En özlü deyimlerimizden biridir:
“Şüyuu vukuundan beterdir”
Yani, “Bazen, bir şeyin söylentisi ya da dedikodusu, gerçekleşmesinden bile daha kötüdür, daha arzu edilmezdir” anlamında kullanılır.
Son günlerde (kim bilir kaçıncı kez yine, yeniden) sık sık dillendirilmeye başlanan şu “İç savaş” mevzuuna getireceğim sözü.
Zaten, bugünkü iktidarla ilgili olarak “Bunlar seçimi kaybetseler de gitmememin bir yolunu arar ve maraza çıkarmayı denerler mi acaba?” kaygısının zaman zaman dillendirildiği bir ülkede yaşadığımız için, iktidarın inisiyatifi ile ya da onların iradesi dışında birtakım çevrelerin girişimi ile çıkarılabilecek bir kargaşa, zaten “ileri derecede arızalı ve her tarafı yara bere içindeki demokrasimize” büyük bir darbe indirme riski taşımaktadır.
***
Son günlerin en çok konuşulan hadiselerinden biri olan “İsmailağa’nın Popüler Cüppelisi Ahmet“in demeçlerine inanırsanız, birileri (Selefi – Vehhabi oluşumlar) “Bir yerlerde silah depolamışlar ve bir aşamada bunlarla bir iç savaş çıkarmaya teşebbüs edebilirler…”miş.
Cüppeli Ahmet (Ahmet Mahmut Ünlü) Habertürk’te katıldığı ve çok ses getiren programda, Fatih Altaylı’ya daha önce de dillendirdiği bu iddialarını yinelerken, “Bunların evlerini, binalarını filan bassalar, bulamazlar silahları. Depoları var oralarda saklıyorlar” diyordu.
Daha önce de başka birileri (mealen) “Bizi zorlamasınlar, ağaç altındaki silahlarımızı gömdüğümüz yerlerden çıkarırız ha!..” diye tehditlerde bulunmamış mıydı bu ülkede?
Hattâ, iktidara yakın cenahtan bir hanımefendi, yandaş bir TV kanalına çıkıp (15 Temmuz’u kastederek) “Bir dahaki sefere böyle bir şey olursa 50 kişiyi götürürüz” diye konuşurken “Listelerimiz hazır” bile diyerek katliam tehdidi savurmadı mı?
Zaman zaman, internet ortamında hatta bir ara gazetelerin ilan sayfalarında “Pompalı tüfeklerin ve av fişeklerinin nasıl kolayca temin edilebildiğine, ruhsatsız kullanılabilen ölüm makinelerinin adeta peynir etmek gibi satıldığına” dair haberleri hep okumuyor muyuz?
Sosyal medyada, bu tür bir örgütlenmenin ipuçlarını oluşturabilecek şekilde birtakım “Rambo kılıklı Koçeroların” donanmış – kuşanmış fotoğraflarla sağa sola caka sattıklarına tanık olmuyor muyuz?
Düşünsenize, iktidara yakın görüşte değil de, örneğin “Sol – Sosyalist – Marksist” düşünceye sahip örgütlenmeler ya da dernekler arasında bu tür “sergilemeler” yapan, hattâ bırakın sergilemeyi, böbürlenmeyi, “hakkında böyle en ufak bir ihbar” bile olan birilerinin “İlk şafak vakti, yedi sülalesinin evlerinden yurtlarından toplanması” söz konusu olabileceği gerçeği ortada iken, yukarıda saydıklarımıza ilişkin ne yapıldığını bilen var mı?
Hepsinden daha elîm ve daha vahim olmak suretiyle, önceki gün bu ülkenin bir eski başbakanı, üstelik de “üç vakit öncesine kadar” AKP içinde siyaset yapmış Gelecek Partisi lideri Prof. Ahmet Davutoğlu çıkıp, “Kış aylarından endişeliyim” dediyse, ciddi biçimde endişe duymamız için, sizce yeterli gerekçemiz yok mu?
***
T24’e konuşan Davutoğlu,
- “İktidarda kalmak için kullanamayacakları şey yok” diyerek
bir nevi “iç karışıklık” imasında bulunurken, yukarıda anlattıklarımızdan biraz daha farklı olarak, (mealen) “Ekonomik ve sosyal sıkıntıların yol açabileceği yaygın hoşnutsuzluk protestolarının bastırılmaya şiddetle çalışılması olasılığından” söz ediyordu aslında.
Davutoğlu biraz da “Oyuna gelmemeli, sokağa çıkılmamalı” mesajı da veriyor gibiydi.
Bütün bunları alt alta koyduğumuzda, önümüzdeki seçimlerde (hem parlamento hem de cumhurbaşkanlığı) bugünkü iktidar ve “Şahsım İradesi”nden kurtulmayı amaçlayarak sandığa gitmeye hazırlanan geniş ve son derece hoşnutsuz kitlelerin önünde ciddi bir sınav var demektir.
Yazının başından beri hatırlattığım ciddi tehlikeye karşı müteyakkız olmanın ve bu “Şayia”dan asla ürkmeden, korkmadan örgütlü demokrasi mücadelesini yükseltmenin hazırlıklarını yapmanın gerekliliği ortadadır.
Evrensel bir ilke olarak, demokrasi ve genel anlamda lâyık olduğumuz tüm hakların kazanımı için “bedel ödemek gerektiğinde” bunu çekinmeden ödememiz gerektiğini hatırlamalıyız.
İtin – kopuğun, talimatlı ya da başıbozuk demokrasi düşmanlarının tehditlerine ve hattâ provokatif girişimlerine taviz vermeden, seçim öncesinde ezilen – mağdur emekçi kitlelerin demokratik örgütlü mücadelesi yolunda, herkesin üzerine düşen görevi yerine getirmesi hayati önem taşımaktadır.
Meşru zeminde ve provokasyona gelmeden, halkın gücünün her türlü eşkıyadan “orantısız biçimde daha fazla” olduğunu unutmadan, bu tehditlere ve belki de fiili tehlikelere karşı koyabiliriz.
Unutmayın.
- Tarih, örgütlü bir halkı kimsenin mağlup edemeyeceği gerçeğinin, yüzlerce kez kanıtlandığı örneklerle doludur.
Kisvesi ve rengi ne olursa olsun, halkın, emekçi kitlelerin karşısına bu tür pis, kanlı senaryolarla çıkmaya çalışacak olanlar, ağır bir yenilgiyi tadacaklarını ve o kanlı elleriyle birlikte tarihe gömüleceklerini bilmelidirler.
Demokrasi ve sosyal adalet ideali, barışçıl – kitlesel mücadelenin gücü, her türlü zorbalığın üstesinden gelmeyi becerecektir.
Silahlı – külahlı faşistler ve onların “kuklacıları” bunu bir an önce kavrasa, iyi olur.
Sizden korkan sizin gibi olsun!