Etiket arşivi: “CUMHUR” BULUTU

ÜLKE VE HALK ÜZERİNDE “CUMHUR” BULUTU!

İbrahim Ö. Kaboğlu
Pencere, 08.08.2021

Türkiye ülkesi ve halkı, bu toprakları bizlere emanet eden atalarımız ve yine bu toprakları kendilerine bırakacağımız gelecek kuşakları kapsamına alıyor. “Cumhur” ise, TBMM’de sayısal çoğunluğu elinde tutan AKP-MHP ittifakını.

7334  sayılı Turizmi Teşvik torba yasası, ülke ve halkı üzerinde “cumhur” bulutu olarak nitelenebilir: “Ülke” yağması için torbalama yoluyla Türkiye üstüne örtü geçiren bir yasa.

Yasa, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Tarım, Orman Bakanlığı’nı öncelikle ilgilendirdiği halde, TBMM’de Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu yetkilendirildi.

Anayasa’ya, ülkesel ve toplumsal çıkarlara aykırılığın ötesinde, özensiz ve gayri ciddi bir yaklaşımla dört ay bekletildikten sonra sayı üstünlüğü ile dayatılan Yasa metninin seyri şöyle oldu:

1 Nisan: Anayasa’ya aykırı olduğu, yasa etki analizi yapılmadığı, ÇED (çevresel etki değerlendirmesi) raporu bulunmadığı için aşamalı istekler olarak; Teklif’in reddi, ilgili komisyonlara gönderilmesi, alt komisyon kurulması önerilerimiz  kabul görmedi.

6 Nisan: Komisyon’da maddelere ilişkin değişiklik itirazlarımız reddedildi.

13 Temmuz: Genel Kurul’da Komisyon görüşmelerinde İçtüzük ve Anayasa hükümlerinin ihlali gerekçesiyle teklifin görüşülmeden reddi için usul ve esasa ilişkin  önerilerimiz kabul görmedi.

14 Temmuz: Maddelere ilişkin önerilerimiz geri çevrildi.

18 Temmuz: Cumartesi ve Pazar günü TBMM, 25 saat sürekli çalıştırıldı ve son beş saatinde 7334 sy. Yasa görüşmeleri tamamlanarak oylama yapıldı.

28 Temmuz: Yasa, yürürlüğe girdi; Türkiye de yanmaya başladı. Ne rastlantı!

TÜRKİYE YASASI”

Özgürlük ve iktidar ikilemine dayanan Anayasa, ülke ve çevre korumasına ilişkin çok sayıda hüküm öngörüyor. Yasa, kamu yararı ile özdeşleşen kıyıların,  tarım arazilerinin, mera, çayır ve yaylaların korunmasını amaçlayan Anayasa md. 43 ve dv., ormanların korunmasını güvenceleyen madde 169 ve çevre hakkına ilişkin md. 56 başta gelmek üzere, birçok ülkesel hükmü ihlal ediyor. Yasa aracılığıyla, yerel yönetimlerin birçok yetkisine merkezî yönetim el koymakta ve bunun sonucunda da hukuk devleti ilkesini zedelemekte. Yasa, Türkiye doğasına ve çevresine ilişkin Anayasa maddelerine aykırı olduğu gibi, hak ve özgürlüklerin güvencelerine ilişkin hükümlere de aykırıdır. Daha genel olarak sürdürülebilir gelişme ve sürdürülebilir turizm ilkelerini zedeleyici riskleri de birlikte getirmektedir.

Gerçekten, kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetildiği (md.43) gibi, Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz.” şeklindeki madde 169, hiçbir faaliyet ve eyleme istisna tanınmamakta, hatta siyasal ifade özgürlüğünü de sınırlamakta.

Bu nedenle, öneri aşamasında en azından şu dört gereklilik yerine getirilmeliydi:

-İçtüzük md.38 gereği Anayasa’ya uygunluk incelemesi,
-Yasa etki analizi, ÇED,
-İlgili komisyonlarda ele alınması ve en azından bir alt komisyon kurulmak yoluyla öneri metninin olgunlaştırılması.

Bu gerekliliklerin kabulü bir yana, Komisyon çalışmalarını hemen tamamlama telaşında olan AKP-MHP ikilisini, “saçmalıyorsunuz” (B. Çakır, AKP) hakaretinin tetiklediği yumruklar, toplantıyı 6 Nisan’a ertelemek zorunda  bıraktı.

ZAMANA YAYMA VE  “HALKTAN KAÇIRMA”

Anayasa’nın değinilen maddelerinin her birine açıkça aykırılık oluşturması nedeniyle demokratik muhalefetin yoğun tepkisine yol açtığından Teklif,  Genel Kurul’a getirilmedi.

OHAL’i üç yıl daha uzatmayı amaçlayan torba önerisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşüldüğü sırada Türkiye’yi karartma yasası, 13 Temmuz’da Genel Kurul gündemine alındı. Üstelik, yasa önerisi ile ilgili konuşma ve tartışmaların büyük kesimi, TBMM TV yayın saatleri ve günleri dışında (Cuma, Cumartesi ve Pazar) yapıldı. Böylece, temsilcilerinin bütün Türkiye üzerindeki tasarrufuna ilişkin bilgiler halktan saklanmış oldu. Oysa Teklif’in bekletildiği aylarda Genel Kurul, Perşembe günleri genellikle çalıştırılmamıştı.

BÜTÜN TÜRKİYE VE TEK KİŞİ

Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri; turist hareketleri ve faaliyetleri yönünden önem taşıyan veya doğal, tarihî ve kültürel değerlerin yoğun olarak yer aldığı, korunması ve geliştirilmesinde kamu yararı bulunan yerlerde, koruma, kullanma dengesi gözetilerek sektörel kalkınmanın sağlanması ve turizm sektörünün planlı ve kontrollü gelişiminin sağlanması amacıyla yeri, mevkisi ve sınırları Cumhurbaşkanı kararıyla tespit ve ilan edilen alanlar.”dır(md.1).

Görüldüğü üzere, öncelik turizmde, yani parada. Oysa, “Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez” şeklindeki ayrıksız Anayasa hükmü karşısında, doğal ve ormanlık alanlar salt Cumhurbaşkanının gerekçesiz kararıyla turizme, tesislere ve yatırımlara açılamaz. Bu, kamu ihalesine ve ÇED sürecine tabi olmadan bütün Türkiye’yi, yani kamu yararından olan tarıma elverişli araziler, kıyılar, ormanlar, çayırlar, yaylalar ve meraları, parasal beklenti ölçütüyle yatırımlara açmak anlamına gelir.

Dahası, Anayasa madde 56’nın devlete yüklediği; doğal alanları ve çevreyi korumak, çevresel dengenin bozulmasını önlemek ve geliştirmek şeklindeki üçlü yükümlülüğü de ihlal etmektedir.

Ormanlık ve doğal alanlarda geçerli olan ekolojik dengenin bozulması, Anayasa madde 13’ün güvence altına aldığı “ölçülülük” ilkesine ve hakkın özüne dokunma yasağına da aykırıdır.

ÜÇ ANA ÇELİŞKİ NE?

Anayasa’nın ülkesel hükümlerinin kamu yararıyla örtüşmekte olduğu gerçeğinden hareketle, Genel Kurul’da şu üçlü çelişkiye dikkat çektim:

-Meclis, İklim Komisyonundan Müsilaj Komisyonuna kadar “Ülkemizi nasıl kurtarırız?” kaygısıyla komisyonlar oluştururken, bu yasayla “Ülkemizi daha çok nasıl kuruturuz, ormanları, denizleri, ağaçları nasıl tahrip ederiz?”i öneriyoruz.

– Sıkça dillendirilen 2023, 2053, 2071 vizyonları karşısında, 2053 ve 2071’de yaşayacak olan gelecek kuşaklara nasıl bir ülke bırakacağımız konusunda hiç düşünülmüyor mu? Nitelikli ülke bırakamayız böyle bir yasayla.

– Turistleri çekmek istiyoruz ülkemize. Kültürel, tarihsel değerlerimizi onlara tanıtmak istiyoruz ama bütün ülkesel yetkileri, tek kişiye yönelik olarak merkezde topluyoruz. Bu merkezin adı, parti başkanlığı yoluyla devlet başkanlığı ve yürütme (PBYDBY). Bütün ülkesel değerleri tek kişinin tercihlerine bırakacak düzenleme ile kıyılardan ormanlara kadar izne açılacak “her tür tesis” (md.16) ve “hiçbir faaliyet ve eylem” yasağı (Any. md.169) arasındaki çelişki de ortaya çıkar.

 ÇÖLLEŞME, 2071’DE DEĞİL 2021’DE!

TBMM 17 ve 18 Temmuz günleri, aralıksız 25 saat çalıştırılarak, önce OHAL’i 1-3 yıl uzatmaya ilişkin 7333 sayılı Yasa, ardından da 7334 sayılı Yasa oylandı. Halkın çevresel bilgilenme hakkı engellenerek, ülkenin geleceğini belirleyecek bir yasama faaliyeti halktan saklanmak istendi. OHAL’i uzatan yasa, demokratik toplumu baskılayarak iktidarı sürekli kılmak; Turizmi teşvik ise, çevre ve ülke ile para karşılaştırılmasında paraya öncelik vermek amacıyla… Ama tabii ki gelecek kuşakları şu bakımdan düşünmemiz gerekir:

  • Hukuk azaldıkça, iktidar tek kişide toplandıkça, nitelikli turist de ülkeye gelmez.
  • Hukuk güvenliği olursa, sürdürülebilir turizmden söz edilebilir; haliyle Türkiye’nin çevresi ve doğası daha çok korunur.

Halkın, yasama faaliyetinden haberdar olmasını engelleyen yasama tarzı, temsilcinin de haysiyetini zedeledi; ama olan, her ikisinin ortak yaşam alanına oldu, yani TÜRKİYE’ye.

Yerel yönetimleri, Çevre ve Orman gibi ilgili bakanlıkları dışlayan yasanın sacayağı, Cumhurbaşkanı +  Turizm Bakanlığı +  turizm girişimcisi.

Yorum çabasına gerek olmadan Anayasa’ya ve kamu yararına açık aykırılıklar içerdiği halde, gerekçesiz olarak “evet” oyu kullanan Cumhur İttifakı, bu kez TBMM’ye taktığı “ters kelepçe” ile Türkiye ülkesini, flora + fauna + homo sapiens üçlüsünde yangına attı. Çölleşme için 2053 ve 2071’i de beklemeye gerek kalmadı.

Anayasa Mahkemesi denetiminin ivediliği göz ardı edilmeden, Turizmi Teşvik düzenlemesi ve yangın felaketinden çıkarılabilecek tek umut ışığı, PBYDBY’nin sonunun başlangıcı olması…