TÜRKİYE’Yİ BÖLÜNMEYE VE YIKIMA GÖTÜREN DİNCİLERİN – DİN TÜCCARLARININ ELİNDEKİ “DİN SİLAHINI” ETKİSİZ KILMAK, HER ATATÜRKÇÜ – CUMHURİYETÇİ – VATANSEVERİN KUTSAL GÖREVİDİR
Sevgili Atatürkçü, Cumhuriyetçi, Vatansever Dostlar..
1938 sonrası süreçle Türkiye’nin, Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi “son derece korkunç ve ölümcül derecede tehlikeli günlere adım adım getirildiği gerçeği“, akıl ve vicdan sahibi olan herkesin malumûdur. Aziz Türk Milletinin yüz yüze kaldığı bu vahim gerçeği görmemek için “ya kör ve kara cahil, ya akıldan noksan, ya da düpedüz hain olmak” gerekir. Bir dördüncü şık yoktur.
Önemle hatırlatmak isteriz ki tarihten günümüze Türklere “din tuzakları kurarak, büyük zararlar veren“, Türkçe Dilimize, milli bilinç ve kültürümüze, samimi din inancımıza ve de vatan topraklarımıza sinsice saldıran “üçlü sacayağı” hiç değişmemiştir:
1.) Türk düşmanı emperyalist dış güçler,
2.) onların yerli işbirlikçileri kriptolar (yani Türk ve Müslüman görünen iki yüzlüler – Kuran’ın ifadesiyle münafıklar) ve
3.) dış güdümlü sözde dini tarikatlar, cemiyetler, dernekler vs…
Bir kez daha vurgulamak isteriz ki; bu karanlık ve tehlikeli günlere gelinmesinde baş sorumlular, milletini aydınlatmak ve milletine rehber olmakla görevli aydınların, yani genel olarak gazetecilerin, öğretmenlerin, ilâhiyatçıların, öğretim üyelerinin, yazar ve çizerlerin, sanatçıların vs… üstlerine düşen söz konusu bu kutsal görevi yerine getirmemelerinden kaynaklanmıştır.
Bu arada sayıları az da olsa, hiçbir şekilde “maddi menfaat, mevki, makam ve unvan” derdine düşmeden, vatanını ve milletini içtenlikle severek, milletini aydınlatmak görevini lâyığıyla yerine getirmeye çalışan Gerçek Türk Aydınlarımız, geçmişte de var olmuşlardır, günümüzde de vardır ve gelecekte de var olacaklardır; onların her birine minnet borçluyuz, onlara olan en içten sevgimiz ve saygımız sonsuzdur…
Altını kezlerce çizerek vurgulamak isteriz ki, Türkiye’de aydınlatılmaya en çok ihtiyaç duyulan sahaların başında “DİN” gelmektedir; çünkü Türkler Osmanlı devrinde, yüzlerce yıl din adına baskı altına alınmış, Kuran’ın tanıttığı İslâm’dan tümüyle uzaklaştırılmış, din adına uydurulan yasaklara ve cezalara çarptırılarak, padişahlara, padişahların yabancı kökenli – Hııristiyan – Musevi (Yahudi) eşlerine, gözdelerine, nedimelerine, devşirme yöneticilerine kul ve köle yapılmışlardır. Söz konusu bu İnsanlık ve İslâm dışı haksızlıklara, baskılara ve zulümlere isyan eden ünlü Türk Halk Liderleri ve Türk halkı da, acımasızca katledilmişlerdir.
İçlerine, yakınlarına aldıkları yabancı gayrimüslimlerle, gittikçe kendi Türk özünden ve Kuran’ın tebliğ ettiği İslam’dan uzaklaşan Osmanlılar, Türklerin kadim Türk dil, kültür ve devlet geleneklerini bir kenara atıp, Emevi Arap dilini, geleneklerini ve saltanat düzenini benimsemişler ve bunları da Türklere zorla dayatmışlardır…
Böylece Türk Milleti, “insan akıl ve düşüncesini geliştiren faydalı bir eğitim sisteminden, Kadim Türk Tarih ve Edebiyatını öğrenmekten, Türk Atalarını tanımaktan, yararlı ilimler ve sanat öğrenerek, aydınlanmaktan, yaşamlarını kolaylaştırıp, güzelleştirmekten, İslam’ı Kuran’dan doğru öğrenip, dinen bilinçlenmekten” yüzlerce yıl yoksun bırakılmışlardır. Böylece Türkler, her zaman yaşadıkları çağın çok gerisinde kalmaya, cehalete, yoksulluğa, sağlıksız yaşam koşullarına maruz kalarak, hastalıkların, batıl inançların, sahte hoca ve üfürükçülerin ellerinde sömürülmeye ve güdülmeye mahkûm edilmişlerdir…
Bu bağlamda Büyük Atatürk‘ün ifadesiyle “Türk Milletinin başına gelen her felâket, din maskesi ile gelmiştir.” Bunun içindir ki, Büyük Atatürk, 1923 – 38 döneminde, milletinin İslâm Dini inancını Kuran’dan, yani İslam’ın yegane ve tek kaynağından, kendi ana dilinde (Türkçe), anlayarak, hazmederek, düşünerek okumasını, Yüce Allah’ın emir ve uyarılarını ilk elden öğrenerek, onları hayatlarına uygulamalarını çok arzulamış ve bunun için de olağanüstü çaba harcamıştır…
Ancak O’nun gösterdiği tüm bu çabalar, 1938 sonrası maalesef baltalanmıştır; genelde aydın sayılan kesim, “dini küçümseyerek, dine burun kıvırarak, dini gericilik sayarak, hatta Kuran’ı eleştirerek, Türk Milletinin, dilden sonra en önemli birleştirici harcı olan “dini” tamamen dışlayarak“, aslında Büyük Atatürk‘ün son derece büyük önem verdiği “milletin dinen bilinçlendirilmesi hedefine ulaşılmasını” resmen engellemişlerdir.
Bu yüzden gelinen tablo apaçık ortadır; Türk Milleti, Kuran’ın tanıttığı Gerçek İslâm’ı 21. yüzyılda dahi halâ öğrenememiştir ve hala “dini siyasetine ve çıkarlarına alet eden din tüccarlarının” elinde korkunç boyutlarda sömürülmektedir… Tıpkı Osmanlı devrinde olduğu gibi… Bu duruma gelinmesinin asıl sorumluları, halkını dinen aydınlatmayan – bilinçlendirmeyen sözde aydınlardır.
Türkiye’de İslâm’ı dışlayan, İslâm inancını hor gören pek çok aydın, Kuran’ın tanıttığı İslâm Dinini dahi bilmeden, İslam ve Kuran hakkında rahatça – pervasızca ahkâm kesmekte, böylece cumhuriyeti, laikliği ve Atatürkçülüğü “dinsizlik gibi gösterenlere” pek güzel hizmet etmektedirler!
Bu sözde aydın zararlılarının uzun yıllardır millete verdikleri korkunç zarar, inanınki din tüccarlarının verdiği zarardan çok çok daha fazladır… Söz konusu bu sözde aydınlar, şayet iyi niyetle Kuran’ı okumuş ve anlamış olsalardı, “Yüce Allah’ın nasıl Müslümanlar istediğini” de oldukça iyi bilirler ve Türkiye’de İslâm diye yutturulanların gerçekte İslâm olmadığını bilir ve millete de anlatarak, milleti zamanında (uzun yıllar önce) uyarırlardı.
=======================================
Dostlar,
İlçenin, çok önemli bir inanç turizmi merkezi olması nedeniyle, başta yol, kanalizasyon, su ve konaklama altyapısı gereksiniminin merkezi hükümet desteğiyle hızla çözülmesi gerekiyor.
Sevgi ve saygı ile. 18 Ağustos 2017, Tekirdağ
Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com