Etiket arşivi: Hüsnü Mahalli IŞİD’i yazdı : ‘Herkes Ankara’nın bütün karanlık ve pis işlerini biliyor’7

Hüsnü Mahalli IŞİD’i yazdı : ‘Herkes Ankara’nın bütün karanlık ve pis işlerini biliyor’

Hüsnü Mahalli IŞİD’i yazdı :

Portresi

‘Herkes Ankara’nın bütün
karanlık ve pis işlerini biliyor’

Suriye ve Irak’ın bugünkü durumundan AKP yönetimindeki Türkiye sorumlu.
Kanıtları Erdoğan, Davutoğlu, Özel ve Fidan’ı dinleyenlerin kasalarında duruyor.
Yani herkes Ankara’nın bütün karanlık ve pis işlerini biliyor.

Yurt Gazetesi
http://www.yurtgazetesi.com.tr/dunya/herkes-ankara-nin-butun-karanlik-ve-pis-islerini-biliyor-h93578.html, 04.08.2015

'Herkes Ankara'nın bütün karanlık ve pis işlerini biliyor'

Bu ve sonraki bölümlerde okuyacağınız her şey radikal dinci terör örgütlerinin ve teröristlerin sayısı on binleri bulan sosyal medya hesaplarında, gazete, radyo ve onlara destek veren emperyalist, Siyonist ve gerici televizyonlarında yayınlanmıştır. Örneğin Mayıs 2011 sonlarına doğru Antakya’da kurulan Özgür Suriye Ordusu. Libya ve Tunus’tan taşınan 200 kadar ruh hastası ile beslenen bu çete 9 Haziran günü Cisr Elşuğur kasabasına saldırdı ve 120 memuru
feci şekilde öldürdü. Ölenlerin görüntüleri herkes tarafından paylaşılıyor ve Suriye halkı üzerinde korku ve terör estiriliyordu. Elcezire, Elarabiye, BBC, CNN ve benzeri yüzlerce kanal TV olarak değil birer CIA-Mossad operasyon merkezi olarak çalışıyordu.

Esad 3 ay içinde gidecekti

Onlara ve Ankara’daki stratejistlere göre Esad en geç üç ay içinde devrilecekti. Bunun için Antakya, Kilis, Gaziantep ve İstanbul’da sürekli toplantı yapılıyordu. Baş koordinatör ise ABD’nin eski Şam Büyükelçisi Robert Ford idi. Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Tunus, İngiltere, Fransa, Almanya’nın istihbarat örgütleri onun emrindeydi. Esad direndikçe işleri karışıyordu. Bu arada canı sıkılan bir çete kurup ‘İslam adına’ cihat ilan ediyordu.
Bir ara bu çetelerin sayısı 1600’ü geçmişti. Ford ve işbirlikçileri için bu hem iyi hem kötüydü. Esad’a ne kadar zarar verilirse iyiydi ama durumu kontrol etmek de zorlaşıyordu.

Rusya ve Çin işi bozuyordu

Hep birlikte ‘işi büyütelim’ dediler ‘Suriye Dostları Grubu’nu kurdular. 100 ülkenin yer aldığı grup her alanda Suriye’ye çullanmaya başladı. BM, İslam Konferansı, Arap Birliği, AB, NATO ve aklınıza gelen tüm karanlık örgütler. Geriye bir tek BM Güvenlik Konseyi vardı ve orada Rusya ve Çin oyunu bozuyordu. Emperyal savaş bir türlü bu engeli aşamadı. Aşsaydı bugün Suriye diye bir ülke olmayacak ve tüm coğrafya orta çağın zifiri karanlığında boğulacaktı. Emperyal güçler ve yerel işbirlikçileri çok sinirleniyordu. Esad engelini aşmak için her yola
başvurmaya karar verdiler.

Ortak hedef: Suriye’yi yok edin

‘Allahu Ekber’ diye bağıran herkese destek vermeye başladılar. Onlardan istedikleri tek bir şey vardı:

Esad, yandaşı Alevi ve Şiiler ve onlarla dayanışma içinde olan
herkesi öldürün ve Suriye’yi yok edin.

Kin ve nefretin boyutu hiçbir yerde bu kadar yaşanmamıştır. Mezhepsel provokasyon ve kışkırtma hiçbir zaman bu kadar derinleştirilip yaygınlaştırılmamıştı. İslam adına Müslümanlar yok edilmeliydi. İhanet ve hıyanet aranır bir özellik olmuştu. Suudiler yeniden göreve çağrıldı. Suudi Arabistan, Katar ve Körfez ülkelerinin milyarları Suriye halkını ve ülkesini yok etmek için görev başındaydı. Milyarlarca dolar katillere ve onlara destek veren istihbarat örgütlerine ve o örgütlerin hükümetlerine ulaştırılıyordu. Ayrım yoktu. Önemli olan Alevi ve Şii düşmanı olmak, Alevi Esad, Hizbullah, İran ve Irak Şiilerine karşı savaşmaktı.

Batı ve İsrail ile kol kola

Hem de ‘Haçlı Batı’ ve ‘Yahudi İsrail’ ile birlikte. Hiç kimse onlara yani ‘Allah adına savaşanlara’: ‘İyi de 70 yıldır hep Müslüman öldürüyorsunuz ama din düşmanınız Yahudi İsrail’e dokunmuyorsunuz’ demiyordu, diyemiyordu. İsrail de bu jestleri karşılıksız bırakmıyordu. Teröristlere her alanda sınırsız destek veriyor ve yaralıları alıp hastanelerinde iyileştiriyordu. Aynı işi ‘Müslüman AKP’ yönetiminde Ankara da yapıyordu.

AKP yönetiminde Ankara’nın tüm teröristlere verdiği desteği anlatmak için
kitaplar bile yetmez.

Bu destek ve yardımlar her alanda, her yerde ve her düzeyde vardı. O sıralar AKP yönetimindeki Ankara, çeteler arasında ayrım yapmıyordu. Herkes baş tacı ediliyor ve Esad karşıtı cephenin içine çekiliyordu.

AKP’nin pis işleri biliniyor

Özetle bugün Suriye ve Irak’ın içindeki durumdan tek başına AKP yönetiminde
Türkiye sorumludur.

Bu sorumluluğun tüm belge ve kanıtları Gül, Erdoğan, Davutoğlu, Genel Kurmay Başkanı Özel ve MİT Müsteşarı Fidan’ı dinleyenlerin kasalarında bulunuyor.

Yani herkes AKP yönetiminde Ankara’nın kiminle neler yaptığını ve ne tür pis ve karanlık işlere bulaştığını biliyor.

Herkes Türkiye’yi sıkıştırmak için uygun zaman kolluyor.

AKP’nin ABD uçaklarına İncirlik ve öbür askeri havaalanlarını kullanma izni vermesi
belki de böyle bir hesabın sonucudur. Türkiye olmasaydı hiçbir emperyalist ülke ya da
kral, emir ve şeyh Suriye’ye bu ölçüde müdahale etme cesaretini bile göstermezdi.

Türkiye; emperyal ve işbirlikçi tüm güçlerin toplamı durumundaydı.
Ama bu da yetmedi. Emperyal ve gerici güçlerin ekstra bir güce gereksinimi vardı.
Suudilerin karanlık ideolojisi. Kaide. Adamlar serseri mayın gibi ortalıkta dolaşıyordu. Öldürmeye programlandıkları için emir bekliyorlardı. Emir vermek işin en kolay tarafı idi. Emirle birlikte milyarlarca dolar, her türlü silah ve destek ve koruma.

Daha fazla Alevi ve Şii öldürdükleri zaman ikramiye bile alıyorlardı.
Türkiye’de toplanıp kutlama bile yapıyorlardı.

TRT ve AA onların sözcülüğünü yapıyordu. Çetelerin askeri komutan ve siyasi liderlerini uluslararası ve bölgesel istihbarat örgütleri paylaşmıştı. Hepsi de yalancı, sahtekar, hırsız, dolandırıcı, ruhunu şeytana satmış hainlerdi. Hainin kime hizmet ettiği ya da ne amaçla güdüldüğü hiç önemli değil. Önemli olan emirleri en iyi şekilde yerine getirmesi ve hedeflere maksimum zarar vermesidir. Onlar da bu görevi en iyi şekilde yerine getiriyorlardı. Ama ortada yine de bir sorun vardı: Her istihbarat örgütü kendi adamlarını kolluyor ve bu örgütler
kendi aralarında ganimet kavgasına tutuşuyordu. Kavga başlıyor Esad ve Suriye halkı direndikçe düşmanlar daha da saldırganlaşıyordu. Daha çok kan onları provoke ediyordu.

AKP yönetiminde Ankara tüm olanaklarını seferber ederek en kısa zamanda sonuç almak istiyordu. Onun için kimin ne olduğu hiç önemli değildi. Her gün onlarca TIR Suriye’de savaşan terör gruplarına silah ve askeri malzeme taşıyordu. Terörist yaralıları taşımak için Suriye’ye sokulan ambulanslar bile bu iş için kullanılıyordu. Dünyanın dört bir yanından Türkiye’ye taşınan binlerce fanatik elini kolunu sallayarak Suriye’ye geçiyordu.
Müthiş bir örgütlenme ve organizasyon içinde gelenler 2012’nin başında kurulan
Nusra ve diğer gruplara katılıyordu.

Nusra’yı kuran Colani Bin Ladin’in ölümünden sonra Kaide lideri olan Mısır’lı Eymen Zavahiri’ye bağlı olduğunu söylüyordu. Zavahiri ise Bağdadi’ye ‘Sen de Irak işlerini yürüt’ diyordu. AKP yönetiminde Ankara için hiçbir şey fark etmiyordu. Onun için tek bir amaç vardı, o da: ‘hilafet ve saltanat’ hayallerini engelleyen Esad’ın ortadan kaldırılması. Irak ve Suriye kolu ile Kaide de Esad’tan nefret ettiğine göre birlikte savaşmanın sakıncası yoktu. Ankara öyle yaptı ve Kaide ya da Suudi ideolojine mensup olmasına bakmaksızın herkese yardım etti.
Bu yardım sayesinde ÖSO, Nusra ve daha sonra IŞİD adını alacak olan gruplar Türkiye’den yola çıkarak Suriye’nin sınırdaki köy, kasaba ve şehirlerini işgal ettiler. Tıpkı Rakka ya da Cerablus’ta olduğu gibi. Bu işgallerin planları Urfa, Kilis, Hatay ve Gaziantep’te yapıldı ve oradan yönetildi. Hep birlikte kardeşçe Suriye insanını öldürüyorlardı. İntihar saldırıları,
kafa kesmeler, toplu infazlar, canlı canlı gömmeler, yürek sökmeler ve daha neler neler.
En önemlisi bütün bunların görüntülerini tüm dünyaya göstermek. Hem de büyük haz alarak. Adamlar ruh hastası ve sapık. Görüntüleri gören sapıklar akın akın Suriye’ye gelmeye başladı.

Cinsel sapıklar

Bir de işin fantezisi vardı: Ağırlıklı olarak Tunus ve Faslı kızların heyecan verici Cihat Nikahı.

İmam nikahı ile yataktan yatağa dolaştırılıyorlardı.

İşin içine kızlar girince kavga başladı. Anlaşılan cennetteki huriler yetmiyordu. İlk kavga
Ekim 2013’te başladı. Bağdadi’nin adamları Colani ve müttefiklerinin Reyhanlı karşısında bulunan silah depolarına saldırdı ve her şeyi alıp götürdüler. Kaide’nin iki adamı artık düşman olmuştu. Irak Şam İslam Devleti’ni ilan eden Bağdadi; Colani’ye ‘bana biat et’ dedi.
Araplara göre Şam yalnızca Suriye’nin başkenti olarak bilinmez aynı zamanda Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin demektir. Yani Bağdadi kendini buraların emiri ilan etmiş ve Mayıs 2014’te Kaide lideri Zavahiri’ye de ’emrimin altına gir’ demişti. Kavga giderek kızışıyor ve dışarıdan gelen radikaller cihatçıların büyük bölümü Bağdadi’yi tercih ediyordu. Bu kavgada on bin kişi birbirini boğazladı. Üstelik her iki taraf Sünni ve onlara destek veren ülke, istihbarat örgütü,
din adamı ve medya da Sünni idi. Bağdadi giderek uluslararası bir üne kavuşuyordu. Çünkü
hem Suriyeli Alevilere hem de Iraklı Şii’lere karşı savaşıyordu. Adamları ise çok daha gaddardı. Bölgesel ve uluslararası medya da O’nu çok daha kolay pazarlıyordu. Özellikle diğer gruplar karşısında üstünlük sağlamaya başladığında. Bağdadi’nin adamları Suriye’nin birçok yerinde Nusra ve müttefiklerini temizleyip her şeye el koyuyordu. Karşılıklı ölüm fetvaları havada uçuşuyordu. Her iki taraf ‘En hakiki Müslüman benim’ diyor ve bunu ayet ve hadislerle kanıtlamaya çalışıyordu. Oysa her iki tarafın gerçek dinle hiçbir ilişkisi yoktu. Her iki tarafa inanarak Suriye ve Irak’a gelen on binlerce dincinin durumu çok daha ilginçti. Arapça bilmeyen bu tiplerin ezici çoğunluğu kendilerini Arapça devam eden derin bir kavganın içinde buldular ve sorgusuz sualsiz öldürmeye devam ettiler. Kavga eden ‘ruhani liderleri’ ise petrol ve talan edilen tarihi eserleri Türkiye üzerinden pazarlıyordu. Adamlar paraya para demiyordu. Şii’lere ve İran’a karşı savaştıkları için Suudiler onları çok seviyordu. Suudiler çok sevince bölgedeki Sünni ülkeler ve aşiretler de çok seviyordu.

Merkez İstanbul

Örneğin Irak Cumhurbaşkanı eski yardımcısı Tarık Haşimi. Adam Iraklı bazı Sünni Aşiretler adına İstanbul’dan IŞİD ile koordinasyonu yürütüyordu. Ankara’da herkes O’nun çok içten dostuydu. Sünni aşiretlerin ağaları, Musul’u IŞİD’e teslim eden Vali Esil Nuceyfi ve kardeşi parlamento başkanı Usame Nuceyfi’nin AKP’de dostu çoktu. Herkes IŞİD için çalışıyordu.
O da bunu fırsat bilerek saldırı başlattı. 9 Haziran günü Irak’ın ikinci büyük şehri Musul’u
ele geçirdi. Hem de savaşmadan ve bir adam kaybetmeden. Çünkü Saddam’ın eski general ve askerleri ile iş tutan IŞİD bölgedeki Sünni aşiretleri de yanına çekebilmişti. Suudi Arabistan, Katar, Ürdün ve Türkiye ona yardım etmişti. ABD ve Batılı müttefikler Müslümanları birbirine kırdıracak ve bölgeyi daha da eğlenceli duruma getirecek bu ilginç gelişmelerden az da olsa mutlu olmuştu. Onlar her zaman karanlıktan hoşlanırlar.

Yarın: İSLAM DEVLETİ

===========================================

Dostlar,

Dehşet içinde okuyoruz Sayın Hüsnü Mahalli‘nin YURT Gazetesinde yazdıklarını..

IŞİD’in (sözde Irak – Şam İslam Devleti – Arapça DAEŞ – İngilizce ISIS) kanlı maşalığını, emperyalizmin insanlık suçlarını ve AKP – RTE’nin apaçık kanlı suç ortaklığını..

İnsanlığa karşı suç, insanlık suçu, savaş suçu, saldırı suçu… ne varsa Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama alanına giren ve İNSAN HAKLARI METİNLERİNDE yer alan..
Hepsi, hepsi gözü kara, çooook kanlı – vahşi ve kitlesel ölçekte, yüzbinlerce insanın yaşamına mal olan devasa ölçekte ayaklar altında..

Kitlesel bir Alevi – Şii kırımı..
Sanki Yezit’in – Muaviye’nin Kerbela’dan yaklaşık 1400 yıl sonra, 

üstelik bu kez

– Batı emperyalizmi,
– Vahhabi barbarlığı (S. Arabistan ve Katar)
– Yahudi siyonizmi (İsrail)
– Vee çoook acısı Türkiye’de Halifelik – Osmanlı rüyası gören AKP – RTE ile ittifak içinde..

Bu görülmemiş Alevi – Şii soykırımcısı şer Batı cephesinin karşısında ise Rusya – Çin ve İran var Suriye’nin, Suriyeli Alevilerin ve Irak’lı Şiilerin yanında.. Tek kurum da BM Güvenlik Konseyi.. Bereket orada kararlar oybirliği ile alınıyor ve “Sürekli 5’ler” (P5: ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, Çin) veto ederse BM Güvenlik Konseyi karar alamıyor.. Bu mekanizma da olmasa ABD – AB – İsrail herhalde Irak ve Saddam’a yaptıkları gibi sözde “Koalisyon güçleri” kurarak 21. yy. post modern Haçlı Seferleri (!) yapacaklar (Baba Bush ağzından kaçırmıştı da!) ve işini bitireceklerdi Suriye ve Esad’ın..

Şimdilerde konjonktür değişti, ABD – AB – İsrail Suriye’yi (ve Rusya – Çin – İran ittifakını) yenemeyeceğini anladı, kendi yarattığı ve alçakça kullandığı katil sürüsü IŞİD’i tasfiye peşinde. Dün AKP – RTE; ABD – AB – İsrail buyruğu ile IŞİD emrinde iken bugün karşıtı oldular!

Uydu dış politika tam da budur ve uygulayanları vezir ettiği görülmemiştir; rezil ettiği kesindir.

Sevgi ve saygı ile.
04 Ağustos 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com