüyordum:
“Biz her şeye razıyız. Yeter ki düşüp bir yerini kırmasın.”
Başkent Hastanesinden hemen tam donanımlı bir ambulans geldi.
Acil servis tetkikleri, röntgen falan derken, korktuğumuz sonuç ortaya çıktı:
Kalça kırığı…
Ve ameliyata alındı.
Bundan sonrası bizim açımızdan herhalde zor bir süreç olacak.
* * *
Dün annemin peşinde dolanırken Başkent Hastanesini bir kez daha gözlemleme olanağını buldum. Bekleyen yüzlerce hasta, koşuşturan doktorlar, hemşireler ve görevliler… O hastanenin ilk günleri bir kez daha gözümün önünden geçti. Dost olduğum Mehmet Haberal isimli genç bir doktor, iki katlı küçük bir binada hastane kuruyor…
Ve bu hastane giderek büyüyor, gelişiyor ve ülkemizin en seçkin sağlık kurumlarından biri oluyor. Genç doktor günün 24 saati görev başında koşturuyor. Sonra Üniversiteyi kuruyor, Türkiye’nin dört bir yanında tam teşekküllü hastaneler ve diyaliz merkezleri açıyor…
Ve o doktor binlerce hastaya organ nakli yapıyor, bütün ameliyatlara giriyor, binlerce insana elleri ve beyniyle şifa dağıtıyor…
Ve o yurtsever doktor, hakkında bir tek belge olmadan,
Özel Yetkili Mahkeme tarafından “Terörist” olduğu gerekçesiyle yıllardır Silivri hapishanesinde çürütülüyor. Birçok hastalığı var, “Terörist (!)”
olduğu için tedavisi doğru dürüst yapılmıyor. Özellikle yapılmak istenmiyor.
Sadece Balyoz ve Ergenekon sanıkları değil!.. Hapis yatan 135 bin kişi aynı durumda. Eğer hapiste sağlık sorununuz varsa, yandınız demektir. Dünya çapında bir tıp doktoru olan Mehmet Haberal’ın sağlık sorunları nedeniyle başına gelenler, işte bunun somut kanıtı. Ergenekon sanığı Kuddusi Okkır’ı nasıl öldürdükleri, aynı davanın sanığı Malatya İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu’nun tedavi ettirilmeyen hastalıkları da öyle.
Yazıklar olsun böyle düzene…
Yazıklar olsun böyle adalete…