Dile egemen olan, dünyaya egemen olur. Egemen dili belirleyip, denetlemeye çalışır. Medya çağı önermenin doğruluğunu daha da açık seçikleştirdi. Egemenin dilinin içinde kalarak ona karşı çıkman, onunla mücadele etmen pek mümkün değil. Sadece egemenin dilinin desteklemekle kalmazsın, onun önermelerini de savunmak zorunda kalırsın. Somut bir örnek; AKP dilinin temel cümlelerinden biri olan, laiklik tartışması.
AKP, “Kemalizmin din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak milletin dinini yaşamasına engel olduğu” cümlesini topluma ezberletti. Karşı çıkanlar ise “Ama din ve devlet işleri birbirlerinden ayrılmalı, bu Anayasa maddesi” diye çırpınıp durdular. İlk bakışta haklılar gibi, değil mi? Ama, toplumun zihninde bu önerme laiklik dinsizleşmedir ile eşdeğer hale geldi.
Böylece tartışma dinin etkisini, gücünü azaltmaya çalışanlar ile dini inancı (dini) korumaya çalışanlar arasındaki mücadeleye döndü. “Alnı secdeye değiyorsa, iyidir” yanılsaması son bir kaç yıla kadar ne kadar güçlü bir kabuldü, değil mi? AKP, laiklik tartışmasında kendi “dilini” muhaliflerine de kabul ettirince laiklik tartışması, hiç ilgisi olmamasına karşın, dindar/ dinsiz tartışmasına döndü. Muhaliflerin “Ama benim de annem, anneannem başörtülü” diye sızlanmalarını hatırlayın. Kimin kazandığı belli, değil mi?
Oysa muhalefet, laikliği, “devletin aklın, bilimin ilkelerine göre yönetilmesi” olarak tanımlasaydı? Bu tanımda din ve devlet işlerini ayırıyoruz gibi bir ifade yok, ama anlamı aynı. İktidarın uygulamalarını akla, bilime aykırılık üzerinden eleştirip, insanların inançlarını sömürme diye itiraz etseydi, tartışma dindar/dinsiz ayrılığına döner miydi, en azından bu kadar kolay döner miydi? “İnönü camileri ahır yaptı” yalanına, İnönü’nün beş vakit namaz kıldığı hatıralarıyla karşı çıkarsan, kamu görevlilerinin aleni olarak namaz kılmalarına, mesai saatinde Cuma’ya gitmelerine ses çıkaramazsın. Cumhuriyet’in belki de en çok önem verdiği kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılmasını, laiklik elden gidiyor diye, başörtülü öğrencileri okula almayarak sen darbe vurmaya kalkarsan, hakimin, doktorun türban taktığı aşamaya nasıl geldiğini anlayamazsın bile!
Egemen dili belirler ve denetlerken, dile gelmesini istemediğini de dilin alanından çıkarmaya çalışır. Medyada yoksan, dile gelmemişsen, yok sayıldığın bir dünyada yaşıyoruz. Egemen dilinde Şehir Hastaneleri denilen yapıların görkemi var. Ama hiçbir zaman tomografi için 6 ay sonraya gün verildiği gerçeği yok. Şehir Hastaneleri ihale süreçlerinin, işletim sistemlerindeki yolsuzlukların dosyalarını tutmakla yetinirsen, zaten sağlığa ulaşma zorluğu çeken toplumda hastane karşıtı olarak damgalanırsın.
Evet, tabii ki haklısın Şehir Hastaneleri toplum sağlığı düşmanı sistemler. Ama sistemle uğraşacağına bina ile uğraşırsan, hastanın, doktorun, sağlık emekçisinin yanında durmazsan, muhalefet milletvekili olarak kamu hastanesinden randevu alıp sırada bekleyip, orada doktorun ve hastanın çektiği sıkıntının, ezanın ortağı olmazsan, sadece bina düşmanı olarak kalırsın.
Bugün dile taşınması gereken, egemenin dilini işlevsiz bir yabancı dile çevirecek somut, can yakıcı gerçekler var. Beslenme, barınma, eğitim ve sağlık hakkını dile taşıyan bir muhalefetin TOGG’ la MOGG la ilgilenmesine gerek var mı? TOGG çok pahalı olmuş diye muhalefet edersen egemen de seni yürütemediğin Devrim arabasıyla aşağılar.
2023 seçimlerine kadar sadece bu 4 hakkı savunan, başka hiçbir şeyi konuşmayan bir muhalefet dilini benimsemek çok mu zor! Bugün Türkiye’nin açlık sınırındaki yoksullar ve her an bu sınıra gerileyecek alt orta sınıf ile karnı tok, sırtı pekler dışında bir ayrımı yokmuş gibi bir dili benimseyen muhalefet, egemenin düşmanlık üretici, bölücü dilinin tüm cümlelerini boşa çıkarabilir.
Egemenin biz ve düşmanlarımız ayrımı ile yani bölücülüğüyle mücadele etmenin yolu bu kamplardan birinde kalmak değil. Bu iki kampın ortaklıklarını bulmak. Egemenin böldüklerini birleştiren ortak payda ne? Beslenme, barınma, sağlık ve eğitimden yoksun olanlar değil mi? Mesele başörtüsü takanlar ve takmayanlar arasında mı, yoksullar ve zenginler mi? Hastanede sıra bekleyene doktor yüzünden değil egemen yüzünden bekliyoruz diyebilmek değil mi? İş bulamayana, mülteci yüzünden değil iktidar yüzünden işsiziz demek değil mi?
Tarihe ve tarihine bak! “İş, Ekmek, Hürriyet” diyenlerin sesine ortak ol.