Etiket arşivi: 1923 aydınlanması

“….İş Çantada Keklik Değil !…” RTE

“….İş Çantada Keklik Değil !…” RTE

Konuk yazar : Ali Ercan
Değerli arkadaşlar,
24 Haziran 2018 seçimi, (Cumhuriyet Tarihimizin kritik faz geçişi olan 1950 Seçiminin, diyalektik anlamda anti-tezi olarak) tarihe geçecek bir Seçim olabilir.

1950’de yapılan “ilk serbest seçim” örgütlü Orta çağ Zihniyetinin, Ülke genelinde yeterince kök salamayan 1923 Aydınlanmasına (Laik Cumhuriyete ve Mustafa Kemalin başlattığı Devrimlere) karşı “Sandık Demokrasisi” ile Zafer kazandığı bir Seçim oldu; Ve o günden bu yana bütün Seçimleri (saman alevi gibi sönen bir-iki istisnanın dışında) aynı zihniyetin Partileri kazandı…

Ülkemiz bu 70 yıllık süre içerisinde, yüzme bilmeyen bir insanın boğulmamak için Denizde çırpınışına benzer bir çırpınışla vakit geçirdi; İnsanını harcadı, Enerjisini harcadı, Zamanını harcadı, (yıllık ortalama %25 enflasyonla) emeğinin dörtte birini Emperyalist sisteme kaptırdı, ve her şeyden önemlisi Ülkenin geleceğini kuracak fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesilleri yetiştiremedi.

Bugünkü Türkiye hemen her konuda (Ekonomi, Sanayi, Tarım, Doğal Kaynaklar, Enerji, Su, Gelir, Gelir Dağılımı, Sosyal Adalet, insan hakları, Basın Özgürlüğü, Sağlık, Çevre, ortalama yaşam süresi, Eğitim, Bilim, Teknoloji, Patent, Rekabet…..) Dünya ortalama düzeyinin biraz altında, biraz üstünde bata-çıka yaşamaya çalışan 3. sınıf bir Ülkedir.

Yeteneksiz, beceriksiz, öngörüsüz, muhteris politikacıların yönetiminde, Geri kalmışlığın, çağdaş Dünyadan kopmuş olmanın utanç verici sonuçları Hamaset ve öte Dünya masallarıyla örtülenmeye çalışılıyor, ama nafile; Hasta artık narkozdan çıkmaya, acıları hissetmeye başladı.

Türk parası hızla değer yitiriyor; İşsizlik ve Enflasyon %15’in üzerinde, Hapishane doluluğu bakımından Dünyada ilk 10 Ülke arasında, Kredi notu düşürülen Ülke, gittikçe büyüyen Cari açığı kapatabilmek için yüksek faizle borç bulmakta bile zorlanıyor.

Cumhuriyet birikimlerini, Fabrikaları, Bankaları, Limanları, Doğal kaynakları, Suları ormanları, Madenleri … ‘babalar gibi’ satıp savurarak kısa bir süreliğine yaratılan yapay bir rahatlıktan sonra, Geleceği çalınmış Türkiye‘nin hazin manzarası artık boş laflarla değişmiyor… Her şeye rağmen yapıştığı iktidar koltuğundan nedense bir türlü ayrılmak istemeyen Yöneticilerin tek umudu, sorgulayamayan, şükürcü milyonların kelle sayısı….
***
Bu seçimde toplam 59,4 milyon seçmen var; olasılıkla 50 milyon Oy kullanılacak. Adam başı 3 Oy pusulasından en fazla 180 milyon, hadi bilemediniz %10 yedek fazlasıyla 200 milyon Oy pusulası yeterli olduğu halde, YSK 300 milyon Oy Pusulasının basıldığını açıkladı… Akıl almaz bir durum… İktidar lehine 7/24 reklam ve propaganda yapan 20 den fazla kanalda TV yayınları ve Sosyal medyada Saray soytarılarının şaklabanlıkları gırla gidiyor… Devlet olanaklarının iktidar hizmetine sunulması da cabası….

Yine de, her şeye karşın, Seçmenler Oylarını kullanmalı, Sandıklara, kullanılan/ kullanılmayan Oylara sahip çıkılmalıdır. 1-2 bin sandık bile sonucu belirleyici olabilir; çünkü bıçak sırtında olan bir Seçimin kaderini belirleyecek kadar yeterli oy pusulası vardır bu 2 bin Sandıkta.

  • Sandık sonuç Tutanaklarının ıslak imzalı kopyalarının Parti Genel merkezlerine ulaştırılması da büyük önem taşıyor. 

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı ve yakın çekim

Stalin‘in fotoğraftaki sözü akılda tutularak, çok dikkatli olmalı ve elden gelen tüm çaba gösterilmelidir.

  • “Oyu verenler değil, sayanlar belirler her şeyi”

Bakalım Türkiye 4-5 yılda bir gelen bir şansı kullanabilecek, Ülkeyi Gelişmişlikte (Bağımsızlık, Özgürlük, Eşitlik, Refah, Adalet ve Demokrasi Merdiveninde) bir basamak yukarı çıkaracak olan Penaltı vuruşunu Gole çevirebilecek mi ?..

Başarılar diliyorum. æ

Laiklik Demokratik Cumhuriyetin Çimentosudur

Prof. Dr. Mahmut ADEM
Eğitimbilimci

Laiklik Demokratik Cumhuriyetin Çimentosudur

Bugün “Laiklik Günü”nün 85. yıl dönümüdür. Türkiye Cumhuriyeti laiklik niteliğini,
10 Nisan 1928’de İsmet İnönü’nün 120 arkadaşı ile birlikte verdiği yasa önerisiyle anayasanın  2. maddesinden

“Türkiye Devletinin dini, İslam dinidir.” kuralının çıkarılmasıyla kazanmıştır.

Laiklik Nedir           ? 

Laiklik Fransızcadan alınmıştır. Fransız Cumhuriyeti, 1789 Devrimi ile laiklik odağında kurulmuştur. Türkiye’de laiklik ilkesi anayasaya 1937’de girmiş olsa da, laikliğin temeli; Öğretim Birliği Yasası, Halifelik ve Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı’nı kaldıran
3 Devrim Yasası ile atılmıştır (3 Mart 1924). 1924’ten başlayarak başta eğitim olmak üzere, hemen her alanda laiklik fiilen uygulanmaya başlanmıştır.

Atatürk’e Göre Laiklik                  :

Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların
vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir. Türkiye Cumhuriyetinin resmi dini yoktur. Devlet idaresinde bütün kanunlar… dünya ihtiyaçlarına göre yapılır ve uygulanır.
Din düşüncesi vicdani olduğundan Cumhuriyet, din düşüncelerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş uygarlık yolunda ilerlemesinde başlıca başarı koşulu görür.”

“Hiçbir kimse, hiçbir kimseyi ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zorlayamaz. Türk devleti laiktir. Her yetişkin dinini seçmekte serbestir. Ancak din lüzumlu bir kurumdur. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şu var ki, din Allah ile
kul arasındaki bağlılıktır.”

  • Laiklik, devletin her türlü inanç karşısında yansız ve herkese eşit davranması ve belli bir dini temsil etmemesidir.
  • Laiklik; dinsizlik ya da din düşmanlığı değildir. 

Ancak dünya işlerinin arkasında  Tanrı ya da elçisinin buyruğunu bulmaya alışmış kişiler bu ayrımı anlayamazlar. Bunu ancak  aydınlanmış, özgür kişiliği olanlar anlayabilir.

Laiklik, ille de aynı inançları paylaşmaları gerekmeyen bireyleri bir arada yaşatmanın
bir aracı
dır.

Laiklik, Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın söylediği gibi ayrıştırıcı değil,
tam tersine toplumu  birleştircidir, ulusal birliğin temel taşı, harcı, çimentosudur.

  • Toplumumuz, 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin hiçbir evresinde,
    AKP iktidarında olduğu denli ayrıştırılmamıştır.

Türkiye’de laiklik  bunalıma girdiğinde -ki bugün girmiştir- devlet, Türk toplumuna ortak bir gelecek sunmaz. Laik devlette, kılık kıyafetle ilgili bir düzenleme yapmak,
din işi değil, devlet işidir.

Anayasaya göre (md. 2) “Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, laik ve sosyal bir
hukuk devletidir
.”

  • Laiklik; demokratik Cumhuriyetin “olmazsa olmazı”dır.

Laikliğin en çok bilinen iki önkoşulundan biri, devletin ve halkın tüm dinlere karşı hoşgörülü olmasıdır. Osmanlı İmparatorluğunda bu ilke başarı ile uygulanmıştır. Yüzyıllarca Müslümanı, Musevisi, Hıristiyanı barış içinde birlikte yaşamışlardır.

İkincisi; devlet yaşamında, yasal kurallarda dinsel dogmaların egemen olmamasıdır.
Bu konuda da, 1923 Aydınlanması ile çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.
Hatta Türk devletinin laiklik konusunda attığı adımlar yurt dışında bile ses getirmiştir. Fransız Başbakanlarından E. Herriot, 1933’te İstanbul’da Atatürk ile görüşmesinde şöyle diyor:

  • “Paşa, size nasıl hayran olmayayım. Ben Fransa’da laik program uygulayan bir hükümet kurmuştum. Bu kabineyi, Papa’nın Paris’teki temsilcisinin yardımıyla papazlar devirdi. Siz, bu taassup havası içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri, laik bir Türkiye Cumhuriyeti yaratmak olmuştur.”

80 yıl sonra bugün gelinen noktada Türkiye Cumhuriyeti laik mi?  

2002’den beri, “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olan” bir parti (Anayasa Mahkemesi kararı) iktidardadır. AKP’li Cumhurbaşkanı şöyle demişti:

“ İslama aykırı kanunlar kalkacak…
Türkiye’de geçerli kanunlar arasında İslama aykırı olanlar da var, 
olmayan da.
Aykırı olanlar baskıdır. Baskı kalkacak. Bu hakkımı kullanacağım.
Halka bu imkanı vereceğim.”

Aynı yıllarda Başbakan RT Erdoğan şöyle diyor:

  • “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye!
    Yahu bu millet istedikten sonra laiklik tabi elden gidecek…
  • Hem laik hem müslüman olunmaz.”

İşte ülke yönetiminin en tepesindeki bu ikili el ele verip  4+4+4 “ucube” yasayı getirdiler. Bu yasa, on yıllık şeriatçı kadrolaşmanın “tuzu-biberi” olmuştur.
Bu yasa ile Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası ve Anayasa’nın laiklik ilkesi yok sayılmıştır. Demek İslama aykırı görüldü! Oysa Öğretim Birliği Yasası ile;

Din odaklı bilgisiz imam ve kadı yetiştiren medrese eğitimine son verilerek laik eğitime
ilk harç konulmuştu. Ve Menderes’in deyişi ile “münevver din adamı” yetiştirmek üzere imam-hatip okulları açılmış ve bir İlahiyat Fakültesi açılması öngörülmüştü.

  • AKP iktidarında eğitim “dinci”leştirildi, okullar “imam-hatipleştirildi”,
    üniversiteler “medreseleştirildi.”

***** *****

Laik Eğitim Nedir?  

Laik eğitim, dinden buyruk (emir) almayan eğitimdir.

Laik eğitimde; öğretim programları ve ders içerikleri  bilimsel ilkelere dayanır, yönetici ve öğretmenler nesnel (objektif) davranışlar gösterir, çocuk ve gençler bağnazlıktan uzak tutulur.  Velinin çocuğuna  istediği dinsel eğitimi vermede ya da vermemede özgür olması, kız öğrencilere örtünmeleri için siyasal, parasal ve manevi baskı yapılmaması
laik eğitimdir.

Laik eğitimin hedefi;

  • özgür düşünceli, özgür vicdanlı, özgür davranışlı kuşaklar yetiştirmektir.

Fransız yazar Emile Zola (1840-1902) şöyle diyor:

  • “İrtica saltanatını, bir ülkenin eğitimini ele geçirerek kurar ve böylece kökleşir kalır. Okullarda beyinleri yıkanan kuşaklar,  yönetimde görev aldıkları zaman ülke çıkarlarını değil, kendilerini eğitenlerin sözcüleri olacaklardır.” 

Zola,  yüzyıllarca önceden sanki bugünün Türkiye’sini betimlemiş.
Ne dersiniz? (10 Nisan 2013)