Etiket arşivi: Balyoz davasındaki karar karşısında kamuoyu vicdanının tatmin olmamasının nedeni

VATAN NASIL?


VATAN NASIL?

portresi_kucuk

 

Naci BEŞTEPE

Yusuf AFAT, Karadeniz’in bir yayla köyünün çocuğu.

Deniz piyade subayı olmuş. İç güvenlik harekatına katılmış.
Dağlarda terörist peşinde koşmuş.

Afganistan’a gönderilmiş.

Oradaki yaşlı bir Afgan sormuş Anadolu’yu, “VATAN NASIL?” diye.

O da kendi öyküsünü anlattığı kitaba bu adı vermiş.

Bana  kitabıyla birlikte aşağıda kimi bölümlerini aktardığım bir mektup gönderdi.

YUSUF AFAT’A BALYOZ

Balyoz davasından dolayı üç dijital veride yalnızca adım yazılı diye 16 yıl cezaya çarptırılarak TSK’dan ilişiğim kesilene dek şimdilik ‘Mamak Askeri Cezaevi’nde tutsak olan Deniz Piyade Kurmay Albay Yusuf AFAT’ım.” diye başlıyor mektup.

TÜRK SUBAYI BUDUR İŞTE 

“İftirayla ‘darbeci, terörist!’ olarak yaftalandığım ‘Balyoz Davası’ hakkında, gerçekleri en az benim kadar bilmeniz nedeniyle bu konudan hiç söz etmeyeceğim. Ancak, suçsuz olmamıza karşın diri diri bir karanlığa gömüldük ve şimdi her türlü söyleme karşın üzerimize beton dökülüyor. Eğer bizlerin diri diri gömülmesi vatanın geleceğine olumlu katkı sağlayacaksa, ‘kanım da – canım da’ feda olsun aziz vatanıma…

Malum çevrelerde vicdansızca ‘Ordumuzun, din düşmanı (!) olarak ilan edildiği’ dönemlerde ‘Karadeniz Yaylalarında’ keçi çobanlığından ‘Ulu Önder Atatürk‘ün de mezun olduğu ‘Kara Harp Okulu’na yalnızca bileğimin hakkıyla girdim ve alnımın akıyla subay oldum. Yaşamım boyunca da doğduğum-büyüdüğüm yerleri,
keçi çobanlığı yaptığım günleri hiç unutmadım. Bu can bedende kaldığı sürece de unutmayacağım. Yine, eğilmeden ve bükülmeden bileğimin hakkıyla, “Kurmay Subay” oldum. 20 yıl önce 1993-95 arasında Şırnak’ta iç güvenlik harekatına
katıldım. Ne büyük bir çelişkidir ki, bugün ülkemizin bölünmez bütünlüğü adına canımızı ortaya koyan bizler iftirayla ‘terörist(?)’ ilan edilerek zindanlara koyulduk.

Ah.. bu zindanların dili olsa da yaşadığımız mezalimi bir dile getirebilse. Ama ne mümkün. Bu yüzden, iftiraya-kumpasa maruz kaldığımız bu süreçte ‘yazarlık’ gibi çok ciddi bir hususta önemli bir deneyimi de, iddiası da bulunmayan şahsım tarafından cezaevi koşullarında amatör bir heyecanla ‘tarihe not düşmek’ adına
bir kitap yazabilme çabası içine girdim.

Yaşanan çelişkiler yumağının küçük bir örneği olan bu kitapta anlatılmak istenenlerin,’Türk halkına önümüzdeki dönemde umutla bakılacak yarınlar için zifiri karanlıkta bir mum ışığı kadar aydınlatması’ benim için bir mutluluk kaynağı olacaktır…

Halkın bağrından çıkan Türk subayına reva görülen komploların boyutlarını kamuoyuna anlatması açısından küçük de olsa katkı sağlayacağını düşündüğüm
bu kitabı size takdim etmekten onur duyarım
.”

ONUR DUYDUM

Bütün yaşadıklarına karşın vatanına ve ulusuna olan duygu ve düşünceleri böyle
Yusuf Albay’ın.

Türk subayı budur işte.

Değerli silah arkadaşım, Yusuf Albayım;

Kitabınızı göndermenizden, Türk subayına yakışır anlatımınızdan ve davranışınızdan ben onur duydum.

Türk halkına, subayını daha iyi tanıması için  “VATAN NASIL?” ı okumasını öneririm.

Kamuoyu Vicdanı Tatmin Olmadı

Kamuoyu Vicdanı Tatmin Olmadı

Türk Hukuk Kurumu Başkanı Kanadoğlu’ndan eski Genelkurmay Başkanı’na tepki:
Özkök önce bildiklerini açıklasın

Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu, eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün 325 kişiye hapis cezası verilen Balyoz davasına ilişkin “yargılama adil olmadı diyemem” sözlerine tepki gösterdi. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde adil yargılamanın ilkelerinin belirlendiğini vurgulayan Kanadoğlu, “Esefle karşılanması gereken, yetiştiği ocağa komuta etme onuruna erişmesine rağmen, silah arkadaşlarını yalnız bırakarak iddialar hakkında sessiz kalan, bilgilerini saklayan, eylemi nasıl, ne şekilde ve hangi tarihte önlediğini açıklamak veya iddiayı dışlamak görevini yerine getirmeyen bir kişinin, adil yargılama üzerine fikir yürütmesidir” yorumunu yaptı.

Kanadoğlu, bir yargılamanın adil olup olmadığınının ölçütlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve anayasada yazılı olduğuna işaret ederek bunların neler olduğunu şöyle sıraladı: “Bir yargılamanın adil olup olmadığı, ölçütleri AİHS’de ve anayasamızda yazılıdır. Öncelikle, mahkemenin bağımsız ve yansız olduğuna ilişkin en küçük bir kuşku veya bu yönde algılama varsa; yargılamalar ceza ve tutukevinin yerleşkesinde, sanıklar, tanıklar ve izleyiciler için engeller ve zorluklar çıkarılarak yapılmışsa; sanıklar hakkındaki lehte ve aleyhteki kanıtlar dikkatle ve titizlikle toplanmamış ve lehte olanlar savunmadan ısrarla saklanmışsa; savunmaya iddia tanıklarını sorguya çekmek, tanıklarını özdeş koşullar içinde çağırmak ve dinlenmesini sağlamak hakkı tanınmamışsa; iddia makamının sunduğu birçok belgenin sahteliği konusunda uzmanlar tarafından düzenlenen yansız raporlar göz ardı edilmişse; kanıtların iddia ve savunma tarafından tartışılıp, irdelenmesi ve değerlendirilmesine değinen CMK hükümleri uygulanmamışsa; sanıklar ve vekilleri disiplin bahanesiyle duruşmalara katılmaktan men edilmişse; sanıklar mahkeme heyeti tarafından oyunu belli edecek şekilde tehdit edilmişse; atılı suçun niteliğine göre, eksik teşebbüsün icrai hareketlerinin ne şekilde yarım bırakıldığı araştırılmamış ve önlediği iddia edilen kişiler tanık olarak dinlenmemişse (Aytaç Yalman, Hilmi Özkök); yargılayan mahkeme daha insani daha vicdani daha hukuki, yeni mahkemeler kurulduğundan bahisle kaldırılmasına rağmen, anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırı olarak elindeki davaya özgü görevine devam ederek hükme bağlamışsa; o yargılama ve ona bağlı kararı adil olamaz.”

Kanadoğlu, Balyoz davasındaki karar karşısında kamuoyu vicdanının tatmin olmamasının nedeninin de
bu gerekçeler olduğuna işaret etti.