Etiket arşivi: Batıda Rönesans ve Reform Hareketleriyle Hırıstiyan Engizisyonu yenilgiye uğratılmış

DİNSİZ KAFİR FAMİLYASINDAN AHMET ve MEHMET ALTAN

Dostlar,

Sayın Rıza Güner, Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlere yaklaşık 3 yıl önce yazdığı mektubu ulaştırdı. Güncelliğini koruduğunu düşünüyor yazdıklarının.

Görünürde muhataplar, kadim Çetin Altan‘ın “ünlü mü ünlü” 2 oğlu Altan kardeşler de olsa, ben kendi adıma, “kızım sana söylüyorum, gelinim anla..” çıkarımı yapıyorum.

Mektupları paylaşmak istedik.

Sevgi ve saygı ile.
27.10.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

 

Rıza GÜNER
ALEVİ YAZAR ve DÜŞÜNÜRÜ
4-07-2009,   0536 625 78 06

 

DİNSİZ KAFİR FAMİLYASINDAN AHMET ve MEHMET ALTAN

Ahmet Altan 3-Temmuz-2009 tarihindeki yazısını, en azgın holiganların kafasıyla yazmıştı, insanlık ve uygarlık adına utanç verici fikirler ileri sürmüştü. Aleviliği ağzına alması da, çok iğrenç bir sahtekarlıktı.

Ahmet Altan, demokrasiyi Sünni din adamlarının Türkiye Cumhuriyeti üstünde kuracakları Engizisyon Baskısında arıyordu. Din adamlarının kendi idealleri ve programları olduğuna akıl erdiremeyen “din adamlarının arkasına takılan” 1970’lerdeki İran’ın aydınları gibi düşünüyordu. Onlar; “Şah giderse demokrasinin geleceğini,” sanacak kadar ahmakça, budalaca ve aptalca düşünmüşlerdi..

Şah gidince demokrasi yerine din adamları gelmiş, kendi ideallerini gerçekleştirmeye ve kendi programlarını uygulamaya başlamışlardı. Bu nedenle; ayaklarına köstek olabilecek Ahmet Altan gibi adamları herkesten önce astılar, kurşuna dizdiler ya da kör bıçakla kestiler. Demokrasi rüyası korkunç bir kabusla bitti.

Ahmet Altan gibi demokrat kişiler, köprüyü geçtikten sonra; hiçbir davanın adamı olmayan üçkağıtçılar olarak muamele görürler. Sünni din adamları, böyle adamlara,
bir düşünme zamanı tanımazlar. Ya bir duvarın önüne çekerek, ya bir ağacın altına götürerek, ya boğazına çöküp yere yatırarak olduğu yerde işlerini bitirirler…

Bugün ne diyor Ahmet Altan?..

“Dindarlar yobaz,
Aleviler mum söndü yapan ahlaksız,
Kürtler bölücü,
Solcular hain gösteriliyormuş…”

Bunu da “Oligarşik Cumhuriyet” yapmışmış…

Cumhuriyet, Ahmet Altan’ın deyimiyle Oligarşik Cumhuriyet, dindarlara yobaz demek şöyle kalsın, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile herkesi dindar yapmaya çalışmış, istisnasız bütün Sünni din adamlarına itibar, mevki, unvan dağıtarak hazineden beslemiş ve hatta devlet memuru yapmıştır.

  • İmam Hatipliler ve İlahiyatçılar adıyla YENİ İKİ DİN ADAMI SINIFI YARATMIŞ, Diyanet İşleri Başkanlığı adıyla dünyanın en büyük Halifelik Örgütünü kurmuştur.

Bundan sonra Sünni din adamlarının kendi ideallerini gerçekleştirmeye, kendi programlarını uygulamaya çalışmaları, eşyanın doğası gereğidir.

Sünni din adamlarının, “önce; Kıyamete kadar sürecek bir din ve mezhep davaları var!.. Sonra; bu dava için zorunlu idealleri ve siyasi programları var… Sistemin zayıflıklarından yararlanıp güç kazanmaları, en büyük siyasal güç olmak için çalışmaları hakları.. En büyük siyasal güç olduktan sonra ideallerini gerçekleştirip siyasal programlarını uygulamaları doğal. Kimseye; “sen  elindeki gücü kullanma, benim zayıflığımı değer haline getiren bir demokrasi kur ya da benim zayıflığım 1920’lerdeki Cumhuriyeti savunmamı gerektiriyor, ona göre hareket et!… Kendi ideallerini gerçekleştirme, kendi programını uygulama..” diyemezsiniz.

Ahmet Altan, Sünni din adamlarından şunları yapmalarını bekliyor:

Oligarşik Cumhuriyet’i tasfiye etmelerini…

Oligarşik Cumhuriyet, tasfiye edildikten sonra da;

– “Ben Kürdüm diyen bir Cumhurbaşkanı,
– ben Aleviyim diyen bir Başbakanımız,
– Cuma namazlarını kaçırmayın diyen bir Genelkurmay Başkanımız…”
olmakla kalmayacak,
– “ben Marksistim” diyen bir meclis başkanımız olacakmış…

Azınlığın sultası sona erecekmiş…

Ahmet Altan’ın kafası, Sünni Yezitçi din adamlarının demokrasiye aykırı bir şey yapacaklarına ermiyor… Alevilere, “Rafızi ve dinsiz kafir,” denildiğini, Marksistlerle, Ahmet ve Mehmet Altan gibilerin; “Ateist dinsiz kafir” diye damgalı olduğunu bilmiyor. Sünni Yezitçi Siyasal Sistemin yalnızca Müslüman dediği Sünnilere yaşama hakkı tanıdığını, İran Şiileri ile Vehhabi’lere bile “bidat ehli diye” sert ve hoşgörüsüz davranmayı emrettiğini hayal bile etmiyor. Hırıstiyan ve Yahudilere “Kitaplı Kafir,” denildiğini, diğer dinlerin mensuplarının “Kitapsız Kafir!” diye damgalı olduğunu aklına getirmiyor. Hitler’le Musollini’nin zulüm ve zorbalıkta; Yezitçiliği örnek aldığını hiç düşünmüyor… Sünni yezitçi din adamlarının, demokratlığından hiç kuşku duymuyor; böylece, kendisi de demokrat oluyor!

Ahmet Altan’ın Sünni Yezitçi din adamlarının demokrasi kuracaklarına inanan kafası benim aklıma, Kazak Abdal’ın bir şiirini getirdi :

  • Eşeği saldım çayıra 
  • Otlaya karnın doyura 
  • GÖRDÜĞÜ DÜŞÜ HAYIRA 
  • YORANIN DA  …

Batıda, Cumhuriyet Sisteminin iki büyük temel hatası olduğu, biri İyi’nin Kötü’ye üstünlük kuramadığı, diğeri devletin gerçek bir sahibinin olmadığı, Fransa ve Amerika’daki iç savaştan sonra kabul edildi. Sistemin hata ve yanlışları, 1870’den itibaren, Balzac’ın eleştirileri doğrultusunda düzeltildi. Demokratikleşme de bu düzeltmenin eseri oldu.. Türkiye ise; Cumhuriyet’in 1789’daki hatalarına İslam Ülkeleri’nin hatalarını ekleyerek, başörtüsü seviyesinde Engizisyon baskısı altında kaldı.

Batıda Rönesans ve Reform Hareketleriyle, Hırıstiyan Engizisyonu yenilgiye uğratılmış, ruhban sınıfının gücü kırılmış, Engizisyon faaliyetinde bulunmanın koşulları ortadan kalkmıştı.

Kemalizm; Engizisyonu, eğitimle, aydın din adamı yetiştirmekle, düzeltilecek bir cehalet hali sanmış, diğer yanlışlarıyla birlikte kuvvetli olanı haklı çıkaran bir sistem öngörmüştür. Bu nedenle, iyi kötüye, üstünlük kuramamış… Eline bir güç geçiren her kişi, kendini başkalarından üstün tutmuş, eşit ve özgür insan olmanın düşmanı olmuştu..

Ahmet ve Mehmet Altan’ı medyaya salanlar, “Kemalizm’in kuvvetliyi haklı çıkaran özelliğinden yararlanarak,” dünyanın en büyük Halifelik örgütlerini kurmuşlar, dünyanın en büyük Halifelerini yetiştirmişler; yalnızca oligarşik Cumhuriyeti (!) değil, Afganistan’daki Talibanlar gibi bütün uygarlığı yok edecek korkunç bir güç kazanmışlardı.

Halifeliğin resmen ilanı için Holiganlara ihtiyaç duyulması; demokrasiden, hukuktan, insan haklarından holiganlar gibi söz etmeyi gerektirmişti  Lafta herkes demokrattı.

  • Ama gazetelerde, hem günah olduğu, hem efendileri  izin vermediği için,
    Alevi bir köşe yazarı yoktu.

Bu nedenle; “Bir Alevi başbakan olacak,” demek, ya düpedüz aptallıktı, ya da buna inanacak kadar aptal Alevi aramaktı… Sünni Yezitçi din adamları, Türkiye’ye demokrasiyi getirirlerse; bir Alevi’yi Başbakan yapacaklardı; ama, demokrasiyi savunmak üzere kurdukları gazetelerde bile Alevi bir köşe yazarına izin vermiyorlardı.

  • Sünni Engizisyonu’nun Ak Partisi, çok titiz bir Sünnileştirme programı izliyordu.

Devlet ve devlet örgütleri içindeki Alevi oranı gittikçe düşüyordu.

  • Aleviler, artık çöpçülük gibi işlere bile alınmayarak %100 Sünnileştirme hedefleniyordu..

Çoğu Ak Partili belediyede, %100 Sünnileştirme gerçekleştirilmiş durumdaydı!..

Medya ise Taraf’tan Cumhuriyet’e kadar, oto sansür yoluyla %100 Sünnileştirmeyi gerçekleştirmiş, Engizisyon Cellatlığına kendiliğinden soyunmuştu.

Ak Parti’nin sözde ve sözüm ona demokrasi programı, devlet ve belediye personelini, önce Sünnileştirmekle, Sünnileşmiş personele Yezid’in dört mezhebine göre ibadet ettirmekle, Cennet’te mekan sahibi yapmakla, sonra da Halifeliği ilan etmekle sınırlıdır.

Halifelik ilan edildikten sonra; Ahmet ve Mehmet Altan gibi demokratlara artık ihtiyaç kalmayacak, bunlara Cehennem’in dibinde yer bakılacaktır… Başka bir hak ve hukuk tanınması Halifeliğin ideallerine ve siyasal programına aykırıdır.

Halifeliğin ilanından sonra; “Cuma namazını kaçırmayın!..” diyen bir Genelkurmay başkanı olacağına kuşku yok. Bunu söylemekte Ahmet Altan çok haklı.. .Bunu söyleyen bir genelkurmay başkanı olduğu an; bu işin holiganlarına duyulan ihtiyaç ortadan kalkacaktır… Ve Sünni Yezitçi (ya da Engizisyoncu) din adamlarının arkasında demokrasi arayanlara, “halkın iradesine tabi demokratik Cumhuriyeti” daha rahat kurabilmeleri için Cehennemin dibinde yer gösterilecektir.

Hangi demokratik ülkede; askerlik sanatının en yüksek aşamasında örgütlenmiş, kurumlaşmış, eğitilmiş, disipline edilmiş güçlü bir ordu yoktur ?

Hangi demokratik ülkede; vatan toprakları üstünde var olan canlı ve cansız her şeye sahip çıkan bir ordu yoktur ?

Hangi demokratik ülkede; “doğruya doğru, eğriye eğri!..” demeyi ilke edinmiş, “İyi’nin Kötü’ye üstünlük kurmasına yardımcı olan,” bir ordu yoktur?..

Hangi ülkede; orduyu basit, pasif ve etkisiz bir seyirci durumuna düşürmekle demokrasi kurulmuştur?

Ordunun dünyanın en güçlüsü olduğu ABD’de, ikinci en büyüğü olduğu Birleşik Krallık’ta, üçüncü en büyüğü olduğu Fransa’da demokrasinin olmasının hiç önemi yok mudur ?

Halifeliğin yeniden kurulmasının, Ahmet ve Mehmet Efendiler gibi holiganlara ihtiyaç göstermesi, bu işin ustalarının büyüklüğü, yiğitliği ve kahramanlığıdır!.. Buna alet olanların zerre kadar katkısı yoktur. Bu nedenle, demokrasiyi, insan haklarını, Aleviliği öne sürerek Holiganlık yapanlara ödenecek bir diyet borcu asla olmayacaktır.

Holiganların, Alevilikten, Demokrasiden, İnsan Haklarından söz etmesi, yalnızca; bu kavramların içini boşaltmak ve kirletmek içindir. Söz ettiğimiz yazıda, Ahmet Altan, Aleviliğin, Demokrasinin, İnsan Haklarının içini boşaltmış ve bu kavramları kirletmişti.

Sünni Engizisyonuna göre; her şeyi kirleten, elini sürdüğü her şeye pislik bulaştıran, ağzına aldığı her şey haram eden bir dinsiz kafirdi. Halifeliğin ihtiyacı gereği kullanılmasının kendisine zerre kadar yararı olmayacaktı.. Halifelik mücadelesi, Ahmet ve Mehmet Atlan gibi yüzlerce dinsiz kafir kandırmayı gerektirir. Kandırılmak, aldatılmak, aptal yerine konulmak isteyenlerin bu arzusunu yerine getirmek de suç olamaz.

===============================================

Sayın Mehmet Altan,

İslam ülkelerinde, demokrasinin kurulması ne kadar zor ise; Modern ordunun kurulması da o kadar zordur. Çünkü; modern ordu da inançlardan bağımsız bir laiklikle, hatta matematik gerçeklikle kuralların belirlenmesini gerektirir. Bu nedenle; çoğu İslam Ülkesi’nde Modern Ordu da kurulamamıştır.

Osmanlı, 1299’da, batı ülkelerinden bin yıl ilerde olan Aleviliğe göre kurulmuş,
bir “bu dünyanın devleti,” idi… Osmanlı’da, modern ordu bu nedenle kurulabildi.
Türkiye ise; bu dünyanın devleti olamadı… Cumhuriyet döneminin yanlış politikalarıyla her bakımdan gerileyerek, büyük bir cennete adam gönderme bürosuna dönüştü.

1950’li yıllarda; her zengin ‘Müslüman’ın ON DAVA ADAMI yetiştirmesine karar verildi.

1960’lı yıllarda, yetişen dava adamları, Alevilere karşı, “AHLAK MÜCADELESİ,” yapmaya başladılar: Örneğin bir öğretmene uyuşturucu verip bayıltarak penisini kestiler ve “bir erkek öğrencisine tecavüz etmek isterken…” diyerek bugünün belgesi gibi kamuoyuna duyurdular!

Kemal Abbas’ın penisi ile ahlak mücadelesi kazanılmış oldu,”
ve Manevi Kalkınma Seferberliği başladı; özellikle babanız Çetin Altan’a atılan dayaklarla ve “Moskova’ya…” diye koparılan bağırtılarla bu mücadele de kazanıldı; komünistler, sosyalistler, devrimciler de Alevilerle birlikte devlet ve toplum hayatından silindiler.

1980’li yıllara doğru, AĞIR SANAYİ HAMLEMİZ DÖNEMİ BAŞLADI. Yeşil sermaye grupları oluştu, büyük sermaye gruplarının gücü kırıldı, devletin temel çekirdeği değişti. Merkez sağ ve merkez sol partilerin altı oyuldu ve bu partiler, güvenirliklerini yitirdiler.

12 Eylülcü’lerin “gençler ilerci düşüncelerden uzak dursun diye,” dine yaklaşması, “SESSİZ VE DERİNDEN GİTME HAREKETİNİ” doğurdu ve iktidara yürüyüş başladı.

1990’lı yıllarda, sözde, “ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ’yle” Sünni Yezitçi Halifelik Hareketi iktidar oldu… Ve Halifeliğin resmen ilanı için fırsat kollamaya başlandı.. Ve buna bağlı olarak; Sünni Yezitçi din adamlarının ve Sünni Yezitçi Halifelik Hareketi’nin arkasında demokrasi arayan sizler ortaya çıktınız.

  • Sünni Yezitçi Halifelik Hareketi’nin “demokrasicilik” oynayan sizlere,
    artık ihtiyacı kalmadı.

Demokrasi hayaliniz, Kemal Abbas’ın penisi gibi elinizde kalabilir ..
Ama, gerçekleşme şansı hiç yoktur.
Halifelik Harekatının size vereceği bir değer de…

Bilginize…

2009-07-04

Rıza GÜNER
ALEVİ YAZAR VE DÜŞÜNÜRÜ
536 625 78 06