Sartre’ı hatırlatan Erdoğan
Örsan K. Öymen
Cumhuriyet, 25 Şubat 2019
20. yüzyıl Fransız filozofu Jean-Paul Sartre, varoluşun özü öncelediğini, insanın önceden ve dışarıdan belirlenmiş sabit bir özünün bulunmadığını, insanın eylem ve seçimleriyle kendisini oluşturduğunu söylemişti. Sartre, insanın eylem, seçim ve niyetleriyle her zaman bir potansiyel durumda olduğunu, insanın her zaman henüz olmadığı şey olduğunu, insanın bu anlamda özgürlüğe mahkûm olduğunu vurgulamıştı.
Sartre’a göre insan bu nedenle eylemlerinden ve seçimlerinden sorumlu bir varlıktır. İnsanın bunun bilincinde olmaması ve kendisiyle ilgili her şeyi dış nedenlere bağlaması, kendi ontolojik gerçekliğinden kaçması anlamına gelmektedir.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son yıllardaki davranışları, Sartre’ın sözünü ettiği kaçışın tipik bir örneği olarak görülebilir.
- Erdoğan on yedi yıldır Türkiye’yi yönetmektedir, ancak Türkiye’de yaşanan olumsuzlukların hiçbirisinin sorumluluğunu üstlenmemektedir ve her şeyi dış nedenlere bağlamaktadır.
Erdoğan’ın ülkeyi yönettiği dönemde, Fethullah Gülen’e bağlı kumpas ve iftira çeteleri, “Ergenekon”, “Balyoz”, “Oda TV”, “Casusluk” adlı sahte yargı süreçleriyle yüzlerce masum askerin, yazarın, gazetecinin, siyasetçinin ve akademisyenin yıllarca hapiste yatmasına neden oldular. Erdoğan, o dönemde kendisini bu sürecin savcısı ilan etti. Ancak söz konusu çete kendisine de kumpas kurunca ve darbe girişiminde bulununca, Erdoğan “Beni de aldatmışlar” diyerek, kendi kendisini “akladı” ve sorumluluğu üzerinden attı.
Erdoğan, 2013 yılında gerçekleşen ve milyonlarca vatandaşın katıldığı “Gezi” eylemlerini kriminal bir olay haline getirip, onu da dış nedenlere bağladı. Son olarak hazırlanan “Gezi” iddianamesi de bu anlayışla ortaya sürüldü. Oysa, “Gezi” eylemleri kriminal bir olay değildi, Anayasanın 34. maddesi gereği, vatandaşın gösteri yapma ve toplanma hakkını kullandığı yasal bir protesto eylemiydi. Bu eylemlerde cam kırma, lastik yakma gibi hareketlerde bulunan göstericilerin oranı İçişleri Bakanlığı’nın kendi verilerine göre binde bir bile değildi. Hükümetin emrindeki polis ise uyguladığı terörle 10’u aşkın vatandaşın ölmesine, binlerce vatandaşın yaralanmasına neden olmuştu. “Gezi” eylemleri, dış güçler tarafından planlanmamıştı,
Erdoğan’ın ülkeyi teokratik despotik bir yolla yönetmesine karşı halkın bir tepkisi olarak ortaya çıkmıştı.
-
- Erdoğan, terör örgütü PKK bağlantılı Suriye’deki PYD / YPG örgütlenmesini de tek başına dış nedenlere bağladı. Oysa Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın devrilmesi için rejim karşıtı silahlı güçlere destek veren ve Suriye’nin iç savaşa sürüklenmesine ve bu ülkenin kuzeyinde bir otorite boşluğunun oluşmasına neden olanlardan birisi kendisiydi.
Erdoğan geçen yıl Türk Lirası’nın ABD Doları ve Euro karşısında keskin bir biçimde değer kaybetmesini de dış nedenlere bağladı. Oysa bu gelişme de, Erdoğan’ın demokrasi, laiklik, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü, hukuk devleti, turizm, tarım, sanayi, üretim ekonomisi, ihracat alanlarına vurduğu darbelerin ve bunlara bağlı olarak yarattığı güvensizlik ortamının bir sonucuydu.
Erdoğan son olarak, % 20’yi aşan yıllık enflasyon oranının ve rekor düzeyde artan sebze ve meyve fiyatlarının sorumlusu olarak da “patlıcan terör örgütünü”, CHP milletvekili Özgür Özel’in deyişiyle, “PATÖ”yü gösterdi.
Bakalım vatandaş da 31 Mart yerel seçimlerinde kendi ontolojik gerçekliğinden kaçmaya devam edecek mi, yoksa bu saçmalıklara eylem ve seçimiyle dur diyecek mi?