DHA Açıklamam :
DİN İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın, ilişki ile gebeliğin olanaklı olmadığı durumlarda başvurulan ’Taşıyıcı anneliğin’ İslam dini açısından uygun olmadığını;
nikahlı olmayan kişiler arasında başlayıp sonuçlanmayan tüp bebek uygulamasının, insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurlarını taşıması sebebiyle
caiz olmadığını açıklaması üzerine;
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ayşegül Akbay YARPUZLU şu açıklamayı yaptı;
“Taşıyıcı annelik, tıbbi bir uygulama olarak, tüm dünyada yaygın ve iyi bilinen
bir üreme tekniğidir. Uygulandığı durumlar, yumurtalık, rahim ya da üreme yolları cerrahi müdahele ile çıkarılmış ya da aldığı çeşitli tedaviler yüzünden gebe kalması sakıncalı ve hatta; frajil-X sendromu gibi, dişiden kaynaklanan genetik bozukluklar gibi üreme sorunlarında olduğu gibi, baba adayı ile cinsel birliktelik yaşayan ancak fizyolojik gebelik seçimini tercih etmeyen kişilerin ve hatta eşcinsel çiftlerin tercihiyle de olabilmektedir.
Bugün bilim dünyası, bırakınız taşıyıcı anneliği, yapay rahim ile türler arası gebeliği tartışmaktadır.
Bireylerin, cinsel yaşamları, cinsel tercihleri, zevkleri ve kararları, tümüyle bireysel seçim ve tercihleri ve aynı zamanda özel yaşamlarıdır. Geleneksel sosyal baskılara aykırı olsa bile, herkes seks ve üreme konusunda yöntem ve sonuç kararını kendi bilinç ve tercihiyle verir.
Diyanetin, bilimsel anlamda çağı ve güncel tıbbi uygulamaların teknik ve kişisel
etik boyutlarını derinlemesine takdir etmesini beklemiyorum. Ancak, böyle bir
rutin uygulama için, engelleyici fetva verilmesi de son derece hatalı bir yanlış yönlendirmedir. Umarım, yaptıkları hatayı toplumun geleceği adına geri alabilirler.
Yapılan açıklamayı, cinsel özgürlükler, bilinçli ve karşılıklı rızaya dayanan
çoklu beraberlikler ve farklı cinsel tercihlere saygı ve nihayet üreme teknolojilerinin geleceği adına kınıyorum.’
24.03.2015, Ankara
================================
Dostlar,
Yukarıdaki açıklamaya biz de katılıyoruz.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu ne yazık ki, hep yapageldiği gibi
gene bir bilimsel ilerlemeye, uygulamaya kerameti kendinden menkul akıl ve bilim dışı anlaşılmaz gerekçelerle karşı çıkıyor..
Dinin işlevi bu mudur?
Bilimin insanların sorunlarına çözüm üretmesine karşı çıkmak mıdır?
Diyanet gene safsata üretmeyi sürdürüyor..
Rahmetli Prof. İlhan Arsel, yaşamı boyunca bu uyarıyı yaptı durdu..
O’na ülkesinde yaşama hakkı tanımadılar.. Çok uzun yıllar ABD’de yaşamak zorunda kaldı ve çok değerli yapıtlarını – kitaplarını ne yazık ki orada yazabildi,
orada vatana özlem içinde öldü.. Bu zulme kimin hakkı olabilirdi?
Din adına kimi din baronları O’nu (Prof. İlhan Arsel’i) aforoz ettiler adeta..
Turan Dursun‘un bu olanağı yoktu, dinci yobazlar alçakça katlettiler O’nu..
Çünkü sorguluyordu gerçek dini!
Safsata ve hurafelerden ayırmaya çalışarak gerçek dinbilgini olma çabasındadydı.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bahriye ÜÇOK da
türbana karşı olduğu için dinci yobazlarca alçakça katledildi..
Dincilerin safsatalarını, yobazlıklarını, hurafelerini eleştirmek zinhar yasak.
Sorgulamak mekruh ve günah-ı kebir..
Sormadan – düşünmeden itaat et, iman et, biat et… denilmekte.
Din değil, dinciler araya girmekte yalın kılıçlarını çekerek..
Dinciler, saltanatlarının sorgulanmasından fena halde rahatsız..
Kilisenin başına geleni biliyorlar.. Ama çare yok..
İslam dini de reformunu yapacak, hurafelerden arınacak ve
laik – seküler düzende kendine verilen uhrevi konuma razı olacak..
Gönüllerde – vicdanlarda yaşanacak, kamusal alana asla müdahale edemeyecek.
DİB’nın artık kaldırılması gerek..
Ne arıyor laik – seküler bir ülkede kamu örgütlenmesi içinde??
DİB Anayasa’nın 24. maddesini apaçık çiğnemeyi pervasızca sürdürüyor..
Unutulmasın; DİB, kendiliğinden fetva verme – üretme makamı değildir..
Sorulursa “görüş” belirtir, işte o denli.
Bu bildirme salt “görüş” niteliğindedir, asla bağlayıcı “fetva” değildir.
Bir kez daha görülüyor DİB’in artık oyalanmadan kaldırılma gerekçesi..
Bilim dünyası “kiralık rahim / anne” konusunu 30 yıldır konuşuyor, uyguluyor..
Kilisenin gıkı çıkmıyor.. Bizim DİB’e ne oluyor Allahaşkına?
Büyük Atatürk‘ün sözlerini kulağımıza küpe etmeliyiz :
- “Özellikle bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin
bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, halkın çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin çıkarına, İslamın çıkarına uygunsa kimseye sormayın. O şey dinseldir.
Eğer bizim dinimiz aklın, mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı,
son din olmazdı.” (1923, Atatürk’ün S.D. 2, s. 127)
Sevgi ve saygı ile.
30.03.2015, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com