Toplum Çocuklarına Sahip Çıkmalıdır!
TTB BASIN AÇIKLAMASI
(AS: Bizim kapsamlı katkımız azının altındadır.)
Çocuklar bedensel, ruhsal ve sosyal olarak toplumun en korumasız kesimini oluşturur. Çocukların kaybolma, kaçırılma, istismara uğrama ya da öldürülmesiyle sonuçlanan tablolardaki artış, toplumsal olarak kaygı duyulması gereken sorunların başında gelir.
Hekimlerin yükümlülüğü kendilerine gelen hastaları tedavi etmekle sınırlı değildir. Hekimler çocuklar üzerinden yaşanan bu toplumsal yaraların mağduru çocuklar başta olmak üzere tüm bireylerin iyileşme süreçlerine katkı vermekle, aynı zamanda bu yıkıcı tabloların ortadan kaldırılması için baskı grubu oluşturmak ve öneriler getirmekle de yükümlüdürler. Çocuklarını koruyamayan, bu konuda bilinç oluşturamayan ve gerekli önlemlerin alınmasını sağlayamayan bir toplumun sağlığından söz edilemez!
Kayıp çocuklar ve çocuk istismarı ülkemizde ne yazık ki önemli bir toplumsal sorun durumuna gelmiş durumda. TÜİK verilerine göre 2008 – 2016 arasında 15399’u kız olmak üzere 26168 çocuğun, yine yalnızca geçtiğimiz yıl 1660 Suriyeli çocuğun kaybolduğu kayıtlara geçmiş. 2015’te kaybolduktan ya da kaçırıldıktan sonra arama çalışmaları süren 5169 çocuk olduğu bildiriliyor. Son günlerde kaybolan çocuk haberlerindeki artış ülkemizde çocukların güvenlik ve yaşama hakkı ihlallerindeki artışın da bir göstergesidir. Sorunun bu denli büyük ve yakıcı olması “kusursuz sorumluluk ilkesi” uyarınca devletin ve ilgili kurumlarının yetersizliklerini kabul etmelerini ve acil olarak ellerindeki bütün olanakları kullanarak gerekli önlem ve düzenlemeleri yapmalarını gerektirmektedir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ve ülkemizin de imzaladığı bağlayıcı yasal yaptırımlar içeren pek çok uluslararası belge; devletin ilgili kurumlarını; hukuk, sağlık ve eğitimden sorumlu meslek gruplarını; anababaları ve çocukların içinde yer aldığı erişkin toplumunun tüm kesimlerini çocuklara karşı yükümlü kılmaktadır. Doğumdan 18 yaşını bitirene dek gelişimlerinin tüm evrelerinde çocukların bakımı, zarar görmekten korunması, çıkarlarının savunulması ve birer erişkin olarak yetiştirilmeleri konusunda çaba gösterilmesi, erişkin toplumunun yasal ve ahlaki sorumluluğudur.
Çoğu toplumsal sorumluluk ve görevlerin yerine getirilmemesinden kaynaklanan bireysel işlenmiş suçlar, ihlaller ve cezalandırma en son ele alınacak konulardır.
Çocuk kayıplarının önlenmesi, bu konuda aile, okul ve toplumun tüm kesimlerinde güçlü bir koruyucu bilincin geliştirilmesi ve bu tablolarla karşılaşıldığında çocuğun en kısa zamanda bulunmasını sağlayacak uygulamaların hazırlanması devletin öncelikli görevleri arasındadır.
Çocukların niçin, ne zaman, nasıl kaybolduğu, evden kaçtığı ya da kaçırıldığı ile ilgili nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmalar yapılmalı ve nedenleri ortadan kaldırmak için çözümler aranmalıdır.
Çok üstün gözleme izleme, medya takip olanaklarına sahip olduğunu bildiğimiz ülkemizin olanakları kayıp çocuklarımızı bulmak üzere kullanılmalı ve koordine edilmelidir.
Her anababa çocuklarına kaybolduklarında ne yapacaklarını, kendilerini nasıl koruyacaklarını öğretmelidir. Anababalar için kılavuzlar hazırlanmalıdır.
Kaybolma ve kaçırılma sonrasında ortaya çıkan çocuk istismarı ve ölümleri ise çocuk istismarına yönelik tedbirler kapsamında ele alınmalıdır.
Çocuk istismarı ve öldürülmeleri üzerinden yaygınlaştırılan “idam” veya “kimyasal hadım” gibi girişimler sorunun çözümüne katkı koymayacağı gibi çocukların korunmasını da sağlayamaz. Bu önlemler yapısal mekanizmalar oluşturmakla sorumlu devlet yöneticilerinin toplumun öfkesini kendilerinden uzaklaştırma ve başka düzeyde insan hakları ihlallerine yol açmaktan başka bir işe yaramaz.
Çocuklara yönelik cinsel istismar, Türk Ceza Kanunu’nun 103 ve 104. maddelerinde tanımlanmış ve bu maddelerde yürürlüğe girdiği 2005 yılından günümüze dek cezaların ağırlıkları yönünden çok sayıda değişiklik yapılmıştır. Son değişiklikler ile cinsel istismar yönünden çocukların korunma çeperi ne yazık ki 15 yaşından 12 yaşına indirilmiştir.
Çocuklara sosyal ve yasal destek sistemleri derhal işletilmeli, çocuk istismarını çok disiplinli değerlendirecek birimler her hastanede oluşturulmalı, gebe çocuk ve çocuk anneler için sağlık sistemi her yerde erişilebilir duruma getirilmelidir.
18 yaş altındaki kız çocuklarının erken evlenmelerine olanak sağlayan yasalar ve çocuk yaşta evlilikleri savunan kişilerin kamuya açık konuşmaları çocukların cinsel istismarını olumlayan toplumsal kültür yaratmaktadır. Çocukların haklarını korumak ve çocuğun yüksek yararı için bu evlilikler engellenmeli, gerçekleştirenler ve bunu savunan kişilere yaptırım getirilmelidir.
Tüm çocukların eğitim sistemine ulaşımı sağlanmalı, ergenlerin cinsel eğitimi zorunlu ders haline getirilmelidir.
Çocuğun evden ayrılmasına neden olan şiddet, zorla çalıştırma ve diğer kötü uygulamalar ortaya çıkarılmalı ve nedenlerini ortadan kaldıracak çalışmalar yapılmalı, şiddet uygulayanlar yaşam ortamından uzaklaştırılmalıdır.
Yetkililer, en son aşama olan cezalandırma tehditleri ile duyarlı insanların hassasiyetlerini söndürmek yerine toplumu sorunun çözümüne katacak uygulamalar yapmalıdır.
Bütün önceliğin önleyici hizmetlere verilmesini istiyoruz. Çocuğu merkeze koyan bir toplumsal anlayışa sahip olan ve riskleri önceden fark edip bunları ortadan kaldırmaya yönelen sistemler, çocukların ihmal veya istismar edilmesinde gerçek bir koruma sağlayabilirler.
Türk Tabipleri Birliği çocuk hakları ve çocukların yüksek yararı için yapılacak bütün çalışmalara katılmaya hazırdır. 06.07.2018
Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi
======================================
Dostlar,
TÜRKİYE AKP İLE ÇOCUKLARINI BİLE KORUYAMAYACAK ACZE DÜŞTÜ!
Meslek örgütümüz Türk Tabipleri Birliği’nin duyarlığına, sorunu sahiplenmesine elbette biz de katılıyoruz..
Ancak, Ülkemizin son 15,5 yılında her santimetre karesine dek işgal eden bir siyasal iktidarın yapıp etmelerinin, gelinen acılı noktada belirleyici, deterministik payı vardır.
Devletin TRT’sinden hukuk ve insanlık dışı, çocuk ve kadın haklarını hiçe sayan saçma sapan irticacı iletiler topluma sürekli verilmektedir.
6 yaşında kız çocuğu ile evlenilebileceğini fetvalayan sapıklar engellen(e)miyor,
yaptırım da görmüyor.
İlahiyat Fakültelerinde odaklanan örümcek kafalı kimi “akademisyenler” (?!) “kadın yüzünü bile örtmeli“. diye zırvalayabiliyor..
Örnekler çok ve acı verici.. Siyasal iktidar susuyor, deyim yerinde ise neredeyse “haydi” deyip ön veriyor, çanak tutuyor.. Arada iyi polis – kötü polis senaryosu oynanıyor görüntüyü kurtarmak için.
Yine bu dönemde, yasa dışı çocuk işçiliğinde önemli artışlar olduğu verilerine erişiyoruz.
Dahası, iktidar, olağanüstü bir sorumsuzlukla, ülkemizin ve dünyanın gerçeklerine aykırı biçimde nüfus artışını teşvik ediyor.. 3-5 doğurun, Allah ne verdiyse… deniyor. Aile planlaması çağdışı ilan ediliyor.. Bakamayacakları ölçüde çok çocuk yapan aileler daha da yoksullaşıyor ve çocuklarına gereken özen ve korumayı sunamıyor; tarikat – cemaatlerin tuzağına düşüyor.. En tepedekiler konuşmalarında genç kızları kuluçka makinesi gibi görerek “geleceğin anneleri” gözüyle sesleniyor; oysa onlar ülkenin geleceği, eğitilmesi ve geleceğe hazırlanması gereken yavrularımız..
Eğitim sistemi, 21. yy’da zorla dincileştiriliyor.. Zorla İHO – İHL’lere yönlendiriliyor insan hakları ayaklar altına alınarak..
Utançların en büyüklerinden olan “insest” toplumda için için yaşanıyor ancak iktidar bu yüz kızartıcı sorunun çözümü için bilimsel politikalar geliştirme sorumundan çoooook uzak..
Kaçırılan çocuklarımızın organ mafyasına kurban edildiği kaygısı toplumu bunaltıyor.
- AKP iktidarı, çocuklarına zorunlu aşıdan bile vazgeçmiş durumda!
2 bireysel başvuru nedeniyle Anayasa Mahkemesi’nin “zorunlu aşı uygulaması, açık yasal hüküm olmadığından hak ihlalidir” kararının üzerinden 3 yıla yakın zaman geçti ama önüne konduğu halde 2 maddelik bir yasal düzenleme yapmadı!
Yaşamın hemen her alanında yaşanan sorunlar ağır bir bunalım boyutuna varmıştır.
Ne yazıktır ki sorunlara tartışarak demokratik ortamda kurumlar – kurullar eliyle ulaşmak yerine
- Türkiye yarın, 09 Temmuz 2018 günü, 1876 gerisine, Tek Adam Mutlakiyetine savruluyor..
Üniversiteler, araştırma kurumları özerk ve özgür olmaktan çoooook uzaklardalar..
Dolayısıyla sorunlara tanı koyma ve çözüm üretme, tek yol olması gereken bilimsel yöntemlerle yapılamıyor..
TEKADAM’ın ağzından çıkan da çıkmayan da kerameti kendinden menkul kutsal kelam, yasa!
Yaşananlar yeterli ders olmuyor kimseye, ödenecek fatura daha da kabarıyor, kabarıyor..
Siyasal iktidar bu yazdıklarımıza kulak kabartır mı acaba?
Böylesi bir gereksinimi ve yapılanması var mıdır acaba??
Yoksa neden yoktur?
Bu sitede daha önce yazmıştık.. Okunmasını ve hızla deva bulunmasını dileriz ..
Türkiye nereye sürüklenmek istenmektedir??
AKP’nin kafasında nasıl bir Türkiye var?
Artık bunların mutlaka bilinmesinin zamanı geldi, geçiyor.
Çünkü hiçbir şey rastlantı ile ya da kaza ile olmuyor; ne kader, ne talih ne de kısmet.
Fakat yaman bir kurgu, bir sistematik var.. Her şey planlı..
Bilmem anlatabildik mi??
Not :
Çorlu’daki tren faciası yürek yakıyor.. Demiryolunda teknik yapım hatasının, sabotaj olasılığının saydamlıkla araştırılmasını ve kamuoyuna gerçeklerin açıklanmasını istiyoruz. AKP’nin iktidarda olduğu 187 ayda 187 kez değiştirilen ve Başkanlık rejimini finanse eden / edecek olan kamu ihale rejiminin payı var mıdır, bilmek istiyoruz..
Sanırız ve korkarız ki suya yazıyoruz?!?
Sevgi ve saygı ile. 08 Temmuz 2018, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com