Laiklik nedir?

Ali Sirmen
Ali Sirmen

asirmen@cumhuriyet.com.tr
Son Yazısı / Tüm Yazıları

06 Mart 2024, Cumhuriyet
(AS: Bizim katkımız yazının altındadır…)

Mümtaz Soysal o enfes yazılarından birini şöyle bitiriyorduyıllar önce:

“Türkiye daha bu konuyu uzun süre hararetle tartışacaktır. Laiklik Türk demokrasisinin en kritik sorunudur.”

Haklıydı. Hele siyasal İslamın boy gösterdiği ülkelerde laiklik karşıtları alanı kolayca terk edecek görünmüyordu. Aslında tartışma yalnızca İslam toplumlarına ait değil. Demokrasi söz konusu olduğu zaman toplumun ortak yaşamından elini çekmesi gereken din buna bir türlü gönül rahatlığıyla yanaşmıyordu. Oysa demokrasi büyük ölçüde din ve vicdan özgürlüğü olan laiklik olmadan olamazdı. Laiklik demokrasinin olmazsa olmazıydı. Türkiye, laiklik ilkesinin anayasasına kayıtlı olduğu üç ülkeden biridir. Mümtaz Soysal’ın da öngördüğü gibi uzun yıllar tartışmanın odağı oldu. Ve olmayı da sürdürecek, şu anda da her şeyle tartışma konusu olan Cumhuriyetin en sıcak çatışma alanı.
***
Sanayi Devrimi’ni yakalayamamış olan Türkiye’nin ıskaladığı Rönesans, Reform ve Aydınlanma’ nın yaşanmadan gündeme girmiş olması, egemen din faktörünün Cumhuriyete toplumsal yaşamın tümünü kontrol etmek itirazıyla karşı çıkması kaçınılmazdı. Bu durum hayatın tümünü denetlemek savında olan siyasal İslama özgü değildir ve hiçbir yerde din sivil hayat üzerindeki egemenliğinden vazgeçmeyi itiraz etmeden kabullenmemiştir. Kilise ile sivil toplumun yüzyıllar süren mücadelesinde kimi toplumlarda kilise dirençli çıkmış ve sivil otorite üzerindeki kontrolünden kolayca vazgeçmemiştir.

Burada yeri gelmişken bir aldatmacaya değinmek gerekir. Aralarında çok katı bir ast-üst ilişkisi olan dinsel kuruluşlar sivil toplum örgütü değillerdir. Nitekim Fransa’da sivil okuldan bahsederken, laik okullar kastedilmektedir. O bakımdan, laik olmayan eğitimden söz ederken tarikat ve cemaatleri “sivil olarak” nitelemek mümkün değildir.

  • Laiklik mevcut değilse bir yerde demokrasi de yok demektir.

Demokrasinin özü, düşünce ve inanç özgürlüğü olduğuna göre, laik düzen dinin temellerini ne yadsır ne de doğrulamaya çalışır. Dolayısıyla ladini (din karşıtı değil din dışı, dinle ilgilenmeyen, dinle her ikisinin de kendilerine ait sorumluluk alanlarıyla uğraşmak güdümünde olan) de değildir. O dinin varlığıyla ilgilenmez. Yalnızca kendi yetki alanına giren sivil yaşama müdahalesine karşıdır.

  • Yani laik düzen, din ve vicdan özgürlüğünün savunuculuğunu herkes adına üstlenir.

Eğer ibadet özgürlüğü sınırlanıyorsa orada laiklerin ciddi itirazlarıyla karşılaşması lazımdır. Yani “bir zamanların seçme saçma sorularından biri olan önce laiklik mi yoksa demokrasi mi” sorusunun bir anlamı yoktur. Eğer laiklik yoksa ve herhangi birisi tarafından yok ediliyorsa devletin derhal duruma el koyarak müdahalenin menedilmesini sağlamak görevidir laik düzenlerde. O açıdan bir zamanlar kimi sosyal demokratların, daha doğrusu demokratik sosyalistlerin şu ifadeleri akla geliyor: “Biz de laiklikten yanayız ama din ve vicdan özgürlüğüne saygılı laiklikten!”

  • Sanki din ve vicdan özgürlüğüne saygısız bir laiklik olabilirmiş gibi…

Din ve vicdan özgürlüğüne saygılı olmayan uygulamalar zaten laiklik değildir.
***
Laik düzende devletin dini inançların her birine eşit mesafede bulunması ve bunlar arasında birinin veya birilerinin diğerlerinin özgürlüğüne karışmasına izin vermemesi, yansızlık (nötralite) yalnızca buna saygı göstermek, inançların tehdit altında olması karşısında hareketsiz kalıp duruma müdahale etmemek, laik düzenin gereğini yerine getirmemek halinde laiklikten söz edilemez.

Bu durumda önde gelen isimleriyle laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu bizzat kendi kararıyla sabit bulunmuş olan AKP’ye karşı yaptırım olarak Hazine yardımının azaltılması gibi ihlal fiilinin ağırlığı ile orantılı olmayan ve herhangi bir caydırıcı yanı da bulunmayan kararlar verilen ülkelerde, laikliğin gerçekten korunduğu söylenemez.
=====================================================
Dostlar,

Sözü, eylemi ve birikimiyle tutarlı ve yürekli bir aydın –Cumhuriyetimizin aydını!– olan Ali Sirmen’in, Cumhuriyet‘te yayınlanan son yazısı bu yazıydı.

Zor bir konu olan “Laiklik” olgusunun ustalık, derinlik ve yetkinlikle ele alındığı açıktır.

Ülkemizin yitiği büyüktür.
Ancak Cumhuriyet Aydınlanması, artık merhum olan Ali Sirmen gibi seçkin değerler üretme
gücündedir.

17 Mart günü şu tweet iletisini paylaşmıştık :

https://x.com/profsaltik/status/1769355755012919736?s=20 

Image

Ali Sirmen usta,
Toprak seni incitmesin
Gömütün çiçekler koksun
Sana çok borçluyuz
Kavganı sürdüreceğiz
Bu topraklarda Aydınlanma, Kemalist Devrimler, hukuk devleti, insan onuru kazanacak
Çok özlediğini biliyorum sevgilini
O’na da çok selam söyle
Ha, 2 Cumhuriyet’i de yaşatacağız!

Sevgi ve saygı ile. 19 Mart 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net          profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

18 – 23 Mart Yaşlılar Haftası – HASUDER Açıklaması

Halk Sağlığı disiplininin en büyük başarılarından biri tüm ülkelerde yaşlı nüfusun oranının yükselmesini sağlayarak daha uzun ve sağlıklı yaşamayı olanaklı kılmaktır. Nüfusun yaşlanma hızı giderek artmaktadır; 65+ yaş nüfusun oranı, bu yaşın altındakilere göre daha hızlı artmaktadır. 65+ yaş insanlar dünya nüfusunun 2022’de %10’u iken 2050’de %16’ya yükselmesi beklenmektedir. Dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de 65+ yaş nüfusun toplam nüfus içindeki oranı artarak 2023’te %10,2’ye yükselmiştir. Nüfus kestirimlerine (projeksiyonlarına) göre yaşlı nüfus oranının 2030’da %12,9, 2040’ta ise %16,3 olacağı öngörülmektedir.

Yaşlı nüfusun giderek artması; sağlıklı yaşlanma sürecinin ve yaşlı sağlığı hizmetlerinin önem kazanmasını birlikte getirmektedir.

Yaşlılar haftası” dünyada “Wellderly week” olarak bilinmektedir.

Bu tanımlama ile “finansal, bedensel, zihinsel ve duygusal iyilik durumunu işaret eden sağlık” vurgusu yapılmaktadır. Yaşlı sağlığının korunmasında en temel önlemlerden biri, yaşlının sosyal ve duygusal desteğinin olmasıdır. Tek başına yaşayan yaşlılar, sosyal ve duygusal destek açısından dezavantajlıdır. Türkiye’de yaklaşık her 5 yaşlıdan biri tek başına yaşamaktadır. Tek başına yaşayanların 4’te 3’ünü kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların sosyal yönden geride olduğu bir başka konu okuryazarlık konusudur. Okuma-yazma bilmeyen yaşlı nüfus oranı kadınlarda 4,8 kat daha yüksektir. Okuma-yazma bilmeyen yaşlı kadınların oranı %26 iken, yaşlı erkeklerin oranı %5,4’tür. Eğitim düzeyi açısından eldeki veriler incelendiğinde; Türkiye’de 2019’da ilkokul mezunu olan yaşlıların oranı %45.5, ortaokul mezunu olanların oranı %7.3, lise mezunu olanların oranı %7.5, yükseköğretim mezunu (bitireni) olanların oranı ise %7’tir.

Kadın sağlığı özelinde ele alındığında, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin etkisi yaşlılık dönemine girene dek düşük eğitim düzeyi, bakım verici rolü, yoksulluk gibi belirleyiciler ile kendini göstermektedir. Bu nedenlerle sağlıklı yaşam koşulları, gıda, barınma, sağlık hizmetlerine ulaşım konularında sorun yaşamaktadırlar.

Sağlıklı yaşlanma yaşam boyunca sağlığın, fiziksel, sosyal ve zihinsel iyilik durumunun daha iyi olması ve sürdürülmesi, bağımsız olarak yaşanması, yaşam niteliğinin iyi olması ile ilgili bir süreç olarak ele alınmaktadır. Sağlıklı yaşlanmayı teşvik etmek için doğumdan yaşlılığa dek olan sürecin tümünde sağlığın sosyal (toplumsal) belirleyicilerini ele alan yaşam boyu yaklaşım gündeme gelmiştir. Bununla birlikte yaşlılara yönelik belirli aralıklarla muayene ve laboratuvar hizmetleri; tarama ve izlemeler gibi birtakım koruyucu sağlık hizmetleri sunulmaktadır. Aile sağlığı merkezlerinde çok yönlü yaşlı değerlendirmesi kapsamında tarama ve izlemler (%12 kapsayıcılıkla) yapılmaktadır.

Yaşlı nüfusun karşılanmayan sağlık hizmeti ve bakım gereksinimleri yaşam niteliğini olumsuz etkilemekte, hastalık şiddetini, komplikasyonları, hastaneye yatışları ve mortaliteyi artırmaktadır. Yapılan bir çalışmaya göre; karşılanmamış sağlık hizmeti gereksinimi ve buna bağlı olarak yaşlı sağlığı ile ilişkili en önemli konular yaşlıların gelir düzeyi, sosyal güvencesi, emeklilik hakkı, sağlık güvencesi ve yaşama koşullarıdır.

Türkiye’de yaşlıların sosyal yaşama katılımını güçlendiren iyi uygulamalar gerçekleştirilmiştir. Ege 3. Yaş Üniversitesi bu uygulamalara önemli bir örnektir. Sağlıklı, başarılı ve aktif (etkin) yaşlanmayı desteklemek, yaşam boyu öğrenmeyi desteklemek, kuşaklar arasındaki ilişkileri güçlendirmek, yaşlıların toplumla iç içe bir yaşamını sürdürmesine aracılık etmek amaçları ile yaşama geçirilen Ege 3. Yaş Üniversitesinde gönüllü eğitmenlerce birçok farklı kuramsal ders verilmektedir. 60+ yaş kişiler kayıt olabilmektedir; mezun olmak için 3 yıl tamamlanmalı ve bir toplumsal sorumluluk projesi (tasarımı) yapılmalıdır.

Yaşlı nüfusa duyarlı bir başka uygulama “Yaşlı Dostu Kent” uygulamasıdır. Antalya, Muratpaşa Belediyesinin üyelik sistemiyle hizmet veren yaşlı evlerinde sabah sporundan, İngilizce dil kursuna, tiyatro kurslarından koroya ve dans topluluklarına birçok çalışma hayata geçirilerek tüm bu çalışmalarla belediye; Dünya Sağlık Örgütü Yaşlı Dostu Kentler ve Toplumlar Ağına kabul edilmiştir.

Yaşlı sağlığının korunması ve geliştirilmesine yönelik gerçekleştirilen iyi uygulamaların Türkiye’de yaygınlaştırılması önerilmektedir. Yaşlılara sosyal ve ekonomik destek sağlanmalıdır. Koruyucu hizmetlerin toplum bazında yüksek kapsayıcılıkla sunulabilmesi için birinci basamakta çok yönlü yaşlı değerlendirilmesinin etkin bir şekilde yapılması gerekmektedir; bu gerekçeyle birinci basamak sağlık kuruluşları ve ilgili dernekler ile iş birliği yapılmalıdır. Bununla birlikte yaşlı kadınların dezavantajlı konumlarının gözetilerek toplumda kadının güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına yönelik çalışmalar sürdürülmelidir.

KAYNAKLAR

  1. https://www.unfpa.org/icpd/ageing#:~:text=765%2C000%2C000.00-,Population%20of%20older%20persons%20(60%2B),to%20765%20million%20in%202010. Erişim 14.03.2024
  2. United Nations. Ageing. https://www.un.org/en/global-issues/ageing Erişim 17.03.2024
  3. TÜİK. İstatistiklerle Yaşlılar, 2022. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2022-49667 14.032024
  4. National Today. Wellderly week- March 18-23, 2024. https://nationaltoday.com/wellderly-week/#how-to 16.03.2024
  5. Engelli ve yaşlı hizmetleri genel müdürlüğü. 2020 Yaşlı Nüfus İstatistik Bülteni.  https://www.aile.gov.tr/media/89041/yasli_nufus_istatistik_bulteni.pdf 16.03.2024
  6. Türkiye Sağlık Raporu 2020. Toplumsal cinsiyet, kadın sağlığı ve üreme sağlığı. İleri yaş kadınlar ve sağlık sorunları.
  7. Ulgu MM, Laleci Erturkmen GB, Yuksel M, Namli T, Postacı Ş, Gencturk M, Kabak Y, Sinaci AA, Gonul S, Dogac A, Özkan Altunay Z, Ekinci B, Aydin S, Birinci S. A Nationwide Chronic Disease Management Solution via Clinical Decision Support Services: Software Development and Real-Life Implementation Report. JMIR Med Inform. 2024 Jan 19;12:e49986.
    doi: 10.2196/49986. PMID: 38241077; PMCID: PMC10837759.
  8. Aköz Ali. Türkiye’de Yaşlılarda 2008-2019 Yılları Arasında Karşılanmamış Sağlık Hizmet Gereksinimi ve Sosyoekonomik Değişkenlerle İlişkisi. 2022. İzmir.
  9. Kanal Hasuder. Sağlıklı Yaşlanma. Yayınlandığı tarih: 6.03.2024, https://www.youtube.com/watch?v=L3vFLRjo4wU&ab_channel=KanalHASUDER
    Erişim 16.03.2024
  10. Muratpaşa Belediyesi, Antalya. Kıdemli kent sakinleri için yepyeni bir hayat. https://muratpasa-bld.gov.tr/haber/5011/kidemli-kent-sakinleri-icin-yepyeni-bir-hayat 16.03.2024

Çanakkale Muharebeleri – 109. Yıl

Dostlar,

Sitemizin saygın yazarlarından Sn. E. Tuğg. Dr. Cihangir Dumanlı (Hukukçu ve Uluslararası ilişkiler uzmanı), Çanakkale Utkumuzun (Zaferimizin) 109. yılında kapsamlı bir çalışmasını gönderdi. 276 power point yansısından (slayttan) oluşuyor (11,6 MB).

Kendisine çok nitelikli emeği ve paylaşımı için çok teşekkür ediyoruz. Çalışma, tarihsel belge niteliğinde.
Okunması, paylaşılması ve gereken derslerin çıkarılması dileğiyle.

Yansıları incelemek ve indirmek için lütfen tıklayınız (PDF dosyası).

Çanakkale Muharebeleri, Cihangir Dumanlı, 18.3.24

Sevgi ve saygı ile. 19 Mart 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

TIP BAYRAMI

Suay Karaman

14 Mart 1827’de Osmanlı Padişahı Sultan 2. Mahmut (1785-1839), hekimbaşı Mustafa Behçet’in (1774-1832) katkılarıyla Tıbhane-i Âmire ile Cerrahhane-i Mamure’yi kurdurtmuştur. 1836 yılında Tıbhane-i Âmire ve Cerrahhane-i Mamure birleştirilmiş ve Mekteb-i Tıbbiye (Tıp Okulu) adını almıştır. 17 Şubat 1839’da Mekteb-i Tıbbiye’nin eğitiminde, Batıdaki benzerleri örnek alınarak, yeni düzenlemeler yapılmış ve Mekteb-i Tıbbıye-i Adliye-i Şahane adını alarak görkemli bir törenle hizmete açılmıştır. Açılış törenine katılan Sultan 2. Mahmut konuşmasında; “Burada insan sağlığının hizmetine çalışılacağından, bu okulu diğerlerine üstün tuttum” demiştir. Tıp eğitiminin modernleşmesi için yurt dışından hekimler getirilerek, ilerleme sağlanmaya çalışılmıştır.

Türkiye’de tıp eğitiminin başladığı gün olarak kabul edilen okulun kuruluş günü olan 14 Mart, Tıp Bayramı olarak kutlanmaya başlamıştır. İlk tıp bayramı 14 Mart 1919 tarihinde işgal altındaki İstanbul’da, tıp öğrencileri tarafından kutlanmıştır. O gün, tıbbiye 3. sınıf öğrencisi olan Hikmet Boran‘ın (1901-1945) önderliğinde, tıp okulu öğrencileri İstanbul’un işgalini protesto için toplanmış ve onlara devrin ünlü doktorları da destek vermişti.

  • Bu nedenle 14 Mart Tıp Bayramı, emperyalizme başkaldırının da adıdır,
    milli mücadelenin çoban ateşlerinden biridir.

1929-1937 arasında 12 Mayıs günü Tıp Bayramı olarak kutlanmıştır. 12 Mayıs 1400’de kurulan Bursa’daki Yıldırım Darüşşifası‘nın ilk Osmanlı hastanesi ve tıp okulu olduğu için, bu tarih Tıp Bayramı yapılmıştır. Ancak zamanla bu uygulamadan vazgeçilmiş ve yeniden 14 Mart Tıp Bayramı olmuştur. 224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasasının mimarı ve ilk uygulayıcısı Prof. Dr. Nusret Fişek (1914-1990), 14 Mart Tıp Bayramı’nın 1935 yılında Tıp Talebe Cemiyeti’nin öncülüğünde kutlandığını bildirmiştir. Öğrenci derneğinin başlattığı bu eylem, Mart 1937 tarihinden bu yana gelenekselleştirilmiştir.

1933 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesine çevrilmiş, ardından 1945’te Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ve 1954 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi kurulmuştur.

  • Eşsiz liderimiz Atatürk zamanında milletin sağlığını korumak ve desteklemek,
    devletin ilk ve en önemli görevi olarak benimsenmiştir.

Bu görev tüm yurda yayılarak, tüm yurttaşları kapsamıştır. Sağlık Bakanı ve daha sonra Başbakan olan Dr. Refik Saydam (1881-1942) zamanında sağlık sektörünün kuruluşunu ve örgütlenmesini düzenleyen yasalar çıkarılarak, sağlık hizmetlerinin temelleri atılmıştır. Bunun yanında nitelikli eleman yetiştirilmesine de önem verilmiştir. Birçok ilde devlet hastaneleri, doğum ve çocuk bakım evleri açılmış, veremle savaş dispanserleri kurulmuştur. Sağlıklı yaşam için gereken önlemlerin bütünü anlamına gelen Hıfzıssıhha Enstitüsü, 27 Mayıs 1928’de kurularak, birçok aşı ve serum başarıyla üretilmiştir.

5 Ocak 1961’de kabul edilerek, 12 Ocak 1961’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 224 sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Yasası çok önemlidir. 224 sayılı yasa, cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan ve 1950’li yıllara dek ülkemizin sağlık sektörüne damgasını vuran Dr. Refik Saydam’ın ulusal sağlık politikalarından sonra, sağlık sektöründe yapılan en büyük kapsamlı ve halkçı bir müdahaledir.

Sağlık hizmetlerinin ve hekimliğin temel amacı, toplumları ve kişileri hastalıklardan korumaktır. Bunun için ülkede koruyucu sağlık hizmetlerini eşit ve bütün olarak sunabilecek 1. Basamak sağlık hizmetlerinin olması gereklidir.

  • 224 sayılı yasa ile sağlık hizmetleri sosyalleştirilerek,
    koruyucu sağlık hizmetlerine önem ve öncelik verilmiştir.
  • Sağlık ocaklarında sunulan, toplumcu anlayış ile eşit, sürekli, parasız ve basamaklandırılmış sağlık hizmeti sosyalleştirmenin temel ilkeleri olarak kabul edilmiştir.

1963’te Muş’ta başlatılan ilk uygulama, 1981’e dek 45 İl’e yayılmış ve 1983’te yılında tüm İllerda sağlık hizmetlerinin sosyalleştirildiği ilan edilmiştir.

1980’li yıllarda özelleştirme başlatılarak, 1923-1950 arasındaki Cumhuriyet ideolojisi değiştirilip özelleştirmeye geçiş yapılarak, yeni liberal akımın önü açılmıştır. Bu akım Turgut Özal ile ‘sağlıkta reform’ adını alırken, AKP ile birlikte ‘sağlıkta dönüşüm’ projesine çevrilmiştir. Bu değişiklikler toplumun sağlık düzeyindeki gelişimini durdurmuş, hatta geriye götürmüştür.

  • Böylece sağlık hizmetleri metalaştı ve koruyucu hizmetler sahipsiz kaldı.
  • Ulusun sağlığı küresel sermayeye teslim edildi.

Günümüzdeki sağlık hizmetleri ve toplumun sağlık düzeyinde gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmamızın temel nedeni, 1970’lerden başlayarak Atatürk ilkelerinin ve cumhuriyet ideolojisinin terk edilmesidir; halkçılık ve sosyal devlet ilkelerine son verilmesidir.

Cumhuriyet modelindeki koruyucu hekimlik göz ardı edilerek, tedavi edici hekimlik öne çıkarılmıştır. Sağlık ocakları kapatılarak, aile hekimliği modeli ile 1. Basamak sağlık sistemi özelleştirilmiştir.

Güçlü ve güvenli sağlık sistemine sahip olabilmek için istikrarlı bir ulusal sağlık sistemi uygulanmalıdır. Bunun için vatandaşların doktora ulaşması yerine, doktora gereksinimlerinin azaltılmasını sağlamak gerekir.

Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü‘nün aşı üretimi 1998’de durdurulmuş, AKP iktidarınca
2 Kasım 2011’de sağlık alanında büyük hizmetler veren Hıfzıssıhha Enstitüsü kapatılmıştır.

Sağlık Bakanlığı hizmet üreten bir kuruluş olmaktan çıkarılarak, kamunun malı olan hastaneler işletmeye dönüştürülmüş, kimisi toptan ya da kısım kısım satılmıştır. Sağlık sistemi, devlet hastanelerini kapatıp, kendi içinde özelleşmiş Şehir Hastanelerini devreye sokarak daha da kötü duruma getirilmiştir.

  • Sistem sorunu sağlıkta şiddeti azdırmıştır, ciddi hekim göçleri yaşanmaktadır.
  • Sağlık sistemi iflasa sürüklenmektedir.

Bugün ülkemizde kullanılan milyonlarca kutu ilacın hammaddesinin yerli üretim oranı sıfırdır.

Bugün kamu ve özel yaklaşık 140 tıp fakültesi vardır; kimi tıp öğrencileri hasta görmeden, yeterli bilgi-beceri kazanamadan mezun olmaktadır. Tıp fakültelerinin sayısı azaltılıp eğitimin niteliği artırılmalıdır; gereğinden çok öğrenci alınmamalıdır. Tıpta uzmanlık eğitimi programları, akademik kadro ve hastanenin koşullarına göre açılmalıdır. Günümüzde üniversite hastaneleri iflasa sürüklenmiş, kendi içinde özelleştirilmiş, akademisyenler özel hastanelere yönlendirilerek, tıp eğitiminin niteliği düşürülmüştür. Bunun yanında, kapatılan

  • askeri hastanelerinin yeniden açılması zorunluluktur.

Ancak bütün bu olumsuzlukların aşılacağına kuşku yoktur.
Atatürk devrim ve ilkelerinin, bizlere her zaman doğru yolu göstereceğinden emin olmalıyız. Hekimlik mesleğini ettiği yemine bağlı kalarak yapan, özenli ve özverili çalışan, emperyalizme direnebilen bütün doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın Tıp Bayramı kutlu olsun.

Azim ve Karar, 18 Mart 2024

İstanbul’un geleceği

Örsan K. ÖymenÖrsan K. Öymen

18 Mart 2024, Cumhuriyet

İstanbul, dünyada iki kıta üzerinde yer alan tek kent. İstanbul aynı zamanda, iki büyük imparatorluğa başkentlik yapmış olan dünyadaki tek kent.

Avrupa ve Asya kıtaları üzerinde yer alan, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarına başkentlik yapmış olan İstanbul, aynı zamanda dünyanın en büyük kentlerinden biridir, Türkiye’nin de en büyük kentidir.

Söz konusu büyüklük yalnızca nüfus ve yüzölçümü ile bağlantılı bir konu da değildir.

Türkiye’de ekonominin yükünü büyük oranda İstanbul taşımaktadır. İstanbul, Türkiye ekonomisinin merkezidir.

İstanbul aynı zamanda Türkiye’nin kültür ve sanat alanındaki en etkin kentidir ve kültür sanat alanında da Türkiye’nin merkezidir.

New York ABD için ne ise, Londra Britanya için ne ise, Paris Fransa için ne ise, Berlin Almanya için ne ise, İstanbul da Türkiye için odur.

Bu nedenle İstanbul’daki belediye seçiminden çıkacak sonuç, hem AKP’nin teokratik diktatörlük rejimini frenlemek ve genel ulusal siyaset açısından, hem de İstanbul özelinde ve yerelinde, son derece önemlidir.
***
Bugüne dek gerçekleştirilen araştırmaların ortalamalarına göre, İstanbul’da seçimi CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun mu yoksa AKP’nin adayı Murat Kurum’un mu kazanacağı belirsizliğini korumaktadır. Bazı araştırmalara göre Ekrem İmamoğlu, bazı araştırmalara göre Murat Kurum az farkla önde görünmektedir.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi/DEM, İYİ Parti ve Zafer Partisi İstanbul’da aday çıkarmamış olsalardı, Ekrem İmamoğlu seçimi rahat bir biçimde kazanacaktı. Ancak İstanbul’da kazanma olasılığı bulunmayan bu partilerin aday çıkararak muhalefet oylarını bölmeleri nedeniyle, Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazanması risk altına girmiştir.

Söz konusu partilerin aday çıkarmış olmaları AKP iktidarına yarar sağlamaktadır. Bu partilerin adayları AKP iktidarına muhalefet etmek konusunda içtenlikli iseler, adaylıktan resmen çekilmeleri artık olanaklı olmasa da, adaylıktan fiilen çekilebilirler ve gerekirse seçmenlerine Ekrem İmamoğlu’na oy verme çağrısında bulunabilirler.

Bunun gerçekleşmemesi durumunda DEM, İYİ Parti ve Zafer Partisi seçmenlerinin sorumluluk almasını ve İstanbul ittifakını sandıkta gerçekleştirmelerini umut etmekten başka çare yoktur.
***
Ekrem İmamoğlu ulaşım, metro, arıtma tesisi, altyapı projelerinin tamamlanması, yeşil alanların yaratılması, kültür ve sanat etkinliklerinin gerçekleşmesi, tarihsel binaların ve eserlerin restore edilmesi, sosyal yardımların yapılması konusunda İstanbul’a son derece önemli hizmetler vermiş başarılı bir belediye başkanıdır.

Bunun da ötesinde Ekrem İmamoğlu, “Kanal İstanbuladı verilen rant ve doğa felaketi projesine ve bu proje üzerinden İstanbul’un Araplaşma sürecine karşı büyük bir direniş sergilemiştir, bu konuda kamuoyunda ciddi bir bilincin oluşmasını sağlamıştır.

İstanbul ve Trakya halkının “Kanal İstanbul” projesine karşı olduğunu anlayan AKP şu anda, bu projeyi seçim kampanyasının gündemine almayarak İstanbul halkını kandırmaktadır. AKP’nin seçim vaatleri arasında yer almayan “Kanal İstanbul”, AKP’nin seçim sonrası planları arasında yer almaktadır!

Ekrem İmamoğlu ayrıca, göreve gelir gelmez, dernek ve vakıf adı altında örgütlenen Mustafa Kemal Atatürk düşmanı ve laiklik karşıtı tarikatların ve cemaatlerin ve AKP’nin kontrolündeki “yandaş medyanın” belediyenin olanaklarından yararlanmasını da engellemiştir.

İstanbul’un yeniden AKP’ye geçmesi durumunda, CHP’nin ve Ekrem İmamoğlu’nun engellediği bu karanlık operasyonlar yeniden devreye girecektir.

Hem İYİ Parti, Zafer Partisi ve DEM adaylarının ve seçmeninin hem de
“küskün” CHP seçmeninin bunları da dikkate alarak karar vermesi gerekmektedir.

======================================
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
İstanbul’un geleceği18 Mart 2024
Seçmen ittifakı11 Mart 2024
3 Mart’ın 100. yılı4 Mart 2024

Ethics in Medical Research: Breaches & Legal Status

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School
All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff
General public and Media,

On 27th February 2024, we conducted a 2 hours lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of “Ethics in Medical Research: Breaches & Legal Status

Here is the 43 slides PDF file (2,6 MB) : Ethics in Medical Research; Breaches & Legal Status

Some important reminders for all                    :

Ethics Defined: Ethics refers to moral principles that govern a person’s behavior or the conduct of an activity. In the context of medical research, ethical considerations are crucial to ensure the well-being of participants and the integrity of scientific inquiry.

Distinguishing Ethics and Morality: It’s essential to differentiate between ethics and morality. While morality encompasses social order rules that regulate behavior in society, ethics encompasses the
fundamental principles underlying one’s actions. Ethical individuals adhere to guiding values, principles, and standards that dictate how things should be done.

Public Health Ethics:
Understanding public health ethics is vital. It involves considering the ethical implications of
decisions related to public health services, resource allocation, and community well-being.

Legal Rules on Medical Research: Medical research operates within legal frameworks. Students should learn the basic legal rules governing research, including informed consent, privacy, and data protection.

Awareness of Legal-Ethical Conflicts: Students must recognize situations where legal and ethical considerations may conflict. Developing strategies to address such conflicts is essential for responsible research conduct.

Origin of the Word “Ethics”: The term “ethics” originates from the ancient Greek word “ethos.” It refers to issues related to the “ethe,” which is the plural of ethos. Ethos, in its oldest sense, means “the space of a living being” or “the place where one takes shelter.” It also signifies character and temperament.

Ethics as a Branch of Philosophy: Ethics is one of the four basic areas of philosophy, alongside Ontology (philosophy of existence), Epistemology (philosophy of knowledge), and logic. It is a branch of knowledge that explores moral principles and human conduct.

Morality vs. Ethics: While morality is a social phenomenon that surrounds us, Ethics is a systematic study of universal values. Ethics encompasses principles like equality, human rights, obedience to laws, and concern for health and safety.

As Learning Objectives : By the end of the lecture, students should:
1.Distinguish between Ethics and Morality.
2.Understand the importance of Ethics.
3.Grasp Public Health Ethics.
4.Acquire key principles for delivering public health services.
5.Familiarize themselves with legal rules in medical research.

Critical Thinking: Encourage critical thinking about ethical dilemmas in medical researchStudents should learn to navigate complex situations, balancing legal requirements, ethical principles, and the well-being of research participants. Remember that ethical considerations are fundamental to maintaining trust, integrity, and responsible research practices in the medical field.

With respect and love.17th March 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of Public Health
BSc in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net           profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

“Tıbbiye-i Şahane” 197 Yaşında ama AKP’nin Sağlık Politikası Ağır Hasta

Dostlar,

Dün, 14 Mart 2021 gecesi, “POYRAZ Grup” adlı yurtsever arkadaşlarımızın konuğu olduk.

Konumuz “14 Mart Tıp Bayramı” idi.
Biz gerçekte, epeydir “Tıp ve Sağlık Haftası” olarak değerlendiriyoruz.
Alana ilişkin sorunların gündeme taşındığı ve çözümler arandığı bir hafta..

Başlık şöyle idi :

  • “Tıbbiye-i Şahane” 197 Yaşında ama AKP’nin Sağlık Politikası Ağır Hasta

Zoom ortamında, youtube ile eşzamanlı yayınla yaklaşık 80 dakika boyunca sunumumuzu yaptık. Birkaç dakika aranın ardından soru – yanıtlara geçildi ve saat 00:00’a bitirildi (2,5 saat!).

Sayın Ünal Gül ve Erol Güçlü dostlarımız hazırladılar, önerdiler, sağolsunlar.

Her 2 bölümün youtube erişkeleri aşağıda.

https://youtu.be/y2Sn1WYVnpU?si=V5cCl56qbox8czy0

https://youtu.be/HtZod1kEPxI?si=XYBxmy4i2R-PyhOQ

Sağlık, sistemimiz de, AKP ile birlikte, Haziran 2003’te başlatılan ve 21 yıldır sürdürülen “SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM” programıyla tıkanma eşiğinde.

Bu tasarımın tümü ile kökü dışarıda. “Health Transformation” adlı küresel tasarımın Türkiye ayağı.

  • Ne yerli ne de milli; neo-liberalizmin uydu politikaları taşeronu AKP yutturmacası!

İzlenmesi, paylaşılması ve gereklerinin yapılması dileğimizdir.
Önlem alınmazsa tablo her geçen gün daha ağırlaşacak..

Sevgi ve saygı ile. 15 Mart 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

31 Mart: Özgürlük için oy

Siyaset 14.03.2024, BİRGÜN

Hukuk ve demokrasi için oy, özgürlük için de.

İnsan hakları mücadelesinde temel üçlü, oy ve özgürlük ilişkisini de belirler:

Eşitlik, haysiyet ve özgürlük’, haklar toplumu önkoşulu.

Demokrasi, hukuk ve özgürlük’, birbirinden ayrılmaz.

‘Ayrımcılık, ırkçılık ve şiddet’, özgürlükle bağdaşmaz.

Bu bağlamda geliştirilen anayasa ve insan hakları bilimi kavramları: Hukuk yoluyla demokrasi, demokrasinin normatif altyapısı olarak insan hakları, hukukun matematiği olarak özgürlük.

Demokratik toplum, demokrasi ve özgürlüklerin buluşma eşiğidir.

Yaşam hakkı ve insani olmayan muameleye tabi tutulmama hakkı ise, dokunulamayan sert çekirdektir.

Bu ilke ve değerler, 31 Mart yerel seçimleri yolunda devreye sokulan ‘ulusal ölçek ve tek kişiye oy’ değişkenleri ile seçmen tercihinde daha çok etkili olacak. Nasıl?

– AKP Genel Başkanı, Cumhurbaşkanlığı ve Yürütme gücünü kullanarak, hizmet vaadiyle oy istiyor.

Cumhur İttifakı adaylarına verilecek oyu kendi oyu olarak gören Genel Başkan, yerel seçimleri ‘plebisit’e çevirmeye çalışıyor.

Aynı kişinin, “yaşa biçimine müdahale yadsıması” da, oy tercihini etkilemeye yönelik.

Bu bakımdan Erdoğan-Bahçeli ve Bakanların söz, eylem ve işlemleri, insan hakları üçlüsü ışığında ‘özgürlük için oy’ testine tabi tutulabilir. Ölçü için birkaç kesit:

Eğitim: Eğer MEB, ‘mürit biatı’ temelinde biçimlenen cemaat ve tarikatları, sivil toplum örgütü (STÖ) olarak nitelendiriyorsa, insan hakları ve demokrasi dersi öğretmeni, STÖ’leri nesnel olarak anlatabilir mi?

Cemaat-tarikat propagandası için TBMM’de vekillere el sallayan aynı Bakan, ÇEDES uygulamasını, PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) verilerine göre test etti mi?

Gençlik: “Dindar ve kindar nesil” hedefi, “eşitlik-haysiyet-özgürlük” mayasında yoğrulan ve sorgulayan gençlik bir yana, gelecek kuşaklar için bile zehirleyici değil mi?

Toplumsal yapı: Demokrasi-hukuk-özgürlük’ savunucusu yurttaşlar, eğer ‘illet- zillet- terörist’ olarak yaftalanıyor ve yurttaşlık sürekli aşındırılıyorsa müdahale, toplumsal yapının kendisine yönelik değil mi?

İktisadi yapı: Hukuk ve liyakattan uzak, ayrıcalıklar yaratıcı ve yandaşları kayırıcı düzenlemelere eklemlenen ve toplumu yoksullaştıran kur korumalı mevduat uygulaması, din istismarı (sömürüsü) yoluyla yaşam kaynaklarına müdahale değil mi?

Tarihsel, doğal ve kültürel varlıkları yağmalama hizmetine sunulan anayasal ve siyasal yıkım, müdahale ötesinde, halkın ve ulusun özgeçmişini silme seferberliği değil mi?

Medya tekeli ve resmi dezenformasyon yoluyla kumpaslar kurmak, seçmenin özgür tercihini ve geleceğini karartmak değil mi?

Sözde yeni program dayatmalarıyla eğitime sürekli (AS: dinci – gerici) müdahale, toplum mühendisliğiyle halkın ortak belleğine müdahale, acele kamulaştırma adı altında mülkiyet gaspı, en değerli varlıkları satış ve usulsüz ihaleler ile ülkeye müdahale hız kesmiyor.

Özetle; özgür tercihi gölgeleyen her türlü müdahale, serbest seçimlere ve yaşam biçimi ile sınırlı olmayıp, insan haklarının sert çekirdeğine, gelecek kuşaklara ve ülkenin geleceğine yönelik.

Şu halde özgürlük için oy                          :

– Yerelde; Ankara’dan talimat bekleyen ve kaynakları karanlık kanallara tepecek adaylara değil, Anayasa ve hukuk kuralları çerçevesinde katılımcı ve sosyal belediyecilik anlayışıyla yönetecek adaylara oy,

Toplumu yoksullaştıran ve ülkeyi yağmalayan kuralsız ve sistemsiz keyfi yönetim yerine siyasal iktidarın el değiştirme yolunu açacak oy,

– “Plebisit” yoluyla bir kişinin ömür boyu iktidarı yerine, “insan haklarına dayanan Cumhuriyet” için oy, demektir.

Eşit ve sorumluluk duygusu yüksek özgür yurttaşlardan oluşan toplumun Cumhuriyeti’ni niteleyen üçlü ‘akıl, bilim ve dünyevilik’tir.

Sonuç olarak; yerel yönetim seçimlerini ulusal ölçeğe yayan, ama aynı zamanda kişi oylamasına indirgeyen iradeye karşı oy, ‘keyfi ve kumpasçı karanlık’ yönetimden kurtulmak ve gelecek kuşakların güvenli ve nitelikli bir ülkede yaşamaları için ‘özgürlük tercihi”dir.
==============================
Yazarın Son Yazıları

14 Mart Tıp Bayramı : 197 yıl sonra neredeyiz?


197 yıl önce bu gün, 14 Mart 1827’de 2. Mahmut, kısa adıyla Mekteb-i Tıbbiye’yi İstanbul’da açtı. Mustafa Kemal’in Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in 1933 Üniversite Devrimi ile Dar’ül Fünun’un (Medrese) İstanbul Üniversitesine dönüştürülmesiyle, Cumhuriyetimizin ilk ve en köklü Tıp Fakültesi olan İstanbul Tıp Fakültesi kuruldu. Bizim de övünçlü bitireni (mezunu) olduğumuz bu Fakülte, ülkemizdeki öbür tıp fakültelerinin anası oldu. Tıp bilimlerinde öncülük yaptı, paha biçilmez değerde sağlık hizmeti üretti. Sayısız hekim, ebe-hemşire… yetiştirdi. Bitireni (mezunu) Prof. Aziz Sancar, Nobel ödülü aldı! Hala ülkemizin amiral gemisi 3-5 tıp fakültesi içindedir, gözbebeğimizdir.
***
1915’te İstanbul Tıp Fakültesi’nin 190+ ilk sınıf öğrencisi Çanakkale savunmasına yollandı ve hepsi şehit düştü. Altı yıl sonra 1921’de hiç mezun verilemedi, acı çok büyüktü. “Vatan sağolsun” dedik.

***
Türkiye’de ilk Tıp Bayramı, işgal altındaki İstanbul’da ve Tıbbiyede 14 Mart 1919’da kutlandı! Tıbbiye de işgal altındaydı. Haydarpaşa’daki fakülte binasında büyük bir gösteri düzenlendi ve iki yüksek kule arasına dev Türk Bayrağı asıldı. 3. sınıf öğrencisi Tıbbiyeli Hikmet öncüydü. İşgalci İngilizlerin engelleme çabası başarısızdı. “Bu topraklar bizimdir ve onun için sizinle dövüşeceğiz!” diye yüzlerine haykırıldı. Üniformaları alındı, pijamalarıyla derslere girdiler!

  • Biz devrimci-Kemalist hekimler, 14 Mart’ı bu bağlamda sahipleniyoruz. “Beni Türk hekimlerine emanet edin!” diyen önderin tam güveni, içimizde sönmez Prometheus ateşidir.
  • Bu anti-emperyalist ve tam bağımsızlıkçı bilinçle,
    197 yıl sonra 14 Mart Tıp Bayramı tüm ulusumuza ve hekimlerimize kutlu olsun!

***
Tıbbiyeli Hikmet, 4-11 Eylül 1919 Sivas Kongresine İstanbul Tıbbiyesi öğrencileri adına katılmış ve “tam bağımsızlık” için haykırarak, Mustafa Kemal Paşa’yı da uyaran korkusuz çıkışıyla “manda” görüşlerinin dışlanmasına önemli katkı vermişti. Birkaç ay öncesinde, 19 Mayıs’ta Kurtuluş’un öncüsünü Samsun’a götüren Bandırma vapurundaki 19 yiğidin 3’ü hekimdi : İ. Tali Öngören, Refik Saydam, Behçet Efendi. Dr. T. Rüştü Aras 1925-37 arası 12 yıl kesintisiz Dışişleri Bakanıydı Kemal Paşa’nın. Dr. Aras, Milletler Cemiyeti (günümüzde BM) başkanlığı da yaptı kısa süre. Hekim yoldaşlar!
Dr. Reşit Galip’in yeri çok ayrı.. Atatürk’ün sofrasında ilkeli ama saygılı dik duruşunu Kemal Paşa çok takdir etmiş, Bakan atamıştı. İstanbul Tıbbiyesinde öğrenci iken birkaç kez eğitimini keserek Bağımsızlık savaşımızda dövüşmüştü. Andımızı yazdı! Köy Enstitüleri’ne “köycülük” zemini hazırladı. Tıp Antropolojisi çalışmaları başlattı, sonra DTCF’nde sürdürüldü, gericiler “kafatasçılık” dedi!? Yukarıda değindik, “33 Üniversite reformu”nu yaptı. Rodos göçmeni vatan evladı hekim, 41 yaşında veremden öldüğünde cebinde salt metal para vardı! Çünkü O, önderi, aynı zamanda düşünür M. Kemal Paşa’nın öğüdüyle bağlıydı:

  • Hekimlik, sorumluluk yükü her şeyden, ölümden de ağır bir meslektir.”

***
Biraz geri gidersek, 2 Haziran 1889’da İttihat ve Terakki’yi kuran, 1908’de 2. Meşrutiyeti getiren, 2. Anayasayı yaptıran, partileşip seçimle iktidara gelen devrimci politik hareketi de Tıbbiyeliler kurdu! (sonrası sıkıntılı..) Prof. Tevfik SağlamNasıl Okudum” adlı kitabında not düşer:

  • Tıbbiyeli, garp ile şarkın farkını bilen ve geriliğimizin derin acısını duyan insandı. Bu sebeple Tıbbiye Mektebi vatanseverliğin, hürriyet aşkının, şark miskinliğinden kurtulma, ilerleme, bir an önce yüksek bir medeniyet seviyesine ulaşmış memleketlere yetişme cehdinin yuvası olmuştu. Tıbbiyeliler, son Osmanlı padişahlarının gerici ve baskıcı idaresine karşı daima isyancı durum almıştı. Bunun için, Abdülhamit, tıbbiyelileri sevmez, onlardan korkar, çekinir ve şiddetli baskı yapardı. İşte Tıbbiye’deki terör idaresinin sebebi bu idi.”

***
Sanırız bu tarihsel dizeler, günümüzde “doktor efendi dönemi bitti, ben bunlara iğne bile yaptırmam, giderlerse gitsinler..” diyenlerin çöplük bilinçaltını, çoook derin aşağılık kompleksini de dışavuruyor. Ne ki; biz hekimler, her durumda, savaşta bile hiçbir ayrım yapmadan hizmet sunuyoruz.
***
Ne yapmalı                ??
Hekimlik, insanlık tarihi ile yaşıt çok özel ve çok saygın bir meslektir.
Hipokrat andına mutlak bağlı kalınmalıdır. Tıp eğitiminde salt mesleksel-teknik boyutla yetinmemeli, genç hekimlere evrensel etik değerler, ulusa-insanlığa-çağa sorumluluk ve öncülük yükümü, savaşım bilinci temel değerler olarak kazandırılmalıdır.
Sosyal tıp”, başta neoliberal özelleştirmeye direnerek korunmalı; Ulus, sağlığına hekimlerle çatışarak değil dayanışarak erişebileceğini anlamalı, çirkin siyasetçiye alet olmamalıdır.
Bedensel-ruhsal-sosyal” yönden tam sağlıklı toplumunu yaratmak şaşmaz ülkümüzdür.
==========================
Yazının pdf biçimi :
Ahmet SALTIK, CUMHURİYET Gzt. köşe yazısı, 14 Mart tıp bayarmı; 197 yıl sonra neredeyiz

14 Mart Tıp Bayramı Kutlu Olsun

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm

2. Mahmut döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle 1827’de Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin kurulması ile ülkemizde çağdaş tıp eğitiminin başladığı gündür 14 Mart.

Bu gün dolayısı ile;

1889’da Dr. Nazım’ın da aralarında bulunduğu gizli İttihadi Osmani Cemiyetini kuran ve Türk aydınlanmasının işaret fişeğini atan askeri tıbbiyelileri;

Sivas Kongresine öğrenci temsilcisi olarak gelip Mustafa Kemal’e “ Bu kongreden manda kararı çıkarsa arkanızda durmayız” diyen ve Tıbbiyeyi Şahane’nin binasına Türk bayrağını asan Tıbbiyeli Hikmet’i;

Eğitimlerini yarıda bırakıp Sarıkamış’ta Çanakkale’de cepheye koşan Tıp Fakültesi öğrencilerini;

Çanakkale savaşı sırasında hasta ve yaralılara cephede hizmet götüren ve kadınlarımıza hemşirelik eğitimi veren Kızılay Genel Müdürü Dr. Besim Ömer Paşa’yı;

Hıfzıssıhha (Koruyucu Sağlık) Enstitüsünü kurup yerli aşı üretimini sağlayan Dr. Refik Saydam’ı;

Türk eğitim devriminin önemli adı, “Andımız“ın yazarı  Dr. Reşit Galip’i;

İlk kadın doktorumuz Safiye Ali’yi;

Tüm yaşamını hastalarına ayıran ve Lepra (Cüzzam) salgınını yok eden Prof. Dr. Türkan Saylan’ı, (AS: Bu konuda, kendisiyle çalışan, Elazığ Cüzzam Hastanesi Başhekimliği yapan bir hekim olarak çekincelerimiz var… web sitemizde yazmıştık..)

Cephede askerleri tedavi ederken şehit olan yaralanan tüm askeri doktorları; 

Hasta yakınlarından şiddet görerek ölen ve yaralanan tüm doktorları;

Bu devletin olanakları ile okuyup, bu halka hizmet etmek isteyen fakat Giderlerse gitsinler” denilerek dışlanan, gittiklerinde de yoklukları duyumsanan doktorlarımızı;

Bilimsel çalışmaları ile dünyada yüzümüzü güldüren Prof. Dr. Aziz Sancar’ı, Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’i;

Büyük özveri ile doktor yetiştiren, salgın hastalıklarda bilimsel önerileri ile salgının durdurulmasını sağlayan ve bilimsel araştırmaları ile insanlığa hizmet eden tıp bilim insanlarımızı 

Saygı ve şükranla anıyorum.

İnsan yaşamının değerine inanan, pozitif bilimle donanmış,  dertlerimizi dindiren, gece gündüz demeden özveri ile hizmet veren başta doktorlar olmak üzere tüm sağlık çalışanlarının tıp bayramını kutluyorum.  

Tıp bayramının her yıl aynı sağlık sorunlarının dile getirildiği bir gün olmaktan çıkmasını ve gerçek bir bayram gibi kutlanmasını diliyorum.