Türk aydınları neden öldürülüyor??

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli  
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com 

Türk aydınları neden öldürülüyor?? 

Bu yazıyı, 31. Adalet ve Demokrasi Haftasının son gününde yazıyoruz. ADD kurucu genel başkanı Prof. Muammer Aksoy, 34 yıl önce bu gün, arkadan vurularak öldürülmüştü. SSCB’nin dağılmasından sonra (26.12.1991) soğuk savaş ve 2 kutuplu dünya düzeni, yerini Amerikan yüzyılı-hegemonyasına bırakı. Mumcu’ya kıyılan yıl 1993’te “çok ilginç” (!?) ardışık cinayetler işlendi. 10 Ocak 1993’te Mumcu, Cumhurbaşkanı T. Özal ile görüştü. Jand. Gn. Kom. Eşref Bitlis ve Maliye Bakanı Adnan Kahveci de katıldı. 14 gün sonra 24 Ocak 1993’te Mumcu öldürüldü. 12 gün sonra 5 Şubat 1993’te Kahveci kuşkulu bir trafik kazasında öldü. 12 gün sonra 17 Şubat 1993’te Org. Bitlis kuşkulu bir uçak kazasında öldü. 17 Nisan 1993’te Özal birden öldü. 36 gün sonra 24 Mayıs 1993’te PKK, silahsız 33 askerimizi Bingöl’de şehit eti!

Bu olaylar rastlantısal mıdır? Mumcu, ABD’yi çok rahatsız eden hangi kritik gizlere ulaşmıştı acaba?

ABD Başkanı F.D. Roosvelt‘in ünlü sözüdür :

  • Siyasette hiçbir şey rastlantı değildir. Bir şey oluyorsa, o şeyin önceden planlandığından
    emin olabilirsiniz.”

Kürt Dosyası” ve “Tarikat, Ticaret, Siyaset” kitapları, Mumcu’nun en önemli ürünleridir.
Son zamanlarda en güncel sorunlarımız, bu 2 konu ile doğrudan ve çok yakın bağlantılı.
PKK’nın ABD eliyle sahneye sürüldüğü 1984’ten bu yana çok yol alınmış, Irak’ın kuzeyinde istasyon Kürt federe devleti kurulmuştur. Suriye’nin kuzeyi, Fırat’ın doğusunda PKK türevi YPG’ye ikram edilmiştir. Fırat’ın batısına yayılmayı durdurmaya çabalıyoruz çok ağır bedellerle,
çok sayıda şehit vererek. Tehdit “müttefik”ten(!)

Türkiye’nin, kuruluşunu izleyen 3. yılda NATO’ya alınmasıyla (1952), aydın cinayetleri ve toplumsal kışkırtıcı “olaylar” görülmeye başlandı. İlki 6-7 Eylül 1955 kışkırtması (provokasyonu). DP iktidarının ülkeyi Moratoryuma (devlet iflası) sürüklemesi ve IMF’nin korkunç devalüasyon dayatması.. 1948-51 Marshall Planı ile Tarım ve Eğitim Bakanlığını ABD’ye bırakan ülkemiz,
bu kez maliye-hazinesini verdi.

21.10.99’da öldürülen ADD Gn. Bşk. Yrd. Prof. A.T. Kışlalı, Cumhuriyet’teki köşesinde CIA İstasyon Şeflerinden P. Henze ve G. Fuller’in Türkiye raporlarını (1993) yayınlamıştı (1996). Henze,

  • Atatürk ilkeleri soğuk savaş döneminde görevini yaptı ama ‘Yeni Dünya Düzeni’ ile birlikte gerekliliği kalmadı. Klasik Atatürkçülük ölmüştür. Aydınların İmam-Hatip Okulları konusunda endişeleri yersiz. İran ve Arap parası ile desteklenen köktendincilik (AS: Rabıta vd.), Türkiye için ciddi tehdit değil. Atatürk’e deccal diyen Said-i Nursi ve Nurcular ilericidir. Nakşibendiler
    geriye dönük değil. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile bağlantıyı sağlayabilir.”
    buyurmuştu.

Fuller ise

  • “Irak’ın üniter yapısını koruması ABD çıkarlarına uygun değil. Türkiye Kürtlere özerklik verirse, Kuzey Irak’taki Kürtlerle bütünleşme gerçekleşebilir. En kötü şey, Türkiye’nin Irak’a yakınlaşmasıdır.”

Kışlalı da fincancı katırlarını ürküttü Mumcu vd. yurtsever aydınlarımız gibi.
Sen misin Ulusu uyaran!?
***
ABD’nin 21. Yüzyıl Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde 2 ana hedefi var :

  1. yy’da hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğunun stratejik güç olmasına izin verilmeyecektir.
  2. Bu hedefin sağlanması için, önleyici (pro-aktif) güç kullanımı dahil, her yola başvurulacaktır.

ABD’nin, Türkiye topraklarının da içinde bulunduğu bölge için 3’ü temel 3’ü olanaklı ise ulaşılabilir hedefleri var. Temel hedefler
– Büyük İsrail,
– Büyük Ermenistan ve
– Büyük Kürdistan’ın kurulması
.

Daha uzun erimli, olanaklı ise ulaşılabilir hedefler:
– İstanbul merkezli Ortodoks devleti,
– Pontus Rum ve Ege Yunan devletleri ve
– Konya merkezli Hilafet devleti kurulması
.

Bir tür güncellenmiş Sevr, BOP!
***

Çare                              : Önceki köşe yazımızda BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)=Post-modern Sevr tasarımını yazmıştık (18.01.24). Büyük fotoğraf bu! İşleyeni-işleteni bilinen, halktan gizlenen ve Devletçe önlen(e)meyen aydın cinayetleri ve toplumsal kışkırtmalar (Çorum, Maraş, Madımak, ASELSAN..) gladyo-kontrgerilla hüneridir. İnsanlığa karşı suç olan bu eylemler TSK-Özel Kuvvetlere yıkılmak istenmiştir. Ancak Kozmik Oda 15 Temmuz 2016 FETÖ-ABD darbesi ardından didik didik edilmiş, hiçbir kanıt bulunamamıştır. Tersine, 800’ü aşkın yurt dışı görevlimiz şehit edilmiştir. Bu politika = gaflet / dalalet / ihanet daha fazla sürdürülemez ve kabul edilemez. Türkiye, işlevini yitiren savaş örgütü NATO’dan çekilmelidir.
=======================
Köşe yazımızın pdf biçimi için tıklayınız..
Cumhuriyet gazetesi makalemiz, Ahmet SALTIK, 1 Şubat 2024

Laik bir devletin işleyişi şeriata dayanamaz!

Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen

zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr 

Son Yazısı / Tüm Yazıları

04 Şubat 2024, Cumhuriyet

Yarın laikliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına girişinin 87. yıldönümü. Laiklik, 1924 Anayasası’na 5 Şubat 1937’de yapılan değişiklikle; 2. maddeye devletin niteliklerinden biri olarak girdi. Bu anayasanın 4. maddesinde değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddeleri arasında. (AS: İlk 3 maddenin değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif bile edilemeyeceği düzenlemesi, ilk kez 1982 Anayasasının 4. maddesiyle getirilmiştir, önceki anayasalarda yoktu.)

Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olsa;

  • Ne AKP’li cumhurbaşkanı “Şeriata düşmanlık dinin bizatihi kendisine husumettir.
    Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir.”
    diye konuşabilir;
  • Ne de bu ülkenin adliyesinde şeriat çığlıkları atılabilirdi.

Erdoğan’ın Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Töreni’ndeki konuşması, yürürlükteki anayasaya aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti, din birliği üzerine kurulmuş değildir. Anayasanın 66. maddesinde vatandaşlık tanımı “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” şeklindedir. Burada vurgu, yurttaşlık bağıdır.

YURTTAŞLIĞI ‘YAPAY DİN’ OLARAK GÖSTERMEK…

Erdoğan’ın yurttaşlık kavramına yaklaşımını da hatırlamak gerekir. 2014’te 5. Din Şûrası’nda ne demişti?

“Batı’da Hıristiyanlıktan oluşan boşluğa örneğin yurttaşlık dini ikame edilirken Türkiye gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde de benzer bazı denemelere girişildi. Bunlar kendi elleriyle yurttaş dini benzeri dinler inşa ederek İslamın karşısına kendi yapay dinlerini koymanın çabası içinde. Din ve devlet işleri ayrı olsun diye, kendi yapay dinlerini devlete egemen kılmanın mücadelesini verdiklerinin bilincinde değiller.”

Yani anayasal bir kavram olan yurttaşlığın din ile yer değiştirmek için yaratıldığını söylüyor. Din ve devlet işlerinin ayrılmasını (yani laikliği) hak dininin yerine yapay bir din geçirme çabası olarak tanımlıyor.

“Türk demek, aynı zamanda Müslüman demektir” derseniz, bu yanlış düşüncenizi topluma dayatmakla kalmaz, laiklik ilkesini çiğneyerek vatandaşlar arasında ayrışmaya yol açarsınız. Tarihi doğru incelerseniz Türklerin Müslümanlıktan önce birçok başka inanca sahip olduğunu da görürsünüz. 

Ayrıca bugün Türkiye’de Müslümanlık dışında başka dine inanan vatandaşlar olduğu gibi, inançlı olmayan vatandaşlar da var. Laiklik tam da bunun için var: Hem herkesin kendi inancını özgürce yaşaması hem de farklı inancı olanları ya da inançsızları toplumdaki egemen dinin baskısından korumak için var!

LAİK HUKUK, İNSAN AKLININ YAPTIĞI YASALARA DAYANIR

Laik bir ülkede, bireyler elbette inançlarını yaşayabilir ancak devlet, vatandaşlar arasında dine dayalı bir ayrım yapamaz. Türkiye’nin üzerine oturduğu temelin sacayaklarından biridir bu.

  • Şeriat eşittir İslamiyet değildir!

Birbirinden çok farklı yorumlar ve çeşitli mezhepler varken bunu iddia etmek olanaksızdır.

Anayasadaki laiklik ile kastedilen ise hukuk sisteminin ve devlet yönetiminin
din kurallarına göre düzenlenemeyeceğidir. Sorun budur. 

Laik hukuk, halkın oylarıyla seçilen temsilcilerden oluşan meclislerin, insan aklını kullanarak toplumun gereksinimlerine ve çağın evrensel hukuk ölçülerine uygun olarak kabul ettiği yasalara dayanır. Türkiye de 1923 Cumhuriyet Devrimi ile 87 yıl önce bu sisteme dahil olmuş, bu sayede ilerleyebilmiştir.

Bu gerçekler ortadayken, 2024’te adliyelerde şeriat çığlıkları atanları savunmak, yurttaşlığı ve laikliği “yapay din” olarak göstermek, laikliği savunanlara “lümpen faşist” demek, bu ülkeye yapılabilecek büyük bir kötülüktür.

Bugün Türkiye’de laik hukuk yerine şeri hukuk geçerli olsaydı ne ben bugün bir gazetede bunları yazabilirdim ne kadınlar toplumda hak ettikleri yere gelebilirdi ne de şeriatı savunan Meral Akşener, bir siyasal partinin genel başkanı olabilirdi! 

Birilerinin amacı Türkiye’de ortaçağ gericiliğini geçerli kılmaksa bilsinler ki; biz yurtsever devrimciler ve gerçek Cumhuriyetçiler, anayasal düzeni ve hukuk devletini savunmaktan asla vazgeçmeyeceğiz!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mustafa Aydınlı şiiri : BARIŞ…

ŞİİR KÖŞESİ

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar

Halk ozanı

BARIŞ

Bakın şu dünyanın gidişatına
Savaşsız geçecek yıllar nerede?
Binenler çoğaldı savaş atına
Barış barış diyen diller nerede?
***
Zalimler silaha para yatırır
Savaş açar ülkeleri batırır
Kaynağının üzerine oturur
İnsana uzanan eller nerede?
***
Uçakları gökyüzünde uçurur
Gemileri okyanustan geçirir
Tehditleri uykuları kaçırır
İnsanlığa giden yollar nerede?
***
Kıyametin tamtamları çalmada
Her an felakete ramak kalmada
Akıllar bir koyup beş-on almada
Barışı savunan kullar nerede?
***
Daha hangi ülke vardır sırada
Ölüm gezer hem denizde karada
İnsanlığı ara da bul orada
Sevgiyle sarılan kollar nerede?
***
Aydınlı bu barış er geç olacak
Hem yurtta dünyada baki kalacak
İnsanlık bu dersten ilham alacak
Barışın mimarı sollar nerede?

Kabul etmiyoruz: Şeriata karşı laiklik diyenleri hedef almak tüm toplumu hedef almaktır!

Kabul etmiyoruz: Şeriata karşı laiklik diyenleri hedef almak tüm toplumu hedef almaktır!

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır…)

Bundan 100 yıl önce Cumhuriyet’le birlikte laikliğin temeli olan birçok büyük adım atılmıştır. 1924’te Hilafetin ve Şer’iye Vekâletinin kaldırılması ve Öğretim Birliği Yasası, 1926’da Medeni Kanun, 1937’de Laikliğin Anayasa’ya girişi geri alınamayacak kazanımlardır.

Türkiye toplumu, yurttaşlar laikliğin sahibidir.
Dolayısıyla, “şeriata karşı laiklik” diyenleri hedef almak toplumu hedef almaktır.
İnsan aklının özgürlüğünü hedef almaktır.
Çocuklarımızın laik ve bilimsel eğitim almasını, öğretim birliği yasasını hedef almaktır.

CB Recep Tayyip Erdoğan’ın şeriat çağrısı yaptığı konuşma ile ilgili Laiklik Meclisi açıklamada bulundu.

Yani, Cumhuriyet ve laikliği hedef almaktır. Dolayısıyla, toplumun yurttaşlık değil, tebaa olarak kurgulanması isteğinin ifadesidir.

Açıktır ki 100 yıl öncesine geriye dönüş mümkün değildir.
Çevresinde dolaşılması, konunun saptırılarak tepki gösteren yurttaşların hedef gösterilmesi, gerçeklerin üzerini örtmemektedir. Siyasal iktidar, her alandaki gerici saldırılarını artırarak sürdürmekte ve karşı çıkan yurttaşlara nefret içerikli söylemler kullanmaktadır.

  • Ancak, Cumhuriyetin kazanımlarını ve laikliği bu topraklardan kazımaları
    mümkün değildir.

Bu sözler karşı devrimin rahatsızlığını ifade etmektedir.

  • Ülkemizin ilerici birikimi bu karşı devrim saldırısını dirençle püskürtecek,
    eşit ve özgür bir geleceği laiklik ile birlikte kuracak iradeye sahiptir.

Laiklik Meclisi, ilkokul çocuklarına dini eğitim verilmesine de, adliyelerde şeriat sloganları atılmasına da, hilafet çağrılarına da karşıdır ve bu yöndeki tüm girişimlerin karşısında mücadele etmeye devam edecektir.

Laiklik Meclisi
02.02.2024
https://laiklikmeclisi.org/detay/kabul-etmiyoruz-eriata-kar-laiklik-diyenleri-hedef-almak-tm-toplumu-hedef-almaktr 

========================================
Dostlar,

AKP = RTE rejiminin temel derdi “gündem”.
Ülkemiz – halkımıza görülmemiş bir yoksulluğu – yoksullaşTIRmayı dayattılar.
Bu politika kurgulu ve beklentileri de belli : Kitlelere diz çöktürüp biat ettirmek, oy deposuna dönüştürmek. Sınıf bilincinin gelişmesini engellemek, dinle terbiye edip Allah ile aldatmak.

Bu oyuna gelmemeliyiz, gelmeyeceğiz.
Köprülerin altından çoooooooooookkkkkkkkkkkkkk  sular akmıştır.
Bu ülkede laikliği kaldırıp şeriat temelli dinci rejim kurulması olanağı yoktur.
Bu tarihsel gerçekliği AKP = RTE de bal gibi bilmektedir.
Ancak, laiklik – şeriat dengesini 2.si lehine ne denli bozarlarsa, o, kazanımları olacaktır.

Öte yandan, AKP=RTE bilerek kimi kavramları yanlı kullanmakta ve halkı kutuplaştırmayı sürdürmektedir.
Bir kez “Türk demek Müslüman demektir..” söylemi bütünüyle yanlıştır.
İslam dini 1300-1400 yıllıktır. Türklerin zorla İslamiyete sokulmaları MS 750’li yıllardadır.

Oysa Öntürklerin (Proto-Türkler) tarihi MÖ 10 hatta 15 bin yıla dayanmaktadır. (Haluk Tarcan, Öntürkler)

Bilimsel gerçek bu iken, bir devlet başkanının (seçimi şaibeli!), böylesine açık çarpıtma yapması en hafif deyimi ile çok ayıptır.

RTE‘nin bu denli “cahil – bilgisiz” olamayacağını varsayarsak, o zaman “kasıtlı çarpıtma” ile halkı yanıltmaya çabalamaktadır ki bu, ilkinden daha az “ayıp” değildir!

İnsan olmanın ilk koşulu “dürüstlük” tür ve başkalarına zarar vermemektir.

Primum non nocere!” uyarısı, kadim Antik Yunan’dan bu yana 2500 yıldan eskidir.
Evrensel etik kuralların başında gelir.

Öte yandan İslamiyetin özünde “iyi ahlak” erekli olduğu, Muhammet peygamberin sıklıkla söylediği sözlerdendir. Öyleyse, “Müslüman” olduğunu sıklıkla – gereksiz biçimde yineleyen ve bu yolla siyasete alet eden Erdoğan’ın, her 2 davranış seçeneği de tıkalıdır.

Yakışmıyor Türkiye’ye ve 21. yüzyılın uygarlık birikimine..

Teknik olarak ise                : Dini – mezhebi ne olursa olun, Türk, Türk’tür.
Anayasanın 66. maddesi de “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” der. Erdoğan’ın söylemi Anayasa’nın sözüne ve özüne aykırıdır.

Önceki gün (2 Şubat 2924) paylaştığımız tweet iletisinde şöyle yazmıştık :

  • RTE gene gündem saptırmada.
    Din=şeriat imiş. Yok yahu?
    Kitaplı dinlerin kutsal kitapları var.
    Yorumları ise nedense türlü türlü!? İşte mezhepler!
    Hangisinin şeriatını/din yorumunu uygulayacaksınız?
    Allah’ın kelamı ise neden olabildiğince net anlaşılamıyor, birbirinizi yiyorsunuz? (https://x.com/profsaltik/status/1753452056474530012?s=20)

Ayrıca, İslam Felsefesi uzmanı Prof. Dr. Şahin Filiz‘in makalesine (20 Eylül 2023) bakılması uygun olacaktır : Şahin Filiz yazdı: Şeriat, İslam mıdır? (veryansintv.com)

  • Din, şeriat değildir ve şeriat dinin, toplumlara, kültürlere, dönemin koşullarına ve çağlara göre değişen uygulamalarının bütünüdür. Değişmeyen din ile değişen şeriat aynı değildir. Aynı görülürse, o halde din de şeriat gibi her zaman değişmeye mahkum olur. Din bilimleri ve İslam Hukuk Tarihine bakmak yeterlidir. Taliban, Vahhabi, Işid, cihatçı Selefilik, Müslüman Kardeşler, Cemaat-i İslami gibi gruplar aynı dindendir ama ayrı ayrı şeriatlara vardır. Din birleştirir, şeriatlar çatıştırır. Hangi İslam demeyiz, hangi şeriat deriz.” (https://x.com/proffiliz/status/1753046461967733031?s=20, tweet iletisi, 01 Şubat 2024)

Yine, dinbilgini İhsan Eliaçık‘ın tweet iletisi (@rihsaneliacik) yol göstericidir :

  • Şeriat Kur’an’da ‘doğal hukuk’ anlamındaydı. Tarih içinde saltanat yasası, günümüzde ise dini diktatörlük olarak anlaşılmaktadır. Kelimeler de insanlar gibi yozlaştırılır. Zamanla asli anlamlarını kaybeder. O zaman yeni tanımlar yapmak gerekir.”

Yerel seçimlere giderken, AKP=RTE iktidarının zerrece etik kaygı duymadan her şeyi ama her şeyi yapabileceklerini görmek çok acı ve ülkemiz adına kaygı verici.

Erdoğan’ın yakın – uzak çevresinde, bu gidişin çok ağır yakıcı – yıkıcı etkilerini anlatabilecek hiç kimse kalmadı mı gerçekten?? Yazık bu ülkeye ve halka.. Yıkım (tahribat) çok ağır, giderimi (telafisi) çok güç.. Artık yeter, durmasını bilmek gerek..

Sevgi ve saygı ile. 04 Ocak 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-​Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (​Mülkiye​)​
Laiklik Meclisi Üyesi
www.ahmetsaltik.net        
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      twitter : @profsaltik

HPV aşısı kanserden koruyucudur ve haktır

Kadınlar Sağlık Bakanlığı’ndan rahim ağzı kanserine karşı koruyucu “HPV aşısı” hakkı talep ediyor

Gazeteci Sn. Yıldız Yazıcıoğlu, bizimle bir söyleş yaptı bu konuda ve aşağıdaki haberi üretti.
Web sitemiz ve hesaplarımızda paylaşmak isteriz.

Sn. Yazıcıoğlu’na, bu önemli halk sağlığı sorununa sahip çıktığı için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile. 02 Şubat 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net
        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

===================================================


“Kadınlar Burada” grubu üyesi kadınlar, rahim ağzı kanseri riskine karşı üç doz uygulanması gerekli HPV aşısına ücretsiz erişim sağlanması için Sağlık Bakanlığı’na başvurdu.

“Kadınlar Burada” grubu üyesi
kadınlar, rahim ağzı kanseri riskine karşı 2-3 doz uygulanması gerekli HPV aşısına ücretsiz erişim sağlanması için Sağlık Bakanlığı’na başvurdu.

Kadın sağlığı açısından kanser riski nedeniyle Human Papiloma Virüsü’nden (HPV) korunmak amacıyla Türkiye’de ücretsiz aşı istemi yeniden gündeme taşındı.

Sağlık Bakanlığı’nın izlediği politikayla bu virüse ilişkin tarama testi ücretsiz olmasına karşın, tek dozu 3.220 lira olan aşıya ücret karşılığında erişilmesi eleştiriliyor.

“Kadınlar Burada” grubu üyesi kadınlar, rahim ağzı kanseri riskine karşı 2-3 doz uygulanması gerekli HPV aşısına ücretsiz erişim için Sağlık Bakanlığı’na başvurdu. Bakan Fahrettin Koca’nın 14 Mayıs 2023 seçimleri öncesinde ücretsiz olacağına ilişkin sözünü anımsatan kadınlar, koruyuculuk sağlaması için 2-3 doz yaptırılması gereken aşının maliyeti düşünüldüğünde Türkiye’deki milyonlarca kadın için “lüks” olduğuna işaret etti.

Sağlık Bakanlığı’na yazılı dilekçelerde istemde bulunulmasının ardından yapılan basın açıklamasında, “Neredeyse asgari ücretle yarışır bir HPV aşısı fiyatı var. Bunu yaptırmak çoğu kadın için olanaklı olmuyor, bunun ücretsiz ve erişilebilir olması, rutin aşı programına alınmasını talep ediyoruz.” mesajı verildi.

Fahrettin Koca ise, Sağlık Bakanlığı’nın 2023 bütçe görüşmelerinde seçimler öncesinde HPV aşısını ücretsiz uygulamak için çalışma başlatıldığını açıklamıştı ancak geçtiğimiz yıl bu yaşama geçirilmedi. Aslında Koca, HPV aşısıyla ilgili ücretsiz olması gerektiği yönündeki örnek  niteliğindeki yargı kararı ardından, Meclis’te bütçe görüşmelerindeki tepkiler üzerine açıklama yapmak durumunda kalmıştı. Son olarak Koca, 2024 yılı bütçe görüşmelerinde, yerli aşı üretilebileceğini belirterek, “HPV aşılamaları kısa sürede başlayacak, tedarik için firmalarla görüşmeler sürüyor. Firmalarla pazarlıkta elimizi güçlendirmek için talebi üretenlerden destek istiyoruz.” açıklaması yaptı.

Bu arada Bakan Koca’nın rahim ağzı kanseriyle farkındalık etkinliğinde, HPV aşısı uygulamasında “medeni durum” ifadesini kullanması nedeniyle bekar kadınlar açısından ücretsiz aşı verilmeyebileceği iletisini vermesi de tepki yarattı.

“2022 yılında 1245 kadın kanser nedeniyle vefat etti”

“Kadınlar Burada” eyleminde Semiha Tekir’in dile getirdiği açıklamada, asgari ücret ile yaşayanlar hatırlatılarak, “Türkiye’de her yıl binlerce kadın HPV enfeksiyonuna bağlı rahim ağzı kanseri tanısı almaktadır. Bununla birlikte rahim ağzı kanserini önlemede etkili olan HPV aşısının üç doz tutarı ise asgari ücret ile yarışmaktadır. Ülkemizde çalışan kadınların %64’ünün asgari ücret ve asgari ücrete yakın ücretlerle çalışmak zorunda bırakıldığı göz önünde bulundurulursa, HPV aşısının rutin aşı programında olmamasını sağlık hakkı gaspına yol açtığını söylemek mümkündür.” ifadeleri kullanıldı.

Rahim ağzı kanseri “önlenebilir” olduğu halde Sağlık Bakanlığı’nın önlemek için aşı uygulamadığı belirtilen açıklamada, “Sağlık Bakanı’nın 2022 yılında HPV aşısının ücretsiz uygulanacağına ilişkin yaptığı açıklamadan bu yana binlerce kadın rahim ağzı kanseri tanısı almış, bu kadınların bir bölümü bu kanser yüzünden yaşamını yitirmiştir. Resmi rakamlara göre salt 2022’de 2532 kadın rahim ağzı kanseri tanısı almış ve 1245 kadın bu kanser yüzünden yaşamını yitirmiştir. Bu hak gaspına dur demek için Sağlık Bakanlığı’nın söz verdiği aşıyı rutin aşı takvimine alması zorunludur.” denildi.

“Aşı olursa erken yaşta cinsel aktivite olur görüşünde bilimsellik yok”

Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık ise, VOA Türkçe’ye açıklamasında,

  • “HPV aşısı lüks mü, ücretsiz olmalı mı?”

sorusunu “saçma” bulduğunu belirterek, aşı söz konusu olduğunda hastalıktan korunmak söz konusu, dolayısıyla insanın sağlıklı yaşam hakkını korumak anlamına geldiğini söyledi. Saltık, “İnsan yaşamının değeri, herhangi bir maliyet hesabıyla ölçülebilir mi?” diye sordu.

HPV kaynaklı vücutta lezyonlar (papillomlar) oluştuğunu ve bunun kadınlarda rahim ağzı kanserine neden olduğunu anlatan Saltık,

  • “Ama yalnızca kadınlarda değil, erkeklerin genital bölgesinde lezyonlar oluşması söz konusu. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ – WHO) 9-11 yaş arasında kız çocukları için aşılama yapılmasını öneriyor. Hatta kimi gelişmiş ülkeler bu aşıyı erkek çocukları için de uyguluyor. HPV aşısı, ilk cinsel ilişki öncesinde yapılmış olursa koruyuculuğu daha yüksek oranda görülüyor,” bilgisini verdi.

Bu noktada Türkiye’de HPV aşılaması çocuk yaşta uygulanırsa bunun erken yaşta cinsel aktiviteye neden olacağı gibi görüşler olduğunu işaret eden Saltık,

  • “Sağlık Bakanlığı’nın önce kız çocukları bakımından HPV aşısını Ulusal Aşı Programı’na katması gerekiyor. Bu aşıdan söz edildiğinde çocuklar, gençler açısından ‘Aşı yapıldı, koruyuculuk oluştu, erken cinsel aktiviteye geçer mi?’ gibi bir soru gündeme taşınıyor. Ancak HPV aşısı uygulanan ülkelerde yapılan araştırmalarda herhangi bir biçimde erken cinsel aktiviteye geçişte artış olduğuna ilişkin bir bilimsel veri, gözlem ortada yok.” diye konuştu.

Tıbben kanser hastalığı söz konusu olduğunda “Kanserden değil geç kalmaktan korkulmalı” denildiğini anımsatan Saltık,

  • “Kanser türlerinin çoğunda nedeni bilmiyoruz. Ama rahim ağzı kanserinde neden belli. HPV adlı virüs (viral enfeksiyon) kaynaklı olduğunu bildiğimiz için, koruyucu aşıyla önlemek olanaklı. Aşı maliyetinden kaçınarak gerçekte daha yüksek bedel ödüyoruz. Rahim ağzı kanseri nedeniyle önlenebilir ölümler, hastalığın sağaltımı (tedavisi) için topluma daha çok parasal yük anlamına gelmektedir. Sonuçta insan yaşamı söz konusu. Sağlık Bakanlığı, Ulusal Aşı Programı kapsamında, bu son derece önemli koruyucu sağlık hizmetini ücretsiz sunmazsa, özellikle yoksul kişiler açısından bu kansere yakalanmak ve erken ölmek gibi tanımsız bir bedel ödenmesi söz konusu.” diye konuştu.

HPV aşısında örnek dava kararları var, gözler Sağlık Bakanlığı’nda

Rahim ağzı kanserine karşı ücretsiz HPV aşısı uygulanması isteminde, 2022’de eczacıların da destek verdiği süreçte kadınlarca açılan davalar gündemdeydi. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) aleyhine Mart 2022’de Yağmur Varkal adına Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği’nin açtığı davada, devletin aşı bedelini ödemesi gerektiğine hükmedildi. Bu örnek (emsal) karar üzerine Sağlık Bakanlığı’nın HPV aşısıyla ilgili “çalışmalar yapıyoruz” açıklaması oldu ancak halen ücretsiz uygulanmayan HPV aşısının tek dozu 3.220 liraya satılıyor.

Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği Başkanı Müjde Tozbey, VOA Türkçe’ye değerlendirmesinde, mahkeme kararları da dikkate alındığında Sağlık Bakanlığı’nın HPV aşısını rutin aşılama programına almayarak, hukuka aykırı hareket ettiğini söyledi.

Tozbey, “Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri’nden Cem Kılınç, 220 genç kızımıza HPV aşısı yaptırarak önemli bir mücadele verdi. Biz de bu mücadeleyi, davalarımız ile güçlendirdik. HPV aşısının ücretsiz olması için Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak ülkemizin pilot bölgelerinde aşılanan kızlarımız adına 35 ayrı dava açtık. Bu davaların çoğunu kazanarak, HPV aşısı bedelini geri aldık. Bu sayede uzman bilirkişi raporlarında ve mahkeme kararlarımızda belirtildiği gibi rahim ağzı kanseri vb. kanserler toplumsal bir sorun olarak tanımlanmıştır. Devletin rahim ağzı kanseri sorununa karşı sorumluluğu olduğu belirtilerek, bu sorumluluğu gereği, tüm hedef kitleyi ücretsiz aşılaması gerektiği kararları çıkmıştır” sözleriyle hukuksal süreci özetledi.

Verili durumda HPV’nin (HPV aşısının) halen ücretli olması içinse Tozbey, “Bu mahkeme kararlarına ve hep birlikte yarattığımız kamuoyu baskısı üzerine Sağlık Bakanlığı ücretsiz olacağı konusunda söz verdi. Ancak sözünü tutmadığı için hem etik olarak hem de yasal olarak suç işlemektedir.” dedi.

Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri’nden Tokat’ta Emek Eczanesi sahibi Cem Kılınç da, HPV aşısı kapsamında genç kadınlara aşı desteği sağlanmasında öncülük edenlerden biri.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Kılınç, bir grup eczacı olarak “HPV Aşı Bursu Dayanışması” kampanyasıyla 2022’de genç kadınlara bin doz ücretsiz aşı uyguladıklarını anımsattı. Aşı sorununu Sağlık Bakanlığı’nca halk sağlığı boyutuyla değerlendirmek gerektiğini kaydeden Kılınç, “HPV aşısı, eczacılarca belirli süreli kampanyalar ile özellikle genç kadınlar için belirli sayıda sağlanacak bir sorun değil. Halk sağlığı sorunu olduğu için bizler de ücretsiz sağlanması amacıyla hukuksal mücadeleye destek verdik. Önce Kadınlar ve Çocuklar Derneği’yle birlikte açılan davalarda kazanım da sağlandı. Davalar örnek (emsal) oluşturdu ancak çocuk yaşta kanseri önleyici bu aşı mutlaka sağlık hakkı olarak görülmeli. Bu sağlık hakkından yararlanılması için kadınlara ücretsiz erişilebilir olması ise ancak Sağlık Bakanlığı’nın rutin aşılama programına almasıyla olası. Örnek (emsal) yargı kararları olmasına karşın, kalıcı çözüm adımını Sağlık Bakanlığı’ndan bekliyoruz.” diye konuştu.

Hz. ALİ’den İBRETLİK ve DAMITILMIŞ SÖZLER

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı

Hz. Ali diyor ki:

– Vahşi ve yırtıcı bir hayvan, zalim bir validen daha iyidir.
– Kişi, bilmediğinin düşmanıdır.
– Kıskançlık, hastalıkların en kötüsüdür.
– İkiyüzlü insanın dilinde tat, fakat kalbinde fesat vardır.
– Hiçbir süs, edep kadar güzel değildir.
– İki şey vardır ki sonu bulunmaz; ilim ve akıl.
– İlim bütün iyiliklerin anahtarıdır.
– Kötü kişilerin başa geçmesi insanlar için afettir.
– Sakın kimsenin kölesi olma, çünkü Allah seni hür yarattı.
– Namus güzelliğin sadakasıdır.
– Zaman sana uymazsa sen zamana uy.
– Çocuklarınızı zamanın gereklerine göre yetiştiriniz.
– Utançların en makbulü insanın kendinden utanmasıdır.
– Ayıpların en kötüsü kibirlenmektir.
– Söylemediğin sözün hakimi, söylediklerinin mahkumusun.
– Ölümün ilk habercisi doğmaktır.
– Milletlerin ölçüsü ve terazisi adalettir.
– Öldükten sonra yaşamak istiyorsan kalıcı bir eser bırak.
– İnsan belayı dilden bulur.
– Mazluma yardımcı ol, zalime düşman kesil.
– Kendini bilemeyen başkasını nasıl bilsin?
– İnsanın en tehlikeli iki düşmanı gazabıyla şehvetidir.
– İlim ruhun, mal ise bedenin gıdasıdır.
– İlim seni korur, halbuki malını korumak sana düşer.
– İnsanların değeri, sözleriyle değil, yaptıkları güzel işlerle ölçülür.
– Faziletlerin başı ilimdir.
– Fırsat karınca hızı ile sana gelir, fakat yıldırım hızıyla senden uzaklaşır.
– Adaletli siyaset iktidarı kalıcı yapar.
Devletin dini adalettir.

ARTAN SOLUNUM YOLU BULAŞLARI

Dostlar,

Birkaç nedenle, “artan” hatta “salgın” demesek bile “epey artan” solunum yolu bulaşları (enfeksiyonları) ile yüz yüzeyiz. Bu bağlamda birkaç TV programımız oldu ve web sitemizde paylaştık daha geniş kitlelere ulaşsın diye. Bunlardan biri de HABERAL MEDYA ile oldu. Sayın Tayfun Karayel bizi konuk etti ve sorular yöneltti.

COVID-19‘un yeni OMICRON kaynaklı varyantı JN.1, Dünya Sağlık Örgütünce izlenmesi gereken önemli bir varyant olarak nitelendirildi, bizde sayısal verileri bilmiyoruz, Sağlık Bakanlığı test yaptırmıyor. Ciddi sorun… Önümüzdeki birkaç ay içinde yeni bir dalga riski söz konusu olabilir. Bakan Dr. Koca, Covid-19’un “Grip Benzeri Hastalık” a dönüştüğünü söyleyerek özgül korunma önlemleri alınmasına gereksinim duyulmadığını açıkladı. Oysa Dünya Sağlık Örgütü öyle düşünmüyor, hatta tersini söyleyerek uyarıyor:

  • Halen salgın yok ama SALGIN TEHDİDİ SÜRÜYOR!

Bir yandan mevsimsel grip (influenza), kreş ve anaokullarında daha yoğun olmak üzere okullarda RSV bulaşları ve bir de mikoplazma enfeksiyonları ve zatürreleri..

Durumu ayrıntılı konuştuk.
Yapılması gerekenleri açıkladık.
Örn. 65+ yaş üstü grip aşısı kural olarak herkese yapılmalı.
Covid-19 için tarama testleri sürdürülmeli ve güncel aşı ile riskli kesimler ve eksik aşılılar aşılanmalı.
İyi bilenen MASKE – UZAKLIK – EL YIKAMA… önlemlerine sıkı sıkıya uyumalı..

İzlemek için lütfen tıklayınız.

Paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğiyle.

Sevgi ve saygı ile. 01 Şubat 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Kurum’un ‘kent karnesi’

İbrahim Ö.  Kaboğlu

İbrahim Ö. Kaboğlu

Siyaset  01.02.2024, BİRGÜN 

Bakanlıktan çekilmeden 14 Mayıs (2023) milletvekili seçim kampanyası yürüten Kurum, öteki Parti adaylarıyla eşit koşullarda yarışmadı. TBMM’de Başkanı olduğu Çevre Komisyonu’nu hiç toplamadı. Meclis’te hiç konuşmadı.

Soru  : Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Kurum (2018-23), çevre ve kentle ilgili yasal düzenlemeler karşısında ne yaptı?

TBMM, 27. yasama döneminde 139 yasa çıkardı. Yalnızca 2 teklif esas komisyon olarak Çevre Komisyonu’nda görüşüldü.

İki yasadan biri, “Çevre Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (7153 sy); öteki, “Türkiye Çevre Ajansının Kurulması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” (7261 sy.).  Bu iki torba yasanın 30 maddelik ilki, çevre, imar, kıyı ve mera dahil 9 yasada, 39 maddelik ikincisi ise, 7 yasada değişiklik yaptı.

Bakan Kurum, ne Komisyon ne de Genel Kurul görüşmelerine katıldı.

Dahası, çevreyle ilgili onlarca teklif, farklı komisyonlarda görüşülerek yasalaştı. Etki analizleri yapılmadan ve çevre alanında temel yasalarda bir veya birden çok kez değişiklik yapan torba yasalar, bütüncül yasama sürecine olumsuz etki yaptığı gibi, ülkesel çevre yağması için örtü işlevi gördü. Bunlar; yasa ve değiştirme sayısına göre şöyle: Çevre (3), imar (10), maden (5), kıyı (4), mera (3), orman (6), jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli sular (3), toprak koruma ve arazi kullanımı (2).

Meclis web sitesine göre, Çevre Komisyonu’nun görevi, “TBMM Başkanlığınca kendisine havale edilen çevrenin korunması ve geliştirilmesi, ekolojik dengenin bozulması, toprak, hava, yeraltı ve yerüstü kaynaklarının kirlenmesi, ormanların, kıyıların, tarihsel ve kültürel değerlerin, doğal varlıkların korunması vb. konulardaki yasa tekliflerini görüşmektedir.”

Buna karşın, bu Komisyonu ilgilendiren birçok düzenleme, torba tekliflerin içinde başka komisyonlarda görüşüldü.

Plan ve Bütçe: Çevre (1 ), imar (7), maden (2), orman (3), kıyı (1), mera (1), jeotermal (1).

İçişleri: Çevre (1), kıyı (1), mera (1),

Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji:  Maden (3), orman (1), jeotermal (1),

Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm: Çevre (1), kıyı (1), imar (2), jeotermal (1).

Tarım, Orman ve Köyişleri:  Orman (2), toprak (2).

Yine, tek kişi yönetimine doğal ve kültürel varlıkları tehlikeye düşürücü yetkiler tanıyan Kapadokya ve Uludağ Alanı Hakkında Kanun Teklifleri de Milli Eğitim ve İmar Komisyonlarında görüşüldü. Türkiye ekosistemi üzerinde onarımı olanaksız etkiler yaratma riski bulunan Turizmi Teşvik ve (7334 sy.) ve Orman (7442 sy.) torba yasaları özellikle belirtilmeli.

27. Yasama Dönemi’nde, çevreyle ilgili tek kazanım, 6 Ekim 2021’de, TBMM Genel Kurulu’nda oybirliği ile uygun bulunan Paris Anlaşması.  Ama Kurum, yine yoktu; Müsilaj Komisyonu’nda da…

Çevresel-kentsel kamu düzeni ekseninde yer alan ve Türkiye ekosistemini bozma riski bulunan önerileri görüşen yaklaşık 40 komisyon toplantısına katıldım, bilgi notu ile veya Komisyon raporu muhalefet şerhinin (karş oy yazısı) yazımına katkı verdim. Genel Kurul’da, ekosistem tahribatının (yıkımının) gelecek kuşaklar için tehlikelerini haykırmaya çalıştım. CHP olarak AYM başvurularının tümünün son okumalarını yaptım. Bu süreçte, zaman zaman Bakanlık uzmanlarına rastladım; ama Kurum’a asla!

Bakan Kurum, Türkiye’nin kentsel, kırsal ve kültürel çevresi için tehlike oluşturan; tarihsel, kültürel ve doğal değerlerini tahrip ederek “Türkiye ekosistemi”nin özünü onarılamaz bir biçimde zedeleyici düzenleme girişimlerine açık veya örtülü onay verdi.

Bakanlar Kurulu yokluğu, Bakan’ın, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği” üzerine hazırlık çalışmalarına seyirci kalışını meşru kılmaz; ama, 5 yıllık karnesi, İstanbul ilinin “kentsel, kültürel, kırsal” çevre değerleri konusunda Belediye Başkanı seçilmesi durumunda ne yapacağı sorusuna yanıt oluşturur: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz”; “kentsel, kırsal ve kültürel çevrenin bütünleşik koruması”nın tam tersine ‘külliyen tahribat’.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 31 Ocak 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

İSVEÇ

“Terör mağarasıdır.. Stokholm’le Kandil’in farkı yoktur.. Sokaklarında teröristlerin kol gezdiği ülkedir.”

Bunları söyleyen MHP ve AKP, İsveç’in NATO’ya girmesini kabul etmedi değil mi?

Hadi canım!..

TASARRUF

Hutbelerde vatandaşa tasarruf nasihat eden Diyanet, kendi salonları dururken beş yıldızlı otellerde toplantı düzenliyor.

Talkın, salkım meselesi…

HAK

Diyanet mülakatında yurt dışı sınavında 93 puan alan vaiz elenmiş.

Hak yiyen…

FAİZ

Merkez Bankası Mayıs 2023’te %8 olan faiz oranını  8 ayda %45’e çıkarttı.

Nas varken, ekonomist reis görev başındayken!..

İSTERSEN

Milli Eğitim Bakanlığı, okulöncesi eğitim kurumlarında zorunlu hale getirdiği mescitlere yönelik tepkilere, ”İsteyenlerin ibadetini yerine getirmesi için” açıklaması yaptı.

İstemeyenlerin istemesi ne zaman istenecek?..

MÜSLÜMAN

Kırşehir il Müftü Yardımcısı Zeki Bıyık, “Bir adam kul hakkı ve devletin malını yiyorsa, adaletten uzaklaşmışsa Müslüman değildir.

Tarif en çok kime uyuyor?..

ŞEYH

İçişleri Bakanı’nın değişiminden sonra Menzil Şeyhi’nin Bakanlığa 10 kişilik atama listesi gönderdiği, tarikatın koruduğu iki daire başkanının büyük şehirlere emniyet müdürü olarak atandığı iddia edildi.

Önce şeyhim, sonra devletim!..

ACEMİ

CHP’nin İzmir BŞB’ne aday yaptığı Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, belediye arsalarını Mehmet Cengiz’e usulsüz olarak sattığı iddialarına “acemilik dönemimdi” demiş.

Büyükşehirde de acemilik dönemi olacak…

LAİKLİK NEDEN YAŞAMSALDIR?

Dostlar,

Bizim de kurucularından olduğumuz LAİKLLİK MECLİSİ, 24-31 Ocak 2024 arasında düzenlenen 31. Adalet ve Demokrasi Haftasında, aşağıda görseli (posteri) sunulan bir açıkoturum düzenleyerek katkı koydu.

Konu, “LAİKLİK NEDEN YAŞAMSALDIR?” idi.
İki yetkin konuşmacı belirlenmişti :
Prof. Dr. Bilsay KURUÇ ve Prof. Dr. Erendiz ATASÜ.
Bize de oturumu kolaylaştırma görevi verildi.

Laiklik Meclisi yürütme kurulu adına Sn. Umut Kuruç oturumu açtı.
3 Mart 1924 Devrim Yasalarının kabulünün 100. yılı olan 3 Mart 2024 gününü LAİKLİK GÜNÜ olarak kabul ettiklerini ve kapsamlı etkinliklerle kutlayacaklarını duyurdu, katılım ve destek istedi.
***
Soru ve katkılar dışında oturum yaklaşık 1,5 saat sürdü.
Verilen başlığa uygun olarak, son derece önemli belirlemelerle, Laikliğin neden yaşamsal olduğu bilimsel temelli olarak açıklandı.

Oturumun video kaydı youtube’a yüklendi. Erişke aşağıda.
İzlenmesini, yaygın paylaşılmasını diliyor ve demokrasinin olmazsa olmazı olan bu kurumun mutlaka savunulması gerektiğini vurguluyoruz.

Anayasada güvence altına alınan bu kurumun (Laikliğin) kaldırılması (şeriat istemi) apaçık sivil darbedir ve Türk Ceza Yasası m.309 uyarınca 0Anayasayı çiğnem (ihlal) suçu oluşturmaktadır. Buna karşı koymak, Ulusun meşru direnme hakkıdır. Bu hak, tüm koşulları ile doğmuştur!

Lütfen tıklayınız…

Sevgi ve saygı ile. 31 Ocak 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Hekim, Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı
Kamu Yönetimi – Siyaset Bilimci (SBF-Mülkiye)

www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com