Etiket arşivi: küresel emperyalizmin

KAHRAMANMARAŞ KATLİAMI.. 43 Uzun Yıl Sonra..

KAHRAMANMARAŞ KATLİAMI.. 43 Uzun Yıl Sonra.. 

Dostlar,

Maraş kırımının üzerinden 43 uzun yıl geçti..
Biz o zaman Hacettepe’de uzmanlık eğitimine yeni başlamıştık.
Yüreğimiz dağlanmıştı sergilenen sınırsız vahşetten..

Sözde, tarihiyle hesaplaşan AKP’nin iktidarıydı son 19+ yıl..

Bu dönemde Sivasa kırımı davası zaman aşımına sokuldu!..
Maraş kırımı da aydınlatıl(a)madı..
Dönemin içişleri bakanı merhum Av. Hasan Fehmi Güneş, acı gerçekleri açık açık dile getirdi, aşağıda bu tarihsel açıklamaya yer verdik..

Halkımız türküler yaktı; acısını terennüm etti..

Maraş Maraş (Türkü)

Maraş Maraş’ta derler
Bu nasıl Maraş bu nasıl Maraş
Al kızıl kan içinde can veren kardeş
Kardaş kalk gidelim yoldaş kal gidelim

Bizim iller kırçıllıdır geçilmez yollar
Çamur kurusunda gidelim burdan gidelim
Ufak taşınan bina yapılmaz
Bir ben ölmeyinen Maraş yıkılmaz

Valla bir ben ölmeyinen kardaş Maraş yıkılmaz
Yollar çamur kurusunda gidelim
Lale sümbül büyüsünde gidelim
Kardaş gidelim ay ay

(Söz-Müzik: Anonim)
*******************************

Ulusal Birliği Bozma, Etnik, Dinsel, Mezhepsel Parçalama Saldırısı

KAHRAMANMARAŞ KATLİAMI
(19-25 Aralık 1978)

Kahramanmaraş’ta 21/25-Aralık-1978 tarihleri arasında yaşanan olaylarda,
resmi açıklamalara göre 111 kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi de yaralanmış,
pek çok ev ve işyeri yakılıp yıkılmıştı.

O yıllarda, ülkemizde, gençliğin “sağ-sol, ülkücü-devrimci-akıncı” gibi adlarla karşıt kümelere bölündüğü, sendikaların, derneklerin ve demokratik kitle örgütlerinin sözde siyasal gerekçelerle parçalandığı, birbirleriyle çatışmaya düşürüldüğü, neredeyse her gün birkaç insanımızın öldürüldüğü, yaralandığı bir dönem yaşanmaktadır.

Kahramanmaraş Katliamı” bu sürecin en önemli dönüm noktalarından biridir.
Bu tür tekil ya da toplu saldırı olayları sonucunda “Anarşi” sözcüğüyle tanımlanan bir karmaşa, kargaşa ve çatışma ortamı oluşturulmuş, ülke hızla sıkıyönetim koşullarına sürüklenmiş, arkasından da faşist 12 Eylül 1980 Darbesi gerçekleştirilmiştir.

Bu gelişmelere ilişkin olarak “Halkımızın etnik-dinsel-mezhepsel farklılıklarından, eğitim-kültür düzeyi ve hoşgörü eksikliğinden, sosyal gelişmenin ekonomik gelişmelerin önüne geçtiğinden ve doğudan Genelkurmay Başkanı Memmduh Tağmaç dahil, Anayasanın topluma bol geldiğinden kaynaklandığı…” yönünde yaygın açıklamalar yapılmıştır.

Oysa, olup bitenlerle ilgili yapılan araştırmalar, bugün hala ağırlaşarak süren gelişmeler de ortaya koymaktadır ki, yaşananların gerçek nedenlerinin çok farklı olduğu anlaşılmaktadır.
O günlerde, ABD Büyükelçiliği 1. Kâtibi Alexander Peck’in Maraş’ta bulunduğu, Peck’in adını vermese de dönemin Kahramanmaraş Emniyet Müdürü Kazım Ulusoy tarafından doğrulandığı gibi, kimi ABD’lilerin Maraş olaylarından önce kente geldikleri, otelde konakladıkları, Maraş’tan sonra aynı şahsın Çorum, Tokat ve Amasya’da da görüldüğü biliniyor. Bu kişinin daha sonra dönemin İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş’in (merhum) girişimleriyle Türkiye’den ayrılmasının sağlandığı da yakın günlerde açıklandı.

Yaşadığımız bu tür acıların aslında, küresel emperyalizmin, bölgemizi ve ülkemizi de kapsayan planlarının bir yansıması olduğu artık yaygın kabul görmektedir. Örneğin, dönemin gelişmelerine ilişkin en güvenilir araştırmalarıyla olup bitenleri belgeleriyle yazan ve birçok kitabıyla da ortaya koyan, bu nedenle de katledildiği düşünülen Uğur Mumcu, Kahramanmaraş katliamının hemen ertesinde şu saptamayı yapmaktadır:

“23 Aralık günü, Menemen de kanlı gericiler tarafından boğazlanarak şehit edilen Teğmen Kubilay’ın kırk sekizinci ölüm yıldönümünü yaşıyorduk. Kubilay’ın başını kesen Derviş Mehmet, inanın Kahramanmaraş katillerinin yanında zemzemle yıkanmış kadar temiz kalır. Olay öylesine korkunç,
öylesine alçakça ve öylesine namussuzca planlanmış ve sahneye konmuştur…

Bunun adına “Anarşi” de denmez, “sağ sol çatışması” da… Bu “Alevi-Sünni” düşmanlığı ile de açıklanmaz. Bu planlı ve örgütlü bir saldırıdır. Çevre illerden Kahramanmaraş’a getirilen katil çetelerine belli adresler gösterilmiş, noktası ve virgülüne kadar hesaplanan bir plan yürürlüğe konmuştur.” (Cumhuriyet, 25 Aralık 1978)

Dönemin İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın hazırlattığı ve sonradan açıklanan raporunda da; “18.12.1978 günü ÜGD Maraş şubesi İkinci Başkanı Mustafa Kanlıdere, Ökkeş Kenger ve Üçüncü Başkan Mustafa Tecirli’ye, ‘halkı kışkırtmak, tahrik etmek ve isyanını sağlamak için, solcuların attığı süsü verilmek kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını’ emretmiştir.

Kahramanmaraş ili otellerinde 19-20 Aralık günü yatan ve kendilerini Millî Piyangocu olarak tanıtan 26 değişik adlı kişinin, Millî Piyango İdaresi’nden alınan, 26 Ocak gün ve 0313/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan belgelerden, ne sabit, ne de gezici bayi oldukları anlaşılmaktadır. Kahramanmaraş’ta yeteri kadar Milli Piyango bayisi vardır ve 19-25 Aralık günlerinde çekiliş olamayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin, olaylardan haberli olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı uyanmaktadır.” denilmektedir.

Olayları önlemekte başarısız kaldığı gerekçesiyle görevi bırakan İrfan Özaydınlı’nın yerine İçişleri Bakanı olan Hasan Fehmi Güneş ise bugünlerde yaptığı açıklamalarla, olayın asıl nedenlerini daha açık biçimde ortaya koymaktadır:

  • Olaylar göz göre göre geldi. Sorduğumuz halde MİT istihbarat vermedi.
    Bu bir yana bizzat MİT vahşete katkı sundu. Faşist bir plandı
    Olaylar başladı, valiye istihbarat verilmedi, askeri çağırmakta da geç kalındı. Ben istihbarat örgütünün oradaki cinayetlere, oradaki katliama katkı yaptığını düşünüyorum. Engel olmayı bırakın, 
    MİT bizzat katkı yaptı
    Bakanlık görevim boyunca MİT’ten bilgi alamadım.
  • Birbirimizin üzerine atarak bunların altından kalkamayız. Ben bunun başka büyük planlarla, dünya ölçeğinde dünyayı düzenlemek iddiasında olanların planları yahut projelerine kanmak suretiyle meydana geldiği kanısını taşıyorum. Yapılmak istenin oradaki insanları öldürmekten ibaret olmadığı, asıl istenenin Türkiye’nin askeri yönetime devredilmesini sağlamak olduğu anlaşılıyor (Habertürk TV-20/12/2011)”

Dönemin Kahramanmaraş Milletvekili Hüseyin Doğan; “Kahramanmaraş’ta olan bir savaş değildir. İç savaşın silahlı iki tarafı olur. Kahramanmaraş’ta olan bir katliamdır. 1572 yılı 24 Ağustos’unda binlerce Protestan’ın boğazlandığı gibi, Saint Barthelemy katliamı gibi, Endonezya’da solcuların bir gece de vuruldukları faşist ayaklanma gibi bir katliamdır.

Bunun adına anarşi denmez. Bu, Alevi-Sünni çatışması da değildir. Bu planlı ve örgütlü bir faşist saldırıdır. Çevre illerden Maraş’a getirilen katil çetelerine belli hedefler gösterilerek, her şeyi hesaplanan bir planla yürürlüğe konan bir faşist eylemdir. Kin ekip, kan çiçeği büyütenlerin, direnme hakkından söz edip ‘Milli direnme hakkı doğmuştur’ diye bildiri yayınlayanların eseridir. Maraş katliamı “Müslüman Türkiye – Milliyetçi Türkiye – Allah İçin Cihad Başına” sloganlarıyla kadın demeden, çocuk demeden vuranlar karşısında ‘Bana sağcılar ve milliyetçiler cinayet işliyor dedirtemezsiniz‘ diyenlerden (Başbakan Süleyman Demirel) destek görenlerin eseridir… (CHP grup toplantısında yaptığı konuşma, 03.01.1979, Aydınlık Gazetesi)” değerlendirmelerini yapmaktadır.

Katliam ne zaman gündeme gelse olaydan “mezhep çatışması” olarak söz edildi.
Oysa Maraş’ta tek taraflı bir katliam söz konusuydu. Maraş katliamı davasının görüşüldüğü Sıkıyönetim Mahkemesi nin gerekçeli kararı da bunu doğruluyordu. Kahramanmaraş katliamının gerçek suçluları, ne yargılanan ne de hüküm giyen kişilerin arasındaydı. Gerçek sorumlular hiçbir zaman ortaya çıkmadı. Mahkeme tutanaklarında sayısız kanıt bulunuyordu. Ancak 12 Eylül den sonra yaşanan tüm gerçekler tersine çevrildi. Herkesin gözü önünde yaşanan bu gerçeklerin üstü örtülmeye ve unutturulmaya çalışıldı. Bugün Kahramanmaraş Katliamı vb. olayları anarken, her sağduyulu yurttaşın, demokratik kitle örgütünün ve siyasal partinin
artık durumu yeniden değerlendirmesi, ülkemizin ve cumhuriyetimizin geleceğine ilişkin tavrını da ona göre belirlemesi kaçınılmazdır.

Ülkemiz insanlarına tarifsiz acılar yaşatan ve bugün de yaşatmakta olan bu tür olaylar,
12 Mart ve 12 Eylül darbelerine götüren ve sonrasında başlatılıp sürdürülen dönüşümlerin yapı taşlarıdır, toplumu da bu dönüşümlere hazırlama araçlarıdır.

Kısacası, Ulusumuza, ulus devletimize, cumhuriyetimize, barış, birlik ve dayanışma içinde yaşama kararlılığımıza yöneltilmiş emperyalizm ve işbirlikçilerinin saldırılarıdır
ve ne yazık ki günümüzde de sürdürülmektedir.
================================

AKP iktidarının zerrece içtenliği varsa, Maraş kırımının belgelerinin de üzerinden gizliliği kaldırsın.. Devlet arşivlerini açsın.. Nasıl Dersim arşivlerini açtılar, Maraş’ı da açsınlar..

Sevgi, saygı ve DERİN ACI ile. 23 Aralık 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik     

Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN : TÜRKİYE YUGOSLAVYA OLMAYACAK!

ANKARA KALESİ   

TÜRKİYE
YUGOSLAVYA OLMAYACAK!

portresi_renkli
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN 

Bir zamanlar Yugoslavya diye bir ülke vardı. Balkan yarımadasının ortasında çağdaş bir devlet düzeni kurulmuştu .Ne var ki ,bugün dünya haritasına baktığınız  zaman böyle bir devlet olmadığını görüyorsunuz . Küresel bir emperyalist düzen  oluşturmak isteyen batı emperyalizmi sayesinde , bu yirminci yüzyıl devleti  daha fazla demokrasi arayışlarına sürüklenerek  kısa bir süre içeresinde kendi kendisini yok etmiştir. Küresel emperyalizmin getirdiği  ileri demokrasi ya da tam demokrasi arayışları içerisinde daha fazla özgürlük girişimlerinin ,belirli bir noktadan sonra var olan siyasal düzenlere zarar verdiği ve özgürlük ile güvenlik arasında her ülkenin kendi koşullarında  bulunması gereken hassas dengenin yitirildiği bir aşamada, var olan devlet yapılarının çökme ,dağılma ya da parçalanma gibi olumsuz  durumlara doğru sürüklenmesi konusunda ,Yugoslavya örneği çok önemli bir  örnek olarak dünya tarihi içindeki yerini almıştır. Hiç beklenmedik bir biçimde gelişen olaylar dünya haritası üzerinde büyük rüzgarlar estirmeye başladığında, merkezi gücü zayıf olan ya da ileri demokrasi uygulamaları ile  güçsüzleştirilen federatif devlet yapılarının belirli bir noktadan sonra estirilen rüzgarlara karşı dayanamayarak dağılma aşamasına gelmesi, Balkan yarımadasının ortasında
yer alan bir büyük devlet olarak Yugoslavya’yı tarihin tozlu sayfalarına doğru kaydırmıştır.

*****
………….
………………
Devamla     :

Slav dünyasının en büyük devleti olarak Rusya, her zaman için kıtanın güney bölgesinde yer alan Slav halkları ile yakından ilgilenmiş ve kendisine en yakın olarak gördüğü Sırbıstan devleti aracılığı ile her zaman için güney Slavları ile ilişkilerini sürdürmüştür. Rus Çarlığı Müslüman Osmanlı imparatorluğu ile savaşırken  Hrıstıyan dayanışması  çerçevesinde her zaman için Avusturya ile işbirliği yapmış ve  Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sonrasında Balkanları ele geçirerek kendisine  bağlamak üzere hegemonya girişimlerini Akdeniz’e inme  doğrultusunda devam ettirmiştir. Ruslara Slav ortak kökeni nedeniyle fazlasıyla yakın olan Sırbistan, Osmanlı yönetimine karşı Balkanlarda güçlü bir isyan hareketine doğru yöneldiğinde , Balkan yarımadasının 1. Dünya Savaşı sonrasında Rusya’nın öncülüğünde bir Güney Slavları  Birliği yapılanmasına yönelmesi doğal bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Ruslar’dan destek alan Sırplar, Osmanlı yönetiminden zamanla koparken, Balkanlarda yaşamını sürdüren irili ufaklı Slav topluluklarını kendi arkalarına almaya çalışmışlardır . Fransız devrimi  sonrasında  yenilikçi düşünceler, demokratik gelişmeler ve cumhuriyet özlemleri bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Balkan ülkelerinde de heyecan yaratarak  bu doğrultudaki yeni yönelimlerin öne çıkmasına neden olmuştur.

********

Son paragraf     :

Soğuk savaşın bitmesi üzerine kuzey yarıkürede 3 federasyon dağılırken, Yugoslavya bu şanssız ülkelerin içinde yer alıyordu. Federasyonları küreselleşmenin başlangıç döneminde kolayca dağıtmasını iyi beceren batı emperyalizmi, daha sonraki aşamada var olan devletleri dağıtma konusunda yeterli insiyatif ortaya koyarak istediği sonucu gerçekleştiremeyince, terör ve ekonomik baskı yöntemlerini kullanmaktan çekinmemiştir. Ne var ki, daha sonraki aşamada
ulus devletler parçalanmamak için direnmeye başlayınca, terörün dozu artırılarak resmen saldırı ve işgal girişimleri gündeme getirilerek sonuç alınmaya çalışılmıştır. Bütün bu çabalara rağmen, Türk devleti  ulusal reflekslerini iyi kullanarak çeyrek asırlık zaman diliminde ayakta kalarak parçalanmadan bugünlere kadar gelebilmiştir . Yılların zorlamaları ve de bu doğrultuda ortaya çıkan siyasal gelişmeler, Türkiye ile Yugoslavya’nın birbirinden çok ayrı yapıda devletler olduğunu ve her iki devletin yaşadığı siyasal olayların birbirleri açısından emsal oluşturmayacağını açıkça ortaya koymuştur . Mareşal Tito’nun güzel ülkesi Yugoslavya’yı dağıtarak paramparça eden  küresel emperyalizmin saldırıları ,daha sonraki aşamada  Atatürk’ün cumhuriyet devletine yönelik olarak da devam ettirilmiş ama çeyrek asırlık bir zorlamaya rağmen ,Türkiye Yugoslavya gibi dağılmayarak varlığını her türlü olumsuz koşul ve zorlamalara rağmen sürdürerek bugünlere kadar gelebilmiştir. Bu açıdan Balkanları alt üst eden küresel saldırı ve işgallerin Anadolu yarımadasından geri dönmek zorunda kaldığı görülmektedir . Günümüzde gelinen aşamada artık küresel emperyalizmin yeniden ele alınarak değerlendirilmesinin zamanı gelmiştir. Yugoslavya Federasyonu döneminde daha özerk bir statüde ulusal çıkarlarını gerçekleştirebilen küçük Balkan devletlerinin, yeni dönemde Avrupa Birliğine üye olarak bu kıtasal birliğin eyaletleri konumuna geçmeleriyle daha iyi bir konuma geldikleri söylenememektedir. Sosyalist sistemin çöküşü sonrasında batının önde gelen
tekelci şirketleri eski sosyalist ülkelere hızla girerek, bu ülkelerin ekonomik zenginliklerine
el koymuşlar ve bu küçük ülkelerin hızla batı emperyalizminin yeni sömürgeleri konumuna düşmekten kurtulamamışlardır. Hiçbir zaman batı Avrupa’nın zengin ve gelişmiş ülkeleri ile
eşit düzeyde olma şansına sahip olamayan doğu Avrupa ve Balkan ülkeleri,
yeni dönemde  Türkiye’nin destekleri ile mücadelelerini sürdüreceklerdir. (22 Mart 2016)

=============================

Saygıdeğer hocamız Prof. Dr. Anıl Çeçen’e bu önemli makalesi için teşekkür ederiz..

Yazı, dolu dolu 8 A4 sayfası..
Biz giriş – gelişme – sonıuç olarak birer paragraf verdik..

Makalenin tümü için lütfen tıklar mısınız ??

TURKIYE_YUGOSLAVYA_OLMAYACAK

Sevgi ve saygı ile.
22 Mart 2016, Ankara


Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com